Bu yıl ABD Türkiye’nin Kürtlere karşı savaşına lojistik destek vererek Irak halkına erken bir Noel hediyesi sunmuş oldu. Türk hükümeti Kürt halkına baskı uygulayan başlıca aktör olarak Saddam Hüseyin’in yerini aldı ve ABD destekli saldırı seferlerinin en sonuncusunu, geçen hafta Kuzey Irak’taki Kürt bölgelerini tekrar bombalayarak gerçekleştirdi. Resmi Türk yetkililerinin 23 Aralık bombardımanın sadece ayrılıkçı Kürt isyancıları hedeflediği ve sivil can kaybı olmadığı yönündeki iddialarında dile getirildiği gibi, ABD’nin Türk harekâtına sunduğu destek terörizmle mücadele başlığı altında haklı gösterildi. [1]
Türkiye’nin Kürtlere karşı yürüttüğü savaş, Edward Herman ve Noam Chomsky’nin “propaganda modeli” için ideal bir test alanı sağlıyor. Herman ve Chomsky, devlet şiddetinin “değerli” ve “değersiz” kurbanları arasında yapılan ikili bir ayrımın, kitle medyasının haber ve yorumlarını belirleyen temel özelliklerden birisi olduğunu ileri sürerler. Haberlerde [komünist ya da diğer] “düşman devletlerde hakları çiğnenenler”e ciddi bir dikkat gösterilirken, onları baskı altına alanlar muhabirlerin, köşe yazarlarının ve editörlerin “yüksek ahlâki kriterleri temel alan, haklılıkları konusunda kendinden emin tutumlarına” maruz kalırlar. [2] Herman ve Chomksy, New York Times, CBS, Newsweek ve Time gibi yayın organlarında Sovyetler Birliği’nin hakimiyetinde olan Polonya benzeri ülkelerde öldürülen dini liderlerle ilgili haber ve yorumları analiz ederler ve bunları, Latin Amerika’daki ABD müttefiki kapitalist ülkelerde öldürülen dini şahsiyetleri konu alan haber ve yorumlarla karşılaştırırlar.
ABD’nin düşmanı ve müttefiki olan devletlerin öldürdüğü Kürtlerin “haber değerini” incelerken propaganda modeli bugün de güncelliğini korumayı sürdürüyor. Propaganda modelinin beklentilerine göre, ABD’nin ve müttefiklerinin neden olduğu sivil can kayıpları medya haberlerinde ya çok az veya hiç yer almazken, “düşman” devletlerin veya grupların uyguladığı şiddet gayet geniş şekilde medyada kendine yer bulur. Bu çalışma üç tür kurbanın Amerikan medyasında nasıl yer aldığını inceliyor: Türk hükümeti tarafından öldürülen Iraklı Kürtler, Saddam Hüseyin hükümeti tarafından öldürülen Iraklı Kürtler ve Türk hükümeti tarafından öldürülen Türkiyeli Kürtler. Bir propaganda modeli, Saddam Hüseyin’in düşman hükümetinin uyguladığı şiddetle bağlantılı olduğunda, ölen sivil Kürtlere haber ve yorumlarda geniş yer ayrılacağını, buna karşın Türk ordusunun Kürtlere karşı uyguladığı şiddetin haber ve yorumlarda görmezden gelineceğini, küçümseneceğini veya (Saddam Hüseyin’in cinayetleriyle karşılaştırıldığında) göreli olarak küçük bir sorunmuş gibi ele alınacağını öngörür.
