Bu metinde 24 Haziran-5 Temmuz 2019 tarihleri arasında Türkiye gündemi ile ilgili yaptığımız haber derlemesini esas alarak ekonomi, iç politika ve dış politika alanlarındaki gelişmeleri yorumlamaya çalıştık. Bu üç alanın her birindeki gelişmeler, Türkiye’nin içine girdiği sıkışmanın giderek derinleşmekte olduğunu gösteriyor.

Ekonomi:

Haziran ayı enflasyon rakamları 3 Temmuz 2019 günü açıklandı. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Haziran ayında aylık bazda yüzde 0,03, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 0,09 artış gösterdi. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 15,72, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 25,04 oldu.

Açıklanan enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını ifade eden CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “TÜİK’in diğer verileri ve enflasyon verileriyle ilgili olarak kalite konusunda çok ciddi iddialar gündemde” dedi. Öztrak, bazı üst düzey yetkililerin, fiyat toplanan sınırlı sayıdaki marketleri önceden arayarak, “Bugün anketörlerimiz fiyat almaya gelecekler, şunda bu kadar indirim yapacaksınız” dediği iddialarını gündeme getirdi.

Yeniçağ yazarı Ahmet Takan, enflasyonun düşük gösterilmesi için çalışma yapıldığını belirterek Maliye ve Hazine Bakan Berat Albayrak’ın danışmanı Ertuğrul Altın’ın TÜİK bölge başkanlarına “Devlet için, vatan için, reisimiz için fiyatlar sayın Bakan’ın dediği gibi kontrol edilecek ve çıkacak’ dediğini yazdı.

Haziran ayı enflasyon oranı memur ve emekli maaşlarına yapılacak zam için baz alındığından özellikle düşük gösterilmesi memur ve emeklilerin reel gelirlerinde önemli bir erimeye neden oldu. Memurlara %6, emeklilere %5 maaş zammı yapıldı.

Hükümetin seçim ısrarı bütçeye yeni yükler bindirdi. Seçimler için nisanda 337.4 milyon lira; mayısta ise 13.6 milyon lira harcama yapıldı. Yıl başından bu yana yapılan toplam harcama ise 385.3 milyon lira olarak gerçekleşti. Hane halkına yapılan transferler geçen yılın ilk 5 ayında 20.5 milyar lira iken, bu yıl aynı dönemde 26.5 milyar liraya çıktı. Sosyal amaçlı transferler mayısta 1.6 milyar lira olarak gerçekleşti. 5 aylık toplam 7.9 milyar liraya ulaştı. Geçen yılın 5 ayında ise sosyal amaçlı transferlerin toplamı 4.2 milyar liraydı.

Bu harcamalar nedeniyle bütçe aşığı daha da büyüdü. Merkez Bankası’nın (MB) 46 milyar liralık ihtiyat akçesi bütçeye gelir olarak aktarıldı. Böylece 2019 bütçesinde öngörülen 80.6 milyar liralık yıllık bütçe açığının 94 milyar lirası MB’den yapılan aktarımlarla kapatıldı.

Türkiye’nin mart sonu itibariyle brüt dış borcu 453 milyar dolarla milli gelirin yüzde 60’ına yükseldi. Özel sektörün dış borç stoku 300 milyar dolara dayandı.

Şubat ayında yüzde 14.7 olan işsizlik, martta yüzde 14.1 olarak gerçekleşti. İşsiz sayısı (dar tanımlı) 4 milyon 544 bin. Umudunu yitirdiği için iş aramaktan vazgeçenlerin de eklendiği geniş tanımlı işsiz sayısı ise 7 milyon 356 bine (yüzde 21) ulaşmış durumda. Genç işsizliği yüzde 25.2’ye çıktı.

Seçimden sonra zam furyası geldi: Şekere yüzde 16, çaya yüzde 15 zam yapıldı. EPDK’den yapılan açıklamada “1 Temmuz’dan itibaren elektirk tarifelerinde vergi ve fonlar dahil yüzde 15 artış yapılmıştır” denildi. Benzinin litre fiyatına 27 kuruş zam yapıldı. Benzinin litresi İstanbul’da 6,81 liradan 7,08 liraya yükseldi.

