Bu değerlendirme yazısı Artizan Toplumsal Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 24 Ekim – 6 Kasım 2020 tarihli haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır

Bu dönemdeki başlıca gündemleri şu şekilde özetleyebiliriz: İzmir’de yaşanan deprem, Türkiye’de inşaat ve şehirleşme ve toplum sağlığı sorununu bir kez daha gündeme getirdi. Korona virüs salgınında vaka/hasta sayılarındaki artış devam etti. İç siyasette erken seçim tartışmaları devam etti. Öte yandan, İstanbul bağımsız milletvekili Ahmet Şık’ın, Van’da Servet Turgut’un yaşamını yitirdiği, Osman Şiban’ın yaralandığı işkence vakasıyla ilgili hazırladığı rapor, bölgedeki 90’lı yıllardaki uygulamaları akla getirdi.

Bu dönem ekonomideki kötüye gidişin temel göstergelerdeki olumsuzluğun ve TL’deki değer kaybının sürdüğü gözlendi. Dönemin son günü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı (TCMB) Murat Uysal, 6 Kasım Cuma gecesi yayımlanan kararname ile görevden alındı. Uysal’ın yerine Maliye bakanı Berat Albayrak ile sorunlar yaşadığı iddia edilen eski (Albayrak’ın selefi) maliye bakanı Naci Ağbal’ın getirilmesi dikkat çekti.

Dünya’da ise ABD seçimleri en önemli gündemi oluştururken, Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki köktenci dincilerin vahşi saldırıları sonrası yaşananlar, Kuzey Irak’ta PKK – KDP gerginliği ve Azerbaycan – Ermenistan çatışması diğer önemli gündemleri oluşturdu.

Gelişmelere ilişkin haberlere ve analizlere yazımızın devamında ulaşabilirsiniz.

İÇ POLİTİKA

Anketler ve yüksek siyasetteki gelişmeler

Önceki dönem gündeme gelen kamuoyu yoklamalarında, AKP’nin oy kaybettiği gözleniyordu. Bu dönem açıklanan anketlerde de bu eğilimin devam ettiği gözlendi. MetroPOLL Araştırma’nın kurucusu ve CEO’su Özer Sencar, Dolar’da yaşanan ani artışın ardından AKP’nin yüzde 30 bandının altına düştüğünü ve bunun önemli bir eşik olduğunu iddia etti. Avrasya Araştırma’nın Ekim ayı için yaptığı ankete göre de, Millet İttifakı’nın oy oranı yükselmeye devam ederken, AKP’nin oy oranı, tarihinin en düşük seviyesine indi. Bu anket sonuçları erken seçim tartışmalarını gündemde tuttu. Ancak objektif olarak erken seçim koşullarının henüz oluşmadığı görülüyor. Bu ortamda CHP’nin ‘bekle-gör’, ‘oyuna gelmeme’ ve ‘iyi belediyecilik’ politikalarına devam ettiği, iktidardan uzaklaşan oylara da daha çok Akşener, Davutoğlu ve Babacan’ın talip olduğu gözlemleniyor. Öte yandan CHP, Babacan ve Davutoğlu ile “ortak payda” arayışları içinde görünüyor.

Yükselişte olduğu gözlenen İYİ Parti’de parti içi tartışmaların devam ettiği görülüyor. Geçen ayki kurultayda ekibi tasfiye edilen Ümit Özdağ, İstanbul il başkanı Buğra Kavuncu hakkında yapmış olduğu FETÖ‘cülük suçlaması sonrası disiplin kuruluna sevk edildi. Partiden ihraç edilmesi bekleniyor. Öte yandan İyi Parti’nin 3. yıl kutlamasına davet edilen Erdoğan’ın “Önce millet-önce memleket inancıyla birinci sınıf demokrasiye katkı sağlayacağınıza inanıyorum” mesaj yollaması dikkat çekti.

