Bütün özgürlüklerin anası olan ifade özgürlüğünü (İÖ) her yönüyle ele alan bir kitap nihayet çıktı. Niye anası? Tüm özgürlükleri o doğuruyor da ondan. İÖ olmadan mahkemede savunma dahi yapamazsınız; bir de oradan cezayı bastırırlar. Çok büyük ihtiyaçtı böyle bir kitap; hemen tanıtımına geçeceğim, ama izin verin, gerçek ifade özgürlüğü ile bizdeki arasında adamı çarpan terslikler var, onları iki kelimeyle anlatıp öyle geçeyim.

Bir kere, bizde gerçek ifade özgürlüğü yok ama, şükür ki ‘ikamesi’ var: Hakaret ve hatta Ölümle Tehdit Özgürlüğü. Milletvekili Süleyman Sarıbaş 3.5 yıl mahkemelerde sürünen Azınlık Raporu için “Babalarının kim olduğunu analarına sorsunlar” dedi, Yargıtay’dan beraat etti. Helal olsun Türk yargısına. İkincisi, (bundan sonrasını Prof. O. Uygun’dan dinlemek lazım asıl) AİHM uygulamasına göre bir açıklamanın ifade özgürlüğü sınırlarını aşması için hakaret, şiddet, nefret söylemi taşıması gerekir. Ama bunlar bile yetmeyebilir. 1) Bunu yapan kişinin başkalarını etkileme gücü olmalıdır; 2) Açıklamanın yapıldığı ortam, yer ve şekil kamuoyunu etkilemeye müsait olmalıdır. Kıraathanede okey oynarken ‘üfürmek’ ile TBMM’de konuşmak bir değildir. Ama bizde mukaddes devleti korumak için konuşmanın yalnızca içeriği dikkate alınır. Buna da helal olsun.

Üçüncüsü, AİHM uygulamasında en geniş ifade özgürlüğü şu birinci takımı eleştirenlere tanınır: Devlet, hükümet, kamu kurumları. Çünkü bunlar zaten her türlü yolla kendini savunma olanaklarına sahiptir. Onların arkasından ikinci takım gelir: Politikacılar ve sorumlu bürokratlar. AİHM, ifade özgürlüğünü sıradan yurttaşları eleştirenler için dar tutar en çok. Bu üçlü derecelendirme bizde tersinedir. Buna da bir helal diyelim ve Türkiye’de İfade Özgürlüğü kitabın tanıtımına geçelim…

Konular uzmanları tarafından işlenmiş ve iki ana bölümde toplanıyor. 1) İÖ’nün işlevi, sınırlama tartışmaları ve Türkiye’deki uygulama; 2) Farklı kimlikler ve alanlar bağlamında İÖ sorunları.

Birinci Bölüm, temel tartışmaların yanı sıra, ülkemizdeki uygulamayı AİHM, ABD Yüksek Mahkemesi gibi kurumların içtihatları ışığında ele alıyor ve Nefret Söylemi denilen belanın İÖ karşısındaki durumunu irdeliyor. Buradaki makaleler şöyle:

“AİHS ve Türk Hukukunda İÖ’nün Sınırlarması”nda Prof. Oktay Uygun 2001-04 reformlarını alıyor ve önemli kimi davalara ilişkin Yargıtay içtihadının yanı sıra TCK 301, TMK, “Suçlu ve Suçluyu Övme” gibi mevzuatı tartışıyor.

Chomsky’den “İÖ Sorunu” adlı çeviri, açıkça şiddet çağrısı yapmadıkça hiçbir görüş kısıtlanmamalı, anti-semitist propaganda bile özgür olmalı, diyor.

Yd. Doç. Ayşen Candaş Bilgen’ “Muhalefet ve Demokrasi: Hem Politik hem de Liberal Bir Hak Olarak Düşünce ve İÖ” bunun tersini söylüyor: Nefret Söylemi’nin yasaklanması yönündeki Kıta Avrupası geleneğini öneriyor.

Prof. Doğu Ergil’in “Demokratik ve Katılımcı Yönetimin Önkoşulu olarak Demokrasi” makalesi İÖ’nün bir önkoşul olduğunu tekrarlıyor.

Bendenizin “Azınlık Raporu’nun Hikâyesi” bu “kemiksiz” İÖ davasını baştan sona anlatıyor.

Av. Meral Danış Beştaş’ın “Kürt Sorununda İÖ: Mevzuatta-Uygulamada Ayrımcılık ve Çifte Standart”ı olay ve mahkeme kararı vererek, Türkiye’de iki farklı hukuk olduğunu kanıtlıyor. TMK’yı masaya yatırıyor.

Av. Fatma Benli “İÖ Bağlamında Kadınların Kıyafet Sorunu”nda başörtüsü konusunu işliyor ve üniversitelerdeki yasağın hukuksal gerekçelerini sarsıyor.

İkinci Bölüm kitabın büyük kısmını oluşturuyor. İÖ kısıtlamalarına maruz kalan kesim ve alanları teker teker işleyerek, bu ülkede bir avuç yönetici dışında İÖ’nün herkesin sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Buradaki yazılara geçelim:

Doç. Ferhat Kentel “Seküler Türk Milliyetçiliğinin Karşısında Ötekileştirilen Kimlikler”adlı söyleşide insanların kendilerini güvenceye almak için içlerindeki “öteki”yi nasıl bastırdıklarını, farklı kesimlere karşı nasıl saldırganlaştıklarını anlatıyor.

