Bu söyleşi, iklim haberciliğini desteklemek için 220’den fazla haber kuruluşunun küresel bir işbirliği olan “Covering Climate Now”ın [Şimdi İklimi Haber Yapın] bir parçasıdır. 18 Eylül 2019’da yayımlanmıştır.

İklim değişikliği bugün dünyanın karşı karşıya olduğu krizler arasında açık ara en ciddi olanı. Bildiğimiz gibi, mevzubahis olan medeniyetin geleceği. Ancak halkın farkındalığı da hükümetin aldığı önlemler de iklim değişikliği felaketinden kaçınmamız için bulunmamız gereken noktanın çok gerisinde. Aşağıdaki söyleşide Noam Chomsky ve Robert Pollin önümüzdeki zorlukların neler olduğunu ve ne yapılması gerektiğini tartışıyorlar.

Noam Chomsky, dilbilim alanında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) emeritus profesör ve Arizona Üniversitesi’nde laureate profesördür. Robert Pollin, Amherst’deki Massachusetts Üniversitesi’nde ordinaryüs ekonomi profesörü ve aynı üniversitedeki Siyasal İktisat Araştırma Enstitüsü’nün (PERI) eşyöneticisidir. Chomsky, Pollin ve Polychroniou iklim değişikliği ve Yeşil Yeni Mutabakat[1] üzerine Verso Yayınevi’nden 2020 ilkbaharında çıkacak olan kitabın eşyazarlarıdırlar.

C.J. Polychrinou: Noam, sana iklim değişikliği krizinin şimdiye kadar yaşanan hiçbir şeye benzememesi hakkındaki düşüncelerini sorarak başlamak istiyorum.

Noam Chomsky: Tarih dehşetli savaşlar, tarifsiz işkenceler ve temel hakların akla hayale gelebilecek her şekilde ihlali konusunda oldukça zengindir. Fakat fark edilebilir veya görmezden gelinebilir herhangi bir biçimde organize insan hayatının tehdit altına girmesi tamamıyla yeni. Şu an içinde yaşadığımız çevre krizi kesinlikle insan tarihinde eşi benzeri olmayan gerçek bir ölüm kalım durumu. Bugün hayatta olanlar, insanlığın ve 65 milyon yıl önce dünyaya çarpan devasa asteroide benzer şekilde görülmemiş bir hızla yok ettiğimiz diğer türlerin kaderine karar verecek. Dinozorların çağını sonlandırıp küçük memelilerin evrimleşmesine sebep olan bu asteroidden farklı olarak biz bir seçim yapabiliriz.

Hayal edilemeyecek boyutlardaki bir felakete ilerlememize rağmen dünya bu süreci sadece izliyor. Deniz seviyesinin bugünden 6-9 metre yüksek olduğu 120.000 yıl önceki dünyanın küresel sıcaklığına tehlikeli bir şekilde yaklaşıyoruz. Buzullar 1990’lara kıyasla 5 kat daha hızlı bir şekilde eriyor, bazı bölgelerde buz tabakası 100 metreden fazla inceldi ve güncel kayıplar her on yılda ikiye katlanıyor. Buz tabakasının tamamen erimesi; deniz seviyesinin 5 metre civarında yükselmesi, kıyı şehirlerinin su altında kalması ve başka bölgelerde tümüyle yıkıcı etkiler anlamına geliyor: Bangladeş’in alçak ovaları gibi. Bu, gözümüzün önünde neler olduğuna dikkat edenler için birçok endişeden sadece biri.

İklimbilimciler şüphesiz yakın takip hâlindeler ve acil uyarılarını iletiyorlar. İsrailli iklimbilimci Baruch Rinkevich genel haletiruhiyeyi kısa ve öz bir şekilde özetliyor:

Deyim yerindeyse bizden sonrası tufan. İnsanlar burada ne konuştuğumuzu tam olarak anlamıyorlar. Her şeyin değişmesinin öngörüldüğünü anlamıyorlar: soluduğumuz hava, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, gördüğümüz manzaralar, okyanuslar, mevsimler, günlük rutin, yaşam kalitesi… Çocuklarımızın ya uyum sağlamaları ya da nesillerinin tükenmesi gerekecek. Bu benim için geçerli değil. Ben mutluyum, burada olmayacağım.

