Bu yazı 22 Kasım-5 Aralık tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

Yerel seçimlere giderken CHP – İYİP – HEDEP

31 Mart 2024 yerel seçimleri yaklaşırken muhalefet cephesinde ittifak kurma tartışmaları devam ediyor. CHP’de genel başkanlık koltuğuna oturan Özgür Özel ve birlikte hareket ettiği iddia edilen Ekrem İmamoğlu tarafından bazı siyasi hamlelerin yapılmaya çalışıldığı görülüyor. Özgür Özel eski genel başkan Kılıçdaroğlu ile istişare mekanizmasını açık tutarken, partiden ihraç edilen Tanju Özcan’ın affedilmesi, yerel seçimlere giderken CHP tarafının parti içi tartışmaları bir kenara koyma ve seçimlere odaklanma çabası olarak yorumlanabilir. Bu çerçevede geçtiğimiz dönemin en önemli başlıklarından biri 2018 yerel seçimlerinde oluşan muhalefet ittifakının yeniden kurulup kurulamayacağı, muhalefet partilerinin ortak adaylarda uzlaşma ihtimalleri oldu.

HEDEP daha önce, birinci ve ikinci olduğu yerlerde kendi adaylarıyla seçime girme kararını netleştirmişti. Parti sözcüsü Ayşegül Doğan, Parti MYK’sinden çıkan, Türkiye’nin her yerinde yerel seçimlere kendi adayları ile girme önerisinin, Parti Meclisi’nde değerlendirileceğini ifade etti. Ancak partide, başta İstanbul olmak üzere Batı’daki büyükşehirlerde, koşullarının kabul edilmesi halinde, iktidar ve muhalefet partileriyle seçim işbirliği yapılmasına kapıların açık tutulması tartışılıyor. Kılıçdaroğlu’nun aşırı sağcı söylemleri ve Kürt karşıtlığı ile bilinen Özdağ ile imzaladığı gizli protokol sonrasında HEDEP seçmeninin aynı azimle CHP adaylarını desteklemesi beklenmemekle birlikte, metropollerde yaşayan HEDEP seçmenlerinin önemli bir bölümünün CHP adaylarını desteklemesi beklenebilir. Desteğin olup olmaması, ne ölçüde olacağında Özgür Özel liderliğindeki CHP yönetiminin HEDEP ile kuracağı ilişkinin şekli ve içeriği belirleyici olacak gibi görünüyor.

CHP’nin önceki seçimlerde ittifak ortağı olan İYİ Parti ise yerel seçimlere kendi adayları ile gireceğini deklere etti. Abla dediği Akşener liderliğindeki İYİ Parti deklarasyonunu değerlendiren CHP Genel Başkanı Özel, İYİ Parti’nin yerel seçimlerde aday çıkarma kararına, “Eski dosttan düşman olmaz. İYİ Parti ile bir sıkıntımız olduğunu düşünmeyin” ifadelerini kullandı. Özel aynı açıklamada, “şimdi ittifakı tüm topluma yayacağız” diyerek çaresiz olmadıkları mesajını verdi. İYİ Parti’nin kararının arkasında durması bir manada siyasi intihar olabilir. Bu nedenle de alınan kararın arkasında ne kadar durulacağı veya farklı seçeneklerin, örneğin ittifak kurulmasa da belirli yerlerde ortak adaya yönelme gibi işbirliklerinin devrede olup olmayacağını zaman gösterecek.

Diğer yandan İYİ Parti’de parti içi sorunlar da devam ediyor. Yaptığı açıklamalarla Akşener ekibini yolsuzlukla suçlayan Ümit Dikbayır Parti’den ihraç edildi. Genel İdare Kurulu’nun aldığı tüm şehirlerde yerel seçimlere tek başına girme kararının ardından İYİ Parti kurucularından İstanbul Milletvekili Sibel Yanıkömeroğlu partisinden istifa etti. Seçmen kitlesi ve parti teşkilatının, özellikle İstanbul, Ankara gibi şehirlerde önemli ölçüde CHP ile ortak hareket edilmesinden yana olduğu görülen İYİ Parti’nin, iç tartışmalarının gölgesinde kendi tanımlamaları ile “müstakil ve hür” bir siyasi duruşla, başarı elde etmeleri ve seçimlere kendi adaylarıyla girme kararının arkasında durması oldukça zor.