Ortadoğu’daki son olaylar incelendiğinde kitle medyasındaki haberlerin Türkiye’nin (gerek Irak gerekse Türkiye’deki) Kürtlere düzenlediği saldırılar üzerinde durmadığı, bunun yerine Kürt isyancıların öldürdüğü Türk askerleri ve siviller üzerinde geniş şekilde durduğu görülecektir. Ekim’den Aralık’a kadar olan dönemde (saldırgan olarak gösterilen) Kürt gerilla grupları ile (kurban olarak ele alınan) Türk hükümeti arasındaki ihtilafa büyük ehemmiyet gösterildi. Ekim ayında Türk parlamentosu Irak’ın askeri olarak işgal edilmesine izin veren bir kararı onayladı ve Kürt isyancılar en az dokuz Türk askerini öldürdükten sonra sınırın yakınına 60.000 asker yığdı. ABD ve müttefiklerinden gelen baskı nedeniyle Türk hükümeti sonunda kendi önerdiği işgalden geri adım attı ve ihtilafa öncelikle diplomatik bir çözüm bulma arayışına gireceğini bildirdi. [3] Türk hükümeti nihayetinde Kuzey Irak’ta üslenen Kürtlere karşı askeri yoldan misillemede bulundu ve ABD’nin lojistik desteğiyle on gün içerisinde üç değişik vesileyle hedefleri bombaladı. [4] İddiaya göre, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) ayrılıkçı Kürt üyeleri de Türkiye, İran, Sureyi ve Irak’ın bazı bölümlerinde bağımsız bir Kürt devleti kurma hedefine dönük olarak Türk hükümetine karşı saldırılar düzenledi. [5]
Kürt ulusalcıları, sivilleri ve hükümet güçlerini hedefledikleri için Amerikan ve Türk liderler tarafından şeytanlaştırıldı. 1984’te Türkiye’nin güneydoğusunda PKK’nin bağımsızlık amacıyla başlattığı mücadelenin başlangıcından beri 37.000’den fazla kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.[6] PKK’nin kurucusu olan Kürt ulusalcı şahsiyeti Abdullah Öcalan gösterilen olumsuz ilgiden en büyük payı aldı. Öcalan’a ve diğer PKK üyelerine sadece Türk sivilleri ve hükümeti değil, Türkiye devletiyle işbirliği yaptığı düşünülen Kürt sivilleri de hedef aldıkları için saldırıldı. [7] Bununla birlikte, eğer ihtilafta Kürtlerin terörist şiddet uygulamasından dolayı on binlerce kişi öldüyse, insan hakları gruplarının kabul ettiği gibi Türkiye hükümeti de kolay kolay bu ölümlerin dışında tutulamaz. [8] Türk hükümetinin Kürt sivillere karşı terörist şiddete başvurma konusunda uzun bir sicili var ve bu şiddeti uygularken sadece önemsiz sayılabilecek itirazlarla karşılaştı; hatta Batılı liderlerin aktif desteğinden bile yararlandı. Kürtlere uygulanan baskı doruk noktasına ulaştığında Türk askeriyesinin tedarik ettiği silahların büyük çoğunluğu Clinton yönetimi altındaki ABD’den geliyordu. [9]
