24 Haziran 2008 tarihinde, 2000 yılından bu yana BGST olarak gerçekleştirdiğimiz ve bizim için gelenekselleşmiş olan “Kardeş Türküler İstanbul Açıkhava Gösterileri”nden birini daha sahneye taşıdık. Her yıl, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sergilenen gösterimiz, bu tarihlerde bu sahne tadilatta olduğu için Kuruçeşme Arena’da gerçekleşti. “Kardeş Türküler’le 15 Yıl” adını verdiğimiz gösterimizde projenin ortaya çıktığı ’93 yılından bu yana geçen 15 yılı, sahne arkasında çalışan onlarca kişinin yanı sıra, sahneyi bizimle paylaşan Aynur, Birol Topaloğlu, Ertan Tekin, Leman Sam, Neşet Ertaş, Pakrat Estukyan gibi sanatçı dostlarımızla ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü -ve tabii ki kalabalık bir seyirci topluluğuyla- birlikte paylaştık, birlikte kutladık. Geceyi ve sahneyi paylaştığımız bu konuklar arasında bir isim daha vardı ki, o da Üsküp’ten aramıza katılan Esma Redzepova idi.
Esma Redzepova’nın Balkanlarda 60 yıla yaklaşan müzikal kariyeriyle, gerek eski Yugoslavya’ya gerekse bugünkü Makedonya’ya özgü (ve Bizans ile Osmanlı’nın imparatorluk müzik geleneğiyle de hemhâl olmuş) müziğinde bir tarih yazdığını söylememiz hiç de yanlış olmaz. Esma Redzepova, 24 Haziran gösterisi için yaptığımız provalara katılmak üzere birkaç hafta öncesinde gelmişti İstanbul’a. Prova öncesi ve sonrası zaman dilimlerinde bol bol sohbet etme imkânımız olmuştu Esma Redzepova’yla. İstedik ki, o sohbetlerde konuşulanlar, konuşuldukları yerde kalmasın, kalıp da yitip gitmesin. İstedik ki, o sohbetlerde konuşulanları, BGST’nin Kardeş Türküler projesinin konserlerini ya da geniş katılımlı dans-müzik gösterilerini takip eden sizlerle de paylaşalım:
Müslüman-Türk kökenli Çingene bir anne ve Sırp kökenli Yahudi bir babanın 6 çocuğunun en küçüğü olarak, 1943 yılında Makedonya’da dünyaya gelmiş Esma Redzopova. Yahudi dedesi ve Katolik Roman ninesi de onlarla beraber yaşamış yıllarca. Babası İbrahim de bir müzisyen. Vurmalı çalgıların, özellikle de askı davulun icrasında usta olduğunu söylüyor Redzopova. Baba, sadece davulculuk değil; şarkıcılık, bestecilik gibi yeteneklere de sahip. Bütün bunların yanında ayakkabı boyacılığı da yapıyor 10 nüfuslu ailesini geçindirebilmek için. Sohbetlerimiz arasındaki her fırsatta, müziğinde babasının yerinin büyük olduğunu söylüyor sanatçı. Sözü ve müziği kendisine ait olan meşhur “İbrahim” adlı şarkısını annesi ve babasının muhabbetlerini düşünerek, şen ve çapkın babası için yazdığını belirtiyor. Konserlerindeki repertuvarında sık sık yer verdiği “Aman aman boyacı / Kutusuna vurulaydım boyacı” şarkısını da yine zaman zaman geçim derdi için ayakkabı boyacılığı yapan babasının anısı önünde söylüyor. Bugün Türkçeyi, Romanca ya da Makedonca kadar akıcı konuşamadığı için çok üzgün. Bu dile dair bir anısını tebessümle hatırlıyor ve şöyle anlatıyor: “Annem, Türk kökenli bir Çingene idi; Çünkü anadili Türkçe’ydi. Biz, 6 kardeştik ve annem evde bizimle hep Türkçe konuşurdu. Rahmetli babam ise, evde Türkçe konuşulmasını istemiyordu. Anneme de, ya Sırpça ya da Romanca konuşması yönünde baskı yapıyordu. Bize de tembihliyordu; ‘Eğer anneniz sizinle Türkçe konuşursa hemen bana haber verin.’. Ben de babama çok düşkündüm. Çocukluk işte, annem Türkçe konuşur konuşmaz, zavallı annemi babama bildirmekle tehdit ederdim. O nedenle de bir türlü Türkçe öğrenemedim. Oysa bugün düşünüyorum da, keşke öğrenseymişim. Yine de yanımda Türkçe konuşulduğunda, konunun ne olduğunu aşağı yukarı anlıyorum.”
