Ermeni dans mirası, Yakın Doğu’nun en eski, en zengin ve en çeşitli dans miraslarından birisidir. Ermenilerin ataları M.Ö. 650 yılında, Urartu İmparatorluğu yıkıldıktan hemen sonra Hayastan’a (Ermenistan) yerleştiler. Ermenistan’ın coğrafi konumu hem büyük bir bela hem de büyük bir lütuftu. Güçlü imparatorluklar arasında bir geçiş bölgesindeki Ermenistan, arada kaldığı için imparatorlukların istilacı ordularından çok zarar görmüştü fakat aynı zamanda kendi kültürünü ve kimliğini koruyabilecek bir uzaklıktaydı.

Ermenistan, coğrafi konumu sayesinde Frigler, Suriyeliler, Persler, Yunanlar, Romalılar, Lazlar, Bizanslılar, Araplar, Kürtler, Selçuklular, Moğollar, Osmanlılar, Gürcüler, Asyalı Arnavutlar, Ruslar gibi sayısız birçok grup ile ticaret yapıp onlarla etkileşim içine girdi. Ermeni kültürü bu grupların birçoğunun etkisini de yansıtmaktadır.

Eski Ermenistan, her bölgesi ayrı nakharar (derebeyi) tarafından yönetilen feodal bir toplum yapısına sahipti. Bu asil hanedanlıklar, kendi imtiyazlarını kıskançlıkla korudular ve Ermenilerin ulusal birlik oluşturma olasılığını sınırladılar. Bu özerk hanedanlıkların asi tutumu aynı zamanda olası fetihçi orduları da engelledi. Sonuç olarak, imparatorlukların istilacı orduları, kendi hüküm alanlarını genişletmek için bu yönetici sınıfı yavaş yavaş yıkmaya başladı. Nakharar sınıfının yıkılması da yerel elit sınıfın sahip olduğu “yüksek” kültürün zarar görmesi anlamına geldi. Geride kalan tek kurum -Ermenilerin politik, dinsel ve sosyal yaşamlarının odak noktası haline gelen- Ermeni Kilisesi oldu. Ermeni kültürünün günümüzdeki dinsel yönelimi, bu durumun bir yansımasıdır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllarca devam eden hükümranlığı döneminde Ermenilerin “Büyük Gelenek”i (elit kültür) değişip zarar görse de, Ermeni köylülerinin “küçük geleneği” bin yıllık sürede görece korundu. Bu zengin dans mirası, 20. yüzyılda da varlığını sürdürdü. Birinci Dünya Savaşı döneminde, 1.500.000 Ermeni’nin Türkler tarafından katledilmesi ve sürgün edilmesi; katliamlardan ve sürgünlerden sonra sağ kalanların da farklı yerlere dağılması, Batı Ermenistan’ın dans mirasına telafisi mümkün olmayan bir şekilde zarar verdi ve geriye sadece bazı dağınık dans parçaları kaldı. Bu parçaların çoğu da şehirleşme ve modern kültürel asimilasyon ile kaybedildi.

Kültürel malzemenin çoğunun zarar görmesi, dansı tarihi üzerine çalışmayı zorlaştırmıştır. Ermeni danslarının duruşlar ile Sümerler ve Urartular’ın sanat eserlerinde bulunan duruşlar arasındaki benzerlik, bu kültürler arasındaki doğrudan ilişkinin kanıtı olarak değerlendirilmiştir. Bu benzerlikler, belli motiflerin devamlılık içinde olduğunu gösterir. Ancak bu benzerlikler, komşu etnik gruplar tarafından da paylaşılmaktadır. Geriye kalan yazılı kaynakların birçoğu kilise kaynaklıdır (yani resimli el yazmalarıdır) ve bu belgelerde danslardan çok az bahsedilmiştir. Bu kaynakları yazanlar rahiplerdir ve dansların pagan kaynaklı olduğunu düşündükleri için, bunları genelde ya görmezden gelmiş ya da bastırma yoluna gitmişlerdir. Mevcut referanslar, Ermeni danslarının totemik kökenlere sahip olduğunu ve doğayı-hayvanları taklit ederek oluşturulduğunu gösterir.

