Koma Amed’in 30 yıl sonra gruba adını veren topraklarda 25 Ekim günü verdiği konser, Newroz alanlarındakine benzer büyük bir halk coşkusuyla gerçekleşti. Konserin yarattığı heyecan kadar Koma Amed’in röportajında yaptığı değerlendirmeler de kültür-sanat örgütlenmesinin toplumsal ve politik boyutlarını yeniden düşünmeye dair önemli hatırlatmalar içeriyor. Geçmişin ve bugünün değerlendirmesini yaparken grup üyelerinin, sanatın üretilme biçimine dair sordukları sorular, kurumsal inisiyatif alma ve kurum kültürü yaratma üzerine yaptıkları değerlendirmeler son derece önemli.

Kürtler açısından sanat yapmanın cezaevlerine tekabül ettiği 90’lı yıllarda Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) kurumsal bir inisiyatif alıyor. Dönemin MKM’si içinde çalışma yürüten Kürt sanatçılar sistemin izin verdiği sınırlar içinde kalmak yerine kendi kültür-sanat kurumlarını kurmayı tercih ediyor. Dans, müzik, tiyatro, edebiyat, yayıncılık alanlarında önemli çalışmalara imza atıyor. Bu çalışmalar meşhur olmak ya da para kazanmak için yapılmıyor; amatör bir ruhla Koma Amed’in deyişiyle “kutsal duygularla Kürtlerin özgürlük yürüyüşüne kültür sanat alanından dahil olmanın ve kolektif bir üretim alanı yaratmanın” bir biçimi olarak değerlendiriliyor. MKM, Kürtlere sadece dans etmeyi, tiyatro yapmayı, enstrüman çalmayı, şarkı söylemeyi öğretmiyor; felsefi bir temel üzerinden sanatçı duruşu oluşturma imkânı veriyor. Toplumu ileriye götürmenin öğrenildiği, okul işlevi gören bir kurum olmayı hedefliyor. Amatör ruhla yapılan üretim içinde kolektif çaba ve emeği, “Kom” olma halini açığa çıkarmayı amaçlıyor. Kültür sanat çalışmaları içinde herkesin her işi öğrenmeye, her enstrümanı çalmaya çalıştığı; grupların/“kom”ların birbirine yardım ederek desteklediği ve yeni “kom”ların ortaya çıkmasını sağlayan üretken bir sanat pratiği yürütülüyor. Koma Amed geçmişin bu pratiğini hatırlatırken bu kültürün bugün yeni kuşaklara ne kadar aktarılabildiğini de tartışmaya açıyor ve kurumları özeleştirel bir değerlendirmeye davet ediyor.

Koma Amed’in hatırlattığı gibi bugünün kültür sanat dünyasında yoğun bir şekilde ağırlığını hissettiren popülist akım Kürt sanatçıları da etkiliyor. Neoliberal dünyada birey merkezli yaklaşımların kutsanması, sanatın amacını da meşhur olmaya ve para kazanmaya indirgiyor. Bu kültürel iklim içinde sistemin iletişim araçları bireyciliği teşvik ediyor. Günümüzde bir şarkı yapıp Instagram, Facebook gibi sosyal medya ağları ya da YouTube, Spotify gibi dijital platformlar üzerinden yaymak artık çok kolay. Çoğu insan da buralarda meşhur olup paraya koşma hayalleri kuruyor. Koma Amed geçmişten gelen bu hatırlatmaları eski güzel günleri anmak ya da eskiye dönmek için yapmıyor. Günümüz koşullarında neoliberal kapitalizmin teşvik ettiği kendine dönük, narsistik bireyci değerler karşısında sistem karşıtı sanatçıların bireyi yok etmeden hangi değerleri üreteceği ve bu değerleri gelecek kuşaklara nasıl aktaracağını tartışmaya açıyor.

