15 Temmuz sürecinden sonra, devletin Eğitim Sen üyelerine dönük ciddi bir baskısı olduğunu görüyoruz, çok sayıda Eğitim Sen üyesi işten atıldı. Bunun nedeni olarak neyi görüyorsunuz, neden Eğitim Sen’e böyle bir yüklenme var?

15 Temmuz’dan önce, bizim 1300 kadar arkadaşımızın sosyal medya üzerinden adli, hukuki süreçleri vardı, 15 Temmuz’dan sonra Eğitim Sen çıkıp “biz her türlü darbeye karşıyız” deyince, hükümet açısından bu ılımlı bir etkiye neden oldu. “KESK, Eğitim Sen çok olumlu bir tavır içinde, biz de bu sosyal medya hesabı üzerinden karşı çıkışları rafa kaldıralım” dediler. O dönemde üyelerimize sosyal medya hesapları üzerinden açılan çok sayıda dava vardı; davalar, takipler sanki bir süreliğine rafa kaldırıldı, ancak bu kısa sürdü. Sonra çok hızlı bir şekilde geriye dönüldü. Darbe girişiminden sonra “Allah’ın lütfu” denmişti. Hemen ardından halka karşı, emekçilere karşı OHAL ile birlikte fiili sivil bir darbe yapıldı.

Bunu nerde görüyoruz, 21 Temmuz’da hemen FETÖ bağlantılı olduğu iddia edilen çok sayıda kişi işten çıkarıldı, arkasından “ne kadar terörle bağlantılı memur varsa işten atacağız” denmişti, biz bunu “ne kadar muhalif varsa atacağız” diye okumuştuk. Nihayetinde 8 Eylül’de yeniden bir KHK çıkarıldı ve bu KHK bize, aslında FETÖ dışında tüm muhalifleri, terörle bağlantılıymış gibi lanse ederek, muhalifleri atacağını söylüyordu. Onun üzerine bizim 11 binin üzerinde arkadaşımız açığa alındı. O süreçten sonra sendikamız tarafından “Madem bir darbeyle, darbecilerle mücadele ediyorsunuz bizim bu durumla ne ilgimiz var.” dediğinde, “Sizin de terör örgütüyle bağlantınız var.” dendi. Ama ne oldu? Hem verdiğimiz hukuksal mücadele süreci, hem alanı kullanmamız, sokağa çıkmamız, hatta diplomatik ilişkilerimiz sayesinde, bu açığa alınan 11 bin arkadaşımızın büyük kısmı, tam olarak 10 bin 297 arkadaşımız geri dönebildi. Aslında bu süreci bize yayıp yaymama konusunda bu tarz denemeler yapıldı. Arkadaşlarımız iade oldu, ama yine de yeni bir süreç başlamış oldu.  Artık muhalefet edenin, sokağa çıkanın, yani hükümete karşı çıkanların korkması gerektiği gösterilmiş oldu.

Neden Eğitim Sen, çünkü Eğitim Sen dik duruyor, çünkü boyun eğmiyor. Nedeni şu; biz laik, bilimsel, demokratik eğitim istiyoruz. Eğitimde yeni bir yapılanma var. Şöyle ki, OHAL’e dayanarak mülakatla öğretmen alımı başladı hemen, sözleşmeli öğretmenlik dönemi daha ağır şekilde yeniden başladı. Bu sözleşmeli öğretmenlere normalde sadece yazılı sınavlar getirilirken ayrıca yeniden mülakat yapıyorlar ki performans bahanesi ile yeni bir kıyımı dayatıyorlar.

Bütün eğitim emekçilerine şu deniyor:  “Güvencesiz, ücretli öğretmen olacaksınız, ben ne dersem o olur, iktidarın öğretmeni olacaksınız.” Bunu da şöyle planlamış. Okul müdürü, müdür yardımcısı, ilçe milli eğitim müdürleri hepsi ile iç içe götürüyor. Aslında burada asıl etkin olan, Eğitim Bir Sen. Eğitim Bir Sen, bir sendika olarak, Milli Eğitim Bakanlığı ile yeni bir “paralel yapıdır”. İlçe milli eğitim müdürlerini, müdürleri bu sendika belirliyor. Hatta artık o kadar açık yapılıyor ki, müdür olanlar, şube müdürü olanlar, Eğitim Bir Sen‘e teşekkür ediyorlar açıktan. Peki, Eğitim Bir Sen kimin elinde? Cemaatlerin elinde, pek çok farklı cemaatin elinde. Süleymancıların, Menzilcilerin, İsmail Ağacıların elinde. Bu yapılar, Milli Eğitim’de ciddi anlamda Eğitim Bir Sen üzerinden örgütlenmiş durumda.