Eski Çağ’da Ermenistan

DANS ÇEŞİTLERİ

Yüzyıllardır süren gelenekler, Ermeni danslarının zenginliğini ve çeşitliliğine katkıda bulunmuştur. Dansın kendisi iki kategoriye ayrılır: müzik enstrümanları ile icra edilenler danslar (barer), sadece vokal eşlikle icra edilen şarkılı danslar (bari-yerker).

Danslar genelde müzikal enstrümanlar ile icra edilirdi. Davul[1] ve zurna köylerdeki en yaygın müzik aletleriydi. Diğer popüler aletler ise dudek sheeve, mey ve tef idi. Batı Ermenistan’da saksafon yaygın bir yaylı enstrüman iken, bunun Doğu Ermenistan’daki karşılığı tar idi. Kemençe ise Karadeniz’de kullanılırdı. Bazı yerlerde de şarkı ve şiirlere gezgin aşık eşlik ederdi. Bir köyde kullanılan enstrüman sayısı iki ya da üçü geçmezdi.

Şehirlerde ise orkestralarda müzik yapan müzisyenlerin daha incelikle işlenmiş bir müzik geleneği vardı. Bu müzisyenler genelde tar, ud, kanun, santur, nagar, kemençe, tef, dumbeg, ve mandolin ya da (19. yüzyıldan itibaren) klarinet, piyano, keman ve diğer Avrupa’ya özgü enstrümanları çalardı.  Şehir müziği yapan gruplar, genelde “oryantal” müzikten (Arap, Pers ve Türk müziklerinden) etkilenmekteydi.

Bu şehirli müzisyenler, köylerde yapılan Ermeni müziğini “köylü” ve “basit” buldukları için Osmanlı şehir müziğini (longa ve semai) ve Avrupa müziğini icra etmeyi tercih etmiştir. Şehir dansları bu tercihi yansıtır (çiftetelli, vals, kadril). Hem kırsal bölgelerdeki hem de şehirdeki gruplar için doğaçlama sözler yazabilecek yaratıcı şarkıcılara ya da fıkra anlatıcılarına sahip olmak önemli bir yerde durmuştur. Doğaçlama, Ermeni kültürünün doğal bir parçası olmuştur.

Şarkılı danslar hem şarkı söyleyerek hem de dans ederek icra edilirdi. Her köyün kendi dansları ve şarkıları vardı. Barbashi (ekip başı), genellikle ekibin gidiş yönüne sırtını dönerek, arkasına dizilmiş dansçılara bakarak şarkı söylerdi. Ekip başı bir satır ya da dize söylerdi, diğer dansçılar da ya aynı kalıbı tekrar eder ya da farklı bir şarkı sözü kalıbı ile yanıt verirdi (yanıt verme biçimi bölgeden bölgeye değişirdi). Eş zamanlı bir şekilde şarkı söyleyebilmek ve dansa devam edebilmek için dans adımları basit tutulmuştu. Danslar ve şarkı sözlerinin karşılıklı ilişkisi sayesinde, adımlar ne kadar çok tekrar edilse de danslar asla sıkıcı olmuyordu ve ekip başı dansın temposunu ve atmosferini kolaylıkla çeşitleyebiliyordu.

Bu şarkıların bazıları çok eski zamanlardan kalma iken, birçoğu da gündelik olayları (yani bölgesel dedikoduları) yansıtan ve sık sık değişen kısa şarkılardı. Şarkılarda sadece Ermenice sözler değil Kürtçe, Türkçe, Azerice, Yunanca vb. sözler de kullanılırdı. Ermenilerin yaşadığı birçok bölgede Ermeniler Ermenice’nin yanısıra bu dilleri de yaygın olarak kullanırdı. Ermeniler sık sık bu dillerde de şarkılar yaparlardı ya da komşu etnik grupların şarkılarını uyarlarlardı.

Enstrümantal dans şarkıları eşliğinde hareket eden dansçılara, seyirciler de her zaman alkışlarla eşlik ederdi. Bu alkışlar dansın doğal bir parçası olarak kabul edilirdi. Kadınların dans ederken tam bir tevazu içinde bakışlarını kaçırmaları beklenirdi. Bu gelenek, erkeklerin kadınlara küçük şakalar yapmasına, onları “zhabid” (gülümse) gibi tatlı sözlerle kandırmasına ve görgü kurallarının sınırlarını zorlamaya sevk etmesine sebep olurdu.

