Kültür Sanat Komisyonu’nun 13 Mayıs-11 Haziran 2019 tarihleri arasındaki kültür sanat haberlerini değerlendirdiği toplantıda, artık her toplantının gündemlerinden biri olan siyasal iktidarın kültür sanat alanındaki icraatları, söylemleri ve kültür sanat alanının aktörlerine yönelik baskıları ağırlıklı gündem maddesiydi. Seçimler sonrasında kültür sanat alanı da seçim propogandasına dönük yoğun bir şekilde kullanıldı.

Bunun yanı sıra bu dönem taramalarında sanatçılara yönelik baskılar, etkinliklere yönelik engellemeler ve sanatçıların baskı ortamlarında neler ürettiğine dönük tartışmalar bu toplantıda ağırlıkla konuşulan gündemler arasındaydı.

Siyasal İktidarın Kültür Sanat Anlayışına Dönük Açıklamaları ve İcraatları

Akp iktidarının kültür sanat alanına dönük yaklaşım ve beyanlarında yerli ve milli değerlere yapılan vurgunun giderek arttığını görüyoruz. Özellikle siyasal iktidara yakın ve muhafazakar medyada batılı sanata dönük açık bir eleştiri yapılıyor ve bunun karşısında milli ve yerli sanatı yüceltilen ve teşvik edilmesini hedefleyen haberler yer alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz ay boyunca yaptığı üç konuşmada kendi anlayış ve icraatlarına dönük açıklamalar yaptı. Ramazan ayında sanatçı ve sporcuları ağırladığı iftarda konuşan Erdoğan, “Sanatçı ve sporcularımızı daima el üstünde tutmanın, itibarlarını yükseltmenin gayreti içinde olduk. Kültürel etkinliklere aktarılan devlet desteğini, 2002’ye göre 50 kat artırdık. Sadece sinema sektörüne verilen desteği 40 kattan fazla yükselttik. Geçmişte yılda sadece 9 filmi vizyona sokabilen sinema sektörümüz bugün 180 filme ulaşmıştır. Bilet satışı ve hasılat paylaşımı başta olmak üzere, bu alandaki sıkıntıları büyük ölçüde çözdüğümüze inanıyorum. Edebiyat eserlerinin telifi konusunda da çok sıkı düzenlemelerimiz var. Desteklenen özel tiyatro sayısını dört katına çıkardık. Taksim’de de İstanbul’un şanına yakışır bir opera ve kültür merkezini inşa ediyoruz. İnşallah 2021’de yetiştirmiş olacağız.” diye belirtmişti.

İktidarın kültür sanat alanı ile ilişkisinin iki temel çizgide gittiğini gözlemlemek mümkün. Bu alanla ilgili konuşmalar ve açıklamaların genellikle sayısal rakamlarla ifade edildiğini görüyoruz. Desteklerin kaç kat arttığı, destek verilen özel tiyatro sayısının kaç kat arttığı gibi… Ancak hem bu desteklerin hangi kriterlerle kime verildiğine -aslında burada daha da önemli olan konu, desteğin kimlere verilmediği oluyor- bu desteklerin niteliksel olarak hangi alanı ne şekilde geliştirdiğine dönük bir değerlendirme göremiyoruz. Siyasal iktidarın birçok alana yaklaşımında olduğu gibi kültür-sanat alanına da yaklaşımı niceliksel düzlemde ilerliyor. Niteliksel bir gelişme hedefine dönük açıklamalar göremiyoruz.

İkinci temel çizgi ise kültür sanat üretici ve aktörlerinden beklenti ile ilgili. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yine sanatçılar ve sporculara verdiği iftar yemeğinde yaptığı konuşmada sanatçı ve sporculardan temelde “topluma örnek rol modelleri” olmaları ve “siyasal iktidarın millilik ve yerlilik” vurgusunu destekleyen üretimler yapmaları beklentisinde olduğunu tespit edebiliyoruz. Bu anlayış sanatçılarla kurulan ilişkinin de ikinci eksenini oluşturuyor.

