Türk-İslam İdeolojisinin Gelişimi Üzerine Tayfun Atay’la Söyleşi II. Bölüm: Çok Partili Dönemden 12 Eylül’e Uzanan Süreç; 1990’lardan AKP’li Yıllara
1950’den sonra başka bir konjonktürle karşı karşıyayız. Çok partili hayatla birlikte devletin de siyasetin de tarikatların toplum tabanındaki örgütlenmelerini fark ettiği ve kullanmaya başladığı dolayısıyla tarikatların da devleti ve siyaseti kullanmaya başladığı bir döneme giriyoruz 1950 sonrasında.
Doğru. 1950 sonrasında çok partili yaşama geçilmesiyle birlikte, aslında sadece tarikatlar değil, aşiretlerin de aynı şekilde siyasette etkili olma imkânı kazandıklarını görüyoruz. Bir anlamda Türkiye’de modern parlamenter siyaset, ülkenin geleneksel, kültürel ayrışmaları üzerinden şekillenmeye başlıyor. Bu, ilginç bir paradoks… Avrupa’da modernleşme süreci aşağı yukarı 700-800 yılda oldu. İlk ticaret devriminin Avrupa’da ortaya çıkışı 11. yüzyıl. Kervansaraylarla veya sırtına mal yükleyerek dolaşan tüccarlardan şirketlerin ortaya çıktığı bir yeni süreç başlıyor. Şehirlerin canlanması, şehirde burjuvazinin, tüccarın yükselişi, Magna Carta, coğrafi keşifler, Rönesans, Katolikliği bir ekonomi-politik güç olmaktan çıkaran Reform hareketi, din savaşları, feodalitenin çöküşü, Güney-Kuzey Amerikalardan, başka pek çok yerden gelen kaynaklar, endüstri devrimi, Aydınlanma… İşte bütün bunlardan çıkan bir sonuç modern toplum ve modern, şehirli, endüstriyel, profesyonel meslek sahibi, seküler birey… Şimdi bunu sen birkaç on yılda yapmaya çalışıyorsun. Dünyanın her tarafında böyle tabii; ama Cumhuriyet’in bir avantajı da, altyapısındaki Osmanlı modernleşmesi. O nedenle Mustafa Kemal çok daha radikal gidebiliyor. Sonuçta çok da başarısız olduğu söylenemez. Bugün Türkiye’de ne olursa olsun en mütevazı deyişle yüzde 30-35’lik bir seküler toplum olduğu gözüküyor. Bu az bir şey değil.
Söyleşinin devamı için tıklayınız…