 

Dış politika:

Geçtiğimiz iki haftaya S-400 krizi damgasını vurdu. G-20 zirvesinden sonra açıklama yapan ABD başkanı Trump, krizle ilgili Obama yönetimini suçladı ve şöyle dedi: “Türkiye Obama yönetimi sırasında bizim Patriot füzelerimizi almak istedi ama satmadılar. Müttefikimiz olmasına rağmen, büyük ordusu olmasına rağmen hiç adil değildi, Patriot almak istedi ama Obama ‘hayır’ dedi. Sürekli ‘hayır’ dediler. Ve savunması için ihtiyacı vardı. Sonra Rusya’ya gittiler, S-400 aldılar. Çünkü Patriot almasına izin vermediler. Benden önceki yönetim bunu satın almasına izin vermedi. […] Karmaşık bir durum üzerinde çalışıyoruz. […] Bu gerilimde Erdoğan’ın suçu yok. Ben iyi anlaşıyorum ve ona adaletsiz davranıldığını düşünüyorum.” Erdoğan ise “, “Trump’tan yaptırım olmayacağını dinlemiş olduk” dedi. Bu gelişmeler, S-400 krizine her iki tarafın üzerinde uzlaştığı bir çözüm bulunduğunu düşündürdü. Nitekim sistemin aktive edilmeyeceği yolundaki haberlerle dolar düştü. Ancak Amerikan basınında Trump’ın Kongre’nin yaptırım kararını engelleme yetkisinin kısıtlı olduğuna dikkat çeken makaleler yayımlanmıştı. Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve ABD hükümetinin bazı yetkilileri eğer Türkiye S-400 alırsa, F-35 almaması, F-35 programından çıkarılması gerekir; ve yaptırımlarla karşılaşacağını belirtmişti. Krizin aşılıp aşılmadığı henüz belli değil.

Öte yandan Türkiye’nin dış politikadaki saldırgan politikası nedeniyle, Suriye, Irak ve Libya’da açmazı derinleşiyor. Suriye’de rejim güçleri Türkiye’nin İdlib’teki 10 No’lu gözlem noktasına havan topuyla yaptığı saldırıda 1 asker şehit oldu, 3 asker de yaralandı. Rusya’nın Ankara ataşesi Genelkurmay’a çağrılarak, saldırıyı yapanların an ağır şekilde cezalandırılacağı iletildi.

Halife Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu, Türk yapımı bir İHA’yı düşürdüğünü açıkladı, “Türk yapımı İHA’yı düşürdük, hava sahasını Türkiye’ye kapatıyoruz” dedi. Libya’da 6 Türk vatandaşı bir süre gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. Milli Savunma Bakanlığı, “bazı sosyal medya hesaplarında Libya’da gözaltına alınanlar arasında askeri personel olduğuna yönelik bilgi paylaşımlarının gerçek dışı olduğunu belirtti. Libya’nın doğusunu kontrolü altında tutan General Hafter, sözcüsü aracılığıyla yaptığı açıklamada Türkiye’yi düşman olarak gördüğünü söyledi. Açıklamada Erdoğan Libya’nın iç işlerine karışmakla suçlanıyor. Türkiye’den Trablus’a inmek isteyen uçakların ve limanlara yanaşmak isteyen gemilerin düşman olarak görüleceği, Libya’da yaşayan Türk vatandaşlarının da tutuklanacağı ifade ediliyor. Ayrıca Türkiye’nin ülkedeki askeri varlığının da hedef alınacağı belirtiliyor.

