Kovid-19 salgının pandemiye dönüşmesi ile birlikte distopik dizilerde, filmlerde gördüğümüz gelişmeler bütün dünyada gündelik hayatın parçası haline gelmeyi başladı. Hızla yayılan bir virüs, maskeler, plastik eldivenler, karantina, hasta takibi yapan telefon aplikasyonları, ekonomik kriz, virüsle “savaşıyoruz” diyerek gücüne güç katmaya çalışan liderler, çatışma bölgelerinde yaşayanların, göçmenlerin, mahkumların herşeyin üstüne bir de virüsle imtihanı, yükselen ırkçılık, kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle “evde kalan” kadınlar… SARS salgını deneyiminden faydalanarak salgını büyük ölçüde kontrol altında tutan Tayvan, Singapur, Güney Kore gibi ülkeler dışındaki çoğu ülke bu süreci kontrol altına almada yetersiz kalırken, bazı devletler bu yetersizliklerini savaş söylemini devreye sokarak ve militer politikaları ön plana çıkararak göğüslemeye çalışıyor. Bu yazıda, otoriter, militer politikaları devreye sokan ülkelerden çeşitli örnekler verilerek genel bir panorama çıkarılmaya çalışılacaktır.

Fransa

Fransa sürecin başından itibaren oldukça militer bir dil kurdu. Virüs nedeniyle okulların kapatılmasının ardından, kafe, bar ve sinema salonları kapatıldı. Sosyalleşmeyi sınırlandıran bu yasaklara insanlar başlangıçta pek de gönüllü değildi. Öyle ki Macron’un danışmanlarının durumu tarif etmek için, II. Dünya Savaşı sırasında işgal döneminde Nazi Almanyasıyla işbirliği içinde çalışan Fransa hükümetinin başındaki Philippe Pétain’ın 1940’ta söylediği “Eğlenme azmi fedakarlık gösterme azmine galip geldi.” cümlesine referans verdiği bilgisi basında yer aldı. Fransa’da 16 Mart’tan itibaren sınırlı sokağa çıkış yasağı yürürlüğe girdi. Macron yasağı açıklarken “savaşta olduklarını” sıklıkla vurguladı ve yasağa uymayanların cezalandırılacağını söyledi.[1] Salgından etkilenen işyerlerine sınırsız finansal destek verileceğini, iflasa müsaade edilmeyeceğini söyledi. Ayrıca, yerel seçimlerin ikinci aşamasının ertelendiğini ve halkın tepkisini çeken emeklilik reformunun askıya alındığını duyurdu, virüse karşı savaşa odaklanılması gerektiğini söyledi. Yasak hazırlıkları sırasında Fransız ordusu Paris sokaklarında boy gösterdi. Ordu aynı zamanda salgının en sert şekilde vurduğu bölgelerden hastaların tahliye edilmesiyle de görevlendirildi. Sokağa çıkma yasağına uymayanlara sert bir şekilde müdahale edildiğine dair görüntüler de basına yansıdı. Polis ve ordu sokaklarda devriye gezmeye başladı, insanların yalnızca sağlık malzemesi ya da yemek alması için dışarı çıkmalarına izin veriliyor, izin kağıdı ya da meşru bir gerekçesi olmadan dışarı çıkanlara para cezası uygulanıyor.[2] Macron 26 Mart’ta bir askeri hastaneden yaptığı konuşmada da savaş sürecine vurgu yaparak “birlik ve beraberlik” çağrısı yaptı. Yaptığı konuşmada sağlık çalışanları da bir düzeyde cephede savaşan askerlere benzetiliyordu. Tabii aynı konuşmada süreç sonunda sağlık alanına yatırım yapılacağını da vurgulamak durumunda kaldı.[3] Fransa ilk aşamada, çalışanların işten çıkarılmasını önlemek amacıyla şirketlere 45 milyar euro ödedi; vergi ödemeleri ertelendi ve 300 milyarlık bir paket de devreye girdi.[4] Paskalya tatilinde sokağa çıkma yasağının delinmemesi için Fransa’nın çeşitli bölgelerine on binlerce polis gönderildi.[5] Son aşamada sokağa çıkma yasağı 11 Mayıs’a kadar uzatıldı. Ayrıca iki Fransız doktorun koronavirüs aşısının Afrika’da test edilmesini önerdiğini de tarihe not düşmekte fayda var. DSÖ’nün Etiyopyalı temsilcisi Tedros Adhanom Ghebreyesus tarafından bu öneri ırkçı olarak nitelendirildi ve Ghebreyesus, Afrika’nın herhangi bir aşı için test sahası olmayacağını söyledi. [6]

