Bu yazı, Artizan Kültür-Sanat Komisyonu’nun 7-26 Şubat arası kültür-sanat haberlerine ilişkin derlemesini ve ilgili haberlerin bir kısmı üzerine yaptığı tartışma notlarını içermektedir.

Biyografi filmlerine olan ilgi ve sürekli davalar: neden?

Son yıllarda beyaz perdeye aktarılan biyografi filmleri, genellikle önemli tartışmaların fitilini ateşledi ve mirasçıları arasında çeşitli sorunlara neden oldu. Örneğin, Cem Karaca’nın hayatını anlatan film, İklim Karaca’nın şikayeti üzerine mahkeme kararıyla ortamdan kaldırıldı. Zeki Müren’in hayatını konu alan film, mirasçılarından gelen itirazlarla birlikte, iki vakıf tarafından alınan ihtiyati tedbir kararı talepleriyle karşı karşıya kaldı . Neşet Ertaş’ın biyografi filmi de Ertaş ailesinin “Babamızın sömürülüyor” iddiasıyla dava açması sonucunda vizyona giremedi. Ayla filminde ise Süleyman Dilbirliği’nin kızı Sebahat Dilbirliği, “Mustafa Uslu babamı dolandırdı” şeklinde açıklamalarda bulundu. Müslüm filminde yapımcı Mustafa Uslu ile merhum Müslüm Gürses’in eşi Muhterem Nur arasında bir dava yaşandı. Naim Süleymanoğlu’nun hayatını konu alan “Naim” filminde ise sporcu kızları, kendilerinden izin alınmadan film çekildiğini belirterek yapım şirketine dava açtılar. Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın hayatlarını konu alan filmler de ailelerinin itirazları nedeniyle sık sık gündeme geldi. Aysel Gürel’in yaşamını anlatan film de iptal edilme haberleri arasında yer aldı.

Ayla filmi, biyografi filmleri furyasının başlangıcı olarak görülüyor. Murat Göğebakan, Çiçero, Naim Mavi Gözlü Dev, Kelebeğin Rüyası gibi filmler de bu furyaya örnek olarak gösterilebilir. Müslüm filmi ise şarkıcı furyasının başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Ardından Bergen, Dilberay, Barış Akarsu gibi filmler geldi. Ahmet Kaya hakkında çekilen iki filmin, ailenin itirazlarına rağmen vizyona girmesi de dikkat çekici bir örnektir.

Bu davalara rağmen, Türkiye’de biyografi filmlerine olan ilginin arkasında yatan sebepleri anlamak önemlidir. Öncelikle, bu filmleri sadece biyografi olarak adlandırmak doğru olmayabilir. Zira, bu örneklerde, karakterlerin belirli dönemlerine odaklanan filmlere olan ilgi öne çıkmaktadır. Bu ilginin arkasında “influencer etkisi”, izleyicide oluşan başkalarının başarısını takip etme arzusu, özellikle şarkıcıların hayatlarını konu alan filmlerde acının ve mücadelenin öne çıkması gibi nedenler bulunabilir (populerin-yeniden-uretimi-yerli-biyografi-filmleri-285421).

“Influencer etkisi” ifadesi, biyografi filmlerinin popülerliği ve ilgi çekmesinde sosyal medya influencer’larının rolünü ifade eder. Bu influencer’lar, genellikle büyük bir takipçi kitlesine sahip olan ve çeşitli konularda görüşlerini ve önerilerini paylaşan kişilerdir. Dolayısıyla, belirli bir biyografi filmi hakkında olumlu veya olumsuz görüşlerini paylaşarak, takipçileri üzerinde film hakkında oluşan algıyı etkileyebilirler. Yine arabesk müziğe olan ilginin, biyografi filmlerinde belirgin bir etkisi olabilir. Çünkü birçok biyografi filmi, arabesk müziği icra eden veya bu müziğin temsilcisi olan sanatçıların hayatlarını konu edinmektedir. Arabesk müziğin derin duyguları ve toplumsal meselelere dokunuşu, Türkiyede önemli bir yer tutmakta. Dolayısıyla, bu müzik türünün hayat bulduğu sanatçıların biyografileri, izleyicilerde özel bir ilgi uyandırabilir.