Irak merkezi hükümeti, Türkiye’nin PKK’ye karşı düzenlediği askeri operasyonu protesto etti. Bunun üzerine Irak Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Dışişleri Bakanlığına çağırılarak, PKK’ye yönelik operasyonlarda sivil zaiyat olduğu yönündeki iddialarına istinaden Irak merkezi hükümeti tarafından yapılan açıklamanın kabul edilemez bulunduğu söylendi. “IKBY’nin bölgesinde düzenlenen harekata ilişkin IKBY makamları PKK’yı sorumlu tutan açıklama yapmışken, Irak’ın PKK’ya atıfta dahi bulunmayan açıklamasının, ikili ilişkilerimizde son dönemde üst düzey ziyaretlerle yakalanan olumlu ivmeyle örtüşmediği” vurgulandı.

İdlib’de ise şimdilik gerilimli bir bekleyiş halinde ateşkes var. Suriye müdahale etmek isterken Rusya şimdilik buna izin vermiyor. Rusya, Suriye ve Türkiye arasında denge kurmaya çalışıyor. S-400’lerin Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra Rusya-Suriye’nin İdlib operasyonu başlayabilir, ki bu durum silahlı Cihaçılar da dahil Türkiye’ye 1 milyon yeni göçmenin gelmesi anlamına gelecek.

Türkiye’nin içine girdiği bir diğer açmaz da Doğu Akdeniz’deki gerilim. Türkiye’nin ikinci bir sondaj gemisini Akdeniz’e göndermesi ile birlikte gerilim tırmanmıştı. Yunanistan başbakanı Çipras, Türkiye Kıbrıs’ın gaz araştırmaları üzerindeki haklarına meydan okursa AB’nin vereceği yanıtın sonuçlarına katlanması gerektiğini söyledi. Brüksel’deki AB zirvesinde AB liderleri Türkiye’nin sondaj faaliyetlerinin “yasadışı” olduğunu ve AB’nin uygun tepkiyi vereceğini açıklamışlardı. Yunan basınında Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a 40 adet tank gönderdiği ve Türk savaş uçaklarının Yunan hava sahasını ihlal ettiğine dair haberler yer alıyor. Bu haberler Yunanistan ile de gerilimin tırmandığını gösteriyor. Nitekim Erdoğan da “Yunanistan Başbakanı kendince bir şeyler söylüyor, ne söylerse söylesin… Bizim orada bir defa haklarımız var. Aynı şekilde bu haklarımızı koruma adına hem arama tarama yapacak olan gemilerimiz, hem sondaj gemilerimiz faaliyetleri sürdürecek. Silahlı kuvvetlerimiz gerekli tedbiri aldı, alıyor, alacaktır.” diyerek gerilimi tırmandırdı. Çipras ise AB adına konuştuğunu söyledi.

 

İç Politika

Geçtiğimiz iki haftanın iç politika açısından en önemli gelişmesi Ekrem İmamoğlu’nun 800 bin fark oyla yeniden İBB başkanı seçilmesi idi. Seçim sonuçları AKP-MHP açısından çok büyük bir hezimet oldu. MHP kanadı hezimeti, ağırlaşan ekonomik kriz ve Kürt seçmene yönelik olarak atılan adımlara bağladı. AKP kanadında da benzer değerlendirmeler yapıldı. Reuters’a konuşan AKP’li yetkililer “Seçimde ekonomi ile ilgili gelinen durum, makro verilerin ortaya koyduğu sonuçlar ağır oldu. Son iki haftada neyi eksik yaptığımızı ya da neleri hatalı yaptığımızı konuşmamız gerekiyor” dedi ve şu şekilde devam ett:, “Son iki haftaya fazla hata sığdı. Öcalan ve Kürt politikasında yapılan yanlışların bedeli oldu. Birden bire en baştan beri eleştirdiğimiz unsurlarla berabermiş, onlarla işbirliği yapıyormuşuz gibi bir tablo çıktı. Bunun da sonucu ağır oldu.”

31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ardından, AKP’de iç değerlendirme toplantıları yapıldı.