AKP aday çıkarmakta zorlanıyor

Muhalefet cephesinde ittifak tartışmaları AKP-MHP ittifakı lehine işlemesine karşın, AKP’nin İstanbul ve Ankara başta olmak üzere hala adaylarını ilan etmediği görülüyor. Bunun önemli sebepleri var. İmamoğlu, Yavaş oldukça güçlü adaylar ve son genel seçimlerde muhalefet büyükşehirlerde iktidardan daha fazla oy almış durumda.  İstanbul için İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, eski bakan Murat Kurum ve damat Selçuk Bayraktar’ın ismi geçerken, bu isimlerin kamuoyu araştırmalarına göre İmamoğlu karşısında başarı şansı yüksek görünmüyor. Diğer taraftan CHP’nin 2018 seçimlerinden bu yana ortağı olan İYİ Parti’nin seçimlere ayrı adaylarla girileceği kararı, AKP tarafında memnuniyet yaratırken, MHP tarafı ise bu kararı şüphe ile karşılıyor. AKP için bir diğer handikap, genel seçimlerin kazanılması için uygulanan seçim ekonomisinin bu dönemde henüz devreye girmemiş olması. Yerel seçimlere yaklaşılan tarihlerde birtakım hamleler yapılabilse dahi 3 ay gibi bir süre kala halen adayların belirlenmediği koşullarda, İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi güçlü muhalefet adaylarının varlığı da dikkate alındığında uygulanacak seçim ekonomisinin etkisinin sınırlı olabileceği düşünülebilir. Buradan yola çıkarak, güçlü ve tanınmış, ciddi kamuoyu desteği yakalamış adayları ile önde olan muhalefet belediyelerinde, yerel seçimleri iktidar bloğunun kazanamayacağı ancak muhalefetin dağınıklığının ve toparlanamama halinin seçimi muhalefete kaybettirebileceği söylenebilir.

“Fatih Terim Fonu” 

Yüksek karlı fon vaadi ile dolandırıcılık davasının görülmeye başlamasıyla birlikte futbol dünyasının Fatih Terim, Arda Turan, Emre Belözoğlu gibi yıldız isimlerinin, Denizbank yönetiminin, Cumhurbaşkanı’nın adının geçtiği iddialar gündem oldu.  İddialara göre, Denizbank Levent Şubesi eski müdürü Seçil Erzan, Denizbank Florya şube müdürlüğü ve sonrasında Levent Büyükdere Caddesi şube müdürlüğü döneminde milyonlarca doların battığı bir saadet zinciri kurdu. Sözcü Gazetesi’nden İsmail Saymaz’ın aktardığına göre kurulan fonda batan paranın toplam tutarı 1,26 milyar.-TL.  Yansıyan bilgi ve belgeler, tarafların yaptıkları açıklamalar basında geniş bir şekilde yer alıyor. İddialara göre ünlü isimlerin zararlarının tazmini için Erdoğan da devreye girdi.

Öte yandan Denizbank yönetimi yaptığı detaylı açıklamalarla sorumluluğu reddederken, özellikle “mağdur” eski futbolcuların avukatları aracılığı ile kamuoyunu etkileme çabaları içinde oldukları görüldü. Kabaca, Denizbank meydana gelen olayları “hayatın olağan akışına” ve bankacılık mevzuatına aykırı işlemler olarak niteledi ve bu şekilde gizli kapaklı gerçekleştirilen işlemlerden haberdar ve sorumlu olmadığını iddia etti. “Mağdurlar” ise bankanın kusursuz da olsa çalıştırdığı yönetici mertebesindeki çalışanının eylemlerinden sorumlu olduğu, bildiği halde harekete geçmediği, gereği gibi denetimler yapmayarak zarara sebebiyet verdiği ve benzeri gerekçelerle zararı tazmin etmesi gerektiğini iddia ediyorlar.