İspanya

Krizi en ağır şekilde yaşayan ülkelerden biri olan İspanya’da da 14 Mart’tan itibaren kısıtlı sokağa çıkma yasağı başladı. İnsanların yalnızca hastaneye, işe, yiyecek ya da ilaç almak üzere dışarıya çıkma izinleri var. Yasağı delenlere karşı Fransa’dakine benzer polis müdahalesi görüntüleri medyada yer aldı. Tüm polis yapılanması[7] (bölgesel ve yerel düzeyde) doğrudan İspanya İçişleri Bakanlığı’nın kontrolüne girdi ve orduya da ihtiyaç halinde devreye girmesi için hazır olması söylendi. (Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı için de benzer bir yetki aşımının gündeme geldiği ancak Bask ve Katalan liderlerinin tepki gösterdiği söyleniyor.)[8] 16 Mart’ta İspanya’da hastaneler kamulaştırıldı. Burada asıl yetki bölgesel sağlık otoritelerinde, istediklerinde herhangi bir şirkete ya da kuruma ait binaya da el koyup hasta tedavisi için kullanıma açabilirler.[9] Ayrıca dördüncü sınıf tıp fakültesi öğrencileri hastanelerde çalışmak üzere çağrıldı ve tıbbi malzeme üreten şirketlere hükümetle iletişime geçmeleri söylendi.[10] İspanya’da da ordu gündelik hayatın kontrolünü sağlamak için devreye sokuldu. Bakımevlerinin dezenfeksiyonunda çalışan askerler bir bakımevinde terkedilmiş bir halde hayatlarını kaybetmiş yaşlıları buldu.[11] 28 Mart’ta sokağa çıkma yasağı genişletildi, zorunlu çalışma alanları dışında çalışanlar için de sokağa çıkma yasağı getirildi.[12] 31 Mart’ta hükümet 700 milyon euroluk bir destek paketi açıkladı. Bu paket işsizleri, geçici olarak işsiz kalanları, kendi adına çalışanları, düşük gelirlileri, kısa dönem sözleşmeli çalışanları ve haneiçi işlerde çalışanları kapsayacak.[13] Ayrıca temel gelir uygulamasının yasallaşacağı duyuruldu.[14]

İsrail

Militarizmin kalelerinden olan İsrail de 14 Mart’ta kamusal alandaki iletişimi azaltmak için sınırlı önlemler aldı. Hükümet 15 Mart’ta getirdiği acil durum düzenlemeleriyle hasta takibi için terörle mücadele teknolojisini devreye soktu. Bu yasayla, İsrail istihbarat servisinin Kovid-19 hastalarının telefonlarını izlemesine izin verilmiş oldu. Bu şekilde hastaların, teşhis konmadan önceki 14 gün içinde kimlerle iletişime geçtiği tespit edilecek ve bu kişilere SMS mesajları gönderilerek kendilerini karantinaya almaları istenecek. Özellikle insan hakları gruplarından gelen tepkilerle bu düzenlemenin sadece 30 gün için geçerli olması, telefonlardan alınan bilgilerin sağlık birimlerine aktarılması sürecinin yargıçlar tarafından gözetim altında tutulması ve sonrasında imha edilmesi, amacı dışında kullanılmasının suç sayılması gibi kısıtlamalar getirildi.[15] (Halihazırda cep telefonları aracılığıyla hasta takibinin Türkiye dahil pek çok ülkede gündeme geldiğini belirtelim.) Sürecin başında Netanyahu’nun önerileri arasında meclisin kapanması da dahil olmak üzere, yargı süreçlerinin de durdurulması vardı. Buna karşı kitlesel protestolar düzenlenmeye çalışıldı.[16] Son aşamada meclisin sınırlı sayıda kişinin bir araya gelebileceği toplantılar yapabileceğine karar verildi.[17] Ayrıca Netanyahu’nun yargılandığı rüşvet davası da Mayıs’a ertelendi. Korona vakalarının artmasıyla, yasağın en zor uygulandığı ultra-Ortodoks mahallelere yapılan baskınlar medyada yer aldı. Bu mahallelerin çoğu şu anda askeri kontrol altında. Özellikle Pesah günlerinde sokağa çıkma yasağına uyulmasını sağlamak için mahalleler dronelar, helikopterler ve binlerce polisle kontrol ediliyor.[18]