Bu kapsamda milletvekilleri ile gruplar halinde görüşmeye başlayıp, eleştiri ve önerilerini dinleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 yılını dolduran cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden “geriye dönüş yok” mesajı verirken, milletvekillerini de yeni parti oluşumları konusunda, “Davadan ayrılanların tutunamadığını gördünüz” mesajıyla uyardı. AKP’de, sisteme ilişkin, TBMM ile cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklar arasında iletişim kopukluğu yaşandığı eleştirisi dile getiriliyor.

Muhalefete gelince, 23 Haziran sonrası geliştirilecek stratejileri anlamak için liderlerden gelen açıklamalara bakıldığında onların da Erdoğan’ın yetkilerini kısıtlamak üzerine bir strateji oluşturdukları anlaşılıyor.

İktidar cephesinde hezimet duygusuna ve AKP örgütünün toplum tabanından koptuğunun açığa çıkmasına karşın muhalefet “erken seçim gündemimizde yok; şimdi biriken sorunlara odaklanma zamanı” stratejisini benimsedi. CHP İmamoğlu aracılığıyla İstanbul’da kendini “ispatlamayı” ve süreci yıllara yayarak Erdoğan/AKP’nin ekonomik krizle yıpranmasını beklemeyi bir strateji olarak benimsediği ortaya çıktı.

Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul seçim sonucunu şu sözlerle değerlendiriyor: “Cumhurun başında olan kişi tarafsızlığını korumalı. 800 bin kişi bu mesajı verdi. Tarafsızlık konusunda referanduma hazırız.” Başka bir mesajında Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülke genelinde sorgulandığını ifade etti ve yeni anayasa için sık sık çağrıda bulunacaklarını söyledi.

İyi Parti’nin lideri Meral Akşener, Erdoğan’ı “partiler arası mutabakata” davet ederken, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da “yeniden parlamenter sisteme dönülmesi ve başkanlık sistemi devam etse bile parlamentonun güçlendirilmesini” istedi. HDP Genel Başkanı Sezai Temelli’nin talebi ise yeni bir anayasa oldu.

Muhalefet bir erken seçim talep etmiyor. Erken seçim istemenin kendi avantaşlarına olmadığını, mevcut ekonomik krizin ve AK Parti içinde çıkması muhtemel bölünmelerin iktidarı zaten zayıflatacağını düşünüyorlar. Tüm muhalefet partileri, oyunu Erdoğan’ın yetkilerinin ve siyasi alanının kısıtlanması üzerine kurmuş gibi görünüyorlar.

Bunda Akar’ın muhalefet partilerine düzenlediği ziyarette vermiş olduğu mesajların da etkisi olduğu düşünülebilir. Akar’ın CHP, İYİ Parti ve MHP ziyaretlerinde “S-400 teslimatı, F-35’lerle ilgili gelişmeler, ABD’den gelebilecek olası yaptırımlara karşı yol haritası, yeni askerlik sistemi, Doğu Akdeniz ve terörle mücadele konularının” gündeme geldiği gözlendi.

İstanbul seçiminin muhalefet için büyük bir zafer ve iktidar için büyük bir hezimet olduğuna kuşku yok. Bundan sonrasında Erdoğan’ın da yeni seçilen belediye başkanlarını bir cendere içine almaya çalıştığı görülüyor. Erdoğan’ın yeni seçilen belediye başkanlarının yetkilerini ve hareket alanını ne kadar kısıtlayabileceğini net olarak görmek için ise biraz daha zamana ihtiyaç bulunuyor. Nitekim AKP’nin İstanbul’da aldığı seçim yenilgisi parti içindeki ‘muhalif hareketin’ elini güçlendirdi. Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan liderliğinde iki ayrı parti çalışması hızlandı. Bununla birlikte Babacan’a yönelik FETÖ soruşturması da hız kazandı.