Ancak insanların tam da insanlığın “en zorlu sınavı”nı birlikte ve kararlılıkla vermesi gerekirken insanlık tarihinin en güçlü devletinin yöneticileri, ne yaptıklarının tümüyle bilincinde olarak kendilerini organize insan yaşamının devam etme olasılıklarını tutkuyla yok etmeye adıyorlar.

Birkaç nadir örneğin dışında, ABD’deki anaakım siyaset konu iklim değişikliğine gelince başka yöne bakmayı sürdürüyor. Neden bu böyle?

Noam Chomsky: Neoliberal yıllar boyunca, Avrupa’dakilerin de çoğunda olduğu gibi iki parti de sağa kaydı. Bugün Demokrat Parti’nin politikasını belirleyenler aşağı yukarı yıllar önce “ılımlı Cumhuriyetçiler” dediklerimiz. Cumhuriyetçiler siyasi yelpazenin dışına çıktılar. Karşılaştırmalı çalışmalar gösteriyor ki genel pozisyonları bakımından Avrupa’daki aşırı sağ partilerin yanında saf tutuyorlar. Dahası, insan kaynaklı iklim değişikliğini daha önce bahsettiğimiz gibi küresel bir anomaliyi reddeden tek büyük muhafazakâr parti. Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nün (AEI) iki saygın siyaset bilimcisi Thomas Mann ve Norman Ornstein, Cumhuriyetçi Parti’yi 90’larda Newt Gingrich’in eline geçmesinden beri normal bir siyasi parti olarak değil büyük ölçüde parlamenter politikayı bırakan radikal bir ayaklanma olarak tanımlıyorlar. Mitch McConnell’ın liderliğinde bu sadece daha belirgin bir hâle geldi ancak bunun yanı sıra kendisinin Cumhuriyetçi Parti çevresinde hatırı sayılır bir yandaş topluluğu da var.

İklim konusunda parti yönetiminin tutumu Cumhuriyetçi Parti’ye sadık olanların tutumunu kesinlikle etkiliyor. Bu partiye oy verenlerin sadece yüzde 25’i -daha bilinçli olan milenyum kuşağının yüzde 36’sı- insanların küresel ısınmadan sorumlu olduğunu düşünüyor. Şok edici bir tablo.

Bunun yanında Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinden acil sorunları sıralamaları istendiğinde küresel ısınma -o da var olduğunu düşünüyorlarsa- genel tabloda neredeyse fark edilemez vaziyette.

Cumhuriyetçi Parti’nin insan tarihindeki en tehlikeli örgüt olduğunu söylemek abartılı geliyor. Belki abartılıdır fakat ödeyeceğimiz bedellerin ışığında insan rasyonel olarak başka nasıl bir sonuca varabilir?

Bob, yukarıda Noam’ın da bahsettiği gibi Yeşil Yeni Mutabakat bir iklim değişikliği felaketinden kaçınabilmemiz için tek görünür çözüm. Ancak birçok insan bu fikrin sadece ekonomik açıdan değil -iddia bunun kısaca finansal olarak karşılanamayacağını söylüyor- ayrıca çağdaş ekonomilerin ve toplumların fosil yakıtlar olmadan işleyemeyeceği sebebiyle gerçekçi olmadığını söylüyor. Öncelikle Yeşil Yeni Mutabakat, bizi iklim değişikliği felaketinden uzak tutacak ayrıntılı bir politika önerisi mi? İkincisi, gerçekçi mi?