Bu yüzden de anladığım kadarıyla Eğitim Sen bir engel oluşturuyor. Bu baskılarla öğretmenleri Eğitim Sen’den uzaklaştırmak, belki diğer sendikalar güçlendirilmek isteniyor.

Eğitim Sen, laik bilimsel eğitim için bir kale gibi. Ama öte yandan okullar ciddi anlamda cemaatlerin tarikatların elinde olacak. Laik eğitim adına hiçbir şey kalmayacak. Ayrıca alandan çekilse, Türk Eğitim Senlilerin de Eğitim Bir Senlilerin de hiçbirinin iş güvencesi kalmayacak.

Bir de sanırım bu yönelimde, devletin barış sürecini bir kenara bırakmasından sonra, Eğitim Sen’in barış sürecinden yana tavır almasının da etkisi olsa gerek.

Evet. 29 Aralık grevini yapmadan önce de tehditlerle karşılaştık. “Nasıl böyle bir grev yaparsınız, yapamazsınız”, deniyordu, ancak 15 Temmuz’dan önce ellerinde maddi dayanak yoktu. Maddi dayanak derken, OHAL gibi KHK gibi hukuk dışı baskıları kastediyorum. Dolayısıyla bizim demokratik, anayasal, sendikal hakkımızı kullandığımız grevimiz sanki hukuk dışı bir şey yapmışız gibi suç işlemişiz gibi lanse edip, katılan tüm arkadaşlarımız soruşturmadan geçirildi.

On binlerce arkadaşımız bu greve katıldı ve haklarında soruşturmalar sürüyor. Aslında altı ay içinde hukuki sürecin başlayıp sonlanması gerektiği halde, İstanbul’da hukuk ihlali yapılarak altı ay hatta bir yıl sonra soruşturmalar açıldı. Halen de sürüyor bu süreç.

Halihazırda öğretmenliğe devam ettiği halde kaç üyenin soruşturması var?

Şube olarak bizim binden fazla, toplamda Eğitim Sen’de ise 30 bin arkadaşımızın bu konudaki soruşturması sürüyor.

29 Aralık grevinden dolayı 30 bin arkadaşın soruşturması sözkonusu, yani bu 30 bin kişi görevden alınabilir. 

Kimi yerlerde, bazı illerde Muğla’da, İzmir’de soruşturmalar bitti. Sürgünler, maaş kesim cezaları netleşti. Bazı illerde devam ediyor, hâlâ başlamamış olan yerler de var.

Çeşitli yerlerde İdari Mahkeme’nin lehimize verdiği kararlar var.  Aslında 29 Aralık grevininsendikal bir hak olarak görüldüğü ve cezanın verilmediği bu kararlara rağmen cezalar verilmeye devam etti. Biz bu sonuçları müfettişlere verdiğimiz halde, soruşturmalar sürdü. Ama bu soruşturma süreci bizim açımızdan çok olumlu geçti. Hiçbir arkadaşımız bu soruşturmalara yalnız gitmedi. Her biri avukatla ve bizimle beraber girdiler soruşturmaya. Hatta sabahları onları güzel bir kahvaltıyla karşıladık. Korku iklimiyle gelen pek çok arkadaşımız yanımızdan destek ve dayanışma duygularıyla ayrıldılar.

Eğitim Sen’in neden hedef olduğunu tüm bunlara bakarak söyleyebiliriz. 29 Arallık greviyle, barış sürecine açıktan taraf olmamız bu nedenlerden biriydi. Biz bu ülkede barış içinde, kardeşçe, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Ölüm istemiyoruz, kan istemiyoruz, birlikte demokratik bir biçimde yaşamak istiyoruz, dedik. Bize yapılan tıpkı barış imzacısı akademisyenlere yapılanla aynı.

