Kanal İstanbul gündemi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı İmamoğlu’nun muhalefet çıtasını yükselten 25 Aralık tarihli basın toplantısının ardından hızlı ve beklenmedik gelişmelere sahne olabilir[1]. Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Aralık’ta Kılıçdaroğlu’na cevaben “sen istesen de istemesen de biz Kanal İstanbul’u yapacağız” dedi ve önümüzdeki günlerde proje ihalesinin yapılacağını duyurdu. (Bu arada ihale mi edilecek, ihale şartnamesi nasıldır, yoksa nükleer santralde olduğu gibi ikili anlaşmayla bir yabancı ortaklığa mı verilecek, henüz bilmiyoruz). Bu konuşmadan iki gün sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum Kanal İstanbul (Kİ) Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun bakanlık tarafından kabul edildiğini beyan ederek bireysel ve kurumsal itirazlar için mevzuat gereği 10 günlük süre verdi.[2] (Ana metni 1500 sayfa olan rapora itiraz için 10 gün!) Tabii, önce ÇED’in açıklanması, itiraz süreçlerinin işlemesi (belki idare mahkemesinde davalar, Danıştay süreçleri vs.) sonra hükümetin karar vermesi gerekirdi ama … durun nelerden bahsediyoruz! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın 24 Aralık günü Kİ’nin bir “devlet projesi” olduğunu resmi ağızdan duyurdu. Aynı gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli projeden rahatsızlık duyanları “şuursuz ve gayrı milli” ilan etti. (İktidarla ailevi boyutlarda ilişkili eski bakan Betül Sayan Kaya bir twit atmış, sadece sekiz kere üst üste “Kanal İstanbul’u yapacağız” diyor[3] – hükümet yanlısı medyadaki kanal histerisinin bir özeti gibi okunabilir!) Diğer taraftan iktidarın milli açılımlarına destek veren Vatan Partisi’ne yakın Aydınlık Gazetesi Kİ’yi hem rant hem de Montrö cephesinden vurmaya devam ediyor. İnsan tüm bu çılgınlığın ortasında ister istemez acaba Mehmet Ağar ne diyecek diye sormadan edemiyor! Belli ki ortada hem ekonomik rant hem de Montrö ve müteahhitlik ilişkileri bağlamında uluslararası planda verilmiş ve verilecek sözlere gebe gizli bir hesap var ve Kİ bütüncül bir devlet projesi olmaktan ziyade, Erdoğan’a bağlı bir kesimin beka projesiymiş izlenimi veriyor. Bu doğruysa, Kİ’yle ilgili gelişmelerin iktidar koalisyonu üzerinde ağır sonuçlar doğuracağı tahmin edilebilir.

Erdoğan ve çevresinin açıklamakta beis görmediği Katar parası hayranlığı ve Montrö düşmanlığı nasıl yorumlanabilir? Erdoğan diyor ki, “Katar Emiri’nin annesinin Türkiye’de gayrı menkul almasının önünde bir engel mi var?”[4] “Montrö Antlaşması Boğazlar üzerindeki egemenliğimizi sınırlıyor”muş; “Montrö Lobisi kimler adına çalışıyor”muş.[5] Erdoğan bugün (26 Aralık) tarihli bir konuşmasında bir yandan muhalefet bayrağı açan İmamoğlu’nu tehdit ediyor (hukuk lafzı ardındaki uyarıları tehdit olarak yorumlamak için yeterli nedene sahibiz) ve ardından diyor ki, “biz bunu yap-işlet-devret sistemiyle yaparız”; ama sonra da diyor ki “yok öyle yapamazsak milli bütçeden yapar mıyız, yaparız”. Herkes haliyle soruyor, hangi garantiyle ve hangi milli parayla? Belli ki ortada “proje” deyince geleceği varsayılan krediler ve yine kullanışlı bir enstrüman olarak gelecek kuşakları borçlandırmaktan başka bir hesap yok; ki o da tutarsa. Bir de 23 Aralık’ta açıklanan ÇED raporu var. Şimdi raporu hazırlayan firmanın sabıka kaydı ve katılan uzmanların bilimsel kalibresi konuşuluyor. İçlerinden biri Nuh Peygamber’in oğluyla telefon görüşmesi yaptığını iddia etmiş, falan. Nasılsa raporda kendisine bir yer bulabilmiş!

