Otobüs oyunu, “temiz” çıkmadığı gerekçesiyle kocası tarafından geri gönderilen bir kadının, bir “kadınlar otobüsü”nde yaptığı aile evine dönüş yolculuğunu konu alıyor. Feminist Kadın Çevresi’nden (FKÇ) feminist tiyatrocuların bundan önceki kadın oyunlarında da olduğu gibi kadınların tiyatrosu[1] formu ile çalışmalarını yürüttüğü oyun, 8 Mart 2008’de Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün düzenlediği 8 Mart Kadın Şenliği etkinlikleri kapsamında deneme gösterimi ile seyirciyle buluşmuştu. Bu gösterim seyirciden oldukça olumlu yorumlar aldı ve planlandığı üzere oyunun taslak hali üzerinden çalışılmaya devam edilmesine karar verildi. Nisan 2009’da, Otobüs oyununun çalışmalarına yeniden başladık. Aynı zamanda Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu tiyatro biriminde tiyatro faaliyetini sürdürmekte olan kadınların yürütücülüğünü üstlendiği oyun, hem FKÇ hem de Tiyatro Boğaziçi projesi olarak ele alınıyor. Otobüs‘üntamamlanmış ilk gösterimini 25 Kasım 2009’da, “Kadın Yönelik Şiddete Son Günü” etkinlikleri çerçevesinde yapmayı planlıyoruz.
Oyunu yeniden ele alırken, deneme gösteriminde gelen eleştirilerin de katkısıyla “namus” kavramı üzerine daha derinlikli bir yorum geliştirmeye ihtiyaç duyduk. Feminist tiyatrocular olarak biz sahnede nasıl bir namus tartışması yürütecektik? Ya da her birimizin kendine dair namus algısı neydi? Namusa, namus cinayetlerine, kadına yönelik şiddete dair birçok çevre birçok yorum yaparken bizim feministler olarak namusa dair ortak tavrımız ne olacaktı? Bu sorularla birlikte namus üzerine arkaplan araştırmalarına başladık. Namus ile ilgili olarak yaptığımız kaynak taramasında, feminist aktivistler, akademisyenler, ya da kamu kurumlarında çalışan araştırmacılar tarafından yapılmış çeşitli çalışmalarla karşılaştık. Bu ön araştırmadan yola çıkarak ulaştığımız kaynakları iki temel eksende okuduk: Konuya teorik yaklaşımları içeren namusun kavramsallaştırılmasına yönelik metinler ve pratik veriler sunmasını beklediğimiz, namus kavramı üzerine yapılmış sosyolojik araştırmaların raporları. Bir tiyatro oyunun arkaplan araştırması şeklinde yürüttüğümüz bu okuma va araştırmalardan çıkardığımız yorumlar henüz başladığımız sahneüstü çalışmalarımız ile birlikte olgunlaşacaktır. Aşağıda sizlerle paylaştığımız okuduğumuz metinleri de içeren rapor ise yaptığımız arkaplan çalışmalarına dair bir ara döküm olarak değerlendirilmelidir.
İlk aşamada, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar dergisinin 2008 yılında Nükhet Sirman ve Dicle Koğacıoğlu’nun katılımı ile düzenlemiş olduğu “Namusu Tartışıyoruz” söyleşisi metnini ve yine aynı dergideki ilgili makaleleri okuduk. Ayrıca Bilgi Üniversitesi yayınlarından çıkmış Namus Adına Şiddet: Kuramsal ve Siyasal Yaklaşımlar kitabından çeşitli makaleler de uluslararası boyutta namus kavramının nasıl tartışıldığına dair bilgi edinmek açısından oldukça faydalı oldu.[2]
Türkiye’de namus olgusunun nasıl algılandığı, işlevselleştiği, ne gibi sonuçlar doğurduğu ile ilgili veri edinmek amacıyla Türkiye’de namus ile ilgili yayınlanmış araştırma raporlarını ayrıntılı olarak inceledik. Bu çerçevede ulaştığımız raporlar şöyle:
• “Türkiye’deki Namus Cinayetlerinin Dinamikleri: Eylem için Öneriler Sonuç Raporu”Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Nüfus Bilim Derneği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Haz: Filiz Kardam, 2007.
• “Namus Cinayetleri ve Kadın İntiharlarını Araştırma Projesi”, S.S. Bağlar Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele, İletişim, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi, Haz. Ayşe Gökkan, Nükhet Sirman.
• “Kadına Karşı Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Yakın Ertürk’ün Türkiye Raporu”, 2007.
• “Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara Yönelik Şiddet Olayları”, T.C. İstanbul Valiliği, Haz. Av. Vildan Yirmibeşoğlu, 2007.
• “2007 Töre ve Namus Cinayetleri Raporu”, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Haziran 2008.
