Chomsky’nin demokrasi ve eğitim hakkındaki yazılarının toplandığı bir seçki olan “Demokrasi ve Eğitim” BGST Yayınları tarafından yayımlandı. Bu seçkide Chomsky, Plato’nun problemi ve Orwell’in problemi olarak adlandırdığı iki problem üzerinden demokrasi ve eğitim ile ilgili meseleleri tartışmaktadır.
Platon’un problemi şudur: “Bu kadar az delil olduğu halde nasıl bu kadar çok biliyoruz?” Bu problem aslında en açık olarak insanın dil yetisi ve diğer bilişsel yetilerine ilişkin gözlemler sonucu ortaya konmuş bir problemdir. İnsanın maruz kaldığı dışsal uyarıcılar ve deneyimler, hiç bir şekilde bilişsel gelişimini ve düşünsel zenginliğini açıklamamaktadır. Orwell’in problemi ise şudur: “Bu kadar çok delil olduğu halde nasıl bu kadar az biliyoruz?.” Diğer bir deyişle herşey gözümüzün önünde olup biterken nasıl bir takım şeyleri gözardı etmek, bilmemek ve unutmak konusunda bu kadar ısrarcıyız? Özellikle de bu şeyler toplumsal eşitsizlikler ve adaletsizlikler ile ilgili ise. Bu gerçekler nasıl oluyor da halk kitlelerinin bilincinden uzak tutuluyor ve toplumun entelektüel kesimleri tarafından sorgulanmıyor? İşte bu iki soru aslında Chomsky’nin hayatını adadığı bir araştırma programının birbiriyle yakından ilişkili iki ana eksenidir.
İnsanın bilişsel doğasına ilişkin çok eski bir felsefi problem olan Plato’nun problemi, Chomsky’nin kurucusu olduğu dilbilim kuramının üzerine inşa edildiği temel problemdir. Bu kuram, insanlardaki dil organının insan türünün evrimsel gelişimi içinde ortaya çıkmış genetik bir yapı olduğu varsayımına dayanmaktadır. Dil organı çocuğun ilk deneyimlerinde maruz kaldığı anadili ile etkileşime girer ve sonuçta süreç içerisinde çocuğun konuştuğu dilin dilbilgisine doğru evrilir. Dil gibi karmaşık bir bilişsel fonksiyon, böylesi bir zihinsel yapı olmadan, yalnızca koşullanma, ilişkilenmedirme ve alıştırmalarla öğrenilemez.
İnsan doğasının bu özellikleri, bir çocuğun eğitimine Chomsky’nin “eğitimde insancıl anlayış” olarak adlandırdığı bir pedagojik anlayışla yaklaşmamızı gerektirmektedir. Bu anlayışa göre, çocuğun kendine özgü bir doğası vardır ve bu doğanın merkezinde yaratıcı itki yer alır. Eğitimin amacı, bu yaratıcı itkinin büyümesi için gerekli olan zemin ve özgürlüğün sağlanması olmalıdır.
Chomsky, bu kitapta, eğitimin günümüzdeki amaç ve işleviyle gerçekten demokratik bir toplumdaki amaç ve işlevi arasındaki muazzam farkı tartışmaya açıyor. Günümüz toplumlarında eğitim kurumlarının tekdüze işleri belli bir zaman disiplini içinde yapmak için eğitilmiş, yaratıcılıktan uzak bireyler yetiştirdiği bilinen bir olgudur. Dolayısıyla eğitim aslında insanın zihinsel gelişimini sakatlayan bir süreçtir ve insanın tüm potansiyelinin açığa çıkmasını engeller.
Ancak bir toplumda eğitim süreçleri sonunda herkes fabrika işçisi olmamaktadır ve toplumsal işbölümü içinde belli bir zihinsel yaratıcılığa dayanan entelektüel işler de mevcuttur. İşte Orwell’in problemini açıklayan endoktrinasyon süreci burada devreye girer. Endoktrinasyon bir tür düşünce denetimidir ve toplumda düşünceye dayalı işler yapan bireylerin düşüncelerinin belli bir formasyona sahip olmasını garantiye alan bir süreçtir. Endoktrinasyonun iki önemli kanalı bulunmaktadır, birincisi okullar, özellikle de yükseköğretimdir. İkinci önemli kanalı ise propagandadır, yani medya aracılığıyla kamu düşüncesinin denetimidir.
Günümüz toplumlarında eğitimin süreçlerinin itaatkarlık ve endoktrinasyon üzerine kurulması, Chomsky’ye göre gerçek bir demokrasinin önünde en büyük engeldir. Dolayısıyla “insancıl bir eğitim anlayışı” ile özgürlükçü ve demokratik bir toplum vizyonu birbirini tamamlayan ve biri gerçekleşmeden diğeri gelişemeyecek olan iki süreçtir. Chomsky, bu kitabında insan doğasının en önemli niteliklerinden biri olan yaratıcı zihinsel faaliyetin ve daha eşitlikçi ve adil bir toplum tahayyülünün önüne endoktrinasyon süreçleri tarafından konan engeller ortadan kaldırıldığında, insanın kapasitesinin onu götürebileceği ufuklara dair ipuçları vermektedir.
“Demokrasi ve Eğitim”, dünyanın bugünü ve geleceğiyle ilgili kaygılar taşıyan herkes için anlaşılabilir, bilgilendirici, eyleme geçmeye sevk eden ve asli önem taşıyan bir metindir. Özellikle de kendi mesleklerini ve içinde çalıştıkları kurumları eleştirel bir gözle değerlendirmek isteyen tüm eğitimcilerin ve bilim insanlarının mutlaka okuması gereken bir başvuru kaynağıdır.