Açıkhava hapishanesi olan Gazze’de ise insanlar virüsün yayılmasından korkuyor.[19] Filistinli sağlık kuruluşları testlerin tükendiğini, yoğun bakım üniteleri için altyapı malzemelerine ihtiyaç olduğunu söylüyor. İnsan hakları grupları İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki kuşatmayı kaldırılmasını, bölgeye tıbbi malzeme aktarılmasına ve sağlık personelinin ulaşmasına izin verilmesini talep ediyor. Bu arada Pentagon’un İsrail Savunma Güçlerine 1 milyon maske verdiğini belirtelim. Ayrıca İsrail hükümeti, İsrail’de çalışma izni bulunan Filistinlilere, İsrail ordusunun kişisel verilerine, GPS konumlarına, hatta kameralarına ulaşmalarına izin veren bir telefon aplikasyonu indirme zorunluluğu getirdi. [20] İsrail’de NSO Group isimli yüksek teknoloji firması bir kişinin virüs taşıma olasılığını hesaplayabilecek bir aplikasyon üzerinde çalışıyor. Aynı şirket daha önce cep telefonlarının kamera ve mikrofonlarına ulaşarak izinsiz bir şekilde kişilerin mesajlarına ve datalarına ulaşılmasını sağlayan Pegasus isimli bir casus yazılım geliştirmişti. 

Rusya

Rusya’da her şeyin kontrol altında olduğu, gerekli önlemlerin zamanında alındığı söylenerek sürece girildi. Hatta salgının ilk günlerinde Putin Kırım’daki kutlamalara bizzat katıldı. Putin’in gündeminde asıl olarak, neredeyse ömrünün sonuna kadar iktidarda kalmasını sağlayacak olan 22 Nisan’daki Anayasa değişikliği referandumu vardı. Bu referandumu erteletecek bir adım atma niyetinde değil gibi görünüyordu.[21] Dolayısıyla karantina önlemlerine uzun süre direndi. İlk aşamada 65 yaş üstünün evden çıkması yasaklandı. Haliyle 67 yaşındaki Putin bu yasağın dışında tutuldu. Daha sonra 22 Nisan’daki referandumun pandeminin kontrol altına alınmasından sonraki bir tarihte yapılacağı duyuruldu. Mart ayının son haftasını ücretli tatil ilan ederek halkı evde kalmaya yönlendirdiler. Bu sürede (28 Mart – 3 Nisan) eczane ve marketler dışındaki tüm dükkanlar kapandı. Kütüphaneler, sinema salonları, eğlence mekanları kapatıldı; parklar, dini mekanlar ziyarete kapandı. Ancak, yurtdışındaki nükleer santral yapımlarının durmadığı bildirildi. Moskova’da 28 Mart’tan 14 Nisan’a kadar karantina ilan edildi. Bu süre daha sonra 19 Nisan’a kadar uzatıldı. Ardından St. Petersburg’da da benzer bir karar alındı. Rusya’nın birçok bölgesinde de evde kalma emirleri verildi. Orduya, gerektiğinde koronavirüsle savaşmak üzere hazır olmaları yönünde talimat verildi. 1 Nisan’da Putin koronavirüsün yayılması hakkında “yanlış” bilgiyi dolaşıma sokanların sert bir şekilde, beş yıla kadar hapis de dahil olmak üzere, cezalandırılmasını öngören bir düzenlemeyi onayladı. Bu düzenlemeye göre, karantina koşullarına uymayanlar da yedi yıllık hapis cezasına varana kadar çeşitli düzeylerde sert yaptırımlarla karşılaşacaklar. Diğer ülkelerde olduğu gibi Rusya’da da telefon aplikasyonlarıyla hasta takibi yapılmaya başlanıyor. Putin 3 Nisan’da “çalışmama haftasının” Nisan sonuna kadar uzatıldığını duyurdu ve koronovirüsle mücadele ile ilgili kararları bölgesel yönetimlerin alacağını söyledi. Son aşamada Moskova’da karantina 1 Mayıs’a kadar uzatıldı. Moskova’daki hareketliliği kontrol amacıyla dijital geçiş kodları devreye girdi. Şehrin belirli noktalarında trafik polisleri bu kodları kontrol ediyorlar. Murmansk bölgesinde hasta takibi elektronik bilezikle yapılmaya başlandı. [22]