Buna göre kimin kimi dolandırdığı, kimin ne kadar zarar ettiği, kar ettiği, neye göre kar zarar hesaplarının yapıldığı, bir ihtimal yargı süreci sonunda netleşecek. İddiaların büyüklüğüne karşın, dolandırıldığı iddia edilen isimlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteğini alabilecek mahiyette ilişkiler içinde olmaları, Fatih Terim, Emre Belözoğlu, Arda Turan gibi isimlerin geçmişten bu yana Mehmet Ağar gibi isimlerle adlarının anılması, bu meselenin bir şekilde kapatılması ve hatta iddia edilen zararın kamuya yüklenmesi tehlikesini de içinde barındırıyor. Sosyal medya fenomenlerinin soruşturmalarının devam ettiği dönemde yaşanan bu yeni gelişme, ülkedeki çürümeyi, mali kaynaklarının yağmalanmasına yeni bir örnek teşkil ediyor.

TTB davasında karar

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması talebiyle açılan dava dosyasında Mahkeme, TTB’nin Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı ile Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına karar verdi. Öte yandan karar temyiz aşamasında olduğundan kesinleşinceye kadar mevcut yönetim görevine devam edecek. Siyasal iktidarın seçimle kazanamadığını yargı yolu ile ve kayyum atamalarıyla elde etme uygulamalarının son halkası olan bu kararı değerlendiren TTB, sosyal medya platformu X’ten yaptığı açıklamada, “Siyasi iktidar eliyle egemen kılınmak istenen hukuksuzluk rejimi bir meyvesini daha vermiş; Türk Tabipleri Birliği’ni hedef alan davada, bir yıldan bu yana süregelen hukuksuzluklar silsilesi Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınması ile sonuçlanmıştır” dedi.

EKONOMİ

Para politikaları

Mehmet Şimşek sonrası para politikalarında önemli gelişmeler gerçekleşmeye devam ediyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini 500 baz puan artırarak yüzde 40 seviyesine çıkardı. Ekonomistler faizin 250 baz puan artırılarak yüzde 37,50 seviyesine çıkaracağını öngörüyordu. TCMB verilerine göre 1-3 ay vadeli mevduatlara uygulanan ortalama faiz yüzde 46’yı aştı ve 20 yılın zirvesine ulaştı. MB’nin son faiz kararı, 2 puanlık artış yarattı. Yakında mevduat faizlerinin %50’yi aşmasını bekleyebiliriz. Enflasyondaki baz etkisi de düşünüldüğünde bir kademe sonra enflasyonun üzerinde reel faiz dönemine girmiş olacağız. Aralık ayında verilecek karar bu açıdan önem tanışıyor. Son faiz artışlarının kredi kartlarına yansıtılmamış olması kredi kartı borcunun asgari ödemelerini yaparak geçimini sürdürenlere daha fazla faiz yükü bindirilmekten çekinildiği anlamına geliyor.

Bu dönemde açıklanan veriler

Bu dönemde açıklanan verilerin önemli bir kısmı ekonomide kısmi bir iyileşmenin işaretleri olarak değerlendirilebilir.

  • Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) haftalık bülteninde yer alan bilgilere göre, kur korumalı TL mevduat ve katılma hesapları 2 trilyon 767,9 milyar TL’den 2 trilyon 738,7 milyar TL’ye geriledi.
  • Dış ticaret açığı, ekimde geçen yılın aynı ayına göre yüzde 17,5 azalarak 7 milyar 902 milyon dolardan, 6 milyar 519 milyon dolara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı Ekim 2022’de yüzde 72,9 iken, geçen ay yüzde 77,8’e yükseldi.
  • TCMB verilerine göre, Eylül ayında önceki aya kıyasla finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlıkları 1 milyar 642 milyon dolar ve yükümlülükleri 2 milyar 198 milyon dolar azaldı. Bu kapsamda net döviz pozisyon açığı 556 milyon dolar azalarak 75 milyar 7 milyon dolara indi.
  • Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirdi.
  • Bloomberg HT Tüketici Güven Endeksi Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 10,93 arttı. Ekim ayında düşüş gösteren endeks tekrar yükselişe geçti.
  • BDDK verilerine göre bankacılık sektörü toplam net kârı ilk 10 ayda yıllık yüzde 45 artarak 486 milyar TL oldu.

Öte yandan açıklanan bazı temel verilerde ise olumsuz bir görünüm ortaya çıktı:

  • TÜİK verilerine göre; tüketici fiyat endeksi (TÜFE) Kasım ayında aylık bazda yüzde 3,28 arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 61,36’dan yüzde 61,98 seviyesine yükseldi. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) verilerine göre ise Kasım ayında TÜFE aylık bazda yüzde 5,58 arttı, yıllık bazda artış ise yüzde 129,27 oldu.
  • Türkiye ekonomisi 2023 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 ile beklentilerin üzerinde büyüme kaydederken, çeyreklik (bir önceki çeyreğe göre) büyüme yüzde 0,3 ile beklentinin oldukça altında gerçekleşti. Yıllık büyümede (yılın üçüncü çeyreğinde de yavaşlama olsa da) iç talebin katkısı öne çıktı. Üçüncü çeyrekte yatırımların desteği de dikkat çekti.
  • İSO Türkiye İmalat sanayi satın alma yöneticileri endeksi (PMI), Kasım’da 48,4’ten 47,2’ye geriledi. Üst üste beşinci ayında da 50 eşik değerinin altında kalan endeks, faaliyet koşullarında gözle görülür yavaşlamaya işaret etti.

İktidarın kemer sıkma politikalarına hala devam ettiği düşünüldüğünde üçüncü çeyrekteki yavaşlama, büyümenin durması ve daralmanın başlayabileceği şeklinde yorumlanıyor.

TCMB Rezervleri gerçekten rekor mu kırdı

Bir süredir Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerinin arttığına dair haberlerin çoğaldığı gözleniyor. Yeterli detaya girilmeden brüt rakamlar üzerinden yapılan haberler genelde oldukça olumlu bir tonda sunuldu. Haberlere göre MB toplam rezervleri, 1 Aralık haftasında bir önceki haftaya göre 3 milyar 656 milyon dolar artışla 140 milyar 149 milyon dolara çıkarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. 1 Aralık itibarıyla Merkez Bankası brüt döviz rezervleri, 2 milyar 236 milyon dolar artışla 93 milyar 233 milyon dolara yükseldi. Brüt döviz rezervleri, 24 Kasım’da 90 milyar 997 milyon dolar seviyesinde bulunuyordu. Söz konusu dönemde altın rezervleri 1 milyar 420 milyon dolar artarak 45 milyar 496 milyon dolardan 46 milyar 916 milyon dolara çıktı. TCMB’nin net rezervleri ise 1 Aralık haftasında 1 milyar 30 milyon dolar gerileyerek 34 milyar 776 milyon dolar oldu. TCMB eski baş ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, Merkez Bankası rezervlerinin rekor seviyeye çıkmasını, bankaların dış borç çevirme oranlarının son yıllardaki en yüksek seviyeye ulaşmasına bağladı. CHP’li Prof. Yalçın Karatepe Merkez Bankası rezervi artışının büyük kısmının (yaklaşık 25 milyar dolar) MB’nin Türkiye’deki bankalarla yaptığı SWAP anlaşmalarından kaynaklandığını, bir kısmının da borçlanmadan kaynaklandığını, çok az bir kısmın ihracat gelirlerinden kaynaklandığını belirtti ve net bir döviz girişinin olmadığını açıkladı. Bu konunun önümüzdeki dönemde takip edilip irdelenmesi gerekiyor.