İslam Bilim Tarihçisi Fuat Sezgin’in 2018 yılındaki ölümünün ardından Cumhurbaşkanlığı tarafından 2109 yılı Prof. Dr. Fuat Sezgin yılı ilan edilmişti. Fuat Sezgin yılı toplantısında konuşan Erdoğan, “Eğer ilme sevdalıysanız, ilim adamlarının önünü açacaksınız. Biz bunu yaptık, bunları yaparken bir yandan da eski dönemin bakiyesi bağnazlıklarla, kendi medeniyetine ve kültürüne husumeti çağdaşlık zanneden sömürge aydınları ile mücadele ettik.” dedi. Böylece Erdoğan’ın kültür sanat alanında ve bilim alanında çalışmalar yapanları batılı değerlere sahip çıkanlar ve milli ve yerel değerlere sahip çıkanlar olarak ayırdığı konuşmalara bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Tekrarlanacak olan İstanbul seçimleri öncesinde iktidar bloğunun Ekrem İmamoğlu’nun Pontus kökenli olduğu, İstanbul’a Bizans temelli ve dolayısıyla da İslam dışı /karşıtı bir yönetim getireceği yönündeki propogandaları ile birleşen milli ve yerli sanat vurgusu, bu değerlere sahip çıkan sanatçı, sporcu ve bilim insanlarını öven konuşmalar, toplumun tüm bu kesimlerini kutuplaştıran söylemleri güçlendiriyor. Yerel seçimler öncesinde kültür alanını da bir seçim malzemesi haline getiriyor.

Mayıs ayında Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı haberlerinin iktidar yanlısı medyada yer alış biçimi dikkat çekici idi. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından açılan Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı’nın İstanbul seçimleri iptal olmasa İmamoğlu tarafından engelleneceği vurgulanan haberlerde, İmamoğlu yönetiminin İslam eserlerinin ağırlıkta olduğu bir fuara izin vermediği vurgulandı.

Daha önceki kültür sanat haberleri tartışmalarında dikkatimizi çeken bir nokta, bu dönemi değerlendirirken tekrar gündemimize geldi. Erdoğan’ın kültür sanat alanında yeterli gelişmeyi sağlayamadıkları yönündeki öz eleştirisini konuşurken, şu anki siyasal iktidarın kendi sanatsal ve kültürel anlayışını yerleştirmeye dönük kurumsal hamleler yapmadığını, konservatuar, sanat okulları ya da üniversitelerde kürsüler kurmadığını dile getirmiştik. Onun yerine bu anlayışı daha yüzeysel olarak yaymayı hedefleyen hamleler yapılıyor. Mayıs ve Haziran 2019 arasındaki kültür sanat haberlerinde dikkat çeken iki haber İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi açmaya dönük girişimler ve Türkiye’deki Gençlik Merkezleri sayısındaki artıştı.