Türkiye’nin, hükümetle bağlantılı ölüm mangalarına verdiği resmi destek yoluyla binlerce sivil Kürdün “esrarengiz şekilde öldürülmesinden” sorumlu olduğundan kuşku duyuluyor. [10] Hükümet, Kürt köylerini napalm bombası ile bombaladı, 3.000’in üzerinde Kürt köyünü haritadan sildi ve “1990’lar boyunca 380.000’den fazla Kürdü şiddet uygulayarak ve yasadışı şekilde yerinden etti.” [11] Uluslararası Af Örgütü, hükümetin, sivilleri infaz etmiş ve failleri cezasız bırakmış olabileceğini ileri sürdü. [12] İnsan hakları grupları, Amerikan medyasında yer alan haberler ve Amerikalı siyasi liderler, Türk güvenlik güçleri ve hükümetinin himayesindeki milisler tarafından gerçekleştirilen işkence, insan kaçırma ve yasadışı şekilde gözaltına alma uygulamalarında Türk hükümetinin suç ortaklığı içerisinde olduğunu kabul ettiler. [13] Ayrıca “kültürel baskı” alanında Türkiye’nin dünya birincisi olduğu kabul ediliyor. Ülke nüfusunun yüzde 20’sinin (13 milyonun üzerinde) Kürt olması gerçeğine karşın, Türk devleti Kürt dilinin kullanılmasını bütünüyle yasaklamıştı. 1990’ların başına kadar hükümet Kürtlerin bir halk olarak var olduğunu kabul etmeyi bile yadsımış, bunun yerine Kürtlerin aslında Türk geçmişlerini inkâr eden “Dağ Türkleri” olduklarında ısrar etmişti. [14]
Türkiye’nin uyguladığı baskıya karşı sesini yükseltenler sansürlendi ve cezalandırıldı. Bir Kürt öğrenci ve yayıncı, Amerikalı akademisyen Noam Chomsky’nin bir konuşmasını yayımladıktan sonra “terörist” faaliyetlerde bulunduğu için kovuşturmaya uğradı. Türkiye’nin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerinin kısa eleştirilerinin yer aldığı konuşmanın, ülkenin “bölünmez birliği” açısından bir tehdit oluşturduğuna karar verildi. Türkiye’deki terörle mücadele kanunları Kürt ulusalcılığını tartışan her türlü kitabı, filmi, TV ve radyo programlarını yasakladı ve polis, devlet okullarında Kürtçenin öğretilmesini destekleyen dilekçeler imzaladıkları için binlerce kişiyi tutukladı. Hatta hükümet Kürtçe şarkılar çaldığı için Güneydoğu’daki büyük şehirlerden birisinde bir TV istasyonunu bile kapattı. [15]
Türkiye’nin uyguladığı baskının kapsamlı şekilde belgelenmiş olmasına karşın Amerika’da yayımlanan haberlerde sadece Kürtlerin eylemleri terörist olarak tanımlandı. Türk ve Amerikalı yetkililer terörist bir örgütlenme olduğu gerekçesiyle PKK’ye sürekli olarak saldırdılar ve bu saldırılar herhangi bir eleştiri süzgecinden geçirilmeksizin medyadaki haberlerde iletildi. 1990 Ocak ayından Aralık 2007’ye kadar olan dönemde Washington Post gazetesinin haberlerini inceleyen bir araştırma (ki bu dönem Kürt ulusalcıları ile Türk hükümeti arasında artan şiddete sahne olmuştu), “terörist” etiketinin sistematik olarak sadece isyancıların eylemleri için kullanıldığını, Türkiye hükümeti için kullanılmadığını gösteriyor. Türk-Kürt şiddeti konusuna odaklanan 115 haberden tek birisi bile Türkiye’nin Kürt sivillere karşı eylemleri için terörist etiketini kullanmıyor; buna karşın, bütün haberler eleştirel olmayan bir şekilde Kürtlerin terörist faaliyetlerde bulunduğuna dair ya Türk ya da Amerikan kaynaklı resmi iddiaları tekrar ediyor. [16] Amerikan haberciliğinin daha yakından analiz edilmesi tek taraflı bu rutin haberciliğin daha zengin şekilde anlaşılmasını sağlıyor.
