ÖNSÖZ*
Kitabın Öyküsü
Kardeş Türküler projesinin geride bıraktığı 15 yılı kitaplaştırma fikri ortaya atıldığında, bizi bekleyen çalışma sürecinin kolay olmayacağının farkındaydık. ‘90’lı yılların başında Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK)’nde başlayan ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST)’nun kurulmasıyla çalışmalarını bu çatı altında sürdüren; zaman içinde oluşturduğu müzikal/kültürel yaklaşımlarla geniş kesimlerin dikkatini çeken bir proje söz konusuydu. Kalan Müzik’in de katkılarıyla, müzik piyasası içinde kendine önemli bir yer edinen ve danslarıyla, müzikleriyle 15 yıl boyunca birçok ismin katkıda bulunduğu bu çokkatmanlı projenin öyküsünü yazmak, kapsamlı bir ön hazırlık ve dikkatli bir çalışma gerektiriyordu…
Öncelikle halen Kardeş Türküler projesinde yer alan ve bu projenin tarihini yakından bilenler olarak bir araya geldik ve kitap için çalışmaya başladık. Yayıncılık alanında çok deneyimimiz yoktu; ancak “Folklora Doğru”, “Mimesis”, “Feminist Çerçeve” gibi dergilerdeki çalışmalarımızdan ve özellikle de 2 yıl önce, yine BGST Yayınları’ndan çıkarttığımız “60’lardan 70’lere 45’lik Şarkılar” kitabından edindiğimiz deneyimlerden aldığımız cesaretle yola koyulduk.
15 yıl, dile kolay!.. Tümevarımsal bir yöntemi benimsedik ve başladık arşivleri karıştırmaya… Karıştırdıkça hatırladık; hatırladıkça karıştırdık!.. Hatta öyle anlar oldu ki, bazı şeyleri gerçekten “karıştırdık”!.. Birbirine karışan hatıraları, oturup bir düzene soktuk. Yaptığımız araştırmalar, tartışmalar; hazırladığımız aktarımlar; ilk yılları iyi bilen diğer BGST’li arkadaşlarımızın katkıları; projenin farklı dönem ve aşamalarında katkı sunmuş arkadaşların söyledikleri… Hepsi bir araya geldi ve 15 yılın öyküsü yavaş yavaş belirmeye başladı.
İtiraf etmek gerekir ki, en zor işlerden birisi, böyle çokkatmanlı bir projenin tarihçesini kaleme almaktı. BÜFK yıllarından kitabın mizanpaja girdiği döneme kadar süregelen tarihsel süreç, Ülker Uncu’nun sorumluluğunda belli köşe taşları etrafında toparlandı ve “Şarkılar Kardeşlik Yollarında” yazısı bu şekilde ana hatlarıyla ortaya çıktı. Tarihçe içinde ayrıntılandırılması gereken kimi noktalar söz konusu olduğunda, farklı kişilerin görüşlerine, bazı bilgi ve belgelere ihtiyacımız oldu. Alınan görüşlerin, yapılan sohbet ve tartışmalarda ortaya çıkan sonuçların, derlenen fotoğraf ve belgelerin, yazı içinde açılan pencereler aracılığıyla okurlarla paylaşılması hedeflendi.
“Kardeş Türküler Projesinin Müzikal Olanakları”nı kaleme alma konusunda Vedat Yıldırım sorumluluk aldı. Projenin müzikal olanaklarından ve etkilendiği kaynaklardan geliştirdiği düzenleme anlayışına; enstrüman ve vokal kullanımından beste çalışmalarına kadar her bir nokta birlikte tartışıldı ve yazıda geniş bir çerçevede ele alınmaya çalışıldı. Öncesinde, projenin müzikal olanakları üzerine hazırlanan uygulamalı atölye çalışması notlarının yazı için çok faydalı olduğunu söylemek gerek. Bu yazıda karşımıza çıkan temel sıkıntı, Türkçede müzik alanında genel olarak karşılaşılan “terminoloji” sorunu oldu. Halk müziği alanındaki terminolojinin önemli eksikleri vardı ve çokkültürlü bir perspektif içinden geliştirilmeye çalışılan ifadeleri yansıtmaktan uzaktı. Kendi içinde belli bir bütünlük oluşturabilmek amacıyla bu yazıda, Batı müziği ve klasik Osmanlı-Türk müziği terminolojilerinden faydalanılması benimsendi.
