Eric Hobsbawm, Parçalanmış Zamanlar: 20. Yüzyılda Kültür ve Toplum[1][2] başlıklı kitabında burjuva toplumunun 1914’ten sonraki kuşakla birlikte kaybolmasının ardından, o toplumun kültürüne ve sanatına ne olduğunu araştırıp analiz ediyor. Kitabın “21. Yüzyılda Niçin Festivaller Düzenlenir?” başlıklı bölümünde Hobsbawm’ın 2006 Salzburng Festivali’nin açılışında yaptığı konuşma yer alıyor. Hobsbawm bu konuşmada dünyada, özellikle “gelişmiş ülkeler” olarak adlandırılan bölgelerde düzenlenen müzik festivallerinin sayısının artış nedenini mercek altına alıyor.[3] Müzik festivallerinin tıpkı futbol turnuvaları gibi küreselleştiğinin altını çiziyor. Uzak mesafelere yolculuğun ucuzlaması ve kolaylaşması başka şehir ve ülkelerden katılımı sağlarken yüksek öğretimin yaygınlaşması da özellikle klasik müzik ve opera festivallerine talebi arttırıyor. Hobsbawm, klasik müzik ve opera festivalleri ile gençlik festivallerinin sayılarındaki artışın nedenlerini birbirinden ayırıyor. 

Ona göre, çağdaş bestecilerin eserlerinden çok geçmiş yüzyıllarda yaşamış bestecilerin eserlerine ağırlık veren klasik müzik festivallerinin aksine gençlik festivalleri güncel gruplara yer veriyor. Bu festivallerin programlarında yeni kurulan ve tanınmayan gruplara da alan açılıyor ve katılımcıları, takip ettikleri müziklerin gelişim çizgisini, yeni grupların müzikal buluşlarını görme ve bu müzisyenlerle birebir etkileşim içinde olabilme imkânı buluyor.

Hobsbawm, festivallerin ekonomik gelişimlerini de ele aldığı bu konuşmada opera ve klasik müzik konserlerinin azalan dinleyici sayısı nedeniyle festivallerin hem kaliteli performansları canlı dinlemek hem de bu müziklerin icracılarını maddi anlamda desteklemede kritik bir işlevi olduğunun altını çiziyor. Öte yandan müzik festivalleri gibi tiyatro, edebiyat festivalleri de yapıldığı şehrin ekonomisine ciddi oranda katkı sağlıyor. Tüm bunların yanı sıra festivaller, şehir yaşamında çok ender deneyimleyebildiğimiz ortak bir duygu durumunu yaşama ve hep birlikte kendini ifade etme imkanı sunuyor.

Hobsbawm’ın çerçevesinden başlayarak bugün Türkiye’deki gençlik festivallerini, dünyadaki örnekleri ile karşılaştırarak ele alırken, bir yandan da Türkiye’nin doğusu ve batısında festivallerin nasıl yaşandığını tartışmaya çalışacağım. Geçen yıl Türkiye’nin doğu illerinde “gençlik festivalleri” çerçevesinde değerlendirilebilecek tek etkinlik GezginFest Van idi. Bu yıl ise Van, Solhan ve Diyarbakır’da gerçekleştirilmesi planlanan üç festivale güvenlik gerekçesi ile izin verilmedi. İlk yazıda Avrupa, İngiltere ve Kuzey Amerika’daki müzik festivalleri örneklerine bakıp, ikinci yazıda Türkiye’de son yıllarda giderek popülerleşen “gençlik festivalleri”ni ele alacağım. Yazının son bölümünde bunun nedenlerini tartışmaya açacağım.

