15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından çokça yazılıp çiziliyor, tartışmalar yaşanıyor. Büyük oranda ana akım medya ve yandaş/havuz medya etrafında şekillenen yaklaşımlar şöyle tasnif edilebilir;
a) Büyük oranda tasfiye edilen eski ulusalcı, Kemalist subaylar, gazeteciler, polis amirleri etrafında şekillenen tartışmalar (Ana Akım Medya)
Olayların yaşandığı ilk günlerde ana akım medya diyebileceğimiz (CNN, NTV, Habertürk) televizyonlarda ve gazetelerde (Hürriyet, Posta, Milliyet, Vatan, Sözcü vb) ağırlıklı olarak “biz daha önce söyledik, kimse dinlemedi; Kemalist subaylar, dürüst polis amirleri tasfiye olmasaydı bunlar başımıza gelmezdi, çare tasfiye edilenlerin iade-i itibarlarının ivedilikle yapılmasındadır” Bu grup, ağırlıklı olarak “darbenin yapılmasında Gülenciler kadar, onları palazlandıran AKP hükümetinin de sorumlu olduğunu” ifade ettiler. İlk bir hafta bu söylemlerle şekillenen ana akım medyada, özellikle Doğan grubunun “Erdoğan’ı darbe gecesi canlı yayına bağlama jesti” yapmış olması büyük takdir topladı, bu vesileyle Doğan grubunun paçayı sonsuza dek kurtarma sevinci yaşadığını söyleyebiliriz.
Öte yandan tasfiye edilmiş ulusalcı, Kemalist subayların, generallerin, polis amirlerinin ne kadar öngörülü oldukları; devletine, milletine ne kadar sadık oldukları düzenli olarak işlendi. Bu arada ülke tarihinde yaşanan geçmiş dönem darbelerde bu ulusalcı yapının ne kadar sorumlu olduğu pek gündeme gelmedi. Cemaat konusunda kitap yazanlardan tutun, iftiraya uğramış, zamanında cemaat örgütlenmesini dava konusu yapmış kişiler, Erdoğan’ın tek çıkış yolunun “Kemalist komutanlara yer açması” açması ile mümkün olabileceğini savundu. Şahsi hikâyelerini anlatan tasfiye edilmiş eski komutanların, amirlerin ve Nedim Şener gibi bazı gazetecilerin ilk on gün boyunca ciddi prim yaptığı ifade edilebilir. Özellikle sol ve liberal basının Erdoğan yanlısı havuz medyası ile “Fetö” üzerinden söylem bazında ortaklaştıkları rahatlıkla köşe yazılarından ve atılan manşetlerden anlaşılabilir. (Sözcü, Yenişafak, Aydınlık, Ulusal TV, Halk TV, Akşam, Star vb.) Bu duygudaşlık hali, televizyon programlarındaki konuk profillerine de yansıdı. Özellikle itirafçılar noktasında konuk profillerinde ortaklaşmalar oldu.
b) Erdoğan medyası (havuz/yandaş medya şeklinde tabir edilen) etrafında şekillenen tartışmalar
Havuz/yandaş medya diye tabir edilen ATV, A Haber, Ülke TV, TV net, TV 24, Beyaz TV, vb. televizyonlar ve gazetelerde (Yenişafak, Star vb.) ise ilk iki haftada, darbe gecesi yaşananlar üzerinden geçmiş dönem AKP seçim şarkıları eşliğinde ağırlıklı olarak darbe gecesi yaşanan kahramanlıklar, bombalamaya ait videolar, darbe gecesi direnenlere ait görüntüler, röportajlar, tutuklananlara ait savcılık ve polis ifadeleri, direnenlere ait hayat hikâyeleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki meydanlara canlı bağlantılar eksenli bir yayın akışı gerçekleştirdiler. Bakanların, başbakanın ve de cumhurbaşkanının tüm programını canlı verdiler. Buradaki esas amaç; kitleyi canlı tutmak, meydanları boş bırakmamak şeklinde ifade edilebilir.
