MÜZİKLİ BİR FIRTINA ESİYOR
Tiyatro Boğaziçi geçen sezon sahnelediği ve 1997 Avni Dilligil Jüri Özel Ödülü kazanan oyunu Fırtına’yı yeniden sahneliyor. William Shakespeare’in son dönem yazdığı ve olgunluk dönemine rastlayan en renkli yapıtlarından birisi olan Fırtına şair Can Yücel’in çevirisiyle oynanıyor. Oyunun rejisi Ömer Faruk Kurhan, Kerem Karaboğa ve Sevilay Saral’a ait. Geçen sezon ünlü tiyatro sanatçısı Engin Cezzar’ın da rol aldığı Fırtına’da müzikler canlı olarak icra ediliyor. Oyun Hadi Çaman Tiyatrosu’nda yarın, 16 ve 23 Kasım’da ; Ankara Sanat Festivali kapsamında da 29 Kasım tarihinde Ankara’lı tiyatroseverlerle buluşacak. Oyunun rejisörlerinden Kerem Karaboğa ile Fırtına üzerine konuştuk:
Fırtına’nın sahnelenmesine nasıl karar verdiniz?
Tiyatro Boğaziçi için Fırtına’nın özel bir yeri vardır, uzun zamandır bu oyunu oynamayı istiyorduk. Can Yücel’in çevirisi bizim için kışkırtıcı bir nokta oldu. Can Yücel, yaptığı çeviriyle hem Shakespeare’in şiir dilini çok güzel ortaya koydu, hem de oyuncuya malzeme sağlayan bir metin sundu.
Üniversite içindeki kültürel sanatsal etkinlikleri arttırma kapsamında Engin Cezzar da bizimle birlikte böyle bir proje gerçekleştirmek istedi. Daha sonra ise çalışmalara başladık ve Engin Cezzar konuk oyuncu olarak yer aldı. Engin Cezzar, ıssız adadan yıllar sonra dönmüş yaşlı Prospero’yu canladırıyordu. Fırtına Prospero’nun oyunlaştırdığı adadaki anılarını oyunculara prova ettirmesiyle, Engin Cezzar’ın da yer yer oyuna giriş çıkışlarıyla şekilleniyordu. Shakespeare metni içerisindeki Prospero’yu ise baska bir oyuncumuz canlandırıyordu. Böylece iki Prospero’lu bir oyun ortaya çıkardık.
Oyunu sahnelemeye hazırlanırken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Her Shakespeare oyunu insanı zorlar. Shakespeare’in oyunu bir malzeme yığınına dönüştürebileceğiniz ya da geçiştirerek bir takım sahnelerini çıkarabileceğiniz türden değil. Oyunlarını öyle bir tarzda yazmış ki kurgusu çok sağlam, oyunun akışı ve ritmi çok güzel belirlenmiş. Bütün bunlar bir de bizim oyunculuk birikimimiz gözönünde tutulunca zor oldu. Biz uzun yıllardır doğaçlama metinlerden yola çıkarak oyunlarımızı sahneliyorduk. Fırtına ile birlikte yeniden metin üzerinden çalışmaya dönmüş olduk. Ancak Ömer Faruk Kurhan’ın dramaturjiye çok katkısı oldu, ara oyunu ve son oyunu yazdı. Bu sayede metin içinde oyunculara büyük yol açılmış oldu.
Oyun sırasında müziklerin canlı icra edilmesi zor olmadı mı?
Oyunda müziği icra edecek kişileri belirlerken gerçekten de çaldığı enstrümanı iyi tanıyan kişileri seçmeye çalıştık. Sahneler onların doğaçlama geliştirdigi parçalarla, oyuncuların onlarla paslaşması ya da doğrudan rejiden gelen isteklerle gelişiyordu. Böylelikle oyun biraz da müzikal bir havaya büründü.
Oyunu yeniden sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Geçen yılın sonunda Avni Dilligil Özel Jüri Ödülü’nü kazanmamız ve Can Yücel’in de oyunu beğenmesi bizim için cesaret kaynağı oldu.
Engin Cezzar yine konuk oyuncu olarak yer alacak mı?
Bu yılki oyunda yer almayacak. Zaten bizimle kisa süreli bir proje için ve 50. sanat yılını kutlamak üzere birlikteydi. Bu yılki prodüksiyon Engin Cezzar’sız ama o zamanki biçimiyle sergilenmeye devam edecek. Engin Cezzar’ın rolünü de o dönemde Prospero’yu canlandıran oyuncu arkadaşımız oynayacak.
Nurdan Cihansümul – 10 Kasim 1997 – Cumhuriyet
BOĞAZİÇİ’NDE FIRTINA!..
Boğaziçi Üniversitesi’nin Tiyatro Boğaziçi adlı bir oyun grubu varmış meğer.. Geçmişteki Robert Kolej Tiyatrosu geleneğini sürdüren. Davet ettiler gittim.