ABD

ABD gittikçe artan vakalarıyla pandemiyi en ağır şekilde yaşayan coğrafyalardan biri. Test yapılan insan sayısı az. Test kitleri geç sağlandı ve geç uygulandı.[23] Trump yönetimi Nisan 2018’de salgın hastalıklarla ilgili birimi dağıtmış, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) bütçesini kısmıştı.[24] Eyaletler düzeyinde hareket sınırlandırmaları, okulların kapanması gündeme geldi. Vakalar arttıkça eyalet bazında sokağa çıkma yasaklarının çeşitli versiyonları devreye girdi. Diğer ülkelerden farklı bir şekilde, karantina uygulanan yerlerde halkın “panik alışverişinde” liste başında silahlar vardı. Trump da zaten kendisini savaş dönemi başkanı ilan etti ve olağanüstü hal ilan edilen yerlerde Ulusal Muhafızlar’ın harekete geçirileceğini söyledi[25] New York korona vakalarının en yüksek olduğu bölge. New York Valisi, Trump’ı gerekli durumda orduyu yardıma hazır hale getirmesi için harekete geçirmeye çağırdı.[26] 20 Mart’ta NY’de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 24 Mart itibariyle 16 eyalette sokağa çıkma yasağı var.[27] Pandemi koşullarında çalışmak zorunda kalanların yaptıkları eylemler basında yer aldı. Örneğin, New York, Queens’te Amazon çalışanları eylemler düzenlediler. Çalışanlar arasında virüs kapmış olanlar olmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmadığını söylüyorlar. Eylemi organize edenlerden işten atılanlar oldu.[28]

Trump her ne kadar pandemi süreci ile ilgili hiçbir sorumluluk kabul etmediğini söylese ve ekonomik destek paketleriyle ilk aşamada şirketleri kurtarma amacı gütse de, gelinen nokta biraz farklı oldu. İlk açıklanan 1 trilyon dolarlık yardım paketi, asıl olarak şirketleri kurtarmaya dönük olduğu, nüfusun sadece %20’sine destek sağlanacağı nedeniyle eleştirilmişti. Bir hafta içinde Trump 2 trilyon dolarlık ekonomik yardımı içeren kararı imzalamak durumunda kaldı. Buna göre, işsiz kalanların maaşlarının tamamına yakını ödenecek ve dört ay boyunca sağlık sigortası olanaklarından faydalanabilecekler. Serbest çalışanlar ve esnek çalışma koşullarında çalışanlar ilk kez işsizlik imtiyazlarından faydalanabilecek. Yaklaşık 300 milyar dolar doğrudan vatandaşlara ödenecek.[29] 

Tüm ülkelerde olduğu gibi ABD’de de mahkumların koşulları ve hapishanelerin boşaltılması talepleri gündemde.[30] Tabii ki göçmenler de virüsün etkilerine en açık olan kesimlerin arasında. Yaşama koşullarını protesto ederek açlık grevlerine başlayan göçmenlerle ilgili haberler basında yer alıyor.[31] Benzer bir şekilde evsizler de ABD’de (pandemi koşullarında da) insan hakları ihlalleri yaşayan kesimlerden biri. Las Vegas’ta evsiz korona hastalarının açık otoparklarda yatırıldığı görüntüler yine basında yer aldı.[32] Asyalılara dönük ırkçılık da aşırı derecede artmış durumda. FBI da yaptığı açıklamayla Asyalı Amerikalıları nefret suçlarına karşı dikkatli olmaları konusunda uyardı, bunun ötesinde herhangi bir önlem alınmış görünmüyor.[33] Koronavirüs nedeniyle ölenlerin arasında büyük çoğunluğu siyahlar oluşturuyor. Louisiana’da nüfusun %32’sini oluşturmalarına rağmen, korona nedeniyle hayatını kaybedenlerin %70’i siyahlar.[34]Chicago’da nüfusun %30’unu oluşturmalarına rağmen, hayatını kaybedenlerin %70’i yine siyahlar.[35]

Korona döneminde insanların hanelere kapanmasıyla kadınlara dönük erkek şiddetinin arttığı görülüyor. Birleşmiş Milletler de bu konuya dikkat çeken açıklamalar yaptı. ABD’de bu duruma ek olarak, kürtaj hakkı ihlalleri de gündeme geldi. Texas’ta “gerekli olmayan operasyon” kategorisine alınarak kadınların korona sürecinde kürtaj yapması yasaklandı.[36] Bir diğer hak ihlali alanı da çevre. EPA (Çevre Koruma Kurumu) çevrenin korunması ilgili kanunları korona sürecinde askıya aldığını duyurdu, böylece çevrenin korunması ile ilgili düzenlemeleri yapmamış olan şirketler cezalandırılmayacak.[37] Buna paralel bir şekilde, Kentucky, South Dakota ve West Virginia’da fosil yakıt endüstrisini hedef alan protestolar da yasaklandı.[38]

