2011 yılı başlarında Tunus’ta başlayan Arap Devrimleri süreci ile birlikte Arap ülkelerindeki baskıcı yönetimlere karşı değişim talep eden toplumsal hareketler ortaya çıkmış; bazı ülkelerde yönetimler düşerken, bazılarında protesto ve gösteriler çok uzun süre devam etmiştir. Libya’da şiddetli iç çatışmaya NATO müdahale etmiş, fakat ülke siyasi anlamda halen yatışmamıştır. Yemen ve Bahreyn’de şiddet olaylarında çok sayıda kişi ölmüştür. Her iki ülkede de olayların yoğunluğu bugünlerde azalmış görünmektedir. En baskıcı rejim olan (“muhaberat devleti” olarak adlandırılan) Suriye’de ise olaylar nispeten geç başlamasına rağmen hâlen en ağır şiddetiyle devam etmekte olup, tam bir insani felakete yol açan çok ağır bir iç savaşa dönüşmüş durumdadır.

 Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan meşru hak talepleri, Esed rejimince kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmış, barışçıl protestolara silahlı ve ölümcül müdahaleler yapılmıştır. Esed rejiminin, gösterileri şiddet yoluyla bastırmaya çalışması, göstericilere doğrudan ateşli silahlar kullanması, Suriye’de bugün önü alınamaz bir iç savaşın başlamasına sebep olmuştur. Bu yaşananların en ağır sonuçlarından biri de Esed rejiminin katliamları ile birlikte Suriyelilerin komşu ülkelere sığınmaya başlamaları olmuştur.  

Suriye’deki çatışmalar uzadıkça ve katliamlar arttıkça, sivil insanlar canlarını kurtarmak için komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. Ülkede bugüne kadar yaklaşık 120 bin insan yaşamını yitirmiş, yaklaşık 2 milyon insan da komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Beraberinde yaklaşık 5 milyon Suriyeli, yaşanan büyük insani dram dolayısıyla ülke içerisinde yerlerini değiştirmek zorunda kalmıştır. 2011 yılı Mart ayında başlayan bu göç dalgası günümüze kadar artarak devam etmektedir. Ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeli mülteci sayısı her geçen gün artmaktadır.

Bugüne kadar Türkiye’ye 500 bin civarında Suriyeli mültecinin geldiği tahmin edilmektedir. Kamplarda yaklaşık 200 bin  mülteci kalırken yaklaşık 300 bin kişi de kamp dışında yaşamaktadır. Bu insanların büyük çoğunluğu Suriye sınırına yakın illerde şahsi çabalarıyla barınmaya çalışmaktadır. İmkân bulabilen Suriyeli mülteciler daha uzaktaki / batıdaki illere göç etmektedir. İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde hatırı sayılır bir Suriyeli mülteci nüfusu oluşmuştur.

MAZLUMDER olarak daha önce Suriyeli sığınmacıların yaşadığı Hatay ilindeki kamplar ve buralardaki durumla ilgili araştırma ziyareti yapılmış ve yetkililerle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Ancak Suriyeli mültecilerin yaşadıkları kamplara girişe izin verilmemiş, yalnızca kamp dışında yaşayan mültecilerle görüşülebilmiştir.

Bu raporda, Türkiye’ye sığınan ve İstanbul’da özellikle zor şartlar altında yaşayan Suriyeli mültecilere odaklanılarak; onların yaşam koşulları, yaşadıkları zorluklar ve ihtiyaçları tespit edilmeye çalışılmıştır. MAZLUMDER olarak bu raporu hazırlamamızın temel amacı; yaptığımız tespitler doğrultusunda, İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecilerin durumlarının yeterince anlaşılabilmesi ve insani ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için kamu kuruluşları, merkezî ve yerel idari yönetim birimleri ve sivil toplum kuruluşlarına -özellikle de insani yardım kurumlarına- yaşanan durum hakkında bilgi sağlamak ve yapılacak çalışmalara kolaylık sunmaktır.

(Raporun tamamını okumak için lütfen tıklayınız)