Yani şöyle mi: Çinli müteahhitler kanalı yapacaklar[6], Amerikan savaş gemileri kanaldan Karadeniz’e çıkacaklar[7], Katarlılar yeni boğazda oturacaklar[8] ve Erdoğan dünya liderliği yolculuğuna devam edecek. Resmi ağızdan kimse bunlara inandırıcı bir “hayır” demediğine göre neden olmasın? Tabii bunlar anlamlı bir proje etki değerlendirmesinin “fayda” kısmına yazılması gerekenler. “Maliyet” kısmı için ise WWF Türkiye tarafından derlenen uzman görüşlerini[9] ve İBB Başkanı İmamoğlu’nun hem uzman görüşlerini referans alan hem de toplum hassasiyetine seslenen açıklamalarını okuyabilirsiniz[10].

Biraz daha ciddi olmak adına, bizzat Erdoğan tarafından ilk defa 2011 Haziran seçimleri öncesinde kamuoyuna açıklanan bu “çılgın” video animasyonu, şimdilerde neo-İttihatçı[11]  çılgınlığın bir perdesi olarak değerlendirebiliriz. Kolaya kaçıp Aydın Selcen’in sözleriyle ifade edecek olursak “yetmedi üzerine Libya’ya çıkartma konuldu. Yetmedi arkasına Montrö’yü çöpe atmak eklendi. Yetmedi Doğu Akdeniz’e savaş ve sondaj gemileri gönderildi. Yetmedi S-400 alındı, ABD’nin yaptırımlarına meydan okundu. Suriye’ye iki askeri harekât yapmak ve Idlip’e anlaşmalı gözlem noktaları kurmak yetmedi, üçüncü de yapıldı. Yetmedi içeride “Kıran”, kayyımlar derken diğer komşu Irak’a “Pençe” 1-2-3-4 her neyse sürekli ve kalıcı harekât konumuna geçildi. Şam’la köprüleri atmak yetmedi, Kahire, Tel Aviv, Abu Dabi, Riyad, bölgemizde kim var, kim yok karşımıza alındı.”[12] Üstelik bunların tümü kişi başına ülke gelirinin gerilediği, işsizlik rakamlarının rekor kırdığı, yoksulluğun tavan yaptığı, firmaların battığı, kamu bankalarının hazine parasıyla, firmaların kamu bankalarının ucuz kredileriyle suni teneffüse bağlandığı bir ekonomik ortamda yapıldı.[13] Dahası Türkiye ekonomisini bu girdaptan kurtaracak bir verimlilik ve yenilik atılımı ufukta görünmüyor. İklim ve deprem risklerine karşı hazırlık ve mücadele mi? O zaten hükümetin gündeminde yok!

Kanal İstanbul’un tüm bunlarla ne alakası ver denebilir mi? “Montrö” saplantısı ve her daim düşük faizli suni teneffüs ve dış kaynaklı kredi gerektiren inşaat odaklı büyüme geleneğiyle akrabalığı Kİ’yi yaşadığımız neo-İttihatçılığın bir perdesine dönüştürüyor. Makul hiçbir veriye dayanmayan, kamu yararı içeren hiçbir gerekçeye dayandırılmayan bu projeyle iktidar, dışarıda verdiği savaşı içeride doğaya ve vatandaşlarının anayasal haklarına karşı açıyor: Yetmedi, Kanal İstanbul’u yapacağız!

Başta 3. Köprü ve İstanbul Havaalanı olmak üzere pek çok inşaat ve altyapı projesini uzmanların ve duyarlı toplumun hilafına başaran Erdoğan Kanal İstanbul’u da kabul ettirebilecek mi?[14] Kabul ettirebilse dahi inşaatına başlayabilecek mi? Başlarsa bitirebilecek mi? Bilmeceye dönüşen bu sorulardan en yakın olanını cevaplamaya çalışmakla yetinelim.