Diğer yandan gelişmeler PKK ile görüşmeler yapıldığı izlenimi veriliyor. Bir yandan TSK’nın gerçekleştirdiği Pençe operasyonu ile PKK Irak’ta sıkıştırılmaya çalışılıyor. Karayılan, bu operasyonun CHP ve MHP destekli olduğu belirtildi. Cemil Bayık ise NYT’ye yazdığı yazıda barış mesajları veriliyor. PKK yöneticilerinin bu mesajlarının Öcalan’ın mesajına yanıt niteliğinde taktik bir söylem olup olmadığının takip edilmesi gerekiyor.

Dışarıdaki yayılmacı politika içeride de ekonomi çıkmaza girmiş durumda olduğu için devlet içinde faşizmi sürdürecek koşulların kalmadığını daha önceki değerlendirmelerimizde de belirtmiştik. Nitekim “rehabilitasyon” tartışmaları bu durumun iktidar tarafından da kabul edildiğini gösteriyor. Devlet içinde bir restorasyon olacaksa PKK ve FETÖ ile anlaşmalar gündeme gelecektir. Öcalan’ın devreye sokulması ve Cemil Bayık mektubu bu çerçevede değerlendirilebilir. Bülent Arınç’ın yeniden ortaya çıkarılması AKP içi bölünmeleri engelleme hamleleri yanında FETÖ ile uzlaşı kanallarının aranması olarak da değerlendirilebilir. Bu gelişmeler cemaat ve Kürtlerle Amerikancı çözüm arayışları olarak yorumlanabilir. Ancak bu Amerikancı çözüme iktidar ortaklarının Milliyetçi kanadının razı gelmeyeceği de tahmin edilebilir. Önümüzdeki dönem iç politikadaki gelişmeleri iktidar ortakları arasındaki bölünmelerin ve uzlaşmaların belirleyeceği öngörülebilir.

Geçen haftaların önemli bir gündem maddesi ise İmamoğlu ve laiklik tartışması idi. İmamoğlu’nun makam odasında kuran okutması ve bunun basına servis edilmesi seküler kesimleri rahatsız etti. Kimileri kesim İmamoğlu’nun AKP tabanından oy almak için takiye yaptığını iddia etti. Ancak bazı seküler kesimler de İmamoğlu ile toplumun  İslamcılaştırılması projesi”nin devam ettiğini iddia etti.

İslamcılaştırma projesi artık ideolojik ve ekonomik açıdan topluma sunacak yeni bir vizyon sunma potansiyelini yitirmiş ve çökmüş bir projedir. Türkiye’de ne de Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde toplumun İslamcılaştırılması projesinin devam ettirecek koşulların kalmadığını söyleyebiliriz.

Diğer yandan Türkiye’de bir tarikatlar gerçeği var ve devletin pek çok kurumunu da sarmış durumdalar. CHP’nin tarikatlara yönelik vizyonu ve laiklik vizyonu nedir sorusunun cevabı bilinmiyor. Bu mesele popülist politikalar üzerinden ele alınırken derinlikli bir yaklaşım geliştirilmiyor. CHP popülist politikalar izlerken laiklikten taviz veriyor. Türbanlı yargıçların atanmasının ardından eski milletvekilli bir CHP üyesinin “Türbanlı hakim olmaz” çıkışı AKP medyası tarafından “CHP’nin gerçek yüzü” denerek servis edildi. Bu git-geller arasında laiklik, ya da özgürlükçü laiklik üzerine CHP’nin yaklaşımının ne olduğu belirsizleşiyor. Aynı şekilde CHP toplumun ve siyasetin önünü açacak bir Kürt politikası da formüle etmiyor. Kürtlerden oy beklenirken, sorunun çözümü için izlenmesi gereken politikalar konusunda bir vizyon geliştirilmiyor.

Geçtiğimiz hafta Ergenekon Davaları 11 yıl sonra sonuçlandırıldı ve bütün sanıklar beraat etti, sadece Danıştay cinayeti sanıklarına müebbet cezası verildi.  2008 itibariyle Ergenekon, KCK, Devrimci Karargah gibi davalar FETÖ eliyle örgütlenen davalardı. AKP-Ergenekon ittifakının kurulmasıyla Ergenekon davaları gündemden düşmüş oldu.