Esma Redzepova, yaşlandıkça annesi ile daha çok yakınlaştığını belirtiyor. Başbağlama tarzı da, annesinden kendisine miras kalmış bir gelenek. Yılların alışkanlığıyla artık pratikleşmiş elleriyle, başını nasıl bağladığını bizlere çarçabuk gösterirken: “Annem de başını bağlardı. Ben, onun bağlama stilini biraz süsledim, değiştirdim ve kendime uyarladım. ‘Esma stili’ diyebileceğimiz, böyle bir tarz oluşuverdi.” diyor.
Radio Skopje’nin düzenlediği yarışma, henüz gencecik bir kız olan Esma’nın hayatında dönüm noktası olmuş. Birinci olduğu bu yarışmada ülke genelinde sesini duyurmasının yanında gelecekte eşi olacak olan Stevo Teodosievski’yle de tanışmış. Önceleri, öğretmen-öğrenci düzleminde seyreden bu ilişki, zaman içinde başarılı ortak üretimlere imza atmaya başlayan üretken bir müzisyen dostluğuna ve ardından büyük bir tutkuya, büyük bir aşka dönüşmüş. Esma Redzopova ve Stevo Teodosievski evlenmişler, bir sürü çocukları olmuş ve bu evlilikleri 1990’lı yılların başında Stevo Teodosievski’nin vefatına kadar devam etmiş. Stevo Teodosievski’yi sorduğumuzda, gözleri doluyor sanatçının ve şunları söylüyor: “Bana, ‘Bugün şu hayatta neyi dilerdin?’ diye sorsalar, ‘Stevo Teodosievski’nin hayatta olduğu, onunla birlikte olduğumuz yıllara dönmek isterdim.’ derim.”
Esma Redzepova yıllardır, yaklaşık 20 dilde okuduğu şarkılarla dokunuyor dinleyicisinin ruhuna. “Müzik fakirlerin tek lüksüdür…” diyor. “Şarkı söylerken ve dans ederken her türlü kötülüğü, açlığı, fakirliği unutursunuz…” diyor. Bu anlamda pek çok yokluğa ve acıya da tanıklık etmiş, bunlardan bazılarını şarkılarında da yansıtmış. Sözü-müziği kendisine ait olan “Hajri Ma Te Dike” adlı şarkısı da, tanık olduğu bu acılardan birini anlatıyor. Bu arada şunu belirtmekte de fayda var. “Hajri Ma Te Dike”, BGST müzik bölgesindeki Trakya-Balkan çalışmalarımızda Esma Redzopova’dan beğenerek, etkilenerek dinlediğimiz bir ağıttı. Ağıt olduğunu, melodisinden, yorumdaki üsluptan vs. dinler dinlemez anlamıştık ve fakat dilini anlayamadığımız için, Esma Redzopova’dan dinlediğimiz bu ağıdın, “Hayri” isimli bir erkek için yakılmış geleneksel bir ağıt olduğunu zanneder dururduk. Oysa, sözüyle müziğiyle Esma Redzepova’ya ait ve de üstelik “Hayri” isimli bir erkeğe değil, Esma Redzopova’nın teyzesinin ağzından, teyzesi için yazılmış bir ağıt olduğunu öğrenince çok şaşırdık. “Hajri Ma Te Dike” ifadesinin, “Hayrını Görmeyesin” anlamına geldiğini öğrendik. Bir kadının, kendi annesine sitemini, serzenişini anlatan bu şarkıdaki hikâyenin aslını astarını ise Esma Redzepova’nın kendisinden dinleyince anladık: “Teyzemi, çok küçük yaşında, kendisinden yaşça çok büyük bir tüccarla evlendirmişler. Gelin gittiği evde, zavallı teyzeme çok eziyet çektirmişler Canı çıkana kadar çalıştırdıkları teyzemi, varlıklı olmalarına rağmen aç bırakmışlar, tahta zeminlerde yatırmışlar. Bütün bu işkencelere boyun eğmek zorunda kalan teyzem, intikamını almış tabii ki. Nasıl mı? ‘Bu aileye asla çocuk doğurmayacağım.’ demiş ve ne vakit hamile kalsa, kendi bulduğu bir yöntemle bebeğini düşürmş. Yazdığım şarkıda, bu evlilik annesinin rızasıyla gerçekleştiği için, annesi bu evliliği engellemediği için, teyzem, kendi annesine sitem eder. ‘Hajri Ma Te Dike’, teyzemin bu çileli hikâyesinden doğmuştur.”
