Dünya tiyatro ortamında adı en fazla geçen, komedi denince ilk akla gelen ve yapıtları en fazla sahnelen, eserlerinde ele aldığı konuların yanında çalkantılı bir yaşam süren Moliere’in yaşamı, yapıtları ve yaşadığı dönemin idari yapısı ve sanat algısı, Tiyatro Boğaziçi’nin yorumu ve düzenlemesi ile Türkiye’de ilk defa sahnelere taşınıyor. Tiyatro Boğaziçi, cesur ve özenli bir sanat duyarlılığı ile Moliere’in Cimri, Kibarlık Budalası, Hastalık Hastası oyunlarından esinlenerek bu büyük ustanın çocukluğundan trajik ölümüne kadar geçen ömür skalasını seyircinin ilgisine sunuyor. Bir halıcının oğlu olarak 1622 yılında yaşama gözlerini açan Moliere, çeşitli okullarda okuduktan sonra ailesinin karşı çıkmasına karşın tiyatro oyuncusu olmak için büyük uğraş verir. Çocukluğunun ilk yıllarında panayırlarda ve çeşitli gösterim yerlerinde tiyatro izleme olanağı bulan Moliere, zamanla sanata ve oyunculuğa ilgi duyar. Bu ilgisini, gençliğinde Bejart ailesi ile birlikte kuracağı Illustre Theatre’da profesyonel olarak sürdürür. Kısa zamanda sanatın ve komedinin toplumsal siyasal gücünün farkına vararak oyun yazmaya yönelir. Yazdığı oyunlarla yaşadığı dönemin siyasal, toplumsal, kültürel ve dinsel yönelimlerine ağır eleştirilerde bulunur ve ardından hem maliye tarafından borçlarından dolayı kıskaca alınır, hem de yazdığı Tartüff adlı oyun nedeni ile kilise tarafından aforoz edilir. Borçları yüzünden hapishaneye atılır. Bu çileli yaşamın öznesi oyuncu, yönetmen, yazar ve klasik Fransız komedisinin kurucusu Moliere, genç yaşında yakalandığı hastalıklarla başa çıkamaz ve 51 yaşında, hayatının en verimli döneminde yaşama veda eder. Moliere’in bu kısa ama yoğun ve verimli yaşamını, sanat anlayışı ve yapıtlarının etkisini, Tiyatro Boğaziçi, özlü ve yoğun bir kurgu ile somut olarak sahneye aktarıyor. Reji, kurgu ve metin düzenlemesini Aysel Yıldırım’la İlker Yasin Keskin’in birlikte kotardıkları oyunun danışmanlığını Uluç Esen yapıyor. Döneme uygun kostüm tasarımını Duygu Dalyanoğlu, Sezin GünDoğan ve Nilgün Ilgıcıoğlu birlikte yorumlamış ve uygulamışlar. Jean-Baptiste Lully, 17 Hippies müzikleri ile hareket ve hüzün katılan oyunda, panayır atmosferi yaratılarak özel bir görsellik tercih edilmiş. 

Açık biçim anlatım tekniği ile kurgulanan Moliere Efendi’de, dönemin toplumsal arka planı, yönetim erkinin yapısı, yazarın yönetimle yaşadığı çatışma, sonra Kral 14. Lui ile yakınlaşma ve sarayın koruması altına alınması ve Moliere’in sanat anlayışı, oyuncusu ile yaşadığı aşk ve ölüm yolculuğu kısa öykülerle anlatılıyor. Tiyatro Boğaziçi, oyunu kurgularken her bir öykü ile hem Moliere’i hem de Moliere’in yapıtlarına aldığı toplumsal ve siyasal kişilikleri, olayları ve dönemin sorunlarını anımsatıyor; yazarın meşekkatli büyüme sürecini ramp ışıklarına taşıyor. 

Katmanlı bir üslupla kurgulanan Moliere’in yaşamı, zaman ve mekan gerçeği ile uyumlu bir anlayışla seyirci karşısına çıkarılıyor. Anlatım, Moliere’in tarzına ve biçemine uygun olarak daha ziyade oyunculukla gerçekleştiriliyor ve bu da genel olarak hem öykünün canlı kılınmasına hem de Moliere’in tarzına yaklaştırıyor gösterimi. İzlerken hem dönemin sanatsal olanaklarından hem gösterim dünyasının niteliğinden hem de toplumsal yaşamın ahlak, din ve ekonomik durumundan haberdar ediliyor seyirci. Tiyatro Boğaziçi’nin bu görsel şöleni, aslında daha ayrıntılı bir yazının konusu olabilmeli. Bu gösterim; reji, kurgu, anlatım üslubu ve oyunculuğun samimi ve içten yetkinliği ile daha ayrıntılı incelemeyi çoktan hak ediyor. Oyuncular Aysel Yıldırım, Burak Akyunak, Duygu Dalyanoğlu, Eser Dilsöz ve İlker Yasin Keskin, zor bir görevi; sorumluluk, ciddiyet ve başarı ile yerine getiriyorlar. Tebrikler!..