Boğaziçi Üniversitesi kampüsü dünyada benzeri olmayan bir cennet.. İçinden her geçişimde gıpta duygularım hatta çılgın bir kıskançlığa dönüşüyor.. Böyle bir kampüste ögrenci olabilmek için neler vermezdim.
Salonun girişine geldim.. “Fırtına” yazıyor..
William Shakespeare’in The Tempest’ını nasıl oynayacaklarını iyice merak ettim.
Shakespeare’i mezarında döndürecek bir yorumla oynadılar.. Tempest’ten günümüz dünyasına eleştirel bir bakış çikarmislar.. Bu yoruma katıldığımı söyleyemem.. Ama bugün, bu yaşımda.. Onların yaşında olsaydım, bayrağı kapıp en önde gidenlerden olurdum herhalde..
Benim asil sevdiklerim oyuncular oldu.. Sahnede görünen herkes oyuncu inanır mısınız? Figüran yok.. Hepsi her an oyunu yaşıyor, oyuna katılıyor. Böylesini en güçlü tiyatrolarda bile bulamazsınız..
Ve de iyi oynuyorlar.. Hepsi iyi oynuyorlar.. Hele içlerinden üçü var ki..
Kaliban’da Kerem Karaboğa.. Miranda’da Selen Uçer ve Ariyel’de Uluç Esen..
Hangi fakülte, hangi bölümde okuduklarını, yani gelecek mesleklerinin ne olduğunu bilmiyorum. Ama bu üç ada geleceğin tiyatrosunda rastlarsam şaşırmayacağım.
Hincal Uluç – SABAH – 12 Mayıs 1997
ÇAĞDAŞIMIZ SHAKESPEARE
BÜMED (Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği) içinde etkinliklerini sürdüren Tiyatro Boğaziçi, geçen yıl sahnelediği “Galip Sokaklara Talip”ten sonra bu yıl da “Fırtına”yı seyirci karşısına çıkararak, eski RC Players geleneğini aşan, ögrencilik sürecinden sonra da kalıcı olacak bir kurumlaşmaya yöneldiklerini kanıtlıyor.
Tiyatro Boğaziçi, amatör tiyatro-profesyonel tiyatro etkileşimini gerçekleştirmek için, Engin Cezzar ve Naz Erayda’nın oyunculuk, dekor ve kostüm alanlarındaki katkılarını almış. Ve bu katkıları, rejiden afiş tasarımına kadar her alanda uyumlu bir ekip çalışmasıyla kotararak “Fırtına”yı sahneye çıkarmış.
Her şeyin inceden inceye tartışılıp tasarlandığı, her şeyin alabildiğine özenle işlendiği “Fırtına” bütün diğer özelliklerinden önce, Can Yücel’in canım çevirisindeki havaya ilk kez bu denli uyum gösteren bir dramaturji olarak sivriliyor. Uluç Esen ile Levent Soy’un yalın dekoru, oyunculara serbest bir oyun, seyircilere serbest bir imgelem alanı bırakan öndeki boşluğun arkasına yerleştirilmiş metal konstrüksiyondan oluşuyor. Metal Platformun alt boşluğuna “Globe”un orkestra balkonu yerleştirilirken, kitaplar ve bilim, platformun en üst noktasında yüceltiliyor.
Naz Erayda’nın elinin değdiği belli olan kostümler, müthiş bir maviler armonisi içindeki yumuşak kıvrımlarıyla, bizi yalnızca okyanus dalgalarının içine çekmekle kalmıyor; aynı zamanda fırtınanın ürkünçlügünü, Can Yücel’in özdeğişinde vurguladığı “Romance” havasının meltemine dönüştürüyorlar.
Metinde, kişilerde (Stefano’nun baş örtüsünün bağlanışından kareli elbisesine kadar tipik bir Amerikan güneş eyaleti hizmetkarı Stephanie’ye dönüşmesi gibi) degişiklikler, ölçüsü tadında birakılmış güncel tınılar ve kavramlar, Jan Kott’un başlıkta alıntı yaptığım sözünü kanıtlayan çağdas bir Shakespeare yapıtı çıkarıyor ortaya.
Engin Cezzar, yılların profesyonelliğinde ayakta tuttuğu amatörlük coşkusunu olgun bir fırça darbesi olarak “Fırtına” paletine eklerken, oyuncular kadrosu aksaksız bir ekip oyunculuğu ile rejinin inceliklerini seyirciye aktarıyor.
Ariyel’de Uluç Esen, Prospero’da Cüneyt Yalaz, Alonso’da Metin Göksel, Kaliban’da Kerem Karaboğa, amatörlüğün acemilik olmadığını vurgulayan oyunculuk düzeyini başarıyla aşıyorlar. Trincula-Stephanie ikilisinde Atakan Çonduroğlu ile Burçak Karaboğa sevimli tipler çiziyorlar. Bu ikili ile Kaliban’ın ortak sahneleri biraz daha kısaltılırsa yoğunluk dozu daha bir yerine oturacak sanki.