Dünyada Müzik Festivalleri

Müzik festivallerinin tarihi Antik Yunan’daki spor müsabakalarına kadar götürülüyor. O dönemden itibaren -belki de çok daha öncesinden itibaren- müzik, dünyanın her yerinde kültürel buluşmalarda önemli rol oynuyor. Bugün anladığımız anlamda müzik festivalleri ise ilk önce dini cemaatleri ve klasik müzik dinleyicilerini bir araya getiriyor. 18. yüzyıl İngiltere’sinde “Üç Koro Festivali” Rossini, Mozart ve Beethoven hayranlarını katedrallerde topluyor. İkinci Büyük Uyanış döneminde (19. yüzyılın başları), Evangelistler kamp olarak bilinen ve dualar ve ilahilerle duygusal birliklerini sağlayan inziva alanlarında buluşmak üzere yolculuk yapıyor.[4]

Oldukça çok farklı dinleyici gruplarını bir araya getiren bugünün seküler müziklere dayalı festivalleri 1950’lerde ortaya çıkıyor. 1954’te Amerika’nın Rhode Island eyaletinde 11.000 kişi (bazı kaynaklara göre 13.000) Newport Caz Festivali’nde bir araya geliyor. Billie Holiday ve Dizzy Gillespie’nin de çaldığı bu festival Amerika’nın ilk caz festivali olarak geçiyor kaynaklarda.[5] 50’lerde başka festivaller de gerçekleşiyor.

Müzik festivali denince ilk aklımıza gelen Woodstock Festivali öncesinde 50’li ve 60’lı yıllarda başka örnekler ortaya çıkıyor. 1967’de düzenlenen Monterey International Pop Festival, Amerika’nın ilk büyük rock festivali olarak anılıyor. Hemen ardından da 1969’da Woodstock geliyor. Bu festivaller toplumsal politikalara karşı çıkışı simgeleyen, barışı ve aşkı gündeme taşıyan, baskıcı toplum geleneklerini sorgulayan müzik festivalleri olarak aktivist hareketlerle paralel olarak gelişiyor. 2000’li yıllara gelene kadar müzik festivalleri genellikle aktivizmle, toplumsal baskılara karşı çıkışla, özgürlük ile özdeşleşiyor.

Woodstock’ın ardından müzik festivalleri 1970’ler boyunca, Güney Amerika’dan Afrika’ya kadar dünyanın pek çok bölgesinde büyük müzikal buluşmalar gerçekleştirerek popülerleşiyor. Rock festivallerinin hem sayıları hem de punk ya da metal müzik gibi farklı kategorilere bölünen türleri artmaya devam ediyor.[6]

Bir karşı kültür olarak örgütlenen elektronik müzik sahnesi ise, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından yeraltından yerüstüne çıkabilecek yasal boşlukları buluyor ve bunu değerlendiriyor. Böylece ana akım müzik sahnesini etkilemeye başlayan önemli bir değişken olarak ortaya çıkıyor ve müzik festivallerini de etkilemeye başlıyor.[7] 

Yine 90’larda bugün halen devam eden Lollapalooza, Coachella festivalleri ilk kez düzenleniyor. 1999’daki ilk Coachella Festivali’nde Beck, Jurassic 5, Rage Against the Machine’i izlemek üzere 10.000 kişi bir araya geliyor.[8] Aynı festival 2017 yılında 125.000 kişiyi bir araya getiriyor. Yani 2000’lerde müzik festivallerinin sayısının artışının yanı sıra, bu festivallere gelen izleyici sayılarının da arttığını genel eğilim olarak söyleyebiliriz.

Müzik festivallerinin organizasyonlarının bağımsız organizatörlerden çıkıp gitgide kâr amacı güden firmalara geçmesi ve sponsorların festival alanlarında çok daha fazla görünür olması festivallerin politik aktivizmini yitirdiği yorumlarının yapılmasına neden oluyor. Bilet satışı hedefinin öne çıkması ve festival programlarında bu hedefin belirleyici olması da bu tartışmanın bir diğer dayanağı. Çok sayıda katılımcıya sahip büyük festival alanlarında sponsor standları, oyun alanları ve marka görünürlüğü de eleştirilerin hedefi oluyor. Müzik festivallerinin politik aktivizm yerine ana akım kanallarına yerleştiği gündeme getiriliyor.[9] Öte yandan bu konu daha incelikli tartışmayı hak ediyor. Sponsorlar, festivallerin devam edebilmesini sağlayan en önemli faktörlerden biri. Yerel yönetimler ve devlet kaynaklarından bu konuda destek olmadığı sürece, sponsorlar olmadan bilet fiyatlarını makul düzeylerde tutmak ya da bütçeleri yüksek müzik gruplarını festivale getirmek neredeyse imkansız.[10] 