Popülist politikalara geçiş olacak mı?

Genel olarak değerlendirecek olursak, iktidarın seçim dönemine geçiş sebebiyle beklenen popülist uygulamalara henüz başlamadığını söyleyebiliriz. 2019 yerel seçimler sırasındaki ekonomik daralmaya karşı önlem alamamış olması iktidara yerel seçimlerde büyük şehirleri kaybetmesine neden olmuştu. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde iktidar 2019’dan ders almış ve başta döviz kurunun yükselmesini rezervleri tüketmek pahasına engellemiş ve büyümenin durmaması için yüksek enflasyona rağmen faizleri düşük tutmuştu. Şu anda genel seçimler sonrası Mehmet Şimşek dönemi olarak dile getirilen politikaların devam ettiği gözleniyor. Mart 2024 yerel seçimleri öncesi iktidar popülist politikalara dönüş yapacak mı? Yoksa muhalefetin dağılmasını ve parçalanmışlığını da gözeterek mevcut politikalara devam mı edecek? Zira popülist politikalara dönüş, yerel seçimler sonrası ekonominin çok daha ciddi sorunlarla baş başa kalması ve bunun bedelini de yine ağırlıklı olarak yoksul ve dar gelirlilerin ödemesi anlamına gelebilir.

Önümüzdeki dönemde belirlenecek olan 2024 asgari ücret seviyesinin bu açıdan önemli bir gösterge olacağını ve bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini not etmemiz gerekiyor.

DIŞ POLİTİKA

Filistin

İsrail ile Hamas arasında, haftalardır süren çatışmaların ardından, Gazze’de dört günlük ateşkes ilan edildi. Ateşkes anlaşması Hamas’ın tuttuğu bazı rehinelerle İsrail’de tutuklu bulunan Filistinlilerin takasını öngörüyordu. Bu aşamaya kadar İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı 14 bin 532’ye çıktı, yaralı sayısı 35 bini aştı. 7 Ekim’den bu yana 1 milyon 700 bin Filistinlinin yerinden edildiği kaydedildi.

Ateşkes anlaşması kapsamında Hamas, 7 Ekim’den bu yana kaçırılan 237 esirden 50 sivil kadın ve çocuğu serbest bırakmayı kabul etti. Anlaşma kapsamında İsrail, 150 Filistinli kadın ve çocuğun hapishanelerden serbest bırakılmasına karar verdi. Anlaşmaya, İsrail ile Hamas arasındaki müzakerelere liderlik eden Katar arabuluculuk yaptı. ABD Başkanı Joe Biden, arabulucu rolü nedeniyle Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Thani ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye teşekkür etti. Anlaşma sonrası Netanyahu ülkenin Gazze’ye yönelik savaşını sona erdirmediğini ve çatışmaların durdurulmasının yalnızca geçici olduğunu açıkça belirtti. Öte yandan İsrail, Hamas tarafından serbest bırakılan her 10 rehine için bir gün ekleyerek duraklamayı dört günlük sürenin ötesine uzatmaya istekli olduğunu bildirmişti. Ateşkes boyunca birden fazla takas gerçekleşti. NATO’nun çağrısı ve Katar’ın girişimleriyle 2 gün uzatılan ateşkes süresince bugüne kadar Hamas tarafından 51 esir serbest bırakılırken, İsrail hapishanelerinden de 150 Filistinli tutsak serbest bırakıldı.

Öte yandan ateşkesin Gazze ile sınırlı olduğu gözlendi. Batı Şeria’da saldırılar devam etti. Lübnan, İsrail’in ülkenin güneyine düzenlediği saldırıda bir askerin öldüğünü duyurdu. 3 askerin de yaralandığı olayda, İsrail-Lübnan sınırında 8 Ekim’den bu yana ilk kez bir Lübnan askerinin hayatını kaybettiği not edildi.