Ermeni dansı çok çeşitli formlara sahiptir. Danslar genelde açık bir daire kurarak ve serçe parmaklardan tutuşularak icra edilir. Genellikle danslar sağa doğru (saat yönünün tersine) ilerler ama sola doğru ilerleyen (Yerzinga gibi) danslar da mevcuttur. Sadece erkeklerin, sadece kadınların ya da karma grupların icra ettiği danslar bulunmaktadır. Dansçıların sayıları da çeşitlilik gösterir: grup / çizgi / daire dansları, solo danslar ya da ikili danslar. Batı Ermenistan’ın kırsal bölgelerinde (Chamokhlu kadın düeti, erkeklerin savaş dansları gibi) ikili danslar genelde aynı cinsiyetten insanlar tarafından yapılırdı Bir kadın ve bir erkeğin çift olarak dans ettiği formlara ise daha çok şehirlerde ya da Doğu Ermenistan’da rastlanırdı.

Ermeni dansı “Batı Ermenistan” (Anadolu) ve “Doğu Ermenistan” (Kafkasya) dansları olarak da ikiye ayrılabilir. Bu iki ana başlık da bölgelere göre (Van ve Lori gibi) alt başlıklara ayrılabilir. Doğu Ermenistan, Transkafkasya Dağları dans stilinde, özellikle yerel erkek dansı formlarında, baleyi ve akrobasiyi andıran tavırlar söz konusudur. Günümüzde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Dans Topluluğu’nun repertuarından etkilenen çoğu Ermeni dans grubunun benimsediği stil de budur.

Batı Ermenistan stili ise, bölgenin yıkılmasından sonra Amerika’ya giden Batı Ermenistanlıların yerel stilidir. Batı stili, zıplamalar ve cüretkâr hareketler az olduğu için daha gösterişsizdir. Batı Ermenilerinin danslarında, yere oldukça yakın hareketler ile erkeklerin sert ayak vuruşları göze çarpar. Ancak Batı Ermenistan stili, Doğu Ermenistan stili kadar çarpıcı olmadığı için, dans toplulukları tarafından daha az icra edilir ve kamusal alanda daha az görünür durumdadır.

 

DANSIN ROLÜ

Ayırt edici bir toplumsal işlev gören, canlı müzik eşliğinde dans partisi (hantess / kef) olarak tarif edilebilecek olan modern kavram, Amerikalı Ermenilerin icadıdır; geçmişte, geleneksel olarak var olmuyordu. Partinin tek başına özel bir işlevi yoktu ama bütün toplumu kapsayan (düğün gibi) büyük olayların ya da festivallerin bir parçasıydı. Tüccar Ermeni sınıflarının yaşadığı şehirlerde, Avrupa’ya özgü balolar vardı ama bunların köy festivalleriyle pek bir ortaklıkları bulunmuyordu. Fakir köylüler dans etmek istediklerinde onlara eşlik edecek bir müzik grubu bulunmazdı ancak şarkı söyleyerek kendi müziklerini yapabildikleri için buna ihtiyaç da duymamaktaydılar. Geleneksel köylü dansları çok çeşitliydi ve tüm yönleriyle köy hayatını yansıtmaktaydı. Dans yalnızca bir oyalanma ve eğlence ve aracı değildi, kültürün organik bir parçasıydı. Nişan vb. gibi her türlü olayın kendine özel müziği, şarkısı ve dansı bulunmaktaydı.

Bir dansın çoğu zaman eş zamanlı birçok işlevi bulunurdu. Aşağıdaki anlatı, bu tür çoklu rollerin bir göstergesidir. Bu anlatı, Trabzon eteklerindeki Ermeni Manastırı’nda düzenlenen İsa’nın Göğe Yükseliş Yortusu’nda dans eden Ermeni hacılarını anlatır. Türkiye Karadeniz dansları ya da Pontus Rum danslarına aşina olan uluslararası halk dansçıları, anlatıda bahsi geçen dans ile Ermeni danslarının aynı kökenden olduğunu kabul edeceklerdir.

“Köylüler geldikten hemen sonra, müzisyenlerin de tulum ve davulları [davous zourna] ve kemençeleri ile gelmesiyle birlikte, yerel çalgıcılar her telden çalmaya başladı. Erkekler eski savaşçı kostümlerine benzer bir kıyafet giymişti: göğüslerinde iki süs cebi bulunan, uzun kollu, siyah, dar ceketler; üzerlerine tam oturan rahat, siyah pantolonlar; başı tepede düğümlü, omuzlara doğru sarkan iki ucu bulunan siyah kumaş bir başlık; sığır derisi çarıklar ya da ayak parmaklarını saran ökçesiz ve deri kayışlı ayakkabılar.