Festival Ekonomisi:

2000’li yıllarda “gençlik festivalleri”nin sayısının artmasının önemli bir nedeni, festivallerin kâr getirici bir ekonomik faaliyet olarak görülmesi ve büyük şirketlerin bu alana yatırım yapmaya başlamaları oldu. Öte yandan albüm satışlarındaki düşüş nedeniyle müzisyenler de ağırlıkla konserler üzerinden para kazanmaya başladı ve daha fazla konser vermenin olanaklarını arttırmaya dönük bir talep oluştu.

Müzik festivalleri dünyanın çok farklı yerlerinden gelen müzik gruplarını ve bu grupları dinlemeyi, izlemeyi isteyecek çok sayıda seyirciyi bir araya getiriyor. Festivalin, yapıldığı şehrin ekonomisine ciddi desteği olduğu için şehirdeki/kasabadaki ticari gruplar, belediyeler ve yerel yönetimlerden festivallerin desteklenmesini istiyor. Festival bir festival alanında gerçekleşiyorsa kurulan ses ve ışık sistemleri ile çok sayıda grubun konseri gerçekleştiriliyor. Teknik sistemleri kuran ekiplerle tek bir konser için yapılabilecek sözleşmeden çok daha makul rakamlarla bir anlaşma yapılabiliyor. Festivaller için sponsorluk anlaşmaları daha rahat yapılıyor. Çünkü bir konseri izleyecek kişi sayısı 1000-1500 ise, bir festivali izlemeye 10.000, bazen 100.000 kişi geliyor. Sponsorlar açısından bir seferde binlerce, yüzbinlerce kişiye birebir ulaşma olanağı sağlanmış oluyor. Aynı zamanda tek bir konserin tanıtım maliyetiyle kıyaslandığında, festivallerin tanıtım harcamaları birçok etkinliği birden içererek çok daha makul rakamlara mal oluyor. Bir duyuruyla çok sayıda bilet satılabiliyor. Kısacası festivaller tek bir konserin maliyet ve gelir dengesine göre oldukça avantajlı olabiliyor.

Festival için şehre gelen çok sayıda kişi, şehrin, kasabanın otel, yemek, ulaşım gibi hizmet sektörünü oluşturan işletmelere, hatta araştırmalara göre kıyafet, ayakkabı satan dükkanlara önemli bir gelir kapısı açıyor. Çok sayıda yarı zamanlı iş olanağı sunuyor.

İzleyiciler açısından baktığımızda durum ne? Bugün festivallerin çoğu kombine bilet uygulaması yapıyor. Bir biletle birçok etkinliği izlemeye olanak veren bu uygulama özellikle gençlik festivallerinin en yaygın bilet satış uygulaması. Tek tek çok sayıda konser için bilet almaya hiç bir şekilde yetmeyecek bir para ile onlarca grubu dinleme fırsatı bulmak izleyiciler açısından önemli bir kazanç oluyor. Festival maliyetlerinin artması ile birlikte bilet fiyatları artsa da, seyirci sayıları artmaya devam ediyor. Festivallere dair rakamların daha şeffaf olduğu Amerika ve İngiltere festivallerine bakıldığında, izleyicilerin artan bilet fiyatlarından şikayetçi olduğu beyan ediliyor ancak yıl içinde başka etkinliklerden feragat ederek, gitmek istedikleri festivaller için para biriktirdiğini söyleyen çok sayıda izleyici var.