Robert Pollin: Yeşil Yeni Mutabakat geçen yıl bir örgütlenme çerçevesi olarak muazzam bir ilgi gördü. Bu kendi başına büyük bir başarıdır. Fakat yine de bu büyük fikri uygulanabilir bir programa dönüştürmek zorundayız. Kanımca, Yeşil Yeni Mutabakat’ı gözle görülür, elle tutulur hâle getirmek şu basit fikirle başlıyor: Önümüzdeki 30 yıl içerisinde kömür, petrol ve doğal gaz yakmayı kesinlikle bırakmalıyız ve bunu işçi sınıfının, dünya çapındaki yoksulların yaşam standartlarını yükselterek ve onlara yeni fırsatlar yaratarak yapmalıyız.

Yeşil Yeni Mutabakat programının bu versiyonu bütünüyle ekonomik ve teknik olan özellikleri bakımından tamamıyla gerçekçi. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, daha küçük ölçekli hidroelektrik enerji ve düşük salınımlı biyoenerjinin oluşturduğu temiz yenilenebilir enerji kaynakları; fosil yakıtlar ve nükleer enerjiye ya yakın bir maliyete ya da daha ucuza mal oluyor. Buna ek olarak emisyonları azaltmanın en kolay ve en ucuz yolu, diğer önlemlerin yanı sıra enerji verimliliğini arttırmak. Bunu mevcut binaları iyileştirerek, yeni binaları net sıfır enerji tüketimi yapacak şekilde inşa ederek ve petrol tüketen araçların yerine toplu ulaşımı ve elektrikli araçları koyarak başarabiliriz. Enerji verimliliği çalışmaları, tanımı gereği insanlara harcamalarını azaltmaları imkânını verecek. Örneğin evinizi aydınlatmak, ısıtmak veya soğutmak için harcadığınız elektriği azaltmak zorunda kalmadan elektrik faturanızı gayet gerçekçi bir şekilde yarı yarıya indirebileceksiniz. Yani verimlilik standartlarını artırarak ve ucuz yenilenebilir enerji üreterek elde edeceğimiz tasarruftan kazanacağımız kaynaklar yoluyla Yeşil Yeni Mutabakat’ı finanse etmenin aslında oldukça basit yolunu bulduğumuz sürece, Yeşil Yeni Mutabakat süreç boyunca tüketiciye hiçbir şeye mal olmayacak. Yardımcılarım ve ben, yüzde yüz temiz enerji sistemi inşa edebilmek için önümüzdeki 30 sene için küresel GSYİH’nin yüzde 2.5’unu kullanmamızın yeterli olacağını tahmin ediyoruz. Evet, dolar bakımından baktığımızda bu para çok: 2021‘de 2 trilyon dolar ve ardından artacak. Fakat bu hâlâ küresel ekonomik aktivitenin yüzde 97.5’unun yenilenebilir enerjinin dışındaki yatırımlara harcanmasına izin veriyor.

Sözün özü, Yeşil Yeni Mutabakat kesinlikle gerçekçi bir küresel iklim dengeleme projesi olabilir. Daha ayrıntılı olarak Yeşil Yeni Mutabakat, Hükümetlerarası İklim Paneli’nin (IPCC) geçen Ekim’de belirlediği gibi, 2100’e kadar küresel ortalama sıcaklığını endüstri öncesi dönemin 1.5 celcius derece yukarısında sabit tutmak için gerekli karbon salınımı düzeyini yakalamamızı sağlayabilecek bir proje. Fakat tabii ki asıl sorun Yeşil Yeni Mutabakat’ın ekonomik veya teknik olarak uygulanabilir olup olmaması değil, politik olarak uygulanabilir olup olmaması. Bu hususta Noam şu soruyu sorarak çok doğru bir noktaya parmak basıyor: Biz, insan ırkı, 21. yüzyılın asteroidi olmayı kabul edecek miyiz?

Yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçişin milyonlarca iyi ücretli işin kalıcı olarak kaybolmasıyla sonuçlanacağı iddiasına ne dersiniz?