Meydanlarda ise belediyeler, muhafazakâr holdingler ve dernekler bedava su ve yemek dağıtımı yaptı, dev ses sitemleri kuruldu. Tüm AKP’li belediyelerce ücretsiz ulaşım desteği verildi. Meydanlarda ise program genellikle, ilgili şehrin valisinin, belediye başkanının, müftüsünün, il/ilçe milli eğitim müdürlerinin, çeşitli sivil toplum kuruluş temsilcilerinin, milletvekili ve bakanların konuşmaları, muhafazakâr sanatçıların bestelerinin çalınması, mehter marşlarının okunması, Kuran’ı Kerim tilaveti, darbe gecesi direnenlere ait kolajlanmış videoların gösterimi şeklinde cereyan etti. Başkomutanlık imgesi etrafında şekillenen bu programlarda “ Ya Allah Bismillah Allah’ü Ekber, Vur De Vuralım Öl De Ölelim, Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez, İdam İsteriz, Vur Vur İnlesin Fetö Köpeği Dinlesin, Recep Tayip Erdoğan gibi sloganlar ağırlıklı olarak tercih edildi. Zaman zaman klasik “Türk’ü, Kürdü, Lazı, Arabı, Çerkeziyle hepimiz…” gibi hamasi söylemler anons edildi veya konuşmalarda kullanıldı.
Gezi olaylarında yaşandığı şekilde bir yaratıcılık, mizah kullanımı çok fazla gözlemlenmedi. Ancak kitlenin genel anlamda ortak hareket ettiği, Gezi’deki gibi farklı görüş ve tartışmaların yaşanmadığı rahatlıkla söylenebilir. Ağırlıklı olarak Türk Bayrakları (bedava dağıtıldı), Recep Tayyip Erdoğan bandajları, üç hilalli yeşil bayraklar, yöre ve köy derneklerine ait afişler, FETÖ ve idam talebini içeren çeşitli afişler ve Fetullah Gülen’e ait kuklalar kullanıldı. Çeşitli tarikatların meydanlarda cemaatlerine ait gazete ve dergileri dağıttıkları, abonelik için insanlarla görüştükleri görüldü. Zaman zaman PKK ve FETÖ’yü aynı kefeye koyan sloganlar da atıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeye kahramanca direnen halkı ve şehit olanlara ait hikâyeleri ön plana çıkarırken meydanlar ise ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan özelinde “vatan, millet” kavramlarını öne çıkardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın söylemlerinde öne çıkan bir diğer husus ise sözkonusu sürecin ikinci bir Kurtuluş ve İstiklal Savaşına benzetilmesiydi. Bu nedenle Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in kuruluşundaki süreç ve fedakârlıklar darbe sürecindekiler ile özdeşleştirildi. Şehitlik ve gazilik mertebesinin önemi vurgulandı, “şehitler tepesi”nin boş olmadığı dile getirildi. Tüm bu süreçte Erdoğan’ın kendi seçmen tabanını iyice radikalleştirdiği ve kemik bir yapıya kavuşturmayı başardığını söyleyebiliriz.
Süreç ilerledikçe muhtemelen bilinçli bir müdahale ile Ergenekon, Balyoz vb. süreçlerde tasfiye edilmiş ulusalcı, Kemalist komutanların, eski polis amirlerinin belirlediği ve çoğu zaman hükümeti de eleştirdikleri tartışma ortamı yerini cemaatten ayrılmış, pişman olmuş ve cemaatin tüm günahlarına ortak olmalarına rağmen konjonktürel olarak kullanışlı durumda bulunan eski cemaat üyeleri aldı.