Şu anda sendikanızdan kaç öğretmen görevden uzaklaştırıldı. İhraç olanlar, açıkta olanlar kaç kişi. Özlük hakları ne durumda.

Biz bu meseleye daha kapsamlı bakmaya çalışıyoruz. Eğitim Sen’li olan 1488, ama toplamda Milli Eğitim’den 33 bin öğretmen ihraç oldu,bazı iddialarla. 7200 de açıkta olan öğretmen var. Bir soruşturma yapılmadan, hukuksal bir süreç işlemeden, delil göstermeden, birilerinin hazırladığı listelerle görevden alınan diğer arkadaşların da hukuki mücadelesini veriyoruz. Diğer sendikalardan alınan arkadaşlar için de hukuk talep ediyoruz. Genel bir hukuk mücadelesi veriyoruz.

Tabii, yüz kızartıcı suçları olanlar, darbe ile bağlantısı hukuk olarak ispatlanmış olanlar, KPSS’de soru çalarak haksız meslek edinenleri bunun dışında tutuyoruz. Ama kendi üyelerimizle birebir ilgileniyoruz. Her üyemizin davasını açıyoruz, takibini yapıyoruz, toplantılar yapıyoruz. 7 Şubat’ta yayımlanan 686 no’lu son KHK ile yine 611 arkadaşımız ihraç edildi. Orda da 330 akademisyenden 136 akademisyen bizim üyemiz. 1488 rakamı sadece Eğitim Sen’liler için, SES üyesi, Enerji Yapı Yol Sen üyesi, BES üyesi, Kültür Sanat Sen üyesi, yani KESK üyesi 3100 arkadaşımız var.

Sendika bu arkadaşların hukuki ihtiyaçlarını gideriyor, ama aynı zamanda sendikanın bir dayanışma fonu var. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Evet, bu fona aktarmak amacıyla konser yaptık, iki kez sinema etkinliği yaptık, tiyatro etkinliği yaptık. Bunun dışında okullara gidip fona dayanışma talep ettiğimizde üyelerimiz, hatta üye olmayan arkadaşlarımızdan destek alıyoruz. Beraberinde tüzük değişikliğiyle aidatlarımızı yükselttik, binde beşten binde sekize çıkarttık ve aidattan da dayanışma fonuna aktarılan pay yükseltildi. Bu fona aktarılan paralardan da her ayın 20’sinde ihraç edilmiş arkadaşlarımızın hesabına 2000 tl yatırıyoruz. Mahkeme kazanılana dek sürecek bu ekonomik destek.

İnsanlar bu hesaplara para yatırırken çekiniyorlar mı? Ve destekleri, tavırları ne durumda?

Evet, belli bir kaygı yaşanıyor. Banka hesapları denetleniyor diye bankaya para yatırmaktan çekinen insanlar var bir de. Bunlar da sendikamıza gelip, biz elden şu kadar para topladık, işten atılan arkadaşlarla dayanışma için size getirdik diyorlar. Bunu defalarca yaşadık. Bu durumda yönetim vasıtasıyla çözüyoruz. Ancak çok ciddi bir destek olma isteği var. Herkes bizim bu süreçte üyemizin yanında olduğunu görüyor ve katkı sunmak istiyor.

Eğitim Sen üyesi olmadıkları halde dayanışma süreçlerine katılanlar oluyor mu?

İnsanlar çok ilgili, kesinlikle maddi destek sunmak istiyorlar. Hiç tanımadığımız insanlardan da destek geliyor. Farklı iş kollarında çalışan arkadaşlarımız yine bu ihraçlar sürecinde bizimle dayanışma gösterdiler. Muhasebeci, doktor, hemşire değişik gruplardan insanlar yardım ediyorlar hatta sonrasında bize makbuzları gönderip yanınızdayız diye mesaj atıyorlar. Ancak buna rağmen üyelerimizi mağdur etmemek için ciddi bir maddi desteğe ihtiyacımız oluyor. Sonuçta her ay ihraç olan arkadaşlarımıza maaşlarının üçte ikisini düzenli olarak yatırıyoruz.

