Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)’de Dilbilim profesörü olan Noam Chomsky, 7 Aralık 1928’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Pennsylvania eyaletinde doğdu. Rus göçmeni Yahudi bir ailenin oğlu olan Chomsky, Pennsylvania Üniversitesi’nden sonra MIT’de akademik çalışmalarına devam etti ve yaklaşık elli yıldır MIT’de çalışıyor.

Dilbilimi alanında gerçekleştirdiği çalışmalarla bilinen Chomksy, küresel medya emperyalizmine karşı ekonomi-politik bir çerçevede yürüttüğü mücadele ile akademisyen kimliğini aktivist kimliğiyle iç içe geçirebilmiş nadir entelektüellerden biridir.  Chomsky, insan yaşamının her alanındaki özgürleşme sorunları hakkında ve özellikle de ABD dış politikası üzerinde çok sayıda etkili politik çalışmaya imza attı. 1988 yılında Edward Herman ile birlikte hazırladıkları “Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği (Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Media) ” kitap Ender Abadoğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup BGST Yayınları tarafından Aralık 2012’de yeniden basıldı.

Hrant Dink’in katledilmesinin 6. Yılında Boğaziçi Üniversitesi tarafından düzenlenen bir konferansta konuşmak üzere Türkiye’ye gelen Chomsky, Türkiye ve Oluşan Dünya Düzeni konulu bir konuşma yaptı. Gelin hem Noam Chomsky’nin medya denetimi, rıza imalatı ve propaganda modeli kavramlarını bu vesileyle yeniden hatırlayalım hem de daha etkili muhalif bir mücadeleye ve sistemin sorunlarına yönelik çözümlere dair yaklaşımlarını ele alalım.

Medya Denetimi

Chomsky’nin 2002 yılında Türkçe’ye çevrilen “Medya Gerçeği” nin çatısını, Noam Chomsky’nin CBC (Canadian Broadcasting Corporation) radyosunda Kasım 1988’de verdiği “Massey Dersleri” oluşturuyor. Chomksy bu kitapta demokrasilerde ideal yönetenin halk olduğunu ama kapitalist demokrasilerde yaşamın temel alanlarında karar verme yetkisinin özel ellerde olduğunu belirtiyor. Örneğin; Türkiye’de Doğu Karadeniz’in doğusunda yapılması planlanan hidroelektrik santraller sonucunda ülkenin elektrik ihtiyacının bir kısmı karşılanacaktır. Ancak bölgenin ekolojik, sosyal ve kültürel yapısına ciddi tahribatı olacak bu projelerde yerel halkın söz hakkı yoktur. Karar merci hükümet ve özel şirketlerde. Suyun metalaşması ile en temel yaşam hakkına dair demokratik olmayan bir süreçte karar alınıyor.

Gerçek anlamda demokrasiden yoksun kapitalist demokrasilerde güç, sermaye ve iktidar ilişkileri toplumsal ve siyasi yaşamın biçimlenmesinde etkilidir. Medya ise bu noktada iktidar, güç ve sermaye sahiplerine hizmet eden bir araçtır. Chomsky, medyanın “karar verici, fikir dönüştürücü ve değer yaratıcı olduğunu” belirtir. Medya, toplumsal denetimin sağlanması, egemen değerlerin ve iktidarın yeniden üretilmesini sağlar.

