MİSAFİR ODASI

 Çocukluğumun gizemli odasıydı. Kapısı kilitliydi zaten, sadece misafir gelince açılırdı. Yüzeyi pütürlü bir kumaştan mavi renkli koltukların üstü etamin işleme örtülerle örtülüydü. Kahverengi formika sehpalar vardı ve odanın ortasında duranı büyükçe ve uzun, koltuk aralarına yerleştirilenleri ise daha küçüktü. Orta sehpanın üzerinde dekoratif bir gondol da vardı, sarı-kahverengi camdan… Daha küçük boy olanların üstünde de yine aynı renkte cam küllükler dururdu, galiba gondolla takımdılar. Tüm sehpaların üstü dantel örtülerle örtülüydü. Köşede duvara dayanmış büfenin içindeyse cicili bicili bardaklar, biblolar ve kimi çerçeveyle korunmuş, kimi öylece bardaklar arasına sıkıştırılmış siyah-beyaz fotoğraflar… Duvarda da, neyi resmettiğini bugün hatırlayamadığım cam çerçeveli bir tablo…

 

Bütün ev halkı için özel bir odaydı: ama benim için özel olmasından ziyade farklı bir sürü havası vardı. Meselâ bir parça sitem vardı sanki bu odada. Evet doğru, bir sitem vardı. O güzelim koltuklar, sehpalar, danteller, işlemeli örtüler haftalarca belki aylarca bir oda içine hapsedildiği içindi bu sitem belki. Hep bana biraz boynu bükük gelirdi zaten o eşyalar, bize küsmüşler gibi… Odanın kapısını açıp içeri her dalışımızda sevindiklerini zannederdim. Oh be, perdeler çekilecek, camlar açılacak… Biraz nefes alıp insan yüzü göreceklerdi.

 

Peki başka ne vardı?  Mebzul miktarda tertip düzen… “Tertipli olun! Burası misafir odası.” derdi annem. Misafirin odası… Ve gelen misafir rahat etmeliydi. Gürültüde, pislikte, dağınıklıkta rahatlık olur muydu hiç! 

 

Bu odanın tertip düzeni, bu odadaki eşyaların sitemi derken ürkütücü ya da sevimsiz bir oda olduğu sanılmasın sakın; tam tersi neşe veren bir havası vardı bu odanın. Çünkü kilidinin açıldığı her vakit tatlı bir telaş olurdu evde. Öyle ya, misafir geliyordu! Çoğu zaman uzaktan gelendi, özlenendi bu misafir. Bir hasret sona eriyordu ve yeni yeni havadislerle geliyordu her gelen. Konuşulacak, anlatılacak, paylaşılacak çok şey vardı bu odada.

 

Ama dedim ya, en çok da gizemliydi…  Annem arada sırada süpürüp silmek, tozunu almak için kapısını açtığında, büfenin önüne gidip uzun uzun içindekileri seyreder, bazen anneme çaktırmadan bazı bibloları elime alır, hayali bir zaman ve mekân tasavvurunda kendimce oyunlar kurardım. Koltuktan koltuğa geçer, gözlerimi duvardaki tabloya diker, resmin içinde yine kendime hayali bir dünya yaratırdım. Hayal kurmak için süper bir odaydı. Lâkin temizlik bitince toz toprakla beraber ben de odadan dışarı atılırdım. Misafirler gidince de aynı son… Kapı yine kilitlenirdi.

 

Bugün Artizan’da bir  “Misafir Odası” açtık. İstedim ki bu oda kilit altında durmasın. Bu odada oturalım yazalım, konuşalım tartışalım, gülüşelim ağlaşalım, bu odada bir hayat olsun.  Bazen okuyup, dinleyip, izleyip ya da gezip öğrendiğimi; bazen bir dostun selamını, bazen kelamını; bazen bir hayali, bazen bir gerçeği, ne var ne yok paylaşılabilecek her şeyi bu odada hep beraber paylaşalım…

 

Misafir kısmetiyle gelir, derler… Ya nasip kısmet deyip kapıyı açalım o zaman… Hoşgeldiniz…