Bu yazının dipnotlarında verdiğim referanslar, İngiltere ve Amerika’daki festival biletlerinin satış rakamlarının artma eğiliminde olduğuna dair veriler içeriyor. Bunun birçok nedeni var. Festivale gelen izleyici ve kamp kuran izleyici sayısı arttıkça, güvenlik harcamaları, altyapı masrafları artıyor. Şehir merkezleri dışında yapılan festivallerde genellikle boş bir alana neredeyse bir şehir kurmak gerekiyor. Duş, tuvalet, yemek yerleri, telefon şarj cihazları sayısını arttırmak gerekiyor. Genellikle festival bitiminde çöpleri toplayıp alanı temizlemeye verilen bütçe de her yıl artıyor. Ayrıca izleyicilerin artan hijyen ve konfor talebi, festival organizatörlerini çadır alanları dışında karavan kiralamaya, daha lüks altyapı olanaklarının olduğu bölümleri daha yüksek fiyatlara satarak festival alanı içinde VIP bölümler oluşturmaya itiyor.

2000’li yıllarda müzik festivali sayıları artıyor. Bu da festivaller arasında bir rekabetin oluşmasına yol açıyor. Festivaller, seyirci sayılarını arttırmak için çok yüksek para ödemeleri gereken müzisyenleri programlarına alıyor. Müzisyenlere yapılan ödemeler festival maliyetlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Birçok kişi yüksek bütçeli müzisyenlerin programa alınmasının festivallerin gelir gider dengesini gerçekten pozitif bir şekilde etkileyip etkilemediğini tartışıyor.

Festivallere dair verilere bakıldığında Coachella gibi çok sayıda katılımcıyı bir araya getiren festivallerin sponsorlardan artan bir destek aldıkları görülürken, daha küçük çaplı festivaller için benzer sponsorluk desteklerinin olmadığı fark ediliyor.[11] Büyük firmalar tarafından satın alınarak ticari yatırımlar yapılan festivallerin büyümeye devam ettiğini ama küçük çaplı festivallerin katılımcı sayılarında dalgalanmalar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bağımsız ve küçük festivaller çeşitli nedenlerle gerçekleşen iptallere ya da bilet satışlarındaki düşüklüğe karşı çok daha kırılgan durumdalar. Bazı yıllarda yoğun yağışlar nedeniyle temizlik ve hijyen masrafları ciddi şekilde artarken, bazen de aşırı sıcaklar nedeniyle birçok festival iptal ediliyor. Örneğin 2012 yılında aşırı sıcaklar nedeniyle sadece İngiltere genelinde 57 festival iptal edilmiş.[12] Festival organizatörleri müzik gruplarının avanslarından, altyapı harcamalarına kadar bütün ödemeleri yaptıktan sonra, yakın bir tarihte festivali iptal edince tüm hiçbir gelir elde etmeden çok yüksek maddi zararları karşılamak durumunda kalıyor. Bu da küçük festivaller için var olma mücadelesini zorlaştırıyor.

Müzik festivalleri artık müzik endüstrisini etkileyen, hatta şekillendiren, yapıldıkları şehrin ekonomisini ve turizmini canlandıran ticari bir yapıya bürünmüş durumda. Öte yandan festival organize etmek, artan rekabet, izleyici sayısına paralel olarak artan altyapı maliyetleri ve hatta festival sonrası çöplerin temizlik masrafları nedeniyle gitgide daha fazla sponsor desteği ve bilet satışını gerektiriyor. Amerika ve İngiltere’deki festivallerin ekonomik verilerini yorumlayan ve kârlılık oranlarının düştüğünü belirten çok sayıda yazı var.[13] Ancak alınan destekler, vergi oranları, sponsorluk rakamlarındaki artışlar hakkında tek tek festivallere dair veriler üzerinden genelleme yapmak, festival sektöründe kârlılığının düştüğünü söylemek mümkün değil.

Festival Deneyimi

Festival deneyimi derken neden bahsediyoruz? Özellikle şehir ve kasaba merkezlerinin dışında gerçekleştirilen festivaller, katılımcılarına gündelik hayattan ve gündelik hayatın rutininden tamamen koparak başka bir alanda, başka bir atmosferde yaşama imkanı veriyor.