Yukarıdaki raporlar içerisinde Türkiye’de namus kavramı ve özellikle namus cinayetleri ile ilgili en çok bilgi edindiklerimiz; “Türkiye’deki Namus Cinayetlerinin Dinamikleri; Eylem Programı için Öneriler ve Sonuç Raporu” ve Diyarbakır Bağlar Belediyesi merkezli olarak yürütülen “Namus Cinayetleri ve Kadın İntiharlarını Araştırma Projesi”nin raporlarıydı. Bu raporlar namus suçları ile ilişkili mağdurlar, eyleyenler, tanıklar ve yakınlar ile derinlemesine görüşmelerden yola çıkarak yazılmış olmaları sebebiyle ulaştığımız diğer raporlardan farklılaşıyor; namus kavramının kadınlar açısından ne ifade ettiği ve yaşamlarını nasıl belirlediği konularına daha gerçekçi bir bakış açısıyla eğiliyor. Nüfus Bilim Derneği tarafından hazırlanan rapor İstanbul, Adana, Urfa ve Batman’da yapılan 195 görüşmelik bir alan araştırmasını temel alıyor. Diyarbakır Bağlar Belediyesi tarafından hazırlanan rapor da Diyarbakır merkez ve 13 ilçesinde çok sayıda ön görüşmenin ardından kabul eden kişilerle yapılan 73 mülakata dayalı bir alan araştırmasının verilerinde yola çıkarak hazırlanmış. Diyarbakır’da yürütülen araştırmada anadili Kürtçe olan görüşmecilerle Kürtçe görüşmeler yapılmış ve çeviri ile bu görüşmeler araştırmaya dâhil edilmiş. “Namus Cinayetleri ve Kadın İntiharlarını Araştırma Projesi”nin ilkinden farklı olarak Türkiye’nin batısı merkezli ve namus kavramıyla ilgili bölgesel dinamikler es geçilerek yürütülen çalışmalara, bu yönelimle yapılan töre/namus/tutku cinayeti ayrımlarına oldukça eleştirel yaklaştığını gördük. Raporda bu tür bir yaklaşımın Türkiye’de Kürt meselesi ile asla ayrı düşünülemeyeceği ve bu şekilde yapılan çalışmaların bölgeye yarardan çok zarar getirdiği belirtiliyordu. Araştırma bu sebeple yerel bir çalışma olarak yapılmış ve namus suçlarının Doğu’ya has bir töre/ya da namus algısından kaynaklanmadığı, ataerkil yapının her yerde farklı dinamiklerle, ancak aynı yapısal mantıkla, kadın bedeni üzerinde hak iddia ederek işlediği sonucuna ulaşılmış.
2006 yılında Kadına Karşı Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Yakın Ertürk’ün İnsan Hakları Konseyi’ne sunulmuş raporunun Doğu ve Güneydoğu’daki kadın intiharlarını cinayet ya da intihara zorlama vakaları oldukları iddiasını gündeme getirme hedefini taşıdığı belirtiliyordu. Raporda ataerkil denetim ve bununla bağlantılı insan hakları ihlallerine (zorunlu ve erken evlilik, ev içi şiddet gibi) işaret ederek, bunların bölgedeki kadın intiharları konusunda temel belirleyici faktörler olduğu belirtiliyor ve yeterli devlet korumasının yokluğunda intiharın kadınların aşırı şiddet ve baskıdan kaçabilmelerinin tek yolu olabileceği sonucuna varılıyordu. Doğu ve Güneydoğu merkezli araştırmada, bölgenin özgüllüğü, modernleşme ve gelişim anlamında eşitsizlik çerçevesinde tarif edilmiş, fakat bölgenin sosyo-politik durumuna dair ayrıntılı bir analiz yapılmamıştır.
İstanbul Valiliği’nin “Töre ve Namus Cinayetleri ve Kadına Yönelik Şiddet Olayları” başlığı altında hazırlattığı rapor ise İstanbul merkezli olarak valilik birimlerine intikal etmiş verilerden yola çıkarak sorunun tespitini yapmakta, kurumsal olarak sürdürülen çalışmalardan bahsetmekte ve mevcut sorunlara kurumsal, toplumsal, yasal çözümlerin neler olabileceğini içermektedir.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı “Töre ve Namus Cinayetleri Raporu” ise 81 ilde İnsan Hakları Kurulları’nın oluşturduğu raporlardan yola çıkarak oluşturulmuştur. Töre ve namus cinayetlerinin sebepleri, yıllara göre dağılımı, bölgelere göre dağılımı gibi istatistikî veriler içermekte ve bunlardan yola çıkarak çeşitli değerlendirmeler yapmaktadır.
________________________
[1] “Kadınların Tiyatrosu”, hazırlanış sürecinden sahnelenişine kadar, her aşamasında kadınların sorumluluk aldığı, kadın izleyiciye açık avant-garde bir gösteri formudur. Bkz: “Kadınların Tiyatrosu” Formu, Ayşan Sönmez, Gülbahar Tunç / Ağustos 2006,
[2] 1.“Nükhet Sirman ve Dicle Koğacıoğlu ile ‘Namus’u Tartışıyoruz”, Organizasyon: Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi.
2. Dicle Koğacıoğlu, “Gelenek Söylemleri ve İktidarın Doğallaşması:Namus Cinayetleri Örneği”, Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi. Sayı 3, Haziran 2007
3.Namus Adına Şiddet Kuramsal ve Siyasal Yaklaşımlar, Der: Shahrzad Mojab – Nahla Abdo, Çev: Güneş Kömürcüler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Eylül 2006.