Bir yandan ülkedeki seçim gündemi, öte yandan ekonomideki gözle görülür sorunların artması, “ekonomik kriz mi geliyor?” tartışmalarını alevlendirdi. “Kriz mi geliyor?” sorusunun tek bir cevabı bulunmuyor, zira kimine (ve bize) göre ülke uzunca bir süredir ilan edilmemiş bir krizi zaten yaşıyordu ve bazı bakımlardan uzatmalar oynanıyordu. Bu görüşe göre “zaten içinde bulunulan” kriz birkaç yıldır yavaş yavaş derinleşmekte ve büyük finansal dalgalanmalara yol açan ve finans piyasaları ve bankacılık sektörü merkezli 1994 ve 2001 krizlerindeki gibi bir “patlama” gerçekleşmeyecek. Yine bu krizin etkilerinin de öncekilere oranla çok daha ağır olacağı, önceki krizlerinden farklı olarak yelpazenin geniş, yükün daha ağır, “toparlanma” süresinin de uzun olacağı görünüyordu. Belirsiz olan ise söz konusu “uzatmaların” daha ne kadar sürdürülebilir olduğuydu. Zira uzunca bir süredir Türkiye ekonomideki temel konularda ikilemler arasında bir sıkışmışlık içinde bulunmaktaydı: Ekonomi / iç talep canlı olsun fakat cari açık büyümesin, ekonomi büyüsün ama bütçe açığı ve borç stoğu artmasın… Yazının devamı için tıklayınız