13 yaşında şarkı söyleyerek başlayıp yüzü aşkın sayıda single, onlarca albüm ve sinema filmine yer verdiği sanat hayatının 50. yılını, 2006 Mart ayında, Üsküp’te kutlamış Esma Redzepova. Binlercesi yardım amaçlı olmak üzere 15.000’in üzerinde konser vermiş. Benzersiz yorumculuğunun yanı sıra, sayısız şarkı sözü ve bestesiyle “Roman müziğinin kraliçesi” lâkaplı bu Makedon şarkıcı, bugün de yılda yaklaşık 200 konserle dolaştığı dünya turnelerinden elde ettiği gelirin çok önemli bir kısmını hayır işlerinde kullanıyor.
Aşağıda, 2008 Haziran’ında Esma Redzepova ile gerçekleştirip kayıt altına aldığımız söyleşi yer almaktadır.
Fehmiye Çelik
***
ESMA REDZEPOVA: “MÜZİK, BENİM BESİN KAYNAĞIM!”
Müzikle ne zaman tanıştınız?
Çocukluk yıllarımda, daha çok gençken, 8-9 yaşlarında başladım. Öğretmenim Stevo Teodosievski de benimle özel olarak ilgilenmiştir.
Ailenizde başka müzisyen var mıydı?
Evet. Babam bütün vurmalı çalgıları çok iyi çalardı. Aynı zamanda çok da iyi bir besteciydi. Ondan müzik hakkında çok şey öğrendim. Küçük yaşlarda, babamın benim üzerimdeki etkisi çok büyüktü. Kış günlerinde babam bütün aileyi bir araya toplar, kendisi vurmalı çalgılar çalar, çocuklara “Haydi uyanın, haydi dans edin!” derdi. Kimse bunu yapmak istemezdi aslında; ama ben müziği duyar duymaz o an dans etmeye başlardım. Çok profesyonel ve ciddi bir şekilde dans ederdim. Bütün ağabeylerim ve ablalarım benim bu halimle dalga geçerlerdi. Ama ben onlara söylemiştim. “Bunu yapmayın! Bir gün çok ünlü bir şarkıcı olacağım, göreceksiniz!” derdim. Ve böylece bu hayalim bugün gerçeğe dönüştü.
İlk albümünüzü ne zaman yaptınız?
Albüm değil; ama ilk single kaydımı, yani 45’lik plağımı 11 yaşında yaptım. 2 şarkı bir yüzde, 2 şarkı diğer yüzde olmak üzere 4 kısa şarkıdan oluşan bir plaktı.
Bu 45’likte hangi şarkılar vardı?
İlk 45’lik plağımda, kendi bestem olan “A Bre Babi So Kerdjan”, “Çaye Şukarije”, “Nino Nino” ve Türkçe bir şarkı olan “Kızım Seni Ali’ye Vereyim mi?”yi okumuştum.
Bugüne kadar hangi dillerde şarkı söylediniz?
Bugüne kadar yaklaşık 20 farklı dilde şarkı söyledim; ama şarkılarımda en çok kullandığım diller Çingenece, Makedonca ve Sırpça/Karadağca’dır. Bu ikisi, yani Sırpça/Karadağca, artık neredeyse aynı dil. Şehirler ayrılmadan önce bazı farklılıklar yaratılmaya çalışıldı bu iki dil arasında; ama artık ikisi de aynı. Yugoslavya’da konuşulan bütün diller, bir parça Sırpça oluyor aslında.