Ateşkesin hemen sonrasında beklendiği üzere İsrail ordusu Gazze Şeridi’nde bir haftadır devam eden “insani aranın” bittiğini ve saldırılarına yeniden başladığını duyurdu. Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, saldırıların son dalgasında en az 193 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti. Bakanlık, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de öldürülenlerin sayısının 15 bin 200’ü aştığını ifade etti. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İsrail ordusunun Hamas’ı yok etme ve tüm rehineleri kurtarma hedefine ulaşana kadar saldırıları sürdüreceğini belirtti. (Saldırılar şiddetini artırarak devam ediyor.) İsrail Hükümet Sözcüsü de savaşın ikinci aşamasına geçildiğini ve bu aşamanın zor olacağını duyurdu. Bu arada savaş, büyük ekonomik kayıplara yol açtı. Savaş harcamalarının İsrail’in GSMH’sının yüzde 10’una ulaştığı iddia ediliyor. Ekonomideki asıl etkinin 2024’te ortaya çıkacağı düşünülüyor. Bu açıdan işgalin ekonomik olarak sürdürülebilirliği tartışmalı görünüyor. Netanyahu ve ortaklarının ise kendi bekaları için savaşı tırmandırarak sürdürmek istedikleri anlaşılıyor. Ancak bu durumun İsrail’in iç siyasetinde de çatışma ve gerginliklere sebep olması oldukça muhtemel.

İsrail’in ikinci aşama açıklamasına karşın Batı’nın -iki yüzlü tavrını sürdürmekle birlikte- kalıcı bir işgale yeşil ışık yakmadığı anlaşılıyor. Nato’nun kalıcı siyasi çözüm konusunda uyarıları oldu. 29 Kasım’da bir soru üzerine ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken “7 Ekim’den çok daha önce, hatta bu yönetimin ilk gününden beri, güvenliğin sağlanmasına yönelik tek yolun İsrail’in güçlü, güvenli, demokratik bir Yahudi devleti olarak korunması ve Filistinlilerin bir devlete sahip olmaya yönelik meşru arzularının ve kendi kaderlerini tayin etme taleplerinin karşılanması olduğunu hep söyledik. 7 Ekim’de yaşananlar bu taahhüdümüzü teyit ediyor” açıklamasında bulunmuştu. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Temsilcisi Josep Borrell, “Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de bir Filistin devletinin İsrail’in güvenliği ve barışı için en iyi garanti olduğunu” söyleyerek Blinken’in “iki devletli çözüm” söylemini desteklemiş oldu. Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesine karşı olduğunu belirten ABD Başkan Yardımcısı Harris’in, “Yeniden işgal, kuşatma ya da abluka yok. Toprak kaybı olmayacak ve Gazze terörizm için platform olarak kullanılmayacak” şeklindeki konuşması da “Hamassız çözüm”ü işaret eder nitelikte. Öte yandan Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Filistin’e destek eylemleri sürerken Dünya kamuoyunda Hamas’ın bölgeden sökülüp atılamayacağı ve İsrail’in tüm Gazzelileri başka bir yere sürmesinin de pratikte pek mümkün olamayacağı yönündeki görüşler güçleniyor. Örneğin konunun uzmanlarından Lina Khatib, Hamas’ın askeri açıdan yenilgiye uğratılsa bile ortadan kaldırılmasının mümkün olmayacağını vurguluyor, Lawrence Friedman da, İsrail’in Gazze’yi sonsuza kadar işgal edemeyeceğini ve Gazzelileri Gazze’yle hiçbir şey yapmak istemeyen Mısır’a itemeyeceğini belirtiyor. Nitekim Gazze halkının da kuzeyden güneye geçmekle birlikte Gazze’yi terketmediği ve bir bakıma sürgün senaryosunu reddettiği gözleniyor.