Köy kadınları da muhteşem kostümleri ile arz-ı endam ediyorlardı. Hareket ettiklerinde etekleri hışırdıyordu; gösterişli göğüslerinin etrafına, lame ya da dore iplik nakışlı, mavi ya da kırmızı renkli kadife ve dar ceketler oturtulmuştu. Yuvarlak, kırmızı kadife başlıklarının üzerine daire şeklinde (çeyizlerinin de bir parçası olan) altınlar dizilmişti. Kırmızı kadife ayakkabılarının üzerindeki gümüş tokalar parıl parıl parlıyordu.

Bizim köylüler dans ederken, köylü bakireler nazlı bir edayla kendilerini göstermekteydiler; genç erkekler ise müstakbel eşlerini seçmeye ve kendilerini onlara beğendirmeye çalışıyorlardı. Kadınlar ve erkekler bir çember içinde, el ele, ileri geri hareket ederek, daire çizerek Ortadoğu ve Balkanların temel çember dansını icra ediyorlardı. Köylü erkeklerin kendi savaş dansları vardı. Bu dansı, kapalı bir çember içinde, ellerini başlarının üzerine kaldırarak ve serçe parmaklardan tutuşarak icra ediyorlardı. Savaşçı bir tavırla, “Alashagah“ diye haykırarak, hep birlikte tek dizlerinin üzerine çöküyor, sonra zıplayıp diğer dizleri üzerine düşüyorlardı. Bu gerilim sayesinde, kıvrak ve güçlü bedenlerindeki kasların tümü titreşime geçmişti.” (Leon Surmelian, Apples of Immortality. Berkeley, California: University of California Press, 1968, sayfa 29.)

 

SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM

Ermenistan, danslar da dahil olmak üzere, kendilerine özgü gelenekleri ve kendi lehçelere sahip olan birçok farklı alt-kültürlere sahipti. Geniş dağ sıraları, köylerin birbiriyle iletişiminin kopmasına ve böylelikle de gelenek çeşitliliğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ermeni köylüler şarkı ve dans doğaçlama yetenekleri ile dikkat çekmiştir ve belli günleri ya da önemli yerel olayları anmak için sık sık yeni şarkılar ve (Papertzi Dedikodu Dansı gibi) danslar yaratmışlardır. Zamanla bu şarkılar unutulmuş, yeni olaylar, yeni şarkı ve danslara ilham vermiştir.

Çeşitliliğe yol açan bu coğrafi izolasyon durumu, her bölgenin kendi içinde dans ve müzik geleneğinin sürekliliğini de sağlamıştır çünkü yaratıcı köylüler, sanatsal yaratım sürecinde kendi geleneksel unsurlarından beslenmektedirler. Böylelikle yeni bir köylü dansı, eski danslara fazlasıyla benzer, sanatsal süreklilik sağlanır çünkü her iki dans da belli bir topluluğa özgü olan geleneksel unsurları kullanmaktadırlar. Bölgesel stiller değişse de, -bütün yaşayan geleneklerde olduğu gibi- bu değişim nesiller boyunca, oldukça yavaşça bir biçimde gerçekleşmiştir.

Ermeni köylüler fazlasıyla gezgin konumdaydılar, özellikle hacı olarak büyük dinsel festivallere giderlerdi. Bu festivallerde, diğer köylerin ve bölgelerin müzikleri, şarkıları ve danslarına aşinalık kazanırlardı. Köylerine geri döndüklerinde, bunları kendi köylülerine anlatır ve gösterir ve bu süreçte genellikle şarkı ve danslara yerel tatlar da ekleyiverirlerdi. Bu şarkı ya da dansların bir kısmının yerel repertuara eklenmiş ve yerel zevklere uyarlanmak üzere değiştirilmiş olması muhtemeldir.