İzmir depremi

30 Ekim 2020 günü Türkiye saati ile 14.51’de; merkez üssü Yunanistan’ın Sisam adası açıklarında olan ve yaklaşık 16 saniye süren bir deprem gerçekleşti.  Depremin büyüklüğünü Kandilli Rasathanesi 6,9, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 6,6, Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezi ise 7,0 MwWolarak açıkladı. Deprem ve deprem sonucu oluşan tsunami, Türkiye’nin Ege Bölgesi’nde, Yunanistan’ın Kuzey Ege ve Güney Ege bölgelerinde can kayıplarına ve maddi hasarlara sebep oldu. AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre, Türkiye’de 1’i boğulma sonucu olmak üzere toplam 115 kişi yaşamını yitirdi ve 1.034 kişi yaralandı. İzmir’in Bayraklı ve Bornova ilçelerinde çok sayıda bina yıkıldı.  Yunanistan’da ise 2 kişi öldü ve 19 kişi yaralandı, Sisam adasındaki Meryem Ana Kilisesi yıkıldı.

İzmir depremi, depremin maddi ve manevi zararlarının yanı sıra; iki önemli konuyu bir kez daha gündeme getirdi: Birincisi, bu tür depremlerde binaların inşaat tekniğinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha acı bir şekilde görüldü. Eski binaların ve kolonları kesilmiş binaların, usulüne uygun yapılmamış yeni binaların çok daha fazla hasar gördüğü bir kez daha deneyimlendi. İkinci olarak, Deprem sonrasında başta İzmir şehri içinde olmak üzere tüm ülkede gerçekleşen yardım ve dayanışma kampanyalarında bir kez daha merkezi yönetimin konuya “siyasi” baktığı gözlendi. Yerel belediyenin yaklaşımı ile merkezi yönetimin yaklaşımı ve depremdeki dayanışma olgusuna yönelik, bu örnekteki gibi çeşitli tartışmalar gündeme geldi. Prof. Dr. Naci Görür’ün Depremin asıl beklenen İzmir depremi olmadığı yönündeki iddiası önümüzdeki dönem için endişeleri artırdı.

Deprem konusundaki başka bir tartışma da farklı kuruluşların depremin büyüklüğünü neden bu kadar farklı gösterdiği üzerineydi. Bunun sebebinin 7.0 üzerinin “afet bölgesi ilanını” gerektirdiği şeklindeki iddia yalanlandı. Ancak neden farklı rakamların açıklandığı anlaşılamadı.

Koronavirüs salgını

Bu dönemde, salgın ile ilgili olarak açıklanan inandırıcılıktan uzak günlük veriler dahi salgında yükselişin devam ettiğini gösterdi. Özellikle İstanbul’da vakaların had safhaya çıktığı iddia edildi. Son olarak İstanbul’da özel hastanelerin tekrar pandemi hastanesine dönüştürülmesi bunun en net göstergesi oldu. Yapılan testlerde yaz ayların %7 civarında olduğu söylenen pozitiflik oranının %30’lara çıktığı yönündeki açıklamalar konunun boyutuna ilişkin daha çarpıcı bir veri oluşturuyor. Öte yandan sahadan gelen semptom göstermeyenlere test yapılmaması; filyasyonun gevşetilmesi gibi uygulamalar yapılan açıklamalar, pandeminin giderek kişisel inisiyatife terkedildiğine işaret ediyor.

Durum böyle iken ve salgın giderek yayılırken, hala etkisi çok sınırlı “önlemlerle” yetiniliyor olması (örneğin İstanbul’da 22’den sonra cafe ve restoranların kapatılması), hükümetin, kapanma olmaması ve “işlerin yürümesi” adına toplumun bir kesimini feda etme politikasını devam ettirdiğini, sağlık çalışanlarına getirilen izin ve istifa yasağıyla da tüm yükü acımasız bir şekilde sağlık çalışanlarına yüklediğini gözlüyoruz.

Ekoloji

Son dönemlerde, ekonominin giderek kötüleşmesinin de etkisiyle iktidarın doğal kaynaklarına yönelik talancı ekokıyım uygulamaları giderek artmıştı. Yazımıza konu olan dönemde yerel düzeyde bu uygulamalara karşı geliştirilen inisiyatiflere tanık olundu.

Ordu – Ünye’ye bağlı Üçpınar’da maden faaliyetleri için yapılmak istenen sondaja karşı direnişlerini sürdüren bölge halkı oturma eylemi başlattı. Oturma eylemine jandarma biber gazıyla müdahale etti. Çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Köylüler 12. günde de eylemlerine devam etti. Köylüler, topraklarını vermeyeceklerini ve daha önce 2 kez köyden kovdukları şirketi yine kovacaklarını söyledi. Eyleme çeşitli kentlerde de destek verildi.