Sözkonusu eski cemaatçiler, programlarda adeta soru yağmuruna tutuldu, çapraz sorguya çekilerek mümkün mertebe isim vermeleri istendi. Burada sunucuların kişi hak ve hürriyetleri konusunda iyi bir sınav vermedikleri, söz hakkı gibi hususlara dikkat etmedikleri, zaman zaman yargısız infaza varacak derece yayınlara imza attıkları görüldü. Her bir itirafçı, darbe tarihinden bilmem kaç ay önce listeler paylaştıklarını ifade ettiler. Canlı yayınlar esnasında çokça isim paylaşıldı, çokça günah çıkarıldı, çokça hayret edildi ancak yine de itirafçıların cemaatten neden ayrıldıkları ve cemaate neden hizmet ettikleri hususunda ikna olunamadığı görüldü. İtirafçılar sıkıştıkça daha fazla isim vererek kendilerini affettirmeye gayret ettiler. Vatandaş “ispiyonlama” konusunda özellikle teşvik edildi.
Gerek merkez medya gerekse de havuz medyası, birlik beraberlik zamanı olduğunu; vatana, millete sahip çıkmak gerektiğini, MHP, CHP, AKP’nin ortak hareket etmesinin şart olduğunu tekrarladılar. Çok cılız da olsa ana akım medyadan HDP’nin de bu sürece dahil edilmesi gerektiğini ifade edenler oldu. Ancak sözkonusu süreçte, muhalif sol hareketten ve HDP’den neredeyse hiç bahsedilmedi, Demirtaş’ın hiçbir miting konuşması ana haber bültenlerinde (İMC, Med Nuçe vb. televizyonlar hariç) yer almadı. 7 Ağustos Yenikapı mitingine doğru ise PKK’nin cemaatle ittifak halinde olduğu, cemaatçi subayların istihbarat bilgilerini PKK ile çokça paylaştıkları, ikisinin amacının da vatanı ele geçirmek olduğu, darbeci bazı askerlerin PKK’ye sığındıkları gibi yayınlar yapıldı. Her iki medya cephesinde de HDP’nin hiçbir mitingi canlı yayınlanmadı.
“Darbeden demokrasi ile çıkılabilir” söylemi kısmen bazı CHP’liler tarafından işlenirken meydanlarda “demokrasi söylemi hiç gündeme gelmedi, gözlemlediğimiz kadarıyla halktan (HDP mitingleri hariç) demokrasiyi talep eden de de yoktu. Rabia işareti ile özdeşleşen tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek dil (bazı yerlerde tek devlet dendi) söylemi sürekli işlendi. Yakın dönem Türkiye tarihindeki faili meçhullerin ve cinayetlerin cemaat tarafından gerçekleştirildiği, hükümetin bunda bir kabahati olmadığı anlamına gelecek yaklaşımlar gözlendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allah bizi affetsin” söylemi üzerinden günahlar çıkarıldı, hükümetin yanıldığı ifade edilmekle birlikte cemaat ispiyoncularının, itirafçılarının ve bazı üyelerinin “biz de yanıldık, bizi de Allah affetsin” söylemine fazla prim verilmedi. İktidar “Allah bizi affetsin” söylemi ile “geçmiş yüklerden kurtulurken” cemaatçilerin pişmanlıkları ise “Allah da bu halk da sizi affetmeyecek” denilerek geniş kapsamlı tutuklamalara devam edildi. Ana akım medyada ve muhalif medyada zaman zaman dillendirilen “darbenin sivil kanadı kimlerdir, AKP de bu işe kimler bulaştı?” gibi sorular çoğunlukla duymamazlıktan gelindi. Genel anlamda ise ana akım medya, yandaş/havuz medyası ve milliyetçi medyanın üzerinde uzlaştığı noktalardan birinin HDP’nin süreçten tamamen dışlanması oldu. Nitekim bu siyasetin özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasındaki uzlaşmalarının bir yansıması olarak devam etti.
c) Muhalif medya etrafında şekillenen tartışmalar
Muhalif (Sosyalist medya ve Kürt medyası) medya diyebileceğimiz (İMC, Med Nuçe, DİHA, ANF, ETHA ve Hayat TV, Evrensel, Birgün, T24, Cumhuriyet, Medyascope, Diken vb.) ancak etki alanı ve imkânları daha kısıtlı medyada ise HDP’den, çeşitli sol partilerden, çeşitli sivil toplum kuruluşlarından, liberal ve sosyalist insanların katıldığı programlara ve yazılara tanık olduk. Muhalif medyada işlenen ağırlıklı konu, darbe girişiminin kınanması gerektiği ancak cemaat ile AKP’nin aynı zihniyette olduğu, birbirlerini besleyen, büyüten ve ancak son kertede iktidar olanaklarından nemalanma kavgasına girenler oldukları dile getirildi.