Okullaşma yönünde adımlar atılmasa da, siyasal iktidar Türkiye’deki Gençlik Merkezleri’nin sayısını ciddi ölçüde arttırmıştı. Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren gençlik merkezlerinde 2011 yılında 16 olan sayı bugün itibarıyla 300’e yükseldiğini belirten haber gençlik merkezlerine dair şu bilgileri veriyor: “Bilimsel, manevi, estetik ve geleneksel değerlerin harmanlanmasıyla oluşan bir içerikle faaliyetlerini sürdüren gençlik merkezlerinde, sosyal bilimler, kişisel gelişim, dini ilimler, inovasyon, değerler, dil eğitimleri, sağlıklı yaşam ve spor ve güzel sanatlar atölyeleri bulunuyor. Bu atölyelerde tarih, edebiyat, felsefe-mantık, hukuk, drama, iletişim, mülakat teknikleri, görgü kuralları, Kur’an-ı Kerim ve meali, İslam tarihi, medya, sosyal medya, yazılım-kodlama-robotik, tasarım, İslam kültürü ve medeniyeti, Türk kültürü ve medeniyeti, ahlak ve bizi biz yapan değerler, şehir kültürü, trafik kültürü, Osmanlıca, İngilizce, Arapça, işaret dili, yaşam tarzı geliştirme, beslenme, spor, müzik, tiyatro, resim, el sanatları, mimari, yöresel halk oyunları gibi onlarca başlık altında gençlere nitelik kazandırılıyor.” Gençlik Merkezleri ve bu merkezlerdeki çalışmalar daha ayrıntılı bir incelemeyi gerektiriyor. Bahsi geçen merkezlerin son dönemde yaptığı faaliyetler arasında “Kitap Okuma Halkaları Oluşturuyoruz”, “Yaşlı Bakım Evi Ziyaretleri” gibi etkinliklerin yanı sıra “15 Dakikada Osmanlıca Öğretiyoruz”, “Gençlerle Kıraathaneler Aslına Dönüyor”, “Namazda Bereket Sporda Hareket Var” etkinlikleri bulunuyor. Bu merkezlerin gençlere yönelik belirli bir kültür-sanat programı ya da bir eğitim modeli ekseninde kurulmadığı gözlemlenebilir.

10 Mayıs 2019 haberleri arasında 35 no’lu Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile ilgili haber de vardı. Haber yerli tiyatro yazarlarına dönük bir teşviği gündeme getirmişti. Hemen hemen bütün haber kaynaklarında aynı cümlelerle verilen habere göre “yerli yazarları ve eserleri teşvik etmek amacıyla repertuara alınan ve ilk kez sahnelenecek eserler için her yazara bir eserle sınırlı olmak şartıyla nakdi destek verilebilecek. Yerli yazarların desteklenmesine ilişkin usul ve esaslar Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünce belirlenecek.” Öte yandan bu teşviğin uzun yıllardır yerli yazarlara verilen teşvikten ne şekilde ayrıştığına dair bir açıklama haberlerde yer almıyor. Teşvik, son aylarda sürekli karşılaştığımız yerli ve milli sanata yapılan güzelleme ve vurgular ile birebir örtüşüyor.

Yerli ve milli değerler söylemine dönük haberler siyasal iktidara yakın medyada sanatçılarla yapılan söyleşilerle destekleniyor. Yeni Akit gazetesinde yer alan Mehmet Pala röportajı da son bir ayın dikkat çeken söyleşileri arasında yerini aldı.Oyuncu Mehmet Pala, yerli ve milli olmanın önemine işaret ederek, “Ulusal olmadan evrensel olamazsınız. Evrensel olabilmek için ulusallığın etrafında gezinmeniz gerekiyor.” dedi.

Türkiye’de kültür sanat alanında yerli ve milli olunması gerektiğini belirten Pala, “Batıya olan platonik aşkla ilerleyemeyeceğimizi gördük. Gerek tiyatrolar gerekse dizi filmler olsun, Batı aşkıyla yanıp tutuşan sanattan bir şey çıkmıyor. O biz değiliz.” diye konuştu. Pala, Heidegger’in “Oturmadığın yer senin değildir.” sözüne atıfta bulunarak, “Biz nereliyiz? Cemil Meriç’in “Nesin?” sorusunu “Nerelisin?”e çevirdiğimizde, biz nereliyiz, neye bağlıyız, neye göre hareket etmeliyiz? Biz yüzümüzü batıya çevirdiğimiz için kültür ve sanatta onların yaptıklarını buraya kopyalayıp yapıştırdığımızda pek tutmuyor. Tiyatroda Romeo ve Juliet de oynanmalı evet ama yanında Leyla ile Mecnun da olmalı. Çünkü Leyla ile Mecnun biziz. Onları övüp durmanın bir alemi yok.” ifadelerini kullandı.