 Bugüne kadar birçok yazar, sanatçı, müzisyenle ilişkiniz oldu, onlarla birlikte etkinlikler düzenlediniz, seyirci organizasyonları yaptınız. O çevrelerden, müzisyenlerden, tiyatroculardan, yazarlardan bir destek geldi mi?

Evet, biz dayanışma konserleri düzenledik bu son dönemlerde ve ulaştığımız tüm sanatçı arkadaşlar hiçbir ücret talep etmeden büyük bir istekle bizim dayanışma organizasyonlarımıza katıldı. Örneğin, “ben hiçbir şey istemiyorum ancak şu kadar masraf var, onu karşılayalım yeter diyorlar”. Daha önce on bin lira isteyen bir sanatçı, ben para istemem 800 liralık masraf var onu karşılamanız yeter.” diyor. Biz utandığımızdan 800 yerine, bazen 1000 tl yatırıyoruz, arkadaşlar hemen geri dönüp bize kızıyorlar ve “200 tl’yi hemen geri gönderiyoruz” diyorlar. Böyle şeyleri yaşamak çok umut verici.

Bu açıdan bakıldığında sanat çevrelerinin Eğitim Sen’le dayanışma örgütlemesi çok önemli bir durum.

Evet, sinema ve tiyatro alanında da benzer durumlar oldu örneğin. Bazı tiyatro oyunları için bilet sattık ve buradan elde ettiğimiz gelirlerin sadece masrafı karşılayan küçük bir bölümünü tiyatro sanatçılarına verdik, geri kalan parayı dayanışma fonumuza yatırdık. Bizim için de çok yoğun bir süreç oluyor ve maalesef bu tür dayanışma etkinliklerini çoğaltamadık. Aslında bu konuya daha ağırlık vermemiz lazım. Bu konuda bir dayanışma eksiği yok. Ama o kadar meşgulüz ki, bazen unutuyoruz bu durumları. Dolayısıyla biz onlara her zaman gidemiyoruz. Bu nedenle bu süreçte lütfen onlar bizi beklemesinler, onlar gelsinler. Tüm sanatçılarımızın bizimle gösterecekleri dayanışmaya elbette çok ihtiyacımız var. Onları bekliyoruz. Bu vesileyle de bir çağrı yapmış olayım. Bizimle dayanışma etkinliği organize etmek isteyen tüm sanatçı dostlarımızı bekliyoruz. Dayanışmayı ne kadar yükseltirsek gücümüz ve motivasyonumuz o kadar artıyor açıkçası. O zaman gerçekten de öncelikle dayanışmayı öne çıkartalım ki direnebilelim.

Belki de şu dönemi atlatmak için en çok gereksinim duyulan şey dayanışma. Ancak zor bir dönemden de geçiyoruz, bu nedenle şunu sormak istiyorum, bu durum nedeniyle çekinip istifa edenler oldu mu? Bu konuda bir rakam var mı?

Evet, 15 Temmuz sonrası ciddi anlamda bir korku, bir kaygı başladı. İnsanlar ev almış, araba almış, çoluğu çocuğu okuyor, ayrıca kaygı sadece kendilerinde değil, etraflarında da var. Örneğin annesi, babası, eşi dostu kaygılanıyor, Eğitim Sen üyesi olduğu için başına bir şey gelecek diye düşünüyor. Bizim üye arkadaşlarımız bu süreçte baskılandılar, açıkçası karşınızda bir korku imparatorluğu var. Arkadaşımın başına gelen benim başıma da gelebilir, diye düşünüyor insanlar. Bu kadar kolay ve nedensiz insanların memurluktan atılmasını görüyorlar. Biz bu dönemde binlerce insanla yüz yüze konuşmak zorunda kaldık, insanları motive etmeye çalışıyoruz. 29 Aralık soruşturması için sadece bizim şubeden bin arkadaşımız var ve biz onlarla yüz yüze konuştuk görüştük. Bizim 3200 üyemiz var, onlara ancak örgütlü olursak, dayanışırsak başarılı oluruz yoksa tek başımıza kalırız dedik ve hep yanlarında olduk. Ancak dediğim gibi Eğitim Sen’li olmanın tehlikeli olduğunu düşündüğü için endişelenen ve istifa eden on bin arkadaşımız var. Bu istifalardan sonra üye sayımız 103 bin oldu. 15 Temmuz’dan önce 113 bin olan üye sayımız 103 bine düştü. Bu 103 bin öğretmen laik, demokratik eğitime sahip çıkmaya, Eğitim Sen’e sahip çıkmaya devam ediyor. Ama en önemlisi tüm üyelerimiz şunu görüyor. Eğitim Sen ne olursa olsun benim yanımda. Başıma bir şey gelirse örgütüm yanımda hem maddi hem manevi olarak beni yalnız bırakmaz diye düşünüyor. Avukatıyla, hatta maddi desteğiyle beni ortada bırakmayacaktır duygusunu, bu güveni insanlarda görüyoruz. Sendikamız hiçbir zaman, çok fazla üyemiz ihraç oldu maaşlarınızın üçte ikisini garanti etmiştik ama şimdi düşürelim gibi bir tasarrufa da asla girmedi.