Dansın yayılmasının bir diğer önemli sebebi de büyük toplulukların başka bölgelere nakledilmesi olmuştur. Ermenistan’da yaşam coğrafi ve politik konumdan dolayı tehlikeliydi. Yabancı istilacılar, tarihin birçok döneminde nüfusun büyük bölümünü göç etmeye zorladı. 11. yüzyıldaki Selçuklu istilaları, Ermenilerin Sivas [Sepastia]ve Kilikya’ya yerleşmesine sebep oldu. 16. yüzyılda Şah Abbas, Ermeni toplumunun büyük bir bölümünü İran’a sürdü. Boşaltılan Batı Ermenistan’a ise, şu an hâlâ orada kalabalık bir biçimde yaşayan, göçebe Kürtler yerleşti.

Bu tür nüfus değişimleri danslara da yansıdı. 1828’de, Türk-Rus savaşı döneminde 100.000 Ermeni Türkiye’den Kafkasya’ya kaçtı ve Şah Abbas’ın daha önceden tahrip etmiş olduğu yerlere yerleşti. Erzurum kökenli olan bu Ermeniler kendi (Keurogli, Uzundere, Akhalzikha Vart gibi) danslarını da beraberlerinde getirdiler ve bu dansları bir yüzyıl boyunca daha da geliştirmiş oldular. Benzer şekilde, (Laz Bar gibi) güçlü Karadeniz dansları da Pontus Rumlar ve Trabzonlu Ermeniler tarafından Erzurum, Erzincan [Yerzinga] ve Sivas’a getirilmiş oldu. Buson  Hıristiyanlar da, 1864’te Rusya’dan sürülen Müslüman Çerkeslerin eşkıyalıklarından kaçmakta idi.

Sonuç olarak Ermeni şarkı ve dansları belli izole bölgelerde sıkışıp kalmadı. Bunun yerine, farklı unsurları birleştiren Doğulu bir duvar halısına benzedi. Bazı dans ve müziklerin bölgesel stilleri bozulmazken, bazı şarkı ve danslar başka formlarda yeniden ortaya çıkmış ve bölgesel olarak asimilasyona uğramış olabilir. (Hoy Nar, Lepo Le Le gibi) birçok şarkı farklı bölgelerde, farklı danslar eşliğinde yayıldı. Diğer taraftan, (Bar, Kılıç Dansı gibi) birçok dans da, farklı bölgelerde, farklı şarkılar eşliğinde yayıldı.

Tek bir dans melodisi farklı bölgelerde farklı isimlerle de biliniyor olabilir. Şöyle ki; Erzurum’da Shavalee ve Yerekl Vodkh olarak bilinen danslar, Erzincan’da Hooshig Mooshig ve Bilbil olarak biliniyordu. Aynı süreç günümüzde Amerika’da, yerel koşullara uyarlanmakta olan Amerikalı Ermeni parti danslarının yaygınlaşmasında da görülebilir.

Ciddi bir çeşitliliğe sahip olan Ermeni danslarının belgelendirme düzeyleri ise oldukça zayıftır. Dolayısıyla çok az kişi, bu dansların yalnızca bazı parçalarına aşinalık kazanmış durumdadır. Sınırlı bir bölgesel dans listesinde aşağıdaki danslar yer alacaktır:

Sivas – Chekeen Halay, Bico, Jan Perdeh, Divriği Barı, Govduntsi Bar, Üç Ayak / Sivas Barı, Preperttsi Bar.

Erzurum – Hoş Bilezik, Kher Pan, Berzanig, Shavallee, Akhaltzikha Vart, Dasnachoors, Maro Yerek Vodkh.

Van – Lepo Le Le, Govend / Halay, Daldalar, Papure, Lorke, Sinjani, Süleymani, Sherokee, Haire Mamougeh.

Daron – Yarkuşta, Tooran Bar, Shoror, Gorani, Lorke, Koçari, Latchi, Bingöl.

Urmiye – Janiman, Sinjani, Bandi Shalakho, Tachayal Kitchari, Şeyhani, Roostam Bahzee.

………………………………………………………………………………………………………………………

Yazarların izniyle kullanılmıştır.

Şu makalenin yeniden basımıdır: Gary ve Susan Lind-Sinanian (ed. V. F. Beliajus), “Hungarian Folk Dance Types and Dialects” (Macar Halk Dansları Türleri ve Lehçeleri), içinde: Viltis Magazine, Ocak-Şubat 1982, cilt: 40, s: 5.

………………………………………………………………………………………………………………………

[1] ç.n. Orijinal metinde geçen italik karakterli yazıların bilinen Türkçe karşılıkları yazılmış, Türkçeleri bilinmiyorsa metindeki haliyle bırakılmıştır.