Amerikan medyasında çıkan haberler zaman zaman Türkiye’nin insan hakları ihlallerini kabul ediyor. Fakat Türkiye’nin uyguladığı baskı asla terörizm olarak ele alınmıyor. Dahası, Türkiye’nin Kürtlere yaptığı baskı, ABD ve Avrupa’nın Türkiye’yle olan ilişkilerinden oluşan daha geniş şema içerisinde göreli olarak küçük bir geriye gidiş olarak sunuluyor. Buna karşın, Saddam Hüseyin’in Iraklı Kürtleri ezmesi sürekli olarak büyük bir insan hakları trajedisi olarak takdim ediliyor. New York Times’ta Saddam Hüseyin tarafından öldürülen Kürtler büyük bir “zalimliğin” “kurbanları” olarak “onurlandırılıyorlar.” Seçkin basında Saddam Hüseyin’in Kürtleri gazla zehirlemesine düzenli olarak bir “trajedi”, bir “katliam”, ya da bir “soykırım” olarak gönderme yapılıyor. [17] Buna karşın, editörler, ABD ve Avrupa’yı Türkiye’nin teröründen mustarip olan Kürtlerin acılarına kulak veren aktörler olarak resmetmek yerine, Kürt “terör tehdidinden” acı çeken Türkiye’nin duygularını paylaşan aktörler olarak resmediyorar. ABD ve müttefikleri “Kürtlere karşı korkunç insan hakları ihlalleri işlediği sürece Türkiye’yi eşit bir siyasi ortak olarak kabul etmekte tereddüt etseler de”, bu tür ihlallerin (Saddam Hüseyin örneğinde olduğu gibi) güçlü Amerikan-Türkiye ilişkilerine gölge düşürecek kadar ciddi boyutta olmadığı kanaatine varılıyor. Tam da insan hakları gruplarının yaygın insan hakları ihlalleri dolayısıyla hükümeti azarlayan raporlar yayımlamaya devam ettiği sıradaWashington Post editörleri “kendi Kürtlerine dönük yeni bir politika” geliştirmesi için Türkiye’ye ikinci bir “şans” veriyor. [18] Kısacası, (Saddam Hüseyin’in durumunda olduğu gibi) ancak sorumlu aktörler resmi düzeyde devlet düşmanı olarak tanımlandığında, Kürt sivillerin şiddetli şekilde baskı görmesi haklı bir mahkum edişin konusu olabiliyor. Türk liderler, işkence etmek ve katletmek üzere Kürtleri hedef alabilir ve ardından arkalarında ABD’nin güçlü siyasi ve askeri desteğini bulabilirler; bu sırada medyada ve siyasi söylemde ancak küçük çapta itirazlara maruz kalacaklardır. Buna uygun olarak, aynı Kürtleri hedef alan Irak terörü ahlaki olarak suçlanabilir niteliktedir, yeter ki kurbanlar Irak-Türkiye sınırının Türkiye tarafında değil Irak tarafında yer alsınlar.
Bununla birlikte, değerli kurbanlar (Irak Kürtleri) ile değersiz kurbanlar (Türkiye Kürtleri) arasında ayrım yapma çabaları son yıllarda bir ölçüde değişti. 2007’den itibaren, saldırgan artık Saddam Hüseyin değil de Türk hükümeti olduğunda Iraklı Kürtlere karşı düzenlenen saldırılar Amerikan medyasında kabul edilir görülmeye başlandı. İddia edildiğine göre PKK’li isyancıları hedef alan Türkiye Kuzey Irak’ta çeşitli Kürt bölgelerini bombalarken, ABD Türk hükümetine taktik ve diplomatik destek sağladı. [19] Sivil can kayıpları olduğu şeklindeki haberlere karşın [20], Amerikan medyasındaki baş yazılar Türk hükümetine ahlâki destek sundular. New York Times’ın editörleri şu şekilde tutum aldılar: “Türkiye’nin öfkesi anlaşılabilir. PKK gerillaları giderek artan bir dokunulmazlıkla ve daha büyük etkiler yaratarak Irak Kürdistan’ındaki üslerinden saldırılar düzenliyor … Türk ordusundaki can kayıpları artıyor.” [21]