 Bu durum, ihraçlar, insanların çekinceleri, yaşananlar eğitim ortamını nasıl etkiliyor? Sınıflarda okullarda neler oluyor?İnsanlar derslerde ne yapıyor? Öğrenciler ve veliler bu durumdan nasıl etkileniyor?

Öğretmenlerin baskı altında olması durumu aslında uzun zamandır var. Alo 147, Bimer şikâyet hattı gibi şeyler üzerinden, veli ve öğrenciler şikâyete teşvik edildi. Bazı yerlerde velilerin, öğretmenlere saldırmaları gibi olaylar yaşanmaya başlandı. Uzun zamandır bunun içindeydik, ama şimdi durum daha da büyüdü tabi. Örneğin eskiden öğretmenler odasında insanlar değişik görüşte öğretmenler konuşur tartışırdı, ülke meseleleri hakkında görüşlerini söylerdi. Bugün tüm okullarda sessiz öğretmenler odaları var. Kimse öğretmenler odasında ülke meselelerini konuşamıyor. Başına ne geleceğini bilmiyor çünkü. Biz okul ziyaretlerine gittiğimizde görüyoruz, karşımızda sessiz öğretmen odaları var. Çünkü bu konuda olaylar var, örneğin Süleymancıların yurdunda çıkan yangında ölen çocukların durumuyla ilgili konuşan bir öğretmen, hemen jurnalleniyor ve o öğretmen hakkında bu konuyu eleştirdi diye soruşturma açılıyor. Öğretmen öğretmeni şikâyet ediyor. Öğrenci, veli öğretmeni şikâyet ediyor. Sürekli gözetlendiğini ve dinlendiğini düşünüyor insanlar. Öğretmenler odasının izlendiğini ya da dinlendiğini düşünüyor birçok öğretmen. Örneğin bundan önce sınıfta öğrencileriyle çok rahat konuştuğu konuları bile konuşmaya çekiniyor öğretmenler. Bir öğrencinin ya da velinin telefonla yapacağı bir ihbar, sürgün yemenize, soruşturma açılmasına neden olabiliyor. Bunun yanında Facebook ve Twitter paylaşımları yüzünden de açığa alınan arkadaşlarımız var. İhraç edilen 1488 arkadaşımızın sekseni sosyal medya paylaşımları yüzünden ihraç edildi. Doğal olarak biz de bu konuda üyelerimizi uyarıyoruz, daha dikkatli paylaşımda bulunun diye. Birçok insan artık sosyal medya kullanmamaya başladı. Bu durumda olan bir öğretmen derste nasıl konuşabilir ki.

Tabi sadece devlet okulları değil, özel okullarda da, dershanelerde de durum bu. İnsanlar çok çekiniyorlar. Özel okullardan da atılan ya da lisansı iptal edilen arkadaşlarımız var. Dershanede, etüt merkezinde çalışırken şikâyet üzerine atılan arkadaşlarımız var. Bunların hepsi Eğitim Sen’e geliyor. Örneğin daha geçen hafta Facebook’ta yaptığı bir paylaşım yüzünden özel okulda çalışan bir arkadaşın lisansı iptal edildi. Milli Eğitim Bakanlığı özel okula emir gönderiyor, bu öğretmeni çalıştıramazsın diyor. Bu kadar.