Robert Pollin: Aslında temiz enerji yatırımları dünyanın tüm bölgelerinde yeni istihdam yaratmanın önemli bir kaynağı olacaktır. Kritik etken, temiz enerji yatırımlarının mevcut kirli enerji altyapısını sürdürmekten çok daha fazla iş yaratmasıdır. Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere incelediğimiz tüm ülkelerde bir dolarlık harcama başına iki ila dört kat daha fazla iş olanağı sağlanabiliyor. Elbette fosil yakıt endüstrisine bağlı işler ortadan kalkacak. İşçilerin emekli maaşlarını garanti altına almak, insanları gelirlerini kaybetmeden yeni işlere başlatmak ve etkilenen topluluklara yatırım yapmak gibi bir dizi proje aracılığıyla, etkilenen işçiler ve yakınları cömert “Adil Geçiş” (Just Transition) önlemleriyle desteklenmelidir. Terk edilmiş kömür madenlerinin temizlenmesi ve kalan kömür külünün kâğıt gibi yararlı ürünlere dönüştürülmesinin de dahil olduğu arazi ıslahı projeleri tam da böyle bir yatırım fırsatıdır. Tüm dünyada “adil geçiş” programlarının  Yeşil Yeni Anlaşma’nın kesinlikle merkezinde yer aldığının anlaşılması o kadar gerekli ki ne kadar anlatırsam anlatayım yeterince vurgulayamam.

Noam, iklim değişikliğine karşı hükümetin eyleme geçmesi gerektiği konusunda halkın farkındalığını nasıl artırabiliriz?

Noam Chomsky: Cevap basit: daha çok çalışmak gerek. Elimizde yeni, özel numaralar yok. Mesajın ne olduğunu biliyoruz. Aşılması gereken engelleri de biliyoruz. Engelleri aşmak için sözler ve eylemlerle mesajı şekillendirmenin yollarını bulmalıyız.

Mesaj iki bölümlü: Birincisi, hızla çözülmesi gereken varoluşsal bir krizle karşı karşıyayız. İkincisi, bunun üstesinden gelmenin yolları var.

İlk bölüm en prestijli ve güvenilir dergilerdeki güncel makalelerde yeterince sade şekilde ifade edilmiştir. Yakın tarihli IPCC raporunun baş yazarı Oxford fizik profesörü Raymond Pierrehumbert, mevcut koşullar ve seçenekler hakkındaki incelemesini şu yazıyla açıyor: “Hadi eğri oturup doğru konuşalım, bu konuyu masaya yatıralım. İklim kriziyle ilgili olarak, evet, panik zamanı…. Başımız büyük belada.” Daha sonra, olası teknik çözümleri ve bunların beraberinde getirdiği çok ciddi sorunları gözden geçirerek ayrıntıları dikkatlice ve titizlikle ortaya koyar ve “B planının olmadığı” sonucunu çıkarır. Sıfır karbon emisyonuna geçmeliyiz, hem de hızla.

İkinci bölüm Bob’un çalışmasında tatmin edici ayrıntılarla açıklanmıştır, burada da kısaca ele aldık.

Mesaj, onu kabul etme eğiliminde olanlar arasında umutsuzluğa ve teslimiyete yol açmayacak şekillerde iletilmelidir. Karşı konulamayacak bir hâle gelen bu gerçeği kabul etmeyenler arasında ise içerleme, öfke ve daha da büyük bir reddetme arzusu uyandırmamalıdır.

İkinci durum için nedenleri anlamak gerekir. Belki de bilim olduğu gibi reddediliyor veya iktisatçıların -haklarında ne düşünürsek düşünelim- tamamen yanlış bir zaman ölçeğine dayanan piyasa temelli çözümlerden yana tercihleri benimseniyor olabilir. Birçokları İsa’nın ikinci gelişini bekliyor ya da henüz bilinmeyen bir teknoloji veya bir şahsiyet tarafından kurtarılmayı umut ediyor olabilir. Belki de bu şahsiyet Stanford Üniversitesi’nin Hoover Enstitüsü’ndeki akademisyenler tarafından “ruhu ülkeyi arşınlayan, bizi sıcak ve dostane bir hayalet gibi izleyen” bir dev olarak algılanan Ronald Reagan’dır.