Yine Ordu’nun Korgan ilçesine bağlı Çiftlik Mahallesi’nde yapılmak istenen Balamir HES için şantiye kurmak isteyen şirketin çalışmasını üç kez durduran halk, hukuksal ve fiili mücadelesi sonucunda şantiyeyi yıkılmak zorunda bıraktı.

Öte yandan Çanakkale’de faaliyet yürüten ve 2019’un Ekim ayından bu yana ruhsatı yenilenmeyen Alamos Gold’un 27 Ekim tarihi itibariyle, yapılan bir protokol çerçevesinde işletme sahasını Orman Bölge Müdürlüğü’ne devrederek, bölgeyi terk ettiği ileri sürüldü. Şirket ise, “İddialar yalan ve gerçek dışıdır” dedi.

Madenci direnişleri

Ermenekli madenciler hak mücadelesinin 55’nci gününde bekleyişini Güneyyurt meydanında sürdürüyor. İşçilerin tazminat ve ücretlerini ödenmesi için 12 Ekim’de başlayan müzakere sürecinin üzerinden tam 12 gün geçmesine rağmen yapılan görüşmelerden şu ana kadar sonuç çıkmamıştı. Ermenekli madencilerden Abdullah Büber ve Barış Karagöz, Bağımsız Maden-İş Genel Başkanı Tahir Çetin ve Bağımsız Maden-İş Örgütlenme Koordinatörü Kamil Kartal’dan oluşan heyet taleplerin karşılanması için somut adım atılması hakkında Karaman Valisi Mehmet Alpaslan Işık ile görüştü. Bağımsız Maden İş Sendikası yaptığı açıklamada valilikle yapılan görüşmede madencilerin talepleri üzerinde uzlaşıldığını ancak resmi bir protokol yapılıncaya kadar Ermenek meydanında ki bekleyişe devam edileceğini duyurdu.

Defalarca polis ve jandarma engellenen Somalı madenciler ise, Salihli ilçesine kadar ilerlemiş, ardından Ankara’da AK Parti milletvekili ile yapılan görüşmenin olumlu geçmesi üzerine Kırkağaç Çamlığı’nda 10 gün bekleyeceklerini söylemişlerdi. Soruna somut çözüm bulamayan madenciler, 4 Kasım’da tekrar Ankara’ya yürümek isteyince jandarma tarafından gözaltına alındılar. Akşam saatlerinde yürüyüşü sürdürmek isteyen madencilere valilikten Ankara’da İçişleri ve Enerji bakanlarının yardımcıları ile görüşme ayarlandığı bilgisi verildi.

Öte yandan Türk-İş’e bağlı Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nın (Maden-İş), Soma ve Ermenek’te hakları için direnen sendikacıları provokatörlükle suçlamasına sendika ve işçilerden yanıt geldi. Bağımsız Maden-İş ve bazı işçiler, sarı sendika olarak niteledikleri Maden-İş’i eleştirdi.

Yeniden failli meçhul cinayet uygulamaları mı?

İstanbul bağımsız milletvekili Ahmet Şık, Van’da Servet Turgut’un yaşamını yitirdiği, Osman Şiban’ın yaralandığı işkence vakasıyla ilgili hazırladığı detaylı raporu kamuoyuyla paylaştı. Raporda, ‘Olayın kamuoyuna ‘helikopterden atılma’ olarak yansımasının nedeni faillerin suçlarını gizlemek için ortaya attıkları bir ‘resmi yalanın’ biçim değiştirmesinden ibarettir’ denildi. Son yıllarda pek rastlanmayan önemli bir gazetecilik örneği olarak değerlendirebileceğimiz rapor, bölgedeki 90’lı yıllardaki sistematik faili meçhul cinayet uygulamalarını akla getirdi.

Öte yandan Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Esendere’ye bağlı Avyan (Duranlar) köyünde, 29 Ekim’de askerler tarafından evinin 50 metre yakınında öldürüldüğü iddia edilen Şerali Dereli’nin (61) cinayet şüphelisi 5 askerin, savcılık ifadelerinin ardından serbest bırakılması“90’lı yıllar” hatırlatmasını güçlendirdi.

Aşağıdaki örneklerde de görüleceği üzere, iktidarın çeşitli yollarla bölge halkı ve temsilcilerine dair baskıcı uygulamalının devam ettiğini not etmemiz gerekiyor.

  • İçişleri Bakanlığı, Batman ve Diyarbakır’da, 1451 personelin katılımıyla ‘Yıldırım-14 Zori’ operasyonunun başlatıldığını duyurdu.
  • 13 Temmuz’da başlatılan Yıldırım Operasyonları kapsamında bugüne kadar toplam 137 PKK’linin etkisiz hale getirildiği, 74 “işbirlikçi”nin yakalandı, 234 mağara, sığınak ve deponun imha edildiği, çok sayıda silah-mühimmat, gıda ve yaşam malzemesinin ele geçirildiği bildirildi.
  • HDP’ye yönelik Kobanê soruşturmasında eski vekil İbrahim Binici ile HDP Parti Meclisi üyesi Mesut Bağcık ve Ayşe Yağcı tutuklandı.
  • Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca PKK/KCK soruşturması kapsamında, görevde olan 26 öğretmen gözaltına alındı. Eğitim-Sen gözaltına alınan öğretmenlerin sendikalı olduğuna dikkat çekti ve “Sendikal faaliyetlerimizden geri adım atmayacağız” dedi.
  • İstinaf mahkemesi, Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma gösterdikleri için yargılanan Erol Önderoğlu, Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin hakkındaki beraat kararını bozdu.

Kadın cinayetleri

Ekim ayında 21 kadın cinayeti, 8 şüpheli kadın ölümü yaşandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanan rapora göre, ekim ayında erkekler tarafından 21 kadın öldürüldü, 8 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.

Öte yandan Uluslararası Af Örgütü’nün ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ içerikli “Feminist alfabe” çocuk kitapları suç duyurusuna konu oldu. Daha önce CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, avukat Kezban Hatemi ve eski AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Aşkın Asan hakkında İstanbul Sözleşmesi’ni savundukları gerekçesiyle suç duyurusunda bulunan Türkiye Aile Meclisi’nin başkanı Adem Çevik bu kez de Uluslararası Af Örgütü yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda AKP’li Fatma Şahin de hedef alındı

EKONOMİ

Son dönem ekonomide yaşanan akıl tutulmaları devam ediyor. Merkez Bankası bir önceki toplantısında uzun zamandan sonra ilk defa olumlu mesajlar vermiş piyasaları umutlandırmıştı. Ancak bu hafta içi gerçekleşen toplantıda beklentileri tersine çeviren bir kararla faiz artışına gitmeyerek izleyenleri şaşırttı. Bu karar Türk lirasının dolar karşısında hızla değer kaybetmesine yol açtı. Merkez Bankası’nın faiz artış talebine saraydan onay verilmediği konuşuluyor. Oysaki geçtiğimiz haftalarda Türk bankaları yurtdışından rahatça borçlanmaya devam etmişlerdi (Türkiye’nin gidişatı açısından önemli bir veri). Borcun çevrilebilir olması uluslararası finans sisteminin Türkiye’ye hala inandığının bir göstergesi olmuştu. Ancak MB’nin son kararıyla yönetim zafiyetini gören uluslararası yatırımcı Türkiye’ye kısa veya uzun yeni yatırım yapmak istemiyor. Portföy yatırımları nerdeyse durmuş durumda, Türkiye borsasına ve Türkiye tahvillerine yatırım en düşük seviyelere inmiş durumda aynı şekilde uzun vadeli yatırım hemen hemen hiç yok. Manisa’daki Volkswagen fabrikası projesi bu hafta tamamen iptal edildi, şirket yeni fabrikasını Slovakya’da kurmaya karar verdi.

Ekonominin içine düştüğü zor durum (ihtiyat akçesini bile harcamış döviz rezervlerini tüketmiş bir ülkenin durumu) Türkiye’nin pandemiyle gerekli mücadeleyi yapamamasına yol açıyor. Avrupa’da birçok ülke ikinci dalga karşısında kısmi veya tam kapanma kararı alırken Türkiye ek önlemler almaya cesaret edemiyor. Bu sonuç ise hastanelerde yoğun bakım ünitelerinin tamamen dolmasına ölümlerin katlanmasına yol açıyor.

Dönemin son günü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı (TCMB) Murat Uysal, cuma gecesi yayımlanan ani bir kararname ile görevden alındı. Uysal’ın yerine Maliye bakanı Berat Albayrak ile sorunlar yaşadığı iddia edilen eski (Albayrak’ın selefi) maliye bakanı Naci Ağbal’ın getirilmesi dikkat çekti. İlgili gelişmelerin takip edilmesi gerekiyor.

DIŞ POLİTİKA

ABD seçimleri

3 Kasım 20 Amerikan seçimleri gündemdeki önemini koruyor. Seçimin üzerinden 4 gün geçmesine rağmen birçok eyalette kesin sonuçlar alınmış değil. Ve önemli eyaletlerde sonuçlar birbirine çok yakın. Başkanlık için gereken 270 oyu Demokrat Parti adayı Joe Biden kazanarak yeni Amerikan başkanı olmak üzere ancak Trump birçok eyalette çıkan sonuçlara dolandırıcılık iddiası ile itiraz ediyor. Trump’ın itiraz gerekçesi ise önde gittiği önemli eyaletlerde posta yoluyla gelen oylar sonucunda geriye düşmesi ve seçimi kaybetmesi. Covid 19 sebebiyle evde izole kalan milyonlarca demokrat seçmen posta yoluyla oy kullanınca seçimin yönünü son anda Trump’tan Biden’a çevirmiş oldu. Trump’ın itirazlarının geleceğe yönelik bir girişim olduğunu iddia edenler de var. Bir sonraki seçimlerde tekrar aday olmak istiyor olabilir.

Trump sonrası döneme dair en önemli soru Trump’ın 4 yıl gibi kısa bir sürede müthiş bir popülist söylemle yarattığı sağcı faşist hava ve tahribat toparlanabilir mi? Ülkedeki kutuplaşmayı artıran, azınlıklar, siyahlar, latin Amerikalı göçmenler, kadınlar, eşcinseller gibi birçok kesimi sağcı beyaz çoğunluk karşısında baskı altında bırakan Trumpizm dünyadaki birçok otokratik yönetimin ve liderin de destekçisi oldu, dünyadaki sağcı havayı güçlendirdi. Seçim sonuçlarına göz attığımızda latinler ve siyahlar arasında özelikle dini sebeplerle Trump’a ciddi oy verildiğini, sol muhalefetin beklentisinin aksine Trumpizmin sandığa net bir şekilde gömülemediğini görüyoruz. Trump birçok yerde ucu ucuna kaybetti ve yarattığı sağ seçmen profili bundan sonraki dönemde de ayakta kalmaya devam edebilir. 78 yaşındaki Biden ve bir sonraki başkanlık seçimi için şimdiden aday olacağı konuşulan başkan yardımcısı adayı Kamala Harris liberal ve demokrat bir restorasyon sürecini başlatabilecekler mi veya sağ popülist yayılımın önüne geçebilecekler mi ? Süreci dikkatle takip etmemiz gerekiyor.

KDP ile PKK arasındaki gerilim tırmanıyor

Önceki dönem KDP ile merkezi Irak Hükümeti Şengal’in ortaklaşa yönetilmesini öngören, BM gözetiminde yapılan anlaşma sonrası KCK tepki göstermiş ve Şengal Özerk Yönetimi bir yürüyüşle kararı protesto etmişti. Sonrasında iki kesim arasındaki gerilimin daha da tırmandığı görüldü. 4 Kasım günü Federe Kürdistan Bölgesi’nin Amediyê kentinde peşmergelerin içinde bulunduğu bir aracın geçişi sırasında patlama meydana geldi. KDP’ye yakın bazı medya organlarının olayı, HPG ile Peşmerge arasında çatışma olarak yansıtması dikkat çekti. Öte yandan Durê’de bulunan KDP Başkanı Barzani’ye ait konutta yapılan bir toplantı sonrası Barzani’nin yaptığı açıklamada bir yandan “Kürtler arası savaşı haram kıldıklarını” belirtirken, diğer yandan Türkiye’nin operasyonlarını görmezden gelmesi ve PKK’yi 39 yıldır bulunduğu bu bölgede “işgalci” olarak tanımlaması kamuoyunda “savaş ilanı” olarak yorumlandı.  Aynı günDemokratik Toplum Kongresi (DTK)’nden Barzani açıklamalarına ilişkin ‘İtidal Çağrısı’ geldi. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı da Barzani’nin sözlerine ve gelinen duruma ilişkin kapsamlı ve sert bir açıklama yayımladı: “KDP’nin gerillayı kuşatması ve Türk devletine vurdurması tüm Kürt halkını ve siyasi güçlerini ilgilendirmektedir. KDP’nin Türk devletinin soykırım politikası ve tasfiye saldırılarını kendi cephesinden tamamlamak istemesi, Kürdistan halkının tüm parçalardaki kazanımlarının zayıflatılmasını ve büyük tehlikelerle karşılaşmasını beraberinde getirecektir. Bu açıdan bu gerilimi, sadece PKK’yle KDP arasında bir sorun olarak görmek tarihi bir yanılgı olur. Bu nedenle tüm Kürt halkını, kamuoyunu, siyasi güçleri, kadınları, gençleri, aydınları, sanatçıları ve Kürt dostlarını, KDP’nin gerillayı kuşatma temelinde yürüttüğü bu savaş politikasına karşı tutum almaya; tüm Kürtler ve demokrasi güçleri için büyük zarar ortaya çıkaracak bu durumun önüne geçmeye çağırıyoruz.”

Bölgede olası bir çatışma durumunun güçlendiği görülüyor. Ancak Kürt kamuoyunun buna karşı olduğu da açık. Bu yüzden provokasyona uygun bir ortam var. Ancak halktan tepki gelirse KDP’nin geri adım atacağı da bekleniyor.

Irak bölgesinde bu gelişme ve tartışmaların yaşandığı günün hemen ertesinde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin “Türkiye ile Suriye’nin kuzeydoğusunda var olan gerginliğin temel nedeni olan PKK varlığına son vermeye çalışıyoruz” şeklindeki açıklaması özellikle dikkat çekiciydi. Türkiye’nin PKK ile ilgili endişeleri olduğuna dikkati çeken James Jeffrey, bu konudaki çözümün PKK varlığını azaltmak ve nihayetinde ortadan kaldırmak için çalışmak olduğunu vurguladı. ABD’nin bu yaklaşımıyla Türkiye’nin hassasiyetleri nedeniyle Kandil’in Kürt hareketindeki etkisini kırmak ve YPG / SDG üzerinden Kürt politikasını yürütmek istediği görülüyor. Kandil’in hem Irak’ta hem Rojava’da tasfiyesi gündeme getirilmek isteniyor olabilir. Bu noktada ve Irak ve Suriye Kürtlerinin tavrının önem kazanacağı görülüyor.

Avrupa’da radikal İslamcı şiddet

Avrupa’daki son bir iki hafta da yaşanan İslam terörü tartışması elbette çok boyutlu ve derin bir tartışma. Bize göre olayın iki yönü var. Birinci yönü ve önemli tartışma alanı Avrupa’da İslam, İslamcı terör örgütlerinin Avrupa’daki Müslüman nüfus içindeki örgütlenmeleri ve tabii ki islamofobi. Ama gündem açısından bizi ilgilendiren kısım ise farklı. Avrupa’daki sağ muhafazakâr partiler kendi seçmen kitlelerini güçlendirmek için, (aynı şekilde Türkiye’de iktidar iç politika malzemesi olarak) Avrupa’da İslam konusunu köpürtmeyi ve gündemde tutmayı hedefliyorlar. Charlie Hebdo olayları üzerine Fransa Devlet Başkanı Macron’un ve Türkiye’nin takındığı tavır birçok yönden paralellik gösteriyor. Karşılıklı olarak krizi tırmandırmak işlerine geliyor. Avrupa’da İslam sorununun çözmenin yolunun ortak akılla uzlaşı ve özgürlükçü laik çözümler aramak olduğu unutulmuş durumda. Fransa ve Almanya’da ülkücü derneklerin faaliyetleri uzun zamandır rahatsızlık yaratıyor ve konuşuluyordu Son yaşanan gelişmeler üzerine Fransa etkinliği olan ülkücü derneklerini kapattı. Bu sürecin Avrupa geneline yayılabileceğini düşünüyoruz. Önemli bir gelişme olarak not etmek istiyoruz.