Diğer örnekler

Baskıcı, otoriter iktidarıyla bilinen Macaristan’da Başbakan Viktor Orbán korona krizini iktidarını güçlendirmek için kullanıyor. Orbán yapılan yasal değişikliklerle pandemi ile mücadele adı altında ülkeyi kararnamelerle yönetebileceği, var olan kanunları çiğneyebileceği, muhalifleri hapishanelere gönderebileceği bir konum edindi.[39] Tunus’ta polis uzaktan kontrol edilen kamera, mikrofon ve hoparlör donanımına sahip robotlarla hane sakinlerinin kimliklerini kontrol ediyor. Endonezya’da bazı yerleşim bölgelerine dronelar aracılığıyla dezenfektan sıkılması hem mahremiyet hem de zehirli kimyasallarla ilgili tartışmalara yol açtı. Güney Kore hükümeti cep telefonlarından topladığı datalarla koronanın dağılımı ile ilgili çok geniş bir harita oluşturdu. Bu harita aracılığıyla korona hastalarıyla iletişime geçenlere bilgi veriliyor. Filipinler’de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağı delenler köpekler için hazırlanmış olan kafeslere kapatılıyor.[40]Sokağa çıkma yasağının iki haftayı geçmesi üzerine halk açlıkla karşı karşıya olduklarını söyleyerek protestoya başladığında, Başkan Rodrigo Duterte sokağa çıkma yasağını delenler için orduya vur emri verdi.[41] Güney Afrika kıtadaki en fazla koronavirüs vakasına sahip olan ülke. Ulusal düzeyde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle birlikte marketlerde kuyruk oluşturan halka askerler ve polisler plastik mermi ile saldırdı.[42] Kolombiya’da mahkumlar hapishanelerdeki sağlık koşullarının iyileştirilmesi için ayaklandı. Ayaklanmalarda 23 kişi öldü.[43]

****

Bu yazıda ele aldığımız militer, otoriter, totaliter politikalara bakarak, içinden geçtiğimiz süreci iki şekilde okumak mümkün. İlk olasılık şu ki, virüs fırsatçılığı yapan yönetici elitler bizleri totaliter, otoriter bir geleceğe doğru sürüklüyor. Belki gelecek on yılda hayatımız Children of Men’den Black Mirror’a uzanan distopik senaryolara dönüşecek. Muhalif yapıların cılızlığını da düşündüğümüzde bu ciddi bir olasılık olarak karşımızda duruyor. Ancak resme diğer bir taraftan baktığımızda da neoliberal politikaların iflas ettiğini, devletlerin devlet olma kapasitelerini yitirdiğini görüyoruz. Ekonomik yapılar, sağlık sistemleri kriz içinde. Pandemi bir taraftan yönetici elitlerin gücü merkezileştirebilmelerine olanak tanıyor ancak bir taraftan da toplumsal eşitsizlikleri en keskin haliyle açığa çıkarıyor ve neoliberal devlet yapılarının zayıflığını ve kırılganlığını belirli düzeylerde gözler önüne seriyor. Belki de içinden geçtiğimiz dönem, yönetici elitlerin zayıflıklarını örtbas edebilmek için baskı ve kontrolü devreye soktukları bir dönem. Virüs bir tehdit olmaktan çıksa bile ekonomik etkileri çok daha uzun sürecek. Dolayısıyla, birkaç hafta öncesine kadar imkânsız gibi görünen temel gelir uygulamaları, ücretli izin, özel hastanelerin kamulaştırılması, ABD gibi bir ülkede genel sağlık sigortasının devreye girmesi gibi gelişmeler, en azından belirli düzeyde demokratik kültüre sahip ülkelerde toplumun yoksullukla karşı karşıya bırakılamayacağına dair sinyaller olarak okunabilir. Her gün televizyonlardan ölen vatandaşlarının sayılarını duyuran yöneticilerin bu süreçten güçlenerek çıkması ihtimallerden biri, ancak bu tek ihtimal değil.

 


[7] https://www.nytimes.com/2020/03/15/world/europe/spain-coronavirus.html

[31]https://www.democracynow.org/2020/4/6/headlines/immigrant_women_launch_hunger_strike_in_tacoma_wa_as_covid_19_cases_rise_in_immigration_jails 

[42]https://www.democracynow.org/2020/3/30/headlines/coronavirus_cases_mount_in_africa_as_governments_turn_to_repressive_measures