Görev kolay olmayacak. Eylül 2019’daki iklim eylemlerinde olduğu gibi söz ve eylemlerle acilen harekete geçilmeli.

Bob, işçi hareketinin bir bütün olarak kendini göstermesi ve Yeşil Yeni Mutabakat vizyonunu benimsemesi için ne gerekiyor?

Robert Pollin: Yeşil Yeni Mutabakat, birkaç yıldır işçi hareketinde büyük destek görüyor. Hâlâ gidilecek uzun bir yol var ama bir ilerleme olduğu aşikâr. Örneğin Washington eyaletindeki 2018 seçimlerinde bir Yeni Yeşil Mutabakat önerisi geliştiren koalisyona, o zamanki AFL-CIO’nun (Amerikan İşçi Federasyonu ve Endüstriyel Örgütler Kongresi) vizyon sahibi başkanı Jeff Johnson öncülük etti. Ancak sonunda petrol şirketleri Kasım seçimlerinden önceki haftalarda 30 milyon dolar bütçe ayırıp televizyon ve radyolarda düşmanca bir propaganda yapınca bu girişim yenilgiye uğradı. Benzer girişimler şimdi Colorado’da, yine eyaletin anaakım işçi liderlerinin önderliğinde geliştiriliyor.

Elbette çok hızlı bir şekilde bu birkaç parlak örneğin ötesine geçmemiz gerekiyor. Burada kritik olan, iklim hareketinin Yeşil Yeni Mutabakat’ın diğer bileşenleriyle eşit öneme sahip bir bileşeni olan adil geçişi kararlı şekilde sahiplenmesi gerektiğidir. İklim hareketinin; temiz enerji ekonomisini inşa etmenin, iş fırsatlarının artmasını ve yaşam standartlarının yükselmesini destekleyeceği konusunda da -ki ben böyle olacağına inanıyorum- net olması gerekiyor.

Yeşil Yeni Mutabakat’ın herhangi bir şekilde kemer sıkma ekonomisi politikalarıyla ilişkilendirilmesi için hiçbir neden yok. Aksine temiz enerji yatırımları, çok geniş bir aralıkta küçük ölçekli kamusal, kooperatif ve özel mülkiyet biçimini alan yeni fırsatlar yaratacaktır. Temiz enerji sağlamak için devasa madencilik projelerine, boru hatlarına veya sondaj platformlarına ihtiyacınız yok. Çatılardaki ve otoparklardaki güneş panelleri ve çiftliklerdeki rüzgar türbinleri, büyümekte olan eşitlikçi bir ekonominin enerji ihtiyaçlarını karşılamada bizi makul ölçüde ileri götürür. Bu açıdan Yeşil Yeni Mutabakat bizi 21. yüzyılın asteroidi olmaktan alıkoyacak tek gerçekçi yol olmanın yanı sıra kemer sıkma ekonomisine kıyasla tamamen uygulanabilir bir alternatif olarak görülmelidir.

 

 

[1] “(…) Yeşil Yeni Mutabakat (Green New Deal), Demokratik Parti’nin sol/sosyalist kanadının ekonomik adaletsizlik ve çevre kriziyle mücadele etmek adına ortaya koyduğu, Franlink D. Roosevelt’in 1930’larda hayata geçirdiği Yeni Mutabakat’ı (New Deal) 21. yüzyıla uyarlama iddiasındaki programın adıdır. Mutabakat’ın temel hedefleri; 1) 2030 yılı itibariyle ABD’de %100 yenilenebilir enerjiye geçip sera gazı salımını sıfırlamak ve 2) buna paralel olarak herkese bedava sağlık sigortası ve üniversite eğitimi, ucuz konut ve adil ücret sağlamak.” Kenan Erçel, ABD’ye Özgü Kavramlar Sözlüğü, Birikim Dergisi, 2019.-ç.n.