Festival ortamlarında insanlar, şehir hayatında yapamayacakları kadar kolay tanışıp sohbet edebiliyorlar. Dans etmek, zıplamak, eğlenmek konusunda üzerlerinde herhangi bir toplumsal baskı hissetmiyorlar. Sahnedeki müzisyenlerin şarkılar, hayat, gündelik politika ya da aşk üzerine söyledikleri sözlere dilediklerince tepki verebiliyorlar. “Festival deneyimi” derken ilk önce toplumsal baskı ve kısıtlamaların bir ölçüde alan dışında kalabildiği, özgürleştirici bir ortamda geçirilen zamandan bahsediyorum. Ancak festival alanlarının taciz ve şiddetten arınmış bir ütopya alan olduğu yanılsaması oluşmasın. Bu kadar çok insanın bir araya geldiği tüm ortamlar gibi festivaller de her türlü toplumsal ve kişisel şiddeti barındırma potansiyeli taşıyorlar. Yine de tüm olası sorunlarına rağmen, festival katılımcıları gündelik hayatın rutininin, baskısının ve sıradanlığının dışına çıkarıyor.

Gün boyu müzik dinlemenin yanı sıra bir çok festival alanı çimenlerde uzanmak, kitap okumak, sohbet etmek için de fırsat veriyor. Festivale gitmek en güzel tatil alternatiflerinden birini oluşturuyor.

Festivaller, hiç tanımadığınız bir çok grubu dinleme ve tanıma fırsatı sağlıyor. En önemli kazanımlarından biri de bu şüphesiz. Bazen atölyeler, söyleşiler, sahne önü ya da arkasındaki buluşmalar aracılığıyla, amatör ve profesyonel müzisyenlerin bir araya geldiği bir eğitim alanı haline de gelebiliyor. Avrupa festivallerinin bir kısmında halen atölyelere yer veriliyor. Bir konser vermek ya da bir performans için katılanlar bir de atölye gerçekleştiriyor.

Müzik gruplarının en çok sevdiği şey, iki üç gün boyunca festival alanında kalıp farklı müzik gruplarını dinlemek, izlemek, onlarla tanışmak, sohbet etmek ve birlikte çalmak oluyor. Birçok festivalde farklı müzik grupları birbirinin sahnesine çıkıp doğaçlamalar yapıyor. Müzisyenlerin bir ya da iki gün içinde kulislerde ürettikleri yeni şarkılar veya eski şarkıların yeni yorumları, sadece o festivale katılanların tanık olabildiği sürprizler olarak organizasyona değer katıyor.[14]

Festivaller, binlerce kişinin bir araya geldiği, birlikte şarkı söyleyip birlikte dans ettiği, toplumsal itirazların dillendirilebildiği alanlar olarak her zaman sistem karşıtı bir enerjiyi açığa çıkarma potansiyeli taşıyor. Bir festival kendi başına muhalif bir söylem örgütleyemez belki ama yapıldığı ülke, şehir ve dönemin dinamiklerini açığa çıkarabilir. Festivaller aynı zamanda yukarıda da değindiğim gibi gündelik hayatın kıyafet, makyaj, beden kullanımı ve ilişki kurma biçimlerine dair normlarını tamamen yıkabilir ve böylece farklı bir muhalefete alan açabilir.

Bir sonraki yazıda tüm bu konuları Türkiye’deki gençlik festivalleri örnekleri üzerinden ele almaya çalışacağım.

[1] Bu yazı Art-izan sitesinin kültür sanat komisyonu toplantılarında ele aldığımız bir konuyu derinleştirmek üzere komisyona yaptığım bir sunumun yazıya dökülmesiyle oluştu. Yazıya dair yorumları için kültür sanat komisyonundaki arkadaşlarıma ve ilk versiyonunda yer alan genellemeler ve hatalar ile ilgili çok ayrıntılı yorumlar yapan Erinç Güzel’e ve yorumları ve tashih konusundaki desteği için Feryal Öney’e özellikle teşekkür ediyorum. Bu yazı hem bu alanda profesyonel olarak çalıştığım için gittiğim festivallerden, hem de yine takip ettiğim yazılardan edindiğim bilgilere dayanarak yazıldı. Farklı gözlemlerle zenginleştirilmeye ve eleştirilere açık. Türkiye’de gençlik müzik festivallerinin sayısı artıyor ve bu festivallerde yaşanan deneyim farklılaşıyor. Bu temanın çeşitli açılardan tartışılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. İlk yazı dünyadan çeşitli örnekler üzerinden müzik festivallerine dair tartışmaları özetlerken, ikinci yazı Türkiye’deki örnekleri ele alıyor.