Sanatçılara Yönelik Baskılar ve Etkinliklere Yönelik Engellemeler

13 Mayıs-11 Haziran arasında da sanatçılara yönelik baskılar, festival ve etkinliklere yönelik engellemeler devam etti. Bu haberler arasında sanatçı Alpay’a açılan terör soruşturması, Van’daki GezginFest’in iptal edilmesi ve ODTÜ Müzikal Topluluğu’nun üniversitede sahne kullanmasının engellenmesi bulunuyor.

Şarkıcı Alpay müzik kariyerinin 50. yılını 22 Mart’ta Zorlu PSM’de verdiği konserle kutlamıştı. Konser sırasında, sahnede Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Berkin Elvan’ın fotoğrafları gösterildi. Alpay’ın konserde “Sıradaki şarkım, devlet tarafından zalimce katledilen bu güzel insanlara gelsin” demesinin ardından konseri izleyen bir kişi, polis merkezine giderek Alpay’ın “terör örgütü üyelerini övdüğü ve devleti aşağıladığı” iddiasıyla sanatçıdan şikayetçi oldu. Seyircinin ihbarı sonrası, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Van’ın Gevaş Kaymakamlığı’nca daha önce 20-22 Haziran’da düzenleneceği duyurulan GezginFest Van’a izin verilmediği açıklandı. Festivalin Gevaş Kaymakamlığı tarafından iptal edileceğinin duyurulmasından önce şehirde Ahlak Hareketi adında örgütün karalamalarına da maruz kaldığı biliniyor. Şehir merkezindeki billboardlara Nur Suresi’nden alıntılarla “Festival Tuzağına Hayır” başlıklı ilanlar asıldığı, “Gençlik Festivali mi, gençliğin felaketi mi?” başlığıyla el ilanlarını dağıtıldığı belirtiliyor. Bu el ilanlarında “Müslüman genç nesli koruyalım. Toplumumuzu içkiye ve ahlaksızlığa teşvik eden, yüce kitabımızı ve dini değerlerimize hakaret eden bu rezaleti durduralım” ifadeleri yer aldı.

ODTÜ Müzikal Topluluğu Company Musical’in ODTÜ’de sahneleyeceği “Charlie’nin Çikolata Fabrikası” isimli müzikali, sahnenin güvenlik sorunları olduğu gerekçesiyle Kemal Kurdaş Kongre Kültür Merkezi’nde (KKM) yapılmadı. Üniversite yönetiminin yıllardır Kemal Kurdaş sahnesinde gösterilerini yapan topluluğu hangi sebeple engellediği bilinmezken Company Musical ekibi, oyunun Kemal Kurdaş sahnesinde oynanamamasının Kongre Kültür Merkezi yönetiminin ihmalinden kaynaklandığını dile getirdi. KKM’nin problemleri çözmek için  yardımcı olmadığını belirten ekip, bir yıllık emeğin boşa gitmemesi adına oyunu ücretsiz olarak açık alanda sahneleme kararı aldığını açıkladı.

Siyasi iktidarın kültür sanat alanında yaptığı icraat, yasaklama ve açıklamaların yanı sıra Kültür Sanat Komisyonu’nda tartışılan bir başka gündem Gazete Duvar’da çıkan “Türkiyeli yönetmenler, sanatçılar bu dönemde ne üretiyor?” başlıklı haberdi.  Haberde, Türkiye’de sanatçılara yönelik artan baskı koşullarına karşı sanat üretiminin imkansızlığının dile getirildiğinden bahsediliyor. Filiz Gazi’nin yönetmen-senarist Özcan Alper, müzik eleştirmeni Murat Meriç ve ismi verilemeyen bir sanat tarihçisiyle yaptığı görüşme sansür, kontrol ve baskı koşullarında sanat pratikleri hakkında. Yapılan söyleşilerde vurgu noktaları arasında baskı dönemlerini entelektüel birikim ve eğitsel faaliyetler için değerlendirilebileceği bulunuyor. Yapılan söyleşilerde öne çıkan bir diğer nokta da bu dönemde muhalif üretimlerin yapılabileceği, fakat bu dönemin yeteri kadar değerlendirilemediği yönünde.