Tiyatro Boğaziçi’nin “Fırtına”sı, tiyatro izlemenin bir sevinç, bir coşku olduğunu tam unutmak üzereyken yeniden anımsatan, ayakta alkışlanası bir yapım olmuş. Düzenli bir sıklıkla oynanmasa da, ne yapıp yapıp mutlak izlenmesi gereken bir oyun. Emeği geçen ve destek veren herkesi kutlarım.
Seçkin Selvi – TIYATRO
YENİDEN “FIRTINA”
Tiyatro Boğaziçi’nin geçtiğimiz yıl sahneye koyduğu ve 1997 Avni Dilligil Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen oyunu “Fırtına” tekrar sahneleniyor. Kasım ayı boyunca Pazar günleri saat 19:30’da Hadi Çaman Sahnesi’nde sergilenecek olan oyun, 29 Kasım’da Ankara Tiyatro Festivali kapsamında Ankaralı seyircilerin karşısına çıkacak.
Tiyatro Boğaziçi geçtiğimiz yıl sahneye koyduğu “Fırtına” adlı oyunu bu sezon boyunca oynamaya devam edecek. W. Shakespeare’in en renkli oyunlarından ve olgunluk dönemi eserlerinden olan Fırtına, Can Yücel’in çevirisiyle oynanıyor. Rejisi Ömer Faruk Kurhan, Kerem Karaboğa ve Sevilay Saral tarafindan yapılan, dekor ve kostüm tasarımının Naz Erayda’nın katkılarıyla gerçekleştirildiği oyunda, tiyatro ustası Engin Cezzar da bir süre konuk oyuncu olarak rol aldı. Farklı bir yorumla seyircinin karşısına çıkan oyunda müzikler canlı icra ediliyor.
Fırtına, dünden başlayarak, 9, 16, 23 Kasım Pazar günleri saat: 19:30’da Hadi Çaman Sahnesi’nde sergileniyor. 29 Kasım’da ise Ankara Tiyatro Festivali kapsamında Ankaralı seyircilerin karşısına çıkacak.
Fırtına Shakespaere’in son yazdığı oyunlardan biri olan ve yazılışı 1610-1611 olarak tahmin edilen Fırtına yalın ana hatlara sahip bir romans: Napoli kralı Alanso’nun, oğlu Ferdinad’ın, kardeşi Sebastian’ın, Milano dükasi Antonio’nun içinde bulunduğu gemi korkunç bir fırtınaya tutulur. Denize dökülenler başlarına bir şey gelmeden, ıssız görünen ama aslında devrik Milano dükası Prospero ile kızı Miranda’nın yaşadığı adaya çıkarlar. Prospero’nun yaptığı açıklamalardan bizim doğal sandığımız bu fırtınanın, Prospero’nun doğaüstü gücünden kaynaklandığını öğreniriz. Yasalara göre gerçek Milano dükasi Antonio değil Prospero’dur. Ne var ki ‘ilme, simyaya, kimyaya’ aşırı düşkün olan Prospero kendini araştırmalarına adadığından, bundan yararlanan kardeşi Antonio Napoli kralı Alanso ile anlaşarak Prospero’ya ihanet etmiş ve onu üç yaşındaki kızıyla birlikte bir tekne lesine atıp denizin insafına terk etmiştir. Şimdi aradan oniki yıl geçmiş, Prospero ve düşmanları ‘ıssız’ adada buluşmustur.
Aslında ada ıssız değildir, buranın asıl sahipleri olan ada sakinlerinin yaşamı Prospero’nun gelişiyle değişmiş, kendi kültürlerinin dışındaki ‘uygarlıkla’ tanışmışlardır. Prospero ve kızı onlara uygar batının dilini ve yaşam biçimini öğretmiş, nasıl ‘insan’ olunacağını göstermiştir. Sahip oldukları bilgi onlara adalıların tarihini yeniden yazma, kendisi dışındaki bir kültürü ilkel olarak tanımlama hakkını kazandırmıştır. Prospero’nun emrindeki iki adalı farklı tavırlarıyla dikkat çekerler: Ariyel ve Kaliban. Aslında aralarında kan bağı olan bu iki ada yerlisi Prospero karşısında iki ayrı konumlamayla iki ayrı tavrın altını çizerler. Ariyel ne kadar işbirlikçi ise Kaliban o kadar isyankar; Ariyel ne kadar kendi kimliğinden uzaklaşma eğilimindeyse, Kaliban o kadar kendi tarihine sahip çıkma eğilimindedir. Oyunda gizil olarak yer alan bu uygar-ilkel ve işbirliği-isyan çatışması Tiyatro Boğaziçi’nin yorumunda sömürgeci ve asimilasyoncu politikaların eleştirisi olarak açığa çikarılmış, 15. yüzyılda başlayan keşiflerin ertesinde ortaya çıkan çelişkili ve zengin bakış açısı Fırtına metninin sağladığı olanaklar çerçevesinde irdelenmiştir.
BİZİM GAZETE – 3 Kasım 1997