Kürtler açısından sanat yapmak 90’lı yıllardaki gibi yaşamsal riskleri içermese de keyfi gerekçelerle cezaevine atılma riski devam ediyor. Bunun yanında Kürt siyasetinin içe dönük anlayışı Kürt kültür sanat kurumlarını da etkisi altına alabiliyor. Kurumsal faaliyetin zayıflaması Kürt toplumunun yaşadığı sorunlara çözüm oluşturulmasının önüne geçiyor. Kürt gençleri asimilasyona daha fazla maruz kalırken yoksulluk, uyuşturucu, fuhuş, çeteleşme kıskacı altına da alınıyor. Bu çok boyutlu sorunlara rağmen halkın içinden sanat yapma imkanı yaratan kurumların varlığı bu sorunlarla sanat faaliyeti aracılığıyla mücadele edilmesinde önemli bir imkan sunuyor.

Amatör sanatın ve sanat örgütlenmesinin karşılaştığı sorunlara sanatın tüketime indirgenmesi ve sol içindeki kültürel dejenerasyonun boyutları da dahil edilebilir.  Günümüz ekonomik koşullarında sanatı izleyici olarak takip etmek ciddi bir bütçe gerektiriyor. Bilet ücretlerinin yüksekliği orta sınıfları sanat faaliyetlerinden uzaklaştırırken sanat, maddi imkanları güçlü olan sınıflar için erişilebilir hale geliyor. Sanat üretiminin içinde olmak isteyenler içinse piyasada para karşılığında çeşitli kurslara, atölyelere dahil olmak mümkün. Buralarda amatör sanat faaliyetine hobi düzeyinde katılmanın yanında hızlıca öğrenilmiş sanat teknikleriyle reklam, dizi, televizyon dünyasında yan roller kapmak da mümkün. Sistemin sanat alanını belirlemesi karşısında geçmişte en azından sol yapılar kendi kültür sanat kurumlarını açmaya, düşünsel ve estetik üretim alanları yaratmaya önem verirlerdi. Bugün aynı gelenekten gelen birçok çevrenin kafe, bar, meyhane gibi tüketim merkezli mekânlar açması dikkat çekici. Buralarda tüketim üzerinden sosyalleşme giderek sol içi ilişkilerin temel biçimine dönüşüyor; hatta bu tüketim kültürü bir özgürlük göstergesiymiş gibi dolaşıma sokulabiliyor. Bu durum solun kendisi yenilemesi bir yana tüketimci ilişkilere teslim olmasının bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Haliyle sol da amatör sanat üretimi açısından topluma pek bir şey vaat etmiyor.

Günümüzde amatör sanatın gerilemesi karşısında, kültür-sanat üretimlerinin teşvik edilmesinde belediyeler önemli imkânlar sunabilir. Örneğin, Diyarbakır Belediyesi’nin de desteğiyle faaliyetlerini sürdüren Ma Music Akademisi, hem Kürt gençlerin, çocukların asimilasyona teslim edilmemesi hem de kolektif sanat üretimine katılımları açısından önemli çalışmalar yürütüyor. İstanbul’da ise İBB tarafından açılan kültür merkezleri ve kütüphanelere gençlerin yoğun ilgi gösterdiği gözlemlenebiliyor. Bu durum, gençlikle buluşmak isteyenler için elverişli bir ortam oluşturuyor. Hukuki operasyonlar ve kayyım tehditleri sürse de, belediyeler aracılığıyla amatör sanat üretiminin hâlâ mümkün olduğu söylenebilir. Asıl mesele, kamusal alanda sanatsal faaliyeti aydınlanmacı bir perspektifle gündeme taşıyacak öznelerin ortaya çıkması ve inisiyatif almasında. Bu tür öznelerin yokluğu, amatör sanat üretiminin halkla buluşmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.

Koma Amed’in yıllar önceki şarkılarının Diyarbakır’da büyük bir coşkuyla karşılanması, toplumdaki sanatsal ihtiyacın ve talebin somut bir göstergesiydi. İnsanların yıllar öncesinin üretimleriyle yeniden buluşmaktan büyük mutluluk duyması sanat üretimlerine olan ihtiyacın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Koma Amed’in hatırlattığı gibi kültür-sanat alanı, bireysel şöhretin, para kazanma hırsının ya da tüketimin değil; ortak üretimin ve yaratıcı emeğin alanı olacaksa sanatçıların toplumu ileriye taşıyacak değerler üzerine yeniden düşünmesi ve bu değerleri kendi çalışma alanlarında bugünden kurması gerekiyor.