New York Times’ın editörleri “Eğer Türkiye ile barış içinde yaşayabilirlerse, Kürtlerin çok daha kolay refaha ulaşacaklarını görecekler[ini]” öne sürerek şiddetin sorumluluğunu Türk liderlere değil, öncelikle Kürtlerin omuzlarına yüklediler. Türkiye’nin sistematik insan hakları ihlalleri dikkate alındığında bu tür bir işbirliğinin nasıl mümkün olabileceği üzerinde durulmadı. Gazetenin editörleri ABD’yi, Türkiye’nin Kürtleri baskı altına almasının tutarlı bir destekçisi olarak tanımlamak yerine iki taraf arasında dürüst bir aracı olarak resmettiler: “Washington’un şimdi her iki tarafı da bu uçurumun kenarından geriye doğru yürütmeye çalışması gerekiyor. Daha sonra da Türkiye ve Irak Kürdistanı arasında uzun süredir geciken siyasi bir anlaşmaya aracılık etmek üzere ciddi ve sürekli bir çaba içerisinde olmalı.” [22] Washington Post’un editörleri de aynı şekilde ihtilafı Türkiye yanlısı gözlüklerle takdim ettiler. Türkiye’nin Kürt isyancılar karşısında kazanacağı siyasi bir zaferin etkisi hakkındaki pragmatik değerlendirmelere kayda değer bir dikkat gösterildi: “Gerçek şu ki PKK tehdidi askeri yollarla kolayca ortadan kaldırılamaz … PKK’nin nötralize edilmesi Türk ve Iraklı Kürt otoriteler arasında yakın bir işbirliğini, Türkiye içerisinde Türk ordusunun daha etkili askeri operasyonlar düzenlemesini ve her iki ülkede de daha fazla siyasi reform yapılmasını gerekli kılıyor.” [23]
Bu vaka analizi önemli bir açıdan öğreticidir: Amerikan medyasının yabancı ülkelerin baskı ve terörüne gösterdiği ilgi meşru insani kaygılar tarafından değil, ABD ile söz konusu ülke arasındaki ittifakın gücü tarafından yönlendiriliyor. Saddam Hüseyin gibi Amerika’nın düşmanlarınca öldürüldüğünde değerli kurbanlar olarak görülen aynı Iraklı Kürtlerin, Türkiye gibi müttefik bir hükümet tarafından öldürüldüğünde niçin değersiz görüldüğü başka türlü açıklanamaz. Bu türden propagandacı haberlerin sonuçları, insan haklarını ciddiye alanlar açısından özellikle şiddetlidir. Toplumsal adaleti sahici bir şekilde mesele edinmek, ABD’nin düşmanları veya dostları tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine bakılmaksızın terörün tutarlı biçimde mahkum edilmesini gerektirir.
Anthony Dimaggio, Nisan 2008’de yayımlanacak olan Kitle Medyası, Kitle Propagandası: “Teröre Karşı Savaşta” Amerikan Haberlerini İncelemek” (Mass Media, Mass Propaganda: Examining American News in the “War on Terror”) adlı kitabın yazarıdır. Ortadoğu Siyaseti ve Amerikan Hükümeti dersleri vermiştir.
[1] Onur Ant, “Turkey Bombs Rebel Positions in Iraq,” Associated Press, 23 Aralık 200, http://www.chicagotribune.com/news/nationworld/sns-ap-turkey-iraq-kurds,1,2264340.story
[2] Herman and Chomsky, Manufacturing Consent [Rızanın İmalatı], 37.
[3] Suna Erdem, “Turkey and Iraq Scramble for Diplomatic Solution Over Kurdish Rebels,” Times, 25 Ekim 2007,http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/iraq/article2739398.ece
[4] Associated Press, “Turkish Jets Strike Kurdish Rebels,” 26 Aralık 2007, http://www.truthout.org/docs_2006/122607R.shtml
[5] Karl Vick and Yesim Borg, “In Turkish Bombings, ‘Who Benefits?'” Washington Post, 20 Nisan 2006, 16(A).
[6] BBC, “Kurdish Rebels Kill Turkey Troops,” 8 Nisan 2007, http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/6537751.stm
[7] Amberin Zaman, “Rebel Kurds Asks Turkish Court to Spare His Life,” Washington Post, 1 Haziran 1999, 10(A).
[8] Human Rights Watch, “Turkey: Human Rights Developments, 1999 World Report,” 1999,http://www.hrw.org/worldreport99/europe/turkey.html; Amnesty International, “Amnesty International Report 2007: Republic of Turkey,” 2007,http://www.amnesty.org/en/region/europe-and-central-asia/balkans/turkey
[9] Tamar Gabelnick, William D. Hartung, ve Jennifer Washburn, “Arming Repression: U.S. Arms Sales to Turkey During the Clinton Administration,” World Policy Institute, Ekim 1999, http://www.fas.org/asmp/library/reports/turkeyrep.htm
[10] Noam Chomsky, The New Military Humanism: Lessons From Kosovo (Monroe, Me.: Common Courage, 1999), 54.