Prof. Samim Akgönül “Seni Bir Tek Sessizliğin Kurtarabilir Azınlık Kimliğinin İfadesi, Türkiye’de Toplumsal ve Hukuki Engeller” makalesinde gayrimüslimlerin kimliklerini hangi yöntemlerle gizlemeye zorlandıklarını iki örnekle işliyor: Soyadları ve ana dil.

Agos’tan Rober Koptaş “Ermeni Cemaatinin Yaşadığı İÖ Sorunları” söyleşisinde, cemaatten birinin özyaşam öyküsü altında, Ermenilerin karşılaştığı ayrımcılıkları birinci elden anlatıyor.

Doç. Nazan Maksudyan’ın “Ermeni Sorunu Bağlamında Çeviri ve Otosansür”ü çeviri kitaplarda özellikle failleri ve yapılan zulmü konu alan bölümlerin nasıl sansürlendiğini örnekliyor.

Prof. Hamit Bozarslan’ın “İÖ’nün Ötesinde ve Berisinde” makalesi, sorunun kökeninde iktidar ve tahakküm sistemlerinin Kürtleri “geri, medeniyet-öncesi, feodal, cahil” olarak kodlamasının yattığını anlatıyor.

Artık aramızda olmayan Mehmed Uzun’un “Sözün Güzelliği, Gücü ve Saygınlığı” denemesi Diyarbakır’da verdiği konferansı insanların nasıl heyecanla izlediğini hikâye ediyor.

Alişan Akpınar’ın “Lise Tarih Ders Kitaplarında Geliştirilen Kürt İmgesi: Hiçleştirme-Hainleştirme Politikası ve Bilimsel Etiğin Hali” makalesi Kürtlerin bu kitaplarda ancak “hain” diye geçtiğini söylüyor.

Bu kapsamlı derlemede inanç özgürlüğü bahsi Hamza Türkmen’in “Müslümanların Adalet Arayışı ve Muhalif Kimlik” yazısında, Ahmet Yaşar Ocak’la yapılan “Alevilik ve İÖ” adlı söyleşide ve Erdoğan Aydın’ın “Alevi Sorunu ve İÖ” makalesinde ele alınıyor.

Sol düşüncenin İÖ sorunları Ertuğrul Kürkçü’yle yapılan “Sosyalist Düşüncenin Önündeki İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü Engelleri” söyleşisi ile Seyfi Öngider’in “İÖ ve Sol” adlı makalesinde işleniyor. Her iki yazı da bu durumun fikir ortamını nasıl yoksullaştırdığını anlatıyor.

Hülya Gülbahar’la yapılan “Kadınlar ve İÖ” söyleşisi kadınların İÖ sorunlarını geniş biçimde ele alıyor. Handan Çağlayan’ın “Berivan’ın Suskusu: Kürt Kadınları Açısından İÖ” makalesi Kürt kadınlarının devletin gözünde “yasadışı örgütün maşası” olarak algılandıklarını, feministlerce de ulusal kimliği ön plana çıkarmak yüzünden “gerektiği ölçüde feminist” sayılmadıklarını anlatıyor.

Yeşim Başaran’ın “Türkiye’de LGBT Yoktur, Varsa da Genel Ahlaka Aykırıdır” makalesi farklı cinsel eğilimlere reva görülen baskıları sıralıyor.

Yine Mehmed Uzun’un iki yazısı, kitaplarına yapılan baskıları ve açılan davaları konu alıyor.

Kalan Müzik sahibi Hasan Saltık’la yapılan “Müzik Sektörü ve İÖ” başlıklı söyleşi özellikle 90’larda muhalif müzik grupları ve Kürtçe müzik üzerindeki baskıları ele alıyor.

Av. Eren Keskin ile Mazlumder eski başkanı Ayhan Bilgen kendileriyle yapılan söyleşilerde insan hakları aktivistlerine niye bu denli baskı yapıldığını tartışıyorlar.

Av. Arif Ali Cangı’nın “Yaşamın Savunulmasında Düşünce ve İletişim Özgürlüğü” makalesinde altın şirketleri, devlet ve medya tarafından Bergama köylülerinin sesinin nasıl kısılmaya çalışıldığı anlatılıyor.

Gazeteci Özgür Gürbüz “Medyanın İÖ İhlalleri ve Çevre Sorunları” makalesinde çarpıcı örnekler var.

Bianet’den Erol Önderoğlu “Türk Medyası: Bağımlılığa Razı, Kamusal Görevinden Uzak, İtilip Kakılan” adlı yazısında İÖ kısıtlamalarından gazeteci, yazar ve yayıncıların payına düşenlerin dökümünü yapıyor.

Av. Ümit Kardaş “Vicdani Ret İtirazının Boyutları”nda militarizmin kendini nasıl ürettiğini ele alıyor ve bu insanlara reva görülen “sivil ölüm”ü anlatıyor. Can Başkent ise “Bir Öz-İfade olarak Vicdani Ret” makalesinde kavramın felsefi boyutlarına giriyor.

Ayşe Günaysu “Ya Kendi Düşüncemize Vurduğumuz Zincirler”de muhalif-sol düşüncenin henüz dar cemaat yapısından kurtulamamak yüzünden birey haklarını gerektiği ölçüde tanımadığını ele alıyor.

Bu yapıt alışılmadık genişlikte bir kapsama sahip. Değinmediği konu, alan, kesim kalmamış. Uzmanların kaleminden, komple (ve kalın) bir İÖ elkitabı.