[2] Parçalanmış Zamanlar: 20. Yüzyılda Kültür ve Toplum, Eric Hobsbawm, Türkçesi: Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, 2014.

[3] Bu metin Hobsbawm’ın bir konuşma metni olduğu için referensları yok. Ancak daha bol veri bulabildiğimiz Kuzey Amerika ve İngiltere festivallerine dair yazılara ve Avrupa festivalleri verilerine baktığımızda festival sayılarının arttığını destekleyen çok sayıda makale ve araştırma bulunuyor. Bunlardan bazıları: https://www.billboard.com/articles/business/8485063/nielsen-releases-in-depth-statistics-live-music-behavior-360-report 

https://www.digitalmusicnews.com/2016/07/28/festivals-more-popular/

https://beta.washingtonpost.com/posteverything/wp/2017/04/17/are-there-too-many-music-festivals/?outputType=amp

https://www.parcelhero.com/blog/press-releases/real-cost-delivering-festivals?awc=5950_1564926882_e7be27d8c936e25ffe9d86c478ec0fb9&utm_source=affiliate&utm_medium=awin

[4] https://www.vix.com/en/ovs/listenup/57633/beyond-woodstock-the-evolution-of-music-festivals

[5] https://www.vox.com/2015/4/10/8381641/the-summer-music-festival-economy-explained

[6] https://www.vix.com/en/ovs/listenup/57633/beyond-woodstock-the-evolution-of-music-festivals

[7] Müzik festivalleri tarihini anlatan bir çok kaynak, elektronik müziğin Berlin’de ortaya çıkıp Berlin duvarının yıkılması sonrasında dünyaya yayıldığını söylüyor. Bu konuyu çok daha ayrıntılı tartışarak açıklayan bir makale için bkz. Erinç Güzel: http://www.bantmag.com/magazine/issue/post/59/990

[8] Bu yıl (2019’da) Coachella ilk kez biletli satış yapmayı denedi ve taksitli bilet satışı yapmaya başlayan Coachella, bu sayıyı daha da arttırdı.

[9] https://www.vix.com/en/ovs/listenup/57633/beyond-woodstock-the-evolution-of-music-festivals

https://www.huffpost.com/entry/the-economics-of-music-festivals_b_7056508

[10]Jonathan Wynn,  festival katılımcılarıyla yaptığı röportajlarda, katılımcılar bilet fiyatlarının artmasını engellediği için ve sanatçılar da sahnelerde markaların logoları olsa da sahnede yaptıkları müziğe karışılmadığı için sponsorluklara karşı olmadıkları yanıtını almış. 

https://beta.washingtonpost.com/posteverything/wp/2017/04/17/are-there-too-many-music-festivals/?outputType=amp

[11] https://www.eventbrite.com/blog/rise-fall-of-music-festivals-what-comes-next-ds00/

https://www.huffpost.com/entry/the-economics-of-music-festivals_b_7056508

[12] https://www.theguardian.com/business/2016/jun/13/festival-suffer-crowded-field

[13] https://www.eventbrite.com/blog/rise-fall-of-music-festivals-what-comes-next-ds00/

https://www.theguardian.com/business/2016/jun/13/festival-suffer-crowded-field

https://www.parcelhero.com/blog/press-releases/real-cost-delivering-festivals?awc=5950_1564926882_e7be27d8c936e25ffe9d86c478ec0fb9&utm_source=affiliate&utm_medium=awin

[14] Festival deneyimi ile ilgili daha ayrıntılı bir tartışma için bkz: https://medium.com/@malu_14611/the-evolution-of-music-festivals-and-the-power-of-an-experience-f98be2b9a5c1