Gelişmeleri yakından takip etme gerekliğini tekrar hatırlattıktan sonra, bunun hiç de kolay olmayacağını iddia edebiliriz. Bunun temel nedeni Mart-Haziran yerel seçimleriyle birlikte muhalefet açısından bir eşiğin aşılmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iktidar tarafından kaybedilmiş olması. İBB hem uzman görüşüne dayanarak hem de toplum hassasiyetine yaslanarak projeye karşı aktif bir muhalefet bayrağı açmış görünüyor. Sesleri mevcut medya imkanlarıyla çok gür çıksa da, hükümet ve Erdoğan’ın yakın çevresi dışında projeyi dört elle sahiplenen bir siyasi odak görünmüyor. Erdoğan’ın son yerel seçimleri hala AKP açısından bir başarıymış gibi gösterme çabaları nafile ve buna kendi partisi dahi inanmıyor. Her defasında başvurulan savaş ve şok doktrini, ötekileştirme, Kürt siyasetçileri hedefe oturtan kayyım uygulamaları vb. toplumu ayrıştırıp belediyelerde temsil bulan muhalefeti paralize etse de İBB bu projeye dur demek için büyük bir meşruiyete ve pek çok araca sahip. Perde ÇED itiraz süreciyle birlikte açıldı ve bunun kitlesel bir itiraz olduğunu kanıtlamak çok önemli.[15] Sonrasında itiraz edenleri, itiraza temel oluşturan argümanları çoğaltmaya çalışmalıyız.

[1] İmamoğlu’nun “felaket, ihanet ve cinayet projesi” olarak adlandırdığı Kanal İstanbul için 15 maddede özetlediği itirazlarını şu haberde okuyabilirsiniz: https://t24.com.tr/haber/imamoglu-kanal-istanbul-projesi-icin-basin-toplantisi-duzenliyor,853485

[2] ÇED raporuna erişim için bkz. http://eced.csb.gov.tr/ced/jsp/ek1/21257

[3] https://gozlemgazetesi.com/HaberDetay/252/1119996/betul-sayan-kayanin-kanal-istanbulu-yapacagiz-tweeti-gundem-oldu.html

[4] https://www.birgun.net/haber/erdogan-dogruladi-katar-emiri-nin-annesi-kanal-istanbul-arazisinden-arsa-almis-280926

[5] İbrahim Karagül’ün yazısı için bkz. https://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/-kanal-istanbula-karsi-cikan-montro-lobisi-kimden-talimat-aliyor-harita-hafizadir-gecmis-kadar-gelecegi-de-gosterir-ipek-yolundan-bering-bogazina-zenginlik-ve-guc-haritasi-degisti-ulkemizin-yuzolcumu-degisti-kanaldan-sonra-nukleer-silah-var-diyecekler-hadi-bakalim-2053647

[6] Metin Yeğin’in yazısı için bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/26/kanal-istanbul-ihalesi-cin-sirketinin/

[7] Abdüllatif Şener’in görüşü için bkz. https://tele1.com.tr/abdullatif-sener-kanal-istanbul-israri-mal-varligi-incelemesi-olmasin-113332/

[8] İmamoğlu’nun Arap şirketlerle ilgili açıklaması için bkz. https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/kanal-istanbul-guzergahinda-en-buyuk-araziler-3-arap-sirketine-ait-5530096/

[9] https://d2hawiim0tjbd8.cloudfront.net/downloads/kanalistanbul_1.pdf

[10] https://t24.com.tr/haber/imamoglu-kanal-istanbul-projesi-icin-basin-toplantisi-duzenliyor,853485

[11] Neo-İttihatçılığın uygulayıcıları nezdinde bir tanımı için şu eski yazının son paragrafına bakılabilir: https://www.yenisafak.com/yazarlar/akifemre/neo-ittihatcilik-28872

[12] Aydın Selcen’in yazısı için bkz. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/25/idlipten-gelip-mavi-vatana-uzanan/

[13] Ekonomik verilerin bir özeti için bkz. https://www.art-izan.org/toplum-siyaset/guncel-toplum-siyaset/24-kasim-7-aralik-2019-gundem-degerlendirmesi/

[14] AKP dönemine damga vuran mega-projeler, künyeleri ve tarihçeleri için bkz. https://megaprojeleristanbul.com/

[15] ÇED itiraz süreciyle ilgili bilgi için Önder Algedik’in yazısına bakılabilir. https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/12/25/kanal-istanbula-nasil-itiraz-edebiliriz/