Öte yandan, biyografi filmleri yoğun eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Özellikle, özel hayatların kamusal alana taşınması ve bu durumun telif hakları gibi hukuki sorunları da beraberinde getirmesi, belli tartışmalara yol açtı. Kutsal kabul edilen yaşamların konu edilmesi zorlu bir alan olabilir ve karakterlerin zayıf yönlerine odaklanmamanın eleştirilmesi de kaçınılmazdır. Ayrıca, estetik açıdan bakıldığında, hikayelerin bütünlüklü olmaması ve karakterlerin derinlemesine incelenmemesi eleştirilerin ana konularından birisidir. Yönetmenin eseriyle ilgili derin bir mesajı olması ve sadece bir kişinin veya bir tarihin hikayesini anlatmak yerine daha geniş bir mesajı ifade etmesi beklenir. Temel bir sorun olarak, bu filmlerin sadece genel izleyiciye yönelik olması ve günümüzde dizi filmlerin etkisinin göz ardı edilmemesi de dikkate alınmalıdır.

“Dizi etkisi” terimi, genellikle televizyon dizilerinin ve dijital platformlardaki dizi formatındaki içeriklerin, izleyicilerin tercih ve alışkanlıklarını nasıl etkilediğini ifade etmek için kullanılır. “Dizi etkisi”, özellikle son yıllarda artan dizi tüketiminin, sinema sektörü üzerindeki etkisini ifade eder. Örneğin, birçok izleyici, bir filmi izlemek yerine, aynı miktarda zamanda bir dizi izleyebilir. Bu durum, sinema sektörünün izleyici kaybına uğramasına ve sinema salonlarında film izleyen kişi sayısının azalmasına neden olabilir.Biyografi filmleri, gerek hikayelerini anlattıkları kişlerin izleyiciyi sinemaya çekebilme potansiyellerini ticari başarıya yönelik olarak kullanmaları, gerekse de dizi estetiğini sanatsal bir üslup olarak sıklıkla tercih etmeleri ile tartışmalar konu olmaya devam etmektedir.

ltür-sanat kurumlarına KHK’lı atamalar devam ediyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla yayınlanan kararnameyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğüne, senarist Birol Güven atandı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı atama kararları Resmi Gazete‘de yayımlandı. Birçok kamu kuruluşu ve Bakanlığa yapılan üst düzey yönetici atamaları arasında, Çocuklar Duymasın dizinin uzun yıllar senaristliğini ve yapımcılığını üstlenen Birol Güven de yer aldı. Güven, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğüne atandı.

Güven’in dizisi Çocuklar Duyması’nın başrolünde yer alan oyuncu Tamer Karadağlı ise 11 Ağustos tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararnameyle, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak atanmıştı. Atamanın ardından daha öncesinde hazırlanan ve cepte bekleyen istifa dilekçeleri, yetkililere sunuldu. İstifa etmek isteyenler arasında DT Sanat Yönetim Kurulu üyeleri, İstanbul, Ankara, İzmir DT müdürleri yer aldı.

Karadağlı, 2017’deki bir açıklamasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iyi bir hatip olduğunu söyleyerek, “Ben etkileniyorum” demişti. Karadağlı, Altın Portakal’da ödül alan Nihal Yalçın’a karşı tavırlarıyla büyük tepki çektikten sonra milliyetçi söylemlerle Yalçın’ı hedef almış; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Karadağlı’yı arayarak tebrik etmişti. Erdoğan’ın 15 Eylül tarihli atama kararnamesine Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’ne balet Tan Sağtürk getirilmişti.

Kültür sanat alanına o kuruma dair fikri olmayan kişilerin, yine o kuruma dair fikri olmayan kişilerce atanması kültür-sanat alanına devletin doğrudan müdahalesi olarak değerlendirilmelidir.

Sansür Gündemi

Türkiye’nin sansür gündemi yine hız kesmiyor. Aşağıda 6-26 Şubat tarihli sansür gündeminden bazılarını bulabilirsiniz:

  • RTÜK incelemesi ardından Güldür Güldür Show skeci yayından kaldırıldı. Güldür Güldür Show’da gazilerle ilgili bir skeçte yer alan ifadeler sebebiyle RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin inceleme başlatıldığını açıkladı. Güldür Güldür Show, Twitter (X) hesabından bir özür mesajı ile skeci yayından kaldırdıklarını açıkladı.
  • Manga sitesi Jiangzaitoon üçüncü kez engellend Manga kültürüne dair içerikler üretip Türkçe çizgi romanlar yayımlayan manga ve webtoon çeviri ekibi Jiangzaitoon’un internet sitesi (http://jiangzaitoon.cc) üçüncü kez erişime engellendi.
  • İdil Kültür Merkezi’ne altı ayda üçüncü baskın yapıldı. İstanbul Okmeydanı’nda bulunan İdil Kültür Merkezi’ne 6 Şubat’ta yapılan polis baskınında beş Grup Yorum üyesi gözaltına alındı.
  • Farah Zeynep Abdullah ikinci kez Musa Orhan davasından ceza aldı. Oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın Musa Orhan’a karşı “hakaret suçu”nu işlediğine hükmