Bu yazı Artizan Kültür-Sanat Gündemi Çalışma Komisyonu’nun 17 Nisan – 30 Nisan 2020 tarihleri arasında kültür-sanat alanındaki gelişmeleri ele aldığı tartışmadan hareketle hazırlanmıştır. İlgili haber akışına buradan ulaşılabilir. 

Korona Salgını ve Sanatçıların Durumu

Farklı sendika ve meslek örgütlerinden sanatçılar ve yayıncılar, salgın döneminde kültür-sanat alanında yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini ele almak üzere, 15 Nisan’da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile online bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmeye Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Genel Başkan Yardımcıları Gamze Akkuş İlgezdi ile Fethi Açıkel de katıldı. Sanatçılar, tiyatro ve dizi sektöründe yer alan sanatçı ve çalışanların salgın sebebiyle yaşadığı sorunları gündeme getirdiler ve sosyal güvencesi olmayan sanat emekçilerinin durumuna dikkat çektiler. Buna ek olarak, Kültür Bakanlığı tarafından her yıl verilen fonun şeffaf bir şekilde dağıtılmaması da sanatçıların gündemleri arasındaydı. Geleceğe yönelik kısa ve uzun vadeli planlar yapılması, gelir oluşturmak için seyircisiz ve sosyal mesafe gereklerine uyan konserler verilmesi ve güvencesiz çalışanlara iş imkanı sunulması gibi çözüm önerileri de sanatçılar tarafından dile getirildi. Candan Erçetin’in belediyelerin daha önceki konserlerden aldığı rüsum vergisinin sanatçılara dağıtılması önerisi, somut bir çözüm örneği olması açısından dikkat çekiciydi. Buna ek olarak Erçetin, sanatçılara bir toplantı çağrısında da bulundu ve Kültür Bakanlığı’na yönelik olarak oluşturulacak talepler konusunda ortaklaşmayı önerdi. Sanatçıları dinleyen Kılıçdaroğlu ise önerileri genel anlamda pozitif karşılarken, hükümetin destek paketleri kapsamında sanat ve sanatçılara yönelik herhangi bir adım atmamasını eleştirdi. Bu konunun takipçisi olacaklarını belirtti ve sanatçıların da hakkını araması gerektiğini sözlerine ekledi. 

Sanatçıların durumuna dair yapılması gerekenler konusunda öne çıkan bir diğer haber ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi’nin sözleri oldu. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre üretilen, ithal veya ihraç edilen kaset, CD, DVD, matbaa makinesi, fotokopi makinesi gibi ürünler üzerinde yapılan yüzde 3 oranında kesinti, “özel kopyalama harcı fonu”nda 2017 yılından beri birikiyor. Bu paranın salgın döneminde işsiz ve güvencesiz kalan sanat emekçilerine verilebileceğini savunan İlgezdi, bu paranın nereye gittiğini sordu. Meclisten yükselen bir diğer ses ise salgın döneminde sanatçıları görmezden gelen hükümeti eleştiren TİP Milletvekili Barış Atay’a ait idi. 

Yerel yönetimlere yapılan destek çağrıları elbette çok değerli; CHP ise bir muhalefet partisi olarak Kültür Bakanlığı’na yönelik eleştirilerde bulunmak ve sorunları görünür kılmakla yükümlü. Sanat ve siyaset dünyasından yapılan bu çıkışlara bakıldığında, genel tablonun zayıf kaldığı, muhalefet anlamında herhangi bir etki yaratmadığı görülüyor. Böyle bir ortamda asıl soru, Kültür Bakanlığı’nın ne gibi adımlar atacağı, sanatçılara yönelik bir destek/koruma paketi konusunda ne zaman bir atılım gerçekleştireceği… Tiyatro Kooperatifi, Kültür Bakanlığı ile yaptıkları toplantının ardından hâlâ beklemede olduklarını belirten bir açıklama yaptı. Peki bu bekleme hali daha ne kadar devam edecek? 

İKSV yakın zamanda, kültür-sanat alanının salgın dönemindeki durumuna yönelik bir rapor yayımladı. Raporda, dünyada kültür-sanat alanına yapılan desteklere yer verilirken, hemen ardından Türkiye’deki durumdan bahsediliyor ve ihtiyaçlar ortaya konuyor. Dünya örnekleri ile Türkiye’deki durum arasında büyük bir uçurum olduğunu belirtmek gerek. Türkiye’de kültür-sanat alanındaki ihtiyaç listesi oldukça uzun. Dolayısıyla sorulması gereken bir diğer soru da şu: İhtiyaç listesinin uzamaya devam ettiği bu ortamda Kültür Bakanlığı sessizliğini korumakla mı yetinecek?

Müzik sektöründen de TESDER (Türkiye Canlı Müzik ve Eğlence Sektörü Derneği) temsilcilerinin Kültür Bakanlığı ile görüştüğü belirtiliyor, fakat anlaşılan geniş kapsamlı bir destek planı ortaya çıkmış değil. Görünen o ki, müzik sektöründen de destek taleplerine dair güçlü bir çıkış henüz oluşmadı. Korona salgını öncesinde de zaten dijital alana taşınmaya çoktan başlamış olan müzik sektörünün dijitalleşmesinin bunda bir etkisi olabilir. Ama bunun yanı sıra, müzik sektöründe kayıtsız çalışanların sayısının çok fazla oluşu ve bu alandaki örgütsüzlük, birlikte güçlü talepler ortaya koymanın önünde bir engel oluşturuyor gibi görünüyor.

Bu yazının yazıldığı esnada, bir süredir beklenen bir gelişme gerçekleşti ve “normalleşme” adı altında, salgının ilk zamanlarında getirilen kısıtlamalardan bir kısmı kaldırıldı. Bu kararın salgının gidişatını ne yönde etkileyeceğini tahmin etmek pek kolay değil. Fakat kültür-sanat alanında da normalleşme adımlarının planlanması, başlayacak etkinlikler için toplum sağlığını koruyacak açık yönergelerin hazırlanması ve bu dönem boyunca gelir elde etme olanakları olmayan kültür-sanat sektörüne yönelik destek planlarının hazırlanması gerekiyor.

Yine bu yazının yazıldığı günlerde, 2000 sanatçının imzasıyla “Tiyatromuz Yaşasın” sloganı eşliğinde bir imza kampanyası başlatıldı. Son durumda seyircilerin imzasına da açılan kampanyada imza sayısı 20.000’i geçti. Tiyatro sanatı emekçilerinin durumuna değinen bildiride, özel tiyatroların somut taleplerine yer veriliyor. Bu kampanyanın yaratacağı etkiyi, hükûmet tarafından dikkate alınıp alınmayacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Dijital Alanda Sanat Tartışması

Nicholas Berger’in Unutulmuş Bir Araya Gelme Sanatı adlı yazısının Mimesis’te yayımlanmasından beri, “İçinden geçtiğimiz korona günlerine benzer kriz zamanlarında sanatçılar ne yapmalı?” sorusu üzerinden şekillenen tartışmalar devam ediyor. Bu kapsamda incelediğimiz yazılarda birkaç nokta ön plana çıkıyor. Türkiye’den bazı sanatçıların verdiği demeçlerde değindikleri noktalardan biri tüketim kültürü konusu. Koronavirüs salgını ile birlikte kimi üretimlerin “hızlı” bir şekilde online ortama taşınması ve yine “hızlı” bir şekilde tüketiliyor olması, sanatçıları bu konuda düşünmeye iten etkenlerden biri olmuş durumda. 

Bir diğer tartışma, “online” ve “canlı” kavramlarının aynı anlama gelip gelmediği konusunda açılan kavramsal tartışma oldu. Tiyatroyu tiyatro yapan özelliklerden birinin, performans esnasında seyircinin orada bulunması olduğu, bu tartışmada sıkça dile gelen argümanlardan biri. Dolayısıyla canlı yayında icra edilen bir performansın, bir tiyatro oyununu canlı izlemek ile aynı anlama gelmediği âşikar. Fakat -her ne kadar yeni üretimler için bir isim arayışının ilerleyen zamanlarda gündem olması mümkün olsa da- yeni üretimlerin “bu bir tiyatrodur” iddiasını zaten taşımadığını görüyoruz. Kısacası, şimdiye kadar dijital ortamda üretime geçen kişilerden yaptıkları “yeni” icranın birebir tiyatro olduğuna dair bir açıklama yok. Bu dönem yapılan denemeler ile farklı üretim biçimleri keşfetmek, geleneksel tiyatro formundan beslenen yeni formlara ulaşmak ve bunları adına “tiyatro” deme şartı olmadan kamusallaştırmak elbette mümkün. 

Bu tartışma içinde dikkat çeken diğer bir nokta ise sinema-tiyatro ilişkisine dair yapılan yorumlar oldu. Bu dönemde, yeni arayışlara giren denemeler için, interdisipliner bir anlayışın ön açıcı olması aslında çok olası görünüyor. Salgın öncesinde de, sinema ve tiyatronun birbirinden fazlaca ayrı değerlendirilmesi, disiplinlerarası bir bakış açısına dair derinlikli araştırmalar yapılmaması söz konusuydu. Bu dönemi böyle bir arkaplan oluşturmak için değerlendirmek de mümkün olan seçenekler arasında.

Son olarak, not edilmesinde fayda olan iki konuyu belirtelim: Birincisi, bu tartışmanın fazlaca tiyatro merkezli ilerliyor olması dikkat çekici. Dans ve müzik alanından da korona günlerinde belli üretimler çıkmasına rağmen, yukarıdaki bağlamda kavramsal bir tartışmanın ilerlemediğini görüyoruz. İkincisi ise tüm tartışmaların sadece biçim üzerinden ilerlemesi. Sanatçıların gündeme dair bir söz söylediği, bu söylemin üretimlere yansıdığı örnekler göremiyoruz. Dolayısıyla herhangi bir dramaturjik tartışma açmak ya da buna tanık olmak da neredeyse imkansız hale geliyor.