Suriye / Rojava

İsrail’in Gazze işgaliyle birlikte Türkiye’nin uzun süredir fırsat kolladığı Rojava’ya kara operasyonunun şu an için rafa kaldırıldığı görülüyor. Öte yandan Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik düzenlediği uzaktan saldırılar devam ediyor. Şimdiye kadar yapılan saldırılarda birçok kişi hayatını kaybederken, birçok sivil alan, alt yapı ve hizmet binası da saldırıların hedefi oldu. Toplam kaybın 1 milyar doları aştığı ileri sürülüyor. SİHA’larla yapılan suikast girişimleri de kesilmedi. Fehim Taştekin’in aktarımlarına göre, 16 Kasım’da Kobani’de Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) 3 kişinin öldürüldüğü bir saldırı oldu. 22 Kasım’da Kamışlı’ya düzenlenen 3 saldırıda iki kişi öldü. 23 Kasım’da Amude’de yeni evli bir çiftin aracı vuruldu, bir kişi öldü. Bu yıl içinde düzenlenen SİHA saldırılarının sayısı 100’ü geçti.

Yine Fehim Taştekin’in aktarımlarına göre, Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib’de cihatçı gruplar çatışmaları tırmandırdı, ayrıca Halep, Hama ve Lazkiye kırsalında da saldırılar düzenledi. İsrail, Suriye’nin Şam ve Halep havaalanlarına saldırılar düzenledi. Gazze’nin doğrudan yansıması olarak tırmanışın görüldüğü diğer yerler Deyr el Zor, Haseke ve Tanaf hatları. Amerikan güçlerinin konuşlandığı bu alanlara yönelik Irak ve Suriye’deki İran destekli milis güçlerinden gelen saldırılarda ciddi artış görüldü. 17 Ekim’den bu yana düzenlenen saldırı sayısı 94’ü buldu. Amerika saldırılar artınca bölgedeki üslere takviye yapmıştı.

Deyr el Zor bölgesindeki Arap aşiretler birkaç ay önceki isyanı tekrar tırmandırmadığı sürece, bölgedeki dengelerin bozulması pek mümkün görünmüyor. ABD’nin Suriye ve Irak’tan çekileceğine dair öngörülerin daha çok temennilere dayandığı söylenebilir. Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul’ün 7 Ekim’den sonra daha fazla saldırı altında oldukları gerekçesiyle Suriye’deki güçlerin çekilmesi yönünde sunduğu öneri önümüzdeki günlerde oylanacak. Öneriye karşı çıkanlar, bu kararın İran’a hediye olacağını savundu.

Ukrayna

Ukrayna ile ilgili müzakere işaretleri gelmeye başladı. Örneğin Almanya basını, Berlin ve Washington yönetimlerinin Ukrayna’yı Rusya ile müzakere masasına getirmek için mevcut cephe hatlarını koruyabilecek kadar silah sevkiyatı yapacağını iddia etti.

Gazze meselesinden dolayı Ukrayna gündemi ikinci plana düşmüştü. ABD’nin Ukrayna’ya destek paketinin Senato’dan geçip geçmeyeceği tartışmaları sürerken önümüzdeki hafta Washington’ı ziyaret etmesi planlanan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin, Kongre liderlerinden destek isteyeceği görülüyor. Bu ziyaretin sonuçlarının izlenmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde Zelenski’nin Batı’dan destek arayışlarını artıracağı anlaşılıyor. Öte yandan Zelenski’nin ülke içi kamuoyunda da sorunlar yaşadığı söylenebilir. BBC araştırması, Ukrayna’da savaşın başlamasından itibaren yaklaşık 20 bin erkeğin silah altına alınmamak için ülkelerinden kaçtığını ortaya koymuştu.

AB ile ilişkiler

AB Komisyonu “AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu” raporunu açıkladı. 2019 yılında askıya alınan başta ticari diyalog ve işbirliği pencerelerinin yeniden açılması tavsiye edilen rapor Batı’nın Türkiye ile ilişkileri koparmadan belli bir mesafeyle sürdürme yönündeki politikasını teyit eder nitelikte. Raporda Ortaklık Konseyi ve Yüksek Düzey Siyasi Diyalog toplantılarının bakanlar düzeyinde yeniden başlatılması da öneriliyor. Ancak bunlar için “Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’deki tüm yasa dışı sondaj faaliyetlerinden, egemenlik ve egemenlik haklarına saygı göstermeyen diğer tüm eylemlerden kaçınmaya devam etmesi koşulu” öne sürülüyor.