Peki, Eğitim Sen’den ihraç edilen arkadaşlar başka bir yerde çalışabiliyor mu? Kendi mesleklerini sürdürmeleri mümkün mü?

Çıkan KHK’da, özellikle Fethullahçılar için “lisanları iptal edilmiştir ve başka okulda da çalışamaz” denildi, fakat bizle ilgili çıkan KHK’lerde böyle bir durum yok. Ancak şöyle bir durum var. Örneğin ihraç edilen öğretmen bir dershaneye ya da etüt merkezine gitti iş aradı, o kurumun sahibi, “hocam kusura bakma seni işe alırsam başım belaya girer” diyor. Ya da şöyle durumlar oluyor, gizli kapaklı çalıştırıyor, sigortasını ödemiyor. Tek tük oluyor bunlar. Bunun dışında, fırıncıda çalışan, pazar tezgâhında çalışan, lastikçide çalışan arkadaşlarımız var. Ama bu arkadaşlarımız sigortasız çalışıyor, sigorta yapınca devlet çalıştığını görecek diye iş sahibi çekiniyor ve ancak sigortasız çalışmasına izin veriyor.

Emeklilik hakları konusunda bir sorun var mı?

Hayır, ihraç edilen üyelerimizin emeklilik hakları konusunda bir sorun yok. İşten çıkarıldılar, ama örneğin SGK’sı 100 gün devam ediyor. Ancak çalışma dönemini kapsayan toplu parasını alamıyor. Tabi, mahkeme ileride olumlu sonuçlanırsa kıdem tazminatını alabilirler. Ama şu an mağdur olan çok insan var tabi. Karı koca ihraç edilen, hiçbir geliri olmayan, kirasını ödeyemeyecek durumda olan insanlar var, biz de elimizden geldiğince desteklemeye çalışıyoruz.

Eğitim Sen’in ciddi bir dayanışma faaliyeti yürüttüğünü görüyoruz, buradan bu dayanışmaya katkıda bulunmak isteyenlere bir çağrınız var mı?

Evet, açıkçası öncelikle şunu söylüyoruz lütfen bizim size gelmemizi beklemeyin, öyle bir koşturmaca içindeyiz ki, siz bize gelin. Okul ziyaretleri yapıp arkadaşlarımızın morallerini yüksek tutmaya çalışıyoruz. Biz sekiz dokuz ilçeyle uğraşıyoruz ve yedi gün sabah akşam çalışıyoruz, bu nedenle dayanışmayı yayma konusunda sorunlar yaşıyoruz. Yani bize gelip, “şöyle bir etkinlik planladık, biletleri siz organize edin, gelir dayanışma fonuna aktarılsın, biz de etkinliğimizi yapalım” derlerse çok mutlu oluruz. Ya da bir tiyatro grubu, “biz oyunumuzu bu dayanışma için sergilemek istiyoruz” derse çok seviniriz. Buna benzer iki etkinlik yaptık ama yeterli değil tabii. Örneğin “Mavi Bisiklet” filmini dayanışma için gösterdik, dört yüz seksen biletin tümü satıldı ve insanlar salonu doldurdu. Biz Eğitim Sen olarak bu tür etkinliklere açığız ve çağrıda bulunuyoruz.

Bizler bu dönemde, hem sınıfa girip dersimizi anlatıyoruz, hem ihraç edilen arkadaşlarımızın durumunu takip ediyoruz, hem dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz, hem okul gezisi yapıyoruz, zor oluyor elbette. Örneğin şube başkanımız, sendikanın bir basın açıklamasına katıldı diye disiplin soruşturması ile ihraç edildi, bir taraftan da bunlarla uğraşıyoruz.

Şimdi ihraç olan arkadaşlarımızın hikâyelerini dinliyoruz, okul önlerinde veliler ile birlikte basın açıklamaları düzenliyoruz. Aşağı yukarı ifadeler aynı, okulda öğrencilerinden para toplamamış ve toplatmamış, emekçi çocukların okuması için büyük özverilerde bulunmuş çok değerli arkadaşlarımız dönüp “canım öğrencilerim mutlaka döneceğim” diyor. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın mutlaka döneceğiz, yeter ki dayanışalım ve haksızlığa karşı direnelim.