Medyanın fikir dönüştürücülüğü hususunda en önemli örnek Vietnam Savaşı’dır. Bu savaş sırasında ABD medyası, savaşla ilgili konulara fazlaca yer verdi. 1975 yılında ABD savaşın askeri aşamasını bitirdikten sonra, tamamen yıktığı ülkeye 18 yıllık bir boykot uyguladı. Vietnam’da 3 milyon ölü ve 300.000 kayıp insan, 4 milyon yaralı vardı. Ölü sayısı Vietnam nüfusunun ’sine eşitti. ABD’nin kayıpları ise toplam nüfusunun %1’inin onda birinin altındaydı. Savaş döneminde New York Times’ın dış politika yorumcusu Leslie Gelb “ Amerikalıları öldürmüş oldukları için” Vietnam’ı “yasadışı” olarak tanımlıyordu.[1] Ancak daha sonra ABD’de yaşanan savaş masrafları kaynaklı ekonomik sorunların etkisiyle kitle medyasının savaşa yönelik desteği azalmıştır. ABD medyası 11 Eylül 2001’de New York ve Washington DC’de gerçekleşen saldırılar sonrası Bush yönetimi tarafından Afganistan ve Irak’a yönelik başlatılan anti-terör savaşlarını ise insan hakları ve özgürlük mücadelesi olarak lanse ederek ABD’nin bu ülkelere “demokrasi” götürdüğü fikrini savunmuştur.

Medyanın değer yaratıcılığı yönünde ise en etkili araç reklamlar. Reklamlar, değer iletileri yayma aracıdır. Toplumsal cinsiyet, aile ya da namus kavramları reklamlar aracılığıyla kitlelere iletilerek değerleştirilir. Örneğin; deterjan reklamlarında sıklıkla gördüğümüz çamaşır yıkayan ev kadını figürü, kadının toplumsal rolünü tanımlamakta ve ev işlerinin salt kadının görevleri arasında yer aldığı mesajını kitlelere iletmektedir. Öte yandan büyük ve ayrıcalıklı medyalar, izleyicilerini reklam kuruluşlarına pazarlarlar. Medya müşterileri olan izleyiciler, reklamların da tüketicileridir.

Medyanın karar vericiliği ise editoryal denetimle sağlanıyor. Hangi haberin, nasıl sunulduğuna yönelik bir denetim gerçekleştiren editörler, bu denetim sonucunda kitlere ulaşan haberin şeklini ve içeriklerini belirliyor. What Makes Mainstream Media Mainstream makalesinde Chomsky, özellikle haber ajanslarının irili ufaklı medyalara “bugün ne ile ilgilenmelisiniz, ne önemlidir” mesajlarını ilettiklerini belirtir.

Jim Morrison’ın da dediği gibi “Medyayı kim kontrol ediyorsa zihinleri de onlar kontrol ediyor.”

Rızanın İmalatı ve Propaganda Modeli

Rızanın imalatı ilk defa Walter Lippman tarafından Public Opinion (1922) kitabında kullanılan bir kavram. Daha sonra Noam Chomsky ve Edward Herman tarafından geliştirilmiş. Kavram, temel olarak devletlerin ve şirketlerin normalde insanların karşı çıkabileceği davranışlarına olumlu bakmalarının veya tepkisiz kalmalarının nasıl sağlandığını çeşitli açılardan ele alır ve insanların istemedikleri şeyleri istiyormuş gibi hissetmelerini, ihtiyaç duymadıkları şeylere ihtiyaç duyduklarını sanmalarını ve kabul etmeyecekleri şeylere rıza göstermelerini sağlamak olarak tanımlanabilir. Lippman’ın public, Leninist görüşün şaşkın sürü diye tabir ettiği kitlelerin, yönetilmesi ve yönlendirilmesi adına “rıza imalatı” sıklıkla kullanılır. Rızanın imalatı, Bourdie’nun simgesel şiddetinde toplumsal alanın her yerine nüfuz eder. Chomsky’de ise medya denetimiyle sonuçlanır. Simgesel şiddet; içsel işleyiş mantığında daha çok televizyon aracılığıyla oluşan kamuoylarıyla, rızanın imalatı ise toplumsal dünyanın görünür gerçekliği ve olayların içinde belirlenen eğilimler aracılığıyla belirginlik kazanır.[2] Bu çok korunaklı ve tutarlı sistem egemen entelektüel kültür ve propaganda modeliyle desteklenir. Çünkü rıza üretiminde asıl hedef, kendilerini toplumun önderleri sayan entellektüeller, aydınlar, köşe yazarları ve düşünce önderleridir. “Köşe yazarları, hakim normlara aykırı konumları savunsalardı, yazılarını başkaları yazıyor olurdu. Bazı şartları yerine getirmeyen birinin daimi yorumcu olma şansı yok.”[3]

Kitle medyasının işlevleri arasında eğlendirmek, avutmak, bilgi vermek ve bireyleri toplumların bütününe eklemleyen değerleri, inançları ve davranış kodlarını aşılamak yer alır. Kitle medyası uygulama ve seçimleri gerektiği gibi düşünen insanların orada olmasıyla sürdürülür. Bu taraflı seçimler, içselleştirilmiş ön kavrayışlardan ve personelin mülkiyet yapısı, örgütlenme tarzı, piyasa ve siyasi gücün kısıtlamalarına uygun davranmasından kaynaklanır. Uygulanan sansür bir otosansürdür.

Bu rolleri yerine getirmek için medyanın sistematik bir propaganda uygulaması ve egemen entelektüel kültür ile desteklenmesi kaçınılmaz.

Propaganda Modeli

Chomsky ve Herman tarafından ortaya konulan propaganda modeli güç, sermaye, iktidar ve çıkar ilişkilerine odaklanır. Propaganda modelinde beş temel süzgeç yer alır. Bu süzgeçler, hangi haberlerin basılarak kitlelere ulaştırıldığını, haberlerin sunuluş şekillerini ve muhalefetlerin marjinalleştirilmelerini anlamak adına önemli birer analiz araçlarıdır.

Bu süzgeçleri şöyle ifade edebiliriz,

  • Kitle Medyasının Büyüklüğü, Mülkiyeti ve Kar Yönelimi: Hâkim kitle medyası firmalarının büyüklüğü, tekelleşmiş mülkiyeti, sahibinin serveti ve kar yönelimi

  • İş Yapmak İçin Reklamcılık Ruhsatı: Kitle medyasının temel geçim kaynağı olarak reklamcılık

  • Kitle Medyasının Haber Kaynakları: Medyanın hükümet, iş dünyası ve bu temel kaynakların ve gücün faillerinin finanse ettiği ve onayladığı “uzmanların” sağladığı bilgilere dayanması

  • Tepki Üretimi ve Zorlayıcılar:  Medyayı disiplin altına alan bir araç olarak  “tepki üretimi”

  • Bir Denetim Mekanizması Olarak Anti Komünizm: Ulusal bir din ve denetim mekanizması olarak “antikomünizm”

 

Kitle Medyasının Büyüklüğü, Mülkiyeti ve Kar Yönelimi

Medya şirketlerinin büyük çoğunluğu çeşitli holdinglerin, aile şirketlerinin mülkiyetindedir. Ben Bagdikian’ın belirttiği gibi 1983 yılında ABD’deki elli dev firma her türlü kitle iletişim aracına sahipken bu sayı 1990 yılında sadece yirmi üç firma ile sınırlıydı. TESEV bünyesinde hazırlanan “Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği: Sektör Analizi” raporunda belirtildiği gibi 2011 yılında Türkiye’deki tüm medya sahipliği 17 grup tarafından paylaşılmaktadır.

Medyanın piyasa sistemi ile daha fazla bütünleşme yönündeki eğilimleri, medyanın tekelleşmesini ve bir şirketin bir veya daha çok sayıda gazete, TV ve radyoya sahip olması anlamına gelen çapraz mülkiyeti arttırmıştır. Türkiye’de sadece Doğan Grubu’nun beş gazetesi, yirmi yedi dergisi, bir haber ajansı ve beş TV kanalı vardır.[4]

Büyük medya kuruluşları medya dışı alanlarda da yatırımlarını artırmaktadır ve medya dışı kuruluşlar da medya alanında güçlenmektedirler. ABD’nin en büyük kuruluşlarından biri olan General Electric (GE) NBC’yi bünyesinde barındırmaktadır. GE’nin, silah üretimi ve nükleer güç alanında da yatırımları vardır. Türkiye’deki en önemli haber ve finans kanallarından olan NTV ve CNBC-E’nin sahibi olan Doğuş Grubu ise aynı zamanda ülkenin en büyük bankalarından biri olan Garanti Bankası’nın sahibidir. Bu medyaların, sahibi olan holdinglerin diğer faaliyetlerine yönelik doğru olsa dahi olumsuz bir haber yapma imkânları yoktur.

İş Yapmak İçin Reklamcılık Ruhsatı

Chomsky ve Herman’a göre ticari medya kuruluşları iş yapmak için reklama bağımlıdır. Dolayısıyla da reklam veren şirketlerin ilgisini çekmek ve tercih edilebilir olmak isterler. Reklamcılık bu kadar önemli hale gelmeden önce özellikle gazeteler satış gelirleri ile maliyetlerin karşılayabiliyorlardı ancak artan rekabet sonucu büyük şirketler gazete fiyatlarını düşürerek üretim maliyetlerinin çok altında fiyatlarla satmaya başladı. Reklam gelirlerinin sağladığı avantaj ile daha çok dağıtım ve tasarım olanağı bulan medya kuruluşları daha çok kişiye ulaşmaya ve büyümeye başladılar. Sadece satış gelirleriyle ayakta durmaya çalışan medya kuruluşları ise varlıklarını sürdüremediler. Buna en uygun örneklerden biri 2. Dünya savaşı sonrası İngiltere’deki sosyal demokrat basının gördüğü zarardır. Daily Herald, News Chronicle ve Sunday Citizen 1960-1967 yılları arasında iflas etmiştir. Bu iflasların sebebi reklam desteği eksikliğiydi. Bu iflaslar, İşçi Partisi’nin kötü talihiyle paralellik gösterdi ve özellikle hakim temsil sistemleri sorgulayan bir analiz çerçevesine sahip basının kaybedilmesine de sebep oldu. Öte yandan şirketler sadece İngiltere’de değil tüm dünyada daha az zengin izleyici ya da okuru olan medyalara reklam vermezler çünkü bu kitlelerin az tüketeceklerini ya da satın alma güçlerinin düşük olduğunu düşünürler. İşçi ya da azınlıklara hitap etmeye niyetlenen medyalar bu sebepten ayrımcılığa uğrarlar.

Mindshare’in 2010 verilerine göre Doğan Grubu Türkiye’deki tüm reklam gelirlerinin T’üne sahiptir. Onu # ile Turkuaz Grubu izlemektedir. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de medya sektörüne giriş maliyeti oldukça yüksektir. Medya sektörü tekelci piyasa koşulları içerisinde faaliyet göstermeyi sürdürüyor.

Kitle Medyasının Haber Kaynakları

Bütün medya kuruluşlarının haber değeri taşıyan tüm yerlerde aynı anda olmasının imkanı yoktur. Buna ancak belli medya kuruluşlarının ya da ajansların maddi gücü yetmektedir. Kitle medyası bu ekonomik zorunluluktan ve karşılıklı çıkarlardan dolayı güçlü enformasyon kaynaklarıyla karşılıklı ortaklığa dayalı bir ilişkiye girmeye zorlanırlar. Pentagon ve Beyaz Saray gibi resmi kaynaklar haber kaynaklarının en önemli kısmını oluşturmaktadır. Bunların yanında şirketlerin halkla ilişkiler birimleri ve büyük haber ajansları da diğer kaynaklardır. Öyle ki ABD’de “bir hesaba göre haberleri düzenleyen halkla ilişkiler uzmanlarının sayısı, haberleri yazan gazetecilerin sayısından yirmi bin kişi daha fazladır.” Sürekli haber akışı olan, hızlı haber üretiminin rekabet avantajı sunduğu medya sektöründe kaynaklara hızlı erişim ve beslenme ilişkisi kaçınılmaz olarak propaganda görevi de gören resmi kaynaklara yaslanmayı gerektirir. Resmi kaynaklara fazla ağırlık verilmesinin bir sebebi de bu kaynakların “objektifliğinden” kuşku duyulmamasıdır. Güvenilir olduğu kabul gören bu tip kaynaklardan haber almak hem daha az masraflıdır hem de herhangi bir tehdit ya da eleştiri getirmeyecektir.

Türkiye’nin en büyük haber ajansı olan Anadolu Ajansı (AA) en son duyurduğu uygulama ile şirketlerin ajansa üyelikleri ile medyada daha fazla görünür olmalarını sağlayabileceklerini belirtmiştir.[5] Böylece ülkenin en önemli ana akım haber kaynağı olan AA, maddi kazanç sağlayabileceği bir modelde müşterileri olan şirketlerin çıkarlarına yönelik haberler üreteceğini ifade etmiyor mudur?

Tepki Üretimi ve Zorlayıcılar

“Tepki üretimi” medyada yapılan açıklama ya da programlara karşı gösterilen olumsuz tepkileri kapsar. Bu süzgeç, başta hükümet ve siyasi kuruluşlar olmak üzere kitle medyasının tarafsızlığını ve nesnelliğini engellemeye çalışan tüm organizasyonların baskısını kapsar. Tamamen bağımsız bireylerin de gerçekleştirebileceği tepki üretimi mektup, telgraf, telefon, e-mail, sms, sosyal medyada yorum ya da dilekçe gibi araçlarla gerçekleştirilebilir.

Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda yayınlanan bir TV dizisi RTÜK tarafından “genel ahlaka ve aile yapısına aykırı” bulunarak uyarıldı. Ancak RTÜK uzmanları kurumun yaptırımının tek başına yeterli olmadığını toplumsal bir tepkinin şart olduğunu ısrarla dile getirdiler.[6] Bu şekilde hem toplumsal yapı şekillendirilmeye ve belli değerler toplumun geneline atfedilmeye çalışılmakta hem de bir TV dizisinin izlenebilirliğine toplum adına karar verilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise 1 Eylül 2012’de yaptığı açıklamada medya patronlarını uyararak PKK’nin ülkedeki faaliyetlerine yönelik bir haber görmek istemediğini belirterek “Tek sütun dahi görmemek lazım!” demiştir.[7] Ülkede süren savaş ve çatışma ortamında gerçekleştirilen bu tip bir uyarı açıkça medyaya yönelik bir baskı biçimi ve zorlayıcı olarak yorumlanabilir.

Bir Denetim Mekanizması Olarak Anti Komünizm

Özellikle ABD’de görülen bu yaklaşımda Soğuk Savaş döneminde komünizm karşıtlığı, kapitalist politikaların aklanması ve toplumdaki belli sınıfların sindirilmesinde kullanılır.

Chomsky ve Herman’a göre mülk sahipleri sınıfsal konumlarının ve yüksek statülerinin temellerini tehdit eden komünizmden korkarlar. Bunun sonucunda başta liberaller olmak üzere toplumdaki tüm sosyal demokrat kesimleri sürekli antikomünist bir savunma halinde ve kontrol altında tutarlar.

Türkiye’de 1980 öncesinde yaşanan “sağcı-solcu” çatışmasında medya sol görüşlü kişilere karşı benzer roller edinmiş olsa dahi bu süzgeç uzunca bir süre “şeriat” korkusu ile yürütülmüştür. Günümüzde ise “bölücülük ve Kürtçülük” üzerinden işletilmektedir.[8] Ülkedeki birçok aydın, entelektüel, sanatçı ya da akademisyen kendi Türklüklerini ve “bölücü” olmadıklarını kanıtlama baskısını hissetmektedirler.

Yukarıda açıklanan bu beş süzgeç propaganda modelinin işlemesini sağlamaktadır.  Böylece, neyin haber değeri taşıdığı, haberlerin hangi mecralarda nasıl sunulduğu belirlenmektedir. Bu durum kitlelerin doğru ve kaliteli bilgi veya haber almaları önünde ciddi engeller oluşmaktadır. Buna uygun örneklerden biri 28 Aralık 2011 tarihinde yaşanan Uludere (Roboski) Katliamı sonrasında Türkiye’deki medya kuruluşlarının 17 saat boyunca sessiz kalmalarıdır. Ülkenin doğusunda Kürt köylülerinin TC ordusu tarafından yanlış enformasyona dayanarak katledilmesi sonrasında medya kuruluşları bu olayı uzun bir süre duyurmamışlardır.[9] Diğer kritik örnek ise Redhack adlı bir hacker grubu tarafından 09 Ocak 2012 tarihinde Yüksek Öğrenim Kurumu’nun sisteminden alınarak kamuoyuyla paylaşılan yolsuzluk belgeleri olmuştur. Bu belgelere göre ülkenin en önemli üniversitelerinde çok sayıda yolsuzluk gerçekleştirilmiştir.[10] Ancak bu olay da medya tarafından yeterince rağbet görmedi.

Medya, ekonomik, yasal ve iktidar mücadeleleri arasında güç ve sermaye dengesinde kontrol ve denetim altında tutulmaktadır. “Yasama-yürütme ve yargının yani üç kuvvetin kamu adına eleştirilmesi hatta denetlenmesi amacıyla dördüncü kuvvet” olma işlevini kaybeden medya artık devletin ideolojik aygıtı olarak egemen ideolojinin yeniden üretilmesi, meşrulaşması ve rızanın üretimi için çalışmaktadır.[11]

Öte yandan Chomsky ve Herman’ın sundukları Propaganda Modeli’ne yönelik eleştirilerden bazıları hükümet ile büyük şirketlerin medya yoluyla yürüttükleri propagandayı süzgeçten geçirirken ortak çıkar ve amaçlara sahip oldukları yönündeki ön kabullerine yöneliktir.

Ayrıca finansal güç ve bütçe sağlayanın iktidarı olmadan alternatif medya nasıl yaratılabilir? sorusu da geçerliliğini korumaktadır. Bir diğer sorunsal ise bağımsız araç ve kaynaklara ulaşma imkanı olan halklar ve kitleler bunları yapıp yapmadığıdır. Kitlelerin pasif izler kitleler olmadıkları düşünülünce ve yeni medyanın imkanları da düşünülünce bu soru daha da kritik bir hale geliyor. Bunun yanında Chomksy’nin fazla komplo teorisyeni olduğuna ve propaganda modelinin fazla komplo teori odaklı aktarıldığını savunan görüşler olsa dahi bugün bu model medyanın ekonomi politiği geleneğine yeni bir açıklama getirmesi anlamında çok önemlidir. Chomsky bu eleştirilere kitabın önsözünde şöyle değinmektedir.

“Bu kitapta ortaya koyduğumuza benzer kurumsal eleştiriler düzen yanlısı yorumcular tarafından genelde “komplo teorileri” oldukları gerekçesiyle reddedilebilir, ama bu sadece bir geçiştirmedir. Kitle medyasının performansını açıklamak için herhangi bir “komplo” varsayımını kullanmıyoruz. Elde ettiğimiz sonuçlar büyük ölçüde piyasa güçlerinin işleyişinin ürettiği etkileri kapsamaktadır.”

Çözüme Doğru

Propaganda Modeli bilimsel bir çözümlemenin yanı sıra, önemli bir çağrıyı da içerir. Rızanın İmalatını etkisiz kılmak isteyenler kamusal alanda özgür, demokratik ve katılıma açık bir medya yaratma sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Analiz ve eleştiriye kurucu faaliyetlerin eşlik etmesi gerekmektedir. 1991 yılında yayınlanan Immediast Bildirgesi bu açıdan önemli bir girişimdir. “Medyayı nasıl kendi gücüyle hareketsiz hale getirebiliriz?” sorusuna cevap arayan bildirge bağımsız ve alternatif medyanın oluşması için çeşitli önerilerde bulunmaktadır. Özellikle kamu alanlarının kurtarılması ve medya yönetiminin kamuya devredilmesi önerilerden bir kaçıdır. Öte yandan ABD merkezli bir platform olan ZNET ise Foucault’un tanımladığı iktidara karşı direniş alanının birebir pratikteki karşılığı olarak değerlendirilebilen alternatif söylemlerin yer aldığı sitedir.[12] Site bağımsız, muhalif ve alternatif bir haber ve bilgi paylaşım ağı olarak faaliyetini sürdürmektedir.

TESEV’den Dilek Kurban, hazırladığı “Türkiye’de Özgür ve Bağımsız Bir Basın İçin Siyasa Önerileri’”nde ise devlet baskısının ortadan kaldırılmasını, ifade özgürlüğünün sağlanmasını ve medyayı düzenleyen kurulların bağımsızlığının sağlanmasını talep ediyor.  Gene TESEV tarafından Kasım ayında İstanbul’da gerçekleştirilen Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Konferansı’nda konuşan İMC TV’den Defne Asal da gazetecilik anayasası ve halklar bildirgesinin gerekliliğini belirterek yalan haberi yalnızlaştıran bir sivil toplum gücüne ve çok katmanlı çok katılımlı bir sermaye girişiminin önemine değinmişti.

Bitirirken şunları söylemekte fayda var. Görüldüğü üzere Chomsky ve Herman’ın ortaya koydukları Propaganda Modeli medyanın ekonomi politiğini anlamak açısından güncelliğini sürdürmektedir. Sadece ABD’de değil dünyanın hemen her yerinde medya-iktidar-sermaye ilişkilerini anlayabilmek adına etkili bir araç sunan model, beraberinde sorumluluklar ve bağımsız, özgür ve demokratik katılımlı alanların yaratılması sorumluluğunu da getiriyor.

Kaynakça

Kitaplar

 

BAGDIKIAN, B., The New Media Monopoly, 7th ed., Boston, Mass: Airlift, 2004.

CHOMSKY, N., Medya Denetimi Immediast Bildirgesi, Şen Süer (çev.), İstanbul : Tümzamanlar Yayımcılık, 1995.

CHOMSKY, N., Medya Gerçeği, Osman Akınhay ve Abdullah Yılmaz (çev.), Everest Yayınları, 2002.

CHOMSKY, N. & HERMAN, E.S., Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi Politiği, 2. Basım, bgst yayınları, 2012.

LAUGHEY, D., Medya Çalışmaları, Kalkedon Yayınları, 2010, İstanbul,

LIPPMAN, W., Public Opinion, (1921, yeni baskı, Londra: Allen&Unwin, 1932).

 

Süreli Yayınlar ve Makaleler

 

“Dışarıdaki gazeteciler sussun diye gazeteciler tutuklu”, Özgür Gündem, 12 Ocak 2013. (12.01.2013)

GELB L., “When to Forgive and Forget: Engaging Hanoi and Other Outlaws”, New York Times, 15 Nisan 1993.

İNCEOĞLU, Y., “Medya sanat ve sansür üzerine”, Siyahbant, 2012, s 38.

KURBAN, D., “Türkiye’de Özgür ve Bağımsız Bir Basın İçin Siyasa Önerileri Taslak”, TESEV Medya Raporları Serisi, 2012, s 2.

“İşkencenin Yerini Reklam Aldı”, Monde diplomatique, 15 Ağustos 2007. ( 11.01.2013)

 

İnternet

 

Anadolu Ajansı Ürünler, http://www.aa.com.tr/tr/mod/118325–urunler , Erişim Tarihi: 11.01.2013

 “Medya şehit haberlerini hiç vermesin, yok saysın”, Akşam Gazetesi, http://www.aksam.com.tr/medya-sehit-haberlerini-hic-vermesin,-yok-saysin–136220h.html, 01 EYLÜL 2012, Erişim Tarihi: 11.01.2013

 “Redhack yolsuzluk Belgelerini Açıkladı”, http://www.borsarti.com/redhack-yolsuzluk-belgelerini-yayinladi.html, Erişim Tarihi: 11.01.2013

CHOMSKY, N., “What Makes Mainstream Media Mainstream”, http://www.chomsky.info/articles/199710–.htm, Erişim Tarihi: 09.01.2013.

“RTÜK çare değil toplum tepki gösterilmeli”, http://www.tuketicikosesi.org/2010/09/rtuk-care-degil-toplum-tepki.html, 22 EYLÜL 2010, Erişim Tarihi: 11.01.2013

 “Kimlik sorunlarımız yine depreşiyor”, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=221205, 14 MAYIS 2007, Erişim Tarihi: 11.01.2013.

ŞİRİN, T. “Su Hakkı ve Suyun Özelleştirilmesine Karşı Bazı Anayasal Tecrübeler”, http://www.suhakki.org/2010/11/su-hakki-ve-suyun-ozellestirmesine-karsi-bazi-anayasal-tecrubeler/#more-468, Erişim Tarihi: 09.01.2013

ÖZSÖZ, C., “Pierre Bourdieu’nün Temel Kavramlarına Giriş”, http://istifhane.files.wordpress.com/2010/04/bourdieutemelkavramlar.pdf. Erişim Tarihi: 09.01.2013

ZNET, http://www.zcommunications.org/znet, Erişim Tarihi: 10.01.2013.

 

Diğer Yayınlar

ASAL, D., “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Konferansı Sunumu”, İstanbul, 23.11.2012.

KURBAN D.& SÖZERİ,C., “Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği: Sektör Analizi”, TESEV, İstanbul, 2012.

[1] Leslie Gelb “When to Forgive and Forget: Engaging Hanoi and Other Outlaws”, New York Times, 15 Nisan 1993.

[2] Cihad Özsöz, “Pierre Bourdieu’nün Temel Kavramlarına Giriş”, http://istifhane.files.wordpress.com/2010/04/bourdieutemelkavramlar.pdf. (09.01.2013)

[3]“ İşkencenin Yerini Reklam Aldı”, Monde diplomatique, 15.08.2007. ( 11.01.2013)

[4] Dilek Kurban ve Ceren Sözeri, “Türkiye’de Medyanın Ekonomi Politiği: Sektör Analizi”, TESEV Medya rapoları Serisi, 2012, İstanbul, s 47 ve s. 105.

[5] Anadolu Ajansı Ürünler, http://www.aa.com.tr/tr/mod/118325–urunler, (11.01.2013)

[6] “RTÜK çare değil toplum tepki gösterilmeli”, http://www.tuketicikosesi.org/2010/09/rtuk-care-degil-toplum-tepki.html, 22 EYLÜL 2010, ( 11.01.2013)

[7] “Medya şehit haberlerini hiç vermesin, yok saysın”, Akşam Gazetesi, http://www.aksam.com.tr/medya-sehit-haberlerini-hic-vermesin,-yok-saysin–136220h.html, 01 EYLÜL 2012, ( 11.01.2013)

[8] “Kimlik sorunlarımız yine depreşiyor”, Radikal Gazetesi, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=221205, 14 MAYIS 2007, ( 11.01.2013).

[9] “Dışarıdaki gazeteciler sussun diye gazeteciler tutuklu”, Özgür Gündem, 12 Ocak 2013. (12.01.2013)

[10] “Redhack yolsuzluk Belgelerini Açıkladı”, http://www.borsarti.com/redhack-yolsuzluk-belgelerini-yayinladi.html, (11.01.2013)

[11] Yasemin İnceoğlu, “Medya sanat ve sansür üzerine”, Siyahbant, 2012, s 38.

[12] Znet, http://www.zcommunications.org/znet