BALKANLAR’DAN İSTANBUL’A MÜZİK YOLCULUĞU
“Gayda İstanbul” projesi, İstanbul’da yaşayan Roman müzisyelerle yapılan bir çalışmanın ürünü. Çalışmanın öncüleri, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesindeki Kardeş Türküler ve 45’lik Şarkılar çalışmalarında da yer alan Fehmiye Çelik ve Ayhan Akkaya. Projede, Roman müzisyenlerden Tevfik Çekiç kemanıyla, Şükrü Tırkış klarinetiyle, Basri Özkaraağaç darbukasıyla yer alıyor. Onur Başkurt’un davulu ve Deniz Demirtaş’ın vokalleri de projeye renk katıyor. Gayda İstanbul, 24 Ocak’ta, BALANS’ta verecekleri bir konserle bir yıllık çalışmalarının sonucunu sahneleyecek. 27 Şubat’ta Bursa’da, 2 Mart’ta da Ankara’dalar. İzleyiciyi, Balkanlardan Rumeli’ye, oradan da İstanbul’a uzanan bir müzik şöleniyle gezintiye çıkaracaklar; ama en çok da İstanbul’da dolandıracaklar. “Balkanlardan İstanbul’a uzanan uzun bir göç yolculuğunu anlatıyor aslında müziklerimiz.” diyor Fehmiye Çelik. Onları bu yolculuğa çıkaran; Kardeş Türküler’de edindikleri birikimleri kullanabilmek ve Çingene/Balkan müziğine duydukları ilgi ve bilgilerini daha da derinleştirmek. “Kardeş Türküler’de 15 yıldır, Türkiye’deki çokkültürlüğü sahneye yansıtmaya çalışıyoruz; ancak diller, kültürler, inançlar bakımından çok zengin coğrafyada yaşadığımızdan, bu kültürlerin müzikal sunumlarını Kardeş Türküler’in sunum olanakları ölçüsünde gerçekleştirebiliyoruz. Oysa, her biri üzerine daha derinlikli çalışmalar yapılabilmeli.” diyor Ayhan Akkaya. Bunu yaparken de o müziğin temsilcilerini de katmışlar aralarına; çünkü “turistik” bir çalışma olsun istememişler. Bu kültürün içinden insanlarla birlikte yürütmüşler çalışmalarını.
Çelik için, bu gezinin başka bir önemi daha var; Makedonya göçmeni ailesinin izlerini sürmek… “İnsan yaşlandıkça galiba kendi toprağı, onu biraz daha kendine çekiyor.” diyor gülerek. “Arkadaşlarım son yıllarda giderek daha çok göçmen aksanı içinden konuşmaya başladığımı söylüyorlar. İçine doğduğu kültür, insanı zaman içinde daha çok sarıp sarmalıyor. Kendi kültürümün müziklerini yapıyor olmak da, tabii ki benim için çok önemli.”
Gayda ile İstanbul’u yan yana getirmelerinin nedenini anlatmak, onlar için en uzun yanıt. “Çünkü gayda, özellikle bir dönem, Balkanlar’da çok kullanılan bir enstrüman, ancak günümüzde fazla kullanılmıyor.” diyor Çelik, “Ayrıca Gayda, ‘kayide’ yani makam, melodi anlamına da geliyor. Çift anlamlı oluşu bizi çekti. Çingene müzisyenler gaydayı zamanla müzikal bir forma da dönüştürmüşler. Gayda, enstrüman; gayda, müzikal form; gayda müzikal bir terminoloji olarak karşımıza çok sık çıkınca, biz de onu kendimize ad olarak seçtik”. Akkaya tamamlıyor; “İstanbul’u seçmemizin nedeni ise, burada yaşamamız. O yüzden de Balkanlardan çıkıp İstanbul’a gelişi hep İstanbul’dan bakarak anlatıyoruz.”
BALKAN ve ÇİNGENE MÜZİKLERİNİN İZİNDE
Bu müziklerin izini sürerken hem bu topraklardan çok uzaklaşmış, hem de hiç ayrılmamışlar, çünkü birbiriyle kaynaşmış bir kültürle karşılaşmışlar. Akkaya, “Kültürler arasında ister istemez çok fazla ortaklık oluşmuş. Biz bunu şarkılarda çok iyi gözlemleyebiliyoruz. Bazı şarkılara buradaki insanların daha rahat anlaması için Türkçe bölümler ekledik. Eğlenceli bir konser olacağını düşünüyoruz. Sound anlamında epey bir çeşitlilik var, ancak temel hareket noktamız Balkan müzikleri” diyor. Peki Saraybosna’dan İstanbul’a uzanan bu müzik yolculuğunda bize nerelerden neler getirecekler? Yanıt Akkaya’dan:
“Keman, klarinet, darbuka gibi oraların geleneksel enstrümanları ve oralarda oluşmuş geleneksel formlar var. Saraybosna’dan Yunanistan’a, Trakya’ya inince iklim biraz değişiyor ve telliler ön plana çıkmaya başlıyor. Kuzeye çıktığınızda hava biraz tizleşiyor ve yaylılar ağırlık kazanıyor, ortalarda daha saksofon, trompet gibi bakır üflemeliler ön plana çıkmaya başlıyor. Ritmler zaten çok çeşitli. Saraybosna tarafında daha 4/4’lük ritmler ön planda, İstanbul’a yaklaştığımızda daha aksak ritmler, 9/8’likler, 6/8’lik artıyor. Balkanlarda Avrupa’da gelişen Batı etkisi, armoni etkisi daha fazla. İcrası zor ve oldukça ileri bir müzik. Müzisyenler için de son derece geliştirici”.
Konserde, Makedonca, Boşnakça, Arnavutça, Romanca, Türkçe şarkılar söyleyecek, kendi bestelerini de çalacaklar. Onlar için bu proje sadece iyi müzik yapmayı değil, bu kültürleri insanlara tanıtmayı ve önyargıları yıkmayı da hedefliyor.
Ayhan Akkaya, “Yasamızda 2003’e kadar, muhacir olarak alınmayacağı belirtilen ‘Türk kültürüne bağlı olmayanlar, anarşistler, casuslar, memleket dışına çıkarılmış’ların arasında, Çingeneler de sayılıyordu. Bu Çingene olmanın ne kadar zor bir mücadele gerektirdiğini de gösteriyor. Şimdi şimdi birkaç Çingene ya da Çingene grubu ortaya çıktı. Onlar daha çok icra yönlerini öne çıkarıyorlar, ancak Çingene kültürü içinden çok konuşulmuyor. Çingeneler neden hep karşımıza eğlendiren kişiler olarak çıksınlar, diye düşünürken, bu proje gelişti. Bu insanların kendi hayatları, dilleri var. İşte biz bunları göstermek istiyoruz, ancak sadece turistik olarak değil, o kültürün içinden konuşmak istiyoruz.” diyor. Konserde kabare öğelerine de yer verilecek, Balkan ve Çingene müziklerinin coşkusuna rağmen, seslenmeler, atışmalar, nidalarla yaşanan acıları da göstermeyi hedefliyorlar. Konser onlar için bir başlangıç. Bundan sonrasındaki çalışmalarını ve albüm hazıklıklarını konserler belirleyecek.