[11] Chomsky, The New Military Humanism, 1999; Human Rights Watch, “Human Rights Watch Briefing Paper,” 4 Ekim 2004,http://hrw.org/backgrounder/eca/turkey/2004/10/; Human Rights Watch, “Displaced and Disregarded: Turkey’s Failing Village Return Program,” Ekim 2002, http://hrw.org/reports/2002/turkey/; Human Rights Watch, “Still Critical: Prospects in 2005 for Internally Displaced Kurds in Turkey,” 2005,http://www.hrw.org/reports/2005/turkey0305/3.htm#_Toc97005223
[12] Amnesty International, “Amnesty International Report 2007: Republic of Turkey,” 2007, http://www.amnesty.org/en/region/europe-and-central-asia/balkans/turkey
[13] Human Rights Watch, “Abolition of Capital Punishment and Prevention of Torture,” 10 Eylül 2002, http://hrw.org/press/2002/09/osce0910-stat.htm; John M. Goshko, “U.S. to Expand Relations With Turkey,” Washington Post, 13 Temmuz 1993, 28(A).; John Ward Anderson, “Kurdish Scar Unhealed in Turkey,” Washington Post, 8 Kasım 2000, 3(A).
[14] Human Rights Watch, “Whatever Happened to the Iraqi Kurds?” 11 Mart 1991, http://www.hrw.org/reports/1991/IRAQ913.htm#12
[15] John Ward Anderson, “Kurd Wins Free Speech Case,” Washington Post, 14 Şubat 2002, 24(A).
[16] 1 Ocak 1990’dan 31 Aralık 2007’ye kadar olan dönem için kapsamlı bir Lexis Nexis analizi yapılmıştır. Üç anahtar kelime (“Türkiye”, “Kürtler”, ve “Terörist”) kullanılmış, böylece her iki tarafa (Türkiye hükümeti ve Kürt isyancılar) ve taraflardan birisiyle bağlantılı olarak tartışılabilecek her türlü terörist eyleme gönderme yapan bir makaleler örneklemi yakalanmaya çalışılmıştır.
[17] (Saddam Hüseyin’in Kürtleri Halepçe’de zehirli gazla öldürdüğü) 1988 Mart ayından (ABD’nin işgal tarihi olan) 2003 Mart ayına kadar Lexis Nexis’le yapılan aramalar, Irak’ın Kürtlere saldırılarını trajedi, katliam, zalimlik veya soykırım olarak tanımlayan düzinelerce haber bulmuştur. Bu makalenin de gösterdiği gibi, rejimi işkence yapmak, adam kaçırmak ve binlerce sivili öldürmek gerekçesiyle kınayan çok sayıda insan hakları raporuna rağmen Türkiye hükümetine dönük olarak böylesi kışkırtıcı bir dil kullanılmamıştır.
[18] Steven R. Weisman, “The Struggle for Iraq: Chemical Atrocity,” New York Times, 16 Eylül 2003, http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=9903E1D9163Af935A2575AC0A96569C8B63; Editorial, “Kurd’s Way,” Washington Post, 1 Ekim 1999, 32(A).
[19] Ann Scott Tyson and Robin Wright, “U.S. Helps Turkey Hit Rebel Kurds in Iraq,” Washington Post, 18 Aralık 2007, 1(A).
[20] Foxnews.com, “Iraqi Officials Protest Turkish Jets Bombing Kurdish Rebel Positions,” 17 Aralık 2007,http://www.foxnews.com/story/0,2933,317095,00.html; BBC News, “‘US Backed’ Turkish Raids on Iraq,” 16 Aralık 2007,http://news.bbc.co.uk/2/hi/europe/7147271.stm
[21] Editorial, “Even Closer to the Brink,” New York Times, 23 Ekim 2007, 28(A).
[22] Editorial, “Even Closer to the Brink,” 2007.
[23] Editorial, “Turkey’s Wise Hesitation,” Washington Post, 23 Ekim 2007, 18(A).