Rapora ilişkin olarak Ticaret Bakanı Ömer Bolat, AB Komisyonu ile Gümrük Birliğindeki ticari sorunlarla ilgili karşılıklı ilerleme sağlanması için yoğun çaba gösterdiklerini belirterek, “Avrupa Birliği Komisyonu ile yapıcı iş birliğimizi sürdürmeye hazırız.” açıklamasında bulundu. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de raporu memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, “Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sağlam şekilde yeniden bağlamak istiyoruz” dedi.

İsveç’in Nato üyeliği

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström, Brüksel’deki NATO toplantısı sırasında Türk mevkidaşı Hakan Fidan’dan ülkesinin ittifaka üyeliği için güvence aldığını açıkladı.

Rusya’da LBGTQ+ suç örgütü olarak tanımlandı

Rusya’da adalet bakanlığı LBGTQ+ üyelerini milli güvenlik sorunu olarak tarif edip üyelerinin ayrılıkçı örgüt üyesi olarak tanımlanması için yüksek mahkemeye başvurdu. Rusya Yüksek Mahkemesi’nin LGBTQ+ hareketini ‘aşırılıkçı örgüt’ olarak kabul etmesinin ardından başkent Moskova’da bar ve saunalara baskın düzenlendi. Başta Türkiye olmak üzere genel olarak dünyada da aile yapısı üzerine tartışmaların yaygınlaştığı gözleniyor. Rusya’daki gelişmelerin, Türkiye için de bir model oluşturması endişesi ortaya çıkıyor.

COP28 Zirvesi

Birleşik Arap Emirlikleri‘nin (BAE) Dubai kentinde gerçekleştirilen COP28‘de ilk altı gün geride kaldı. Zirvede öne çıkan konular, zirveye katılan fosil yakıt lobilerinin sayısındaki artış ve zirveye başkanlık yapan BAE merkezli petrol şirketinin CEO’su Sultan Al Jaber‘in iklim inkarına varan sözleri oldu. Diğer önemli gelişme de Eski Marshall Adaları Başkanı Hilda Heine’in, BBC’nin BAE’nin 2023’te petrol ve gaz anlaşmaları yapmak için ikili iklim anlaşmalarını kullandığına dair iddialarının ardından COP28 danışma komitesindeki görevinden istifa etmesi oldu. BAE’nin 15 ülkeyle fosil yakıt anlaşmalarını görüşmeyi planladığı açığa çıkmıştı.

Zirvenin ilk önemli kararları, yoksul ülkelerin iklim değişikliğiyle başa çıkmalarına yardımcı olacak kayıp ve zarar fonunun faaliyete geçirilmesi konusunda anlaşmaya varılması ve 120’ye yakın ülkenin küresel yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma sözü vermesi oldu. Önceden de ekonomik koşulları gereği uygulanabilir bulmadığı bağlayıcı kararlara ortak olmaktan uzak duran Türkiye’nin söz konusu ülkeler arasında yer almaması dikkat çekti. Bunun nedeninin, Türkiye delegasyonunun geleneksel olarak hidroelektrik santralleri de yenilenebilir rakamlarına kattığı için üç kat hedefinin yüksek olduğunu düşünmüş olabileceği ileri sürüldü.

12 Aralık’a kadar devam edecek olan zirveyle ilgili olarak sonuç bildirgesinin yayımlanmasından sonra değerlendirme yapılması daha sağlıklı olacaktır. Zirveden fosil yakıtların tamamen devre dışı bırakılması yerine azaltılması yönünde bir sonuç çıkma ihtimali yüksek görülüyor.