AKP hükümeti haricinde de cemaatin, geçmiş dönemdeki tüm hükümetler tarafından el üstünde tutulduğu ifade edilerek; darbenin Türkiye halkları açısından barışa ve demokrasinin gelişimine vesile olması yönünde bir çizgide yayın yaptıkları söylenebilir. Gezi olayları ile darbe sonrasındaki meydanların karşılaştırması yapılarak Gezi ruhunun devrimci, yenilikçi, sorgulayıcı yönü ön plana çıkarılmaya çalışıldı. Yurt içi ve yurtdışından çeşitli gazeteci ve yazarların yazıları çevrildi, bazı röportajlar yapıldı.
HDP çevrelerinde ilk günlerde ağırlıklı olarak kendilerinin diğer partiler tarafından dışlandıkları şeklinde sızlanmalar olsa da daha sonra yer yer bunun bir darbe olduğu ancak AKP’nin de bundan istifade ederek karşı darbe yaptığı, Kürt sorunu çözülmedikçe ordunun her zaman darbe yapacak güçte olacağı, Öcalan’ın “darbe mekaniği uyarılarının” dikkate alınmadığı gibi yaklaşımlar da işlendi. Ahmet Şık gibi cemaatin hışmına uğramış kişiler, “helalleşme değil hesaplaşma” gerektiğini ifade etti. Süreçte yaşanan insan hakları ihlallerine vurgu yapılmakla birlikte özellikle insan hakları savucuları ve ilgili kurumların sistemli bir çalışma yapamadıkları söylenebilir. Sürecin toptan bir cadı avına döndüğü, ileriki süreçte tüm muhalifleri de içine alabilecek şekilde ilerleyebileceği şeklinde bazı uyarılar yapıldı. Muhaliflere dönük geçmiş dönem cinayetlerinin ve operasyonlarının (Hrant Dink, Roboski, N. Hablemitoğlu, KCK operasyonları, Ceylanpınar, Suruç, Diyarbakır, Ankara bombalamaları vb.) açığa çıkarılması aşamasında AKP ile cemaatin ortaklaştıklarını ve bu nedenle samimiyet testinden geçemeyecekleri ifade edildi.
d) Cemaat medyası etrafında şekillenen tartışmalar
Normal şartlarda cemaat medyası etrafında şekillenen tartışmalara göz atmak gerekiyor fakat cemaat medyası Olağanüstü KHK kararları ile tamamen susturulmuş ve kapatılmış durumda; kaçamayan yazarlarının önemli bir kısmı tutuklandı. Cemaat medyası, sosyal medyada da çok etkin olamadı, ciddi bir şaşkınlık yaşadıkları görüldü. Fuat Avni gibi bazı hesaplar şu an pasif durumda. Fetullah Gülen’in dünya medyasına verdiği bir takım mülakatlar ve sohbetleri dışında şu ana kadar ciddi ve ortak bir medya yaklaşımı sergileyemediler. Özellikle olayın müsebbibinin Erdoğan’ın uzlaşmaz ve otoriter tavrı olduğunu ima eden dünya medyasından yorum ve yazılara yer verildi. Muhtemelen önümüzdeki günlerde orta vadede, cemaat medyasının yurtdışında yeniden şekilleneceğine, sosyal medyalarının yeniden dizayn edileceğine tanık olacağız. Cemaatin devleti 40 yıl boyunca dinlediği, tüm gizli bilgi ve belgelere sahip olduğu düşünülürse cemaatin medya ayağının ivedilikle yurtdışında kurulacağı, tüm bu bilgi ve belgeleri paylaşacağını veya uluslararası medya kuruluşlarına servis edeceğini bekleyebiliriz.