Yüzyıllar boyunca şeytana tapanlar olarak adlandırılan, türlü dışlanmışlıklara ve katliamlara maruz kalan Ezidi Kürtleri, çoğu zaman içe kapalı ve yalıtılmış cemaatler olarak algılandı. Yapılan az sayıda incelemede ise, heterodoks inanç sistemlerinden ötürü Ezidileri kemikleşmiş bir toplumsal ve kültürel varlığa sahipmiş gibi gösterme eğilimi oluştu.

Evliya Çelebi’den Rus şair Puşkin’e, Bitlis Emiri Şerefhan’ın 16. yüzyılda kaleme aldığı Şerefname’den İslam alimlerinin yazdığı metinlere, Batılı seyyahlardan elçilere kadar birçok yazarın ilgisini çeker Ezidiler. Farklı ritüelleri ve heterodoks inanç sistemleri dolayısıyla türlü önyargılara maruz kalırlar. Kirlilik, sapkınlık, şeytana tapınma şeklinde inşa edilen özcü yargılar, şarkiyatçılık ve sömürgecilikle beraber ciddi bir dönüşüm geçirir. Şarkiyatçı yazında, Ezidiler “sapkın” ve “kapalı” olmanın yanı sıra gizemli ve egzotikbir topluluk olarak yerlerini alır.

Ezidilik altın çağını yaşadığı 11. ve 15. yüzyıllar arasında, bölgedeki siyasal istikrarsızlıktan da beslenerek, Kürt aşiretleri arasında hızlı bir şekilde yayılır. Bu yayılmanın hızlı bir şekilde gerçekleşmesine, Ezidi dinsel geleneğinin sözlü bir şekilde aktarılmasının ve bu geleneğin aşiretlerin sosyo-ekonomik, siyasal ve dinsel yapılarına “belirli oranlarda” uyarlanabilmesinin katkısı büyüktür. 14. yüzyıla gelindiğinde Ezidilik bugünkü Cizre dolaylarında kurulmuş “özerk bir Kürt siyasal birimi olan Cezire vilayetinin resmi dini” hâline gelmiştir.

Ancak 16. yüzyılın hemen başlarında Safevi ve Osmanlı hanedanlarının etki alanlarını Anadolu ve İran’da geliştirmesi sonucu, Ezidilik’in etkin olduğu coğrafyada artık çok güçlü iki resmi din olan Şii ve Sünni İslam egemen olmuş, dönemin Ezidi aşiretleri gerek siyasal baskılar gerekse katliamlar yoluyla din değiştirmiştir.

Kökenleri 12.-13. yüzyıla dayanan ve bugün Suriye, Türkiye, İran ve Sovyet Ermenistanı ve Avrupa’ya yayılmış olan Ezidi Kürtlerin yüzyıllar boyunca tarihsel ve sosyolojik süreçler sonucunda geliştirdikleri bir takım kültürel özellikler, dayanışma pratikleri, cemaat yapıları ve aşiret kimlikleri, toplumsal ve dinsel önyargılar sonucu içe kapalı ve yalıtılmış özsel kimlikler olarak temsil edilmiş ve algılanmıştır.

Öteki Kürtler: Sömürge Irak’ında Ezidiler, Kuzey Irak’ın en geniş ikinci gayrimüslim cemaati olan Ezidi Kürtlerine ve Britanya mandasına ilişkin karmaşık süreçleri, farklı ve etkileyici bir yaklaşımla ele alması bakımından uluslararası literatürde bir ilk çalışma özelliği taşır. Nelida Fuccaro, etnisiteyi kendinden menkul bir kategori olarak düşünmez, etnisitenin oluşum sürecindeki politik, ekonomik ve toplumsal süreçleri masaya yatırır. Bu sayede, Irak’ın çok katmanlı ve parçalanmış yapısını doğallaştırmadan, bu yapının siyasi ve tarihsel kökenlerine dair etkileyici bir sorgulama gerçekleştirir.

Nelida Fuccaro, etnisite ve dini doğallaştırılmadan ve bunlara özsel özellikler atfetmeden tarihsel inşa süreçlerini ele alır. Irak’ın sömürge tarihine ve Ezidi Kürtler’in cemaat dayanışmalarına, etnik ve dini kimliklerine yönelik yerelci ve dolayısıyla cemaatçi bir bakışı vardır. Ancak yerelci bakış merkezde olan biteni gözardı eden ya da cemaatin kendi sınırları içine hapseden bir perspektif değildir. Bunun yerine yerelde yaşananı sürekli olarak merkezle ilişki içerisinde düşünen; modernleşme, sömürgeleşme ve ulus-devlet süreçlerini soyut söylemler ve kavramlar yerine yerelin somut dinamikleriyle kavramaya ve açıklamaya çalışan bir bakış açısıdır bu.

Yerelci bakış açısı sayesinde yazar, Batılı ve sömürgeci kaynakların kullanımında ikili karşıtlıkları yeniden üretmekten kurtulur. Aşiret ve devlet, Ezidi Kürtler ile Müslüman Araplar, gelenekler ile modernleşme, şehir ile taşra, ikili karşıtlıkların ötesinde birbirleriyle etkileşimleri içerisinde anlatılır. Nelida Fuccaro, farklı arşivlerin ve kaynakların yoğun ve etkin bir şekilde kullanımıyla bu ikiliklerin ve karşıtlıkların nasıl kurulduklarına dair ciddi bilgiler sunar.

Fuccaro, sömürge sonrası dönemi, Irak’taki mevcut siyasal yapıyı ve Ezidi kimliğini anlamak için, ulus-devlet inşasına, manda dönemine ve Osmanlı egemenliğinin son yüzyılı olan ve Tanzimat (1839-76) ile başlayıp Sultan Abdülhamid’in (1876-1909) Panislam siyaseti altında devam eden reformcu döneme odaklanır. Modernleşme paradigmasının iddiasının aksine Fuccaro Irak toplumunun yapısına bakarak siyasal modernleşmenin “hiçbir şekilde evrimsel ve tek yönlü bir süreç olmadığı”nı ve “geleneksel cemaatlerin parçalanması ve dayanışma temellerinin dönüşüm geçirmesiyle sonuçlanmadığını” iddia eder.

Fuccaro’ya göre çeşitli iktidar ilişkileri ve tarihsel süreçler bağlamında inşa edilen din ve aşiret kimlikleri, Iraklı Ezidilerin farklı yönetim biçimlerine, devlet aygıtlarına ve siyasal oluşumlara yanıt verirken kullandıkları temel insani sermayedir. Ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Osmanlı modernleşmesi, 20. yüzyıl Avrupa sömürgeciliği ve Irak ulus-devlet inşası süresince bu kimlikler ve grup dayanışmaları sürekli değişen ve farklılaşan siyasal koşullara uyarlanır. Diğer yandan, iktidar sahipleri değişen toplumsal yapı ve güç ilişkileri karşısında konumlarını tekrar tekrar müzakere etmek zorunda kalırlar.

Bunun en önemli sonucu, genelde Ortadoğu’nun özelde ise Irak’ın siyasi ve kültürel haritasının tekrar çizilmesidir. Fuccaro sömürge sonrası dönemde sürdürülen istikrarsızlık modelinin soykütüğünü çıkarır:

“Bağımsızlıktan sonra, Britanya hâkimiyetinin Irak siyasetine damgasını vurduğu açıkça görüldü. Bu hâkimiyet, siyasal ve toplumsal fraksiyonlar arasında aracı rol üstlenerek, sömürge sonrası dönemde büyük ölçüde devam edecek bir istikrarsızlık modeli yaratmıştı. 1920’lerde, mandacı gücün varlığı sömürge devletin iktidar yapısının değişik seviyelerindeki çatışmaların giderek büyümesini ve yeniden üretimini teşvik etti. Bu çatışmaların çoğunun kökeni, Osmanlı dönemine, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasal, toplumsal ve kültürel gerçekliklere uzanıyordu.” (Fuccaro, 2010: 23-24)

Öteki Kürtler‘de odak noktası, bir yanda Osmanlı siyasal modernleşmesi ve 20. yüzyıl sömürge yönetiminin yerelde yarattığı etkiler, diğer yanda ise yerel çatışmaların daha büyük siyasi süreçleri dönüştürebilme gücüdür. Böylece, Şarkiyatçı literatürde içe kapalı ve katı bir inanç sistemi olarak yansıtılan Ezidiliğin, sömürgecilik, modernite ve ulus-devlet süreçleriyle nasıl bir etkileşime girdiğini görebiliriz. Öteki Kürtler: Sömürge Irak’ında Ezidiler kitabı bu yönüyle, bugünkü Irak toplumunun ve Ortadoğu coğrafyasının yapısına da ışık tutmaktadır.

Kaynakça

Fuccaro, Nelida (2010), Öteki Kürtler: Sömürge Irak’ında Ezidiler, 1. Basım: Kasım 2010, bgst Yayınları: İstanbul.