Sanıyoruz ki Çingeneceyi tercih etmeye özen gösteriyorsunuz. Bunun özel bir önemi var mı sizin için?
Hayır, özel bir önemi yok. Makedonya’daki bütün halklar da beni kendi şarkıcıları olarak sahipleniyor. Çingenece şarkı söylemek kariyerim için pek de iyi bir şey değil aslında. Makedonya’da yaşıyorum ve ben aynı anda hem bir Makedon şarkıcı hem de bir Çingene şarkıcıyım.
Peki, Makedonya için Çingenelerin önemli bir merkezi diyebilir miyiz?
Evet. Makedonya Anayasası, Makedonya’daki Roman halkının iyi bir hayat sürmesi için gayet iyi eğitim ve iş imkânları sunuyor. Romanlar Makedonya’nın önemli bir parçasını oluşturuyor çünkü ve Makedonya, Roman halkına nasıl davranılması gerektiği konusunda diğer ülkelere de örnek olmalıdır. Bence Makedonya, Roman halkı için çok şey yapan en insancıl ülke. Esma Redzepova Theodosievska gibi Roman şarkıcılar da ilk oradan çıktı. İlk Çingene alfabesi, Çingene dilinde 24 saat yayın yapan ilk Çingene televizyonu Makedonya’dan çıktı. Şimdi bu şekilde iki televizyon kanalı var. Makedonya parlamentosunda iki üyemiz var. 45000 nüfuslu bir ilçemizin belediye başkanlığını yapan bir Roman arkadaşımız var. Makedonya Cumhuriyeti ile gurur duyuyorum.
Makedonya’nın ünlü Şutka Mahallesi’ni biz de duyduk. Bu mahallenin ünü nereden kaynaklanıyor?
Şutka kelimesi, Şuto Orizari için kullanılan bir kısaltma. Şuto Orizari size daha önce anlattığım, Romanların yaşadığı belediyenin ismidir. Şutka da bu yerin kısaltma adı, başka bir şey değil. Gerçek isim Şuto Orizari ve doğrudur, burada çok sayıda Roman yaşar.
Dünyanın çoğu yerinde, Çingene halkını ya “eğlenceli, şirin insanlar” şeklinde gören romantik ya da turistik bir bakış ya da hırsızlık yapan insanlar olarak gören ırkçı bir bakış açısı hâkim. Bu durum Makedonya için de geçerli mi?
Hayır, geçerli değil. Makedonya, her şeyden önce Çingenelerin eğitimi için yatırım yaptı. Böylece Çingenelerin çoğu üniversite eğitimi aldı ve eğitimli bireyler haline geldi, güzel hayatlar sürebildi. Artık orta eğitim Makedonya’da yaşayan herkes için zorunlu hale getirildi, böylece eğitim seviyesi Çingene halkı için de yükseldi. Ebeveynler, çocukları ortaokuldan mezun olana kadar onları okula göndermekle yükümlü. Ve bu yükümlülük sadece Çingeneler değil, bütün Makedonyalılar için geçerli. Makedonya’daki Çingeneler, hırsızlık yapmıyor ya da sadece müzisyenlik yapmıyor. Doktorlarımız, milletvekillerimiz, avukatlarımız, öğretmenlerimiz ve neredeyse her türlü meslekle uğraşan Çingeneler var.
Diğer birçok ülkede de, birçok dalda kendini yetiştirmiş Çingeneler var. Ama bu insanlar gerçek kimliklerini gizlemek zorunda kalıyorlar. Bu durum, çoğu ülke için geçerli. Bir Çingene, doktor olduğunda, Çingene olduğunu rahatça ifade edemiyor.
Belki de Makedonya Çingene halkına saygı duyan ve onlarla ilgilenen tek ülkedir. Mesela bana bakın. 52 yıldır Makedonya ve eski Yugoslavya devletinin tam saygısıyla sahnedeyim. Belki ileride Makedonya parlamentosunun bir üyesi olabilirim. Böylece parlamentodaki ilk Çingene kadın olacağım. Seçimlerde bazı siyasi partiler ve bazı bileşenlerin yaratacağı sonuçları da bekliyor olacağız ama meclise girme olasılığım