Levent Soy ve Gökhan Gökçen, “Kardeş Türküler-Kardeş Danslar” yazılarıyla Kardeş Türküler projesinde dansın yerini ele aldılar. Projenin yakın tarihinde önemli bir dönemeç olan Karola dans-müzik gösterisinden Harbiye Açıkhava gösterilerine, geliştirilen çalışma anlayışı ve yaşanan etkileşimler yazıda konu edildi.
Fehmiye Çelik ve Feryal Öney’in projedeki kadın dramaturjisi konusunda kaleme aldıkları “Kınamızı Soldurana, Gülümüzü Kurutana…” yazısı, cinsiyet ayrımcılıklarına karşı yürütülen mücadelenin Kardeş Türküler projesindeki yansımalarını ele alan bir yazı oldu. ‘90’lı yılların -sadece etnik değil, aynı zamanda dinsel, cinsel, …- farklı kimliklerin de özgürlük mücadelesine tanıklık ettiği ve kültürel mücadelenin bir bütün olarak algılanması gerektiği noktası, yazının temel çıkış noktalarından birini oluşturdu.
Buraya kadar bahsi geçen ve çalışmalarda bizzat yer almış kişiler tarafından kaleme alınan bu 4 yazı, yaşanan 15 yılı farklı açılardan konu edindi. Bu yazılara Derya Bengi, Martin Stokes, Orhan Kahyaoğlu ve Orhan Tekelioğlu’nun proje üzerine yazdıkları çeşitli değerlendirme yazıları da eklenince, projenin öyküsü belli bir bütünlük kazanmış oldu. Ancak bu yeterli değildi. Türkiye’de ‘90’lı yıllarla birlikte hız kazanan kimlik mücadelesine kültür-sanat alanından katkı sunmuş isimlerin görüşlerinin de, olanaklar çerçevesinde kitapta yer alması kararlaştırıldı. Yöntem olarak bestecisinden söz yazarına, düzenlemecisinden enstrüman icracısına, tonmaisterinden organizatörüne, akademisyeninden yapımcısına kadar bu alanlarda çalışmış birçok isimle söyleşi yapılması fikri benimsendi ve bu şekilde kitabın son bölümü oluşturuldu.
Diler Özer’in projenin oluşma koşullarını toplumsal arka plan çerçevesinde ele aldığı “Kardeş Türküler Projesi ve Bir Perspektif Olarak Kültürel Çoğulculuk” başlıklı yazısıyla beraber, yazılar tamamlanmış oldu.
Kitabın mizanpaj sürecinin de epey zorlu bir süreç olarak ilerlediğini burada özellikle belirtmek gerekir. Yazılarıyla, fotoğraflarıyla, söyleşileriyle, arka plan notları ve belgeleriyle, dönemin gazete haberlerinden ve web sitemize gelen e-postalardan yaptığımız seçkilerle çokkatmanlı bir yapı sunan ve “belgesel kitap” olarak adlandırılabilecek bir formatta hazırlanan bu kitap, MYRA çalışanlarının –özellikle Damla Özlüer, Gülderen Rençber Erbaş ve Rauf Kösemen’in- verdiği destek olmasa, şüphesiz bizi daha uzun bir süre uğraştırırdı…
Kardeş Türküler gibi çokkültürlülüğü, çokdilliliği savunan bir projenin kitabının da çokdilli olması, aramızdaki önemli tartışmalardan biriydi. Bütün yazıların bu coğrafyada yaşayan farklı dillere çevrilerek basılması, sayfa ve basım olanakları düşünüldüğünde neredeyse imkânsızdı. Bununla birlikte, sadece “söyleşiler” bölümünde, farklı kültürlerin temsilcilerinin bizlere anlattıklarını kendi anadillerinde de ifade etmelerini istedik ve aynı sayfalara bu söyleşilerin Türkçe çevirilerini de eklemeyi uygun bulduk.
Tabii, bir dilden bir dile çeviriler yapılırken bütün ifadelerin birebir karşılıklarının aktarılamadığını da belirtmek gerekir. Bunun nedenlerine gelince…
Lazca, Gürcüce, Ermenice, Kürtçe ya da Çingenece bir ifadenin Türkçede ya da tam tersi Türkçede geçen bir ifadenin diğer dillerdeki karşılıkları, kültürel farklılıklardan kaynaklanan nedenlerden ötürü her zaman birbirini tutmadı. Öte yandan, bu coğrafyada uzun yıllar özgürce kullanılamayan Türkçe dışındaki dillerin zaman içinde kayıplara uğraması ve bazı ifadelerin karşılıklarının artık hatırlanamaması da çeviri süreçlerinde ne yazık ki önemli bir engel olarak karşımıza çıktı.
Çingenece söyleşide sözcük ve gramer hatalarımız için okurların hoşgörüsüne sığındığımızı özellikle belirtmemiz gerekir. Yaptığımız araştırmalar neticesinde artık giderek yok olmaya başlayan Çingene dilinin tüm Türkiye Çingeneleri tarafından bilinip konuşulan bir dil olmadığını; Çingenelerin kendileri arasında da farklılıklar gösterdiğini ve yerel dillerle iç içe geçmiş bir yapı arz ettiğini öğrendik. 1800’lü yıllarda İstanbullu bir Rum olan Aleksandr Paspati adlı araştırmacının hazırladığı sözlük dışında herhangi bir kaynağa ya da bugün bu dile her yönüyle hâkim bir kişiye ulaşamadık. Her türlü eksikliğe ve zorluğa rağmen, bu dilin var olduğu gerçeğinden hareket ederek yapılan söyleşiyi Çingenecede işitilen haliyle yazıya geçirmeye çalıştık.
Bütün bunlardan hareketle, kitabın tamamının, önümüzdeki dönem farklı dillerde de basılabileceğini/basılması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, elinizde tuttuğunuz bu kitap için, “Türkçe versiyon” gibi bir tanımlamada bulunmak, sanıyoruz yanlış olmaz.
“Sonsöz” Niyetine…
Bu topraklarda kurulan sofralarda, papazyahnisi ile imambayıldı aynı masayı paylaşır… Bir ikindi namazı vakti, Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürürken, şehrin tarihine serin avlusuyla tanıklık eden bir kiliseyle ansızın karşılaşabilirsiniz… Önünde oturup soluklandığınız bir bina, eski bir Rum meyhanesi çıkabilir… Anadolu’da dolaşıp da, Ermeni mimarlar tarafından inşa edilmiş bir köprü ya da han görmemek mümkün müdür?.. Laz’ı, Kürt’ü, Türk’ü, Süryani’si, Boşnak’ı, Gürcü’sü, Çingene’si… Hepsi de, yaşanan onca olumsuzluklara rağmen, halen bu topraklara özgü kültürel zenginliğin bir parçası olmaya devam etmekte…
Kardeş Türküler projesinde, bu topraklarda yüzyıllarca bir arada yaşamış farklı kimlik ve kültürlerin arasından sesleniyoruz, coğrafyamızın çokkültürlü yapısı her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da ve her ne kadar bu yapıya yönelik büyük darbeler alınmış olsa da… Binalar, sokaklar, kaldırımlar, müzikler, masallar, deyimler, danslar, yemekler… Bu topraklarda yüzyıllar öncesinden kök salmış ve bugüne kadar gelmiş “kültürel çoğulluk” gerçeğini görmezden gelip yok saymak mümkün değil!
Yine de yaşadığımız kültürün çoğul gerçekliğine dair bugüne ait bir anekdot bulmak ya da bizzat kendi yaşadıklarımızdan örnek vermek konusunda, ne yazık ki epey zorlanıyoruz ve kendimizi Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Çingene, Süryani, Arap, Rum, … olarak tanımlarken, bir yandan da Anadolu’da yaşayan tüm bu kültürlerin mirasını taşıdığımızı, bugün Türkiye’de yaşayanlar olarak farklı kültürlerin harmanıyla oluşmuş kimliklere sahip olduğumuzu çoğu zaman fark edemiyoruz.
İşte Kardeş Türküler’in yaptığı, bir hatırlatmadır…
İlkokulda, barış bize iki savaş arasında yapılan antlaşmalara atılan bir imza olarak öğretildi. Kardeşlik ise hep çocuklara özgüydü; büyüdükçe ne oluyorsa oluyor ve sözcük dağarcıklarından siliniveriyordu…
Kardeş Türküler, barış ve kardeşliğin sürekli kılınabileceğine olan inançtır…
1934 Trakya, 1938 Dersim olayları, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955, 1993 Sivas katliamı, 19 Ocak 2007 Hrant Dink cinayeti…
Kardeş Türküler, baskıcı ve ırkçı uygulamalara yönelik bir cevaptır…
Bazı çevrelerde çokkültürlülük, bu toprakların geçmişine ait bir “olgu” olarak kabul görmekte. Oysa kardeşlik, geçmişte yaşanan güzel günlere bir gönderme olduğu kadar, geçmişi yanına alıp “bütün kimlik ve kültürlerin eşit ifade hakkına sahip olduğu özgür yarın”lara akan bir gelecek olmalıdır.
Kardeş Türküler, yarınlara yönelik bir arayıştır…
Teşekkür…
Söyleşilerde sorduğumuz soruları içtenlikle ve sabırla yanıtlayan Ahmet Altınel, Arif Sağ, Aynur Doğan, Ayşenur Kolivar, Barış Dönmez, Behzat Doletabadi, Berîvan Akyol, Birol Topaloğlu, Bülent Forta, Erdal Erzincan, Erkan Oğur, Ezel Akay, Ferhat Güneş, Gerçek Taşlıoğlu, Görgün Taner, Hava Karadaş, Hasan Saltık, İberya Özkan, İbrahim Rojhilat, İlkay Akkaya, Kenan Yaşar, Melih Duygulu, Metin-Kemal Kahraman, Muammer Ketencoğlu, Ömer Avcı, Pakrat Estukyan, Selim Hubeş, Tevfik Çekiç, Turhan Yapıştıran, Şivan Perwer ve Zafer Yörük’e;
yazılarındaki analiz ve değerlendirmelerle kitabın belli bir bütünlük kazanmasına katkıda bulunan Derya Bengi, Orhan Kahyaoğlu, Orhan Tekelioğlu ve Martin Stokes’a;
söyleşi çevirilerinin yapılması aşamasında titizlikle çalışan Takuhi Tovmasyan, Ardaş Margosyan, Mecit Çakırusta, Cemal Taş, Lela Dadiani, Leyla Kılıç Karakaynak, Sebahattin Çurmıt ve Karen Gerson Sarhon’a;
kitabın şekillenme aşamalarındaki katkılarından dolayı Altuğ Yılmaz’a;
albüm/konser fotoğraf ve görüntülerinin birçoğunun altında imzası bulunan Hadiye Cangökçe, Murat Akay ve İ. Cem Köklükaya’ya;
arşivlerini bizimle paylaşan Bülent Aydın’a, Aras Yayıncılık’a, Kalan Müzik’e, Marmara ve Agos gazetelerine;
tüm MYRA çalışanlarına;
kitabın çeşitli aşamalarına katkı sunan BGST’li arkadaşlarımız Ali Kerem Saysel, Alişan Akpınar, Altan Erdoğan, Ayşenur Kolivar, Berna Kurt, Beyza Gümüş, Burak Korucu, Burcu Yankın, Burcu Yıldız, Burhan Hasdemir, Cansu Şipal, Deniz Demirtaş, Duygu Çavdar, Emin Çiftçi, Ender Abadoğlu, Erfan Cantepe, Esra Aşan, Feride Özdemir, Feryal Öney, Gökhan Gökçen, Gülben Yılmaz, İlkem Balseçen, Mehmet Özveren, Metin Göksel, Levent Soy, Onur Günay, Ozan Say, Özgür Akgül, Pınar Özkul, Rıza Okçu, Saro Usta, Seda Köksal, Selda Öztürk, Sevilay Saral, Şenay Karaman, Songül Tuncalı, Şerif Derince, Taner Koçak, Taylan Doğan, Taylan Şengül, Tolgahan Çoğulu, Tufan Kurdoğlu, Uluç Esen ve Vedat Yıldırım’a;
destek ve önerileri için Ömer Faruk Kurhan’a;
her zaman yanımızda olan Tovmasyan, Estukyan ve Avedikyan ailelerine;
ve bu topraklardan yükselen kardeşlik türkülerini söyleyip dinleyen herkese teşekkür ederiz.
……….
* “Kardeş Türküler – 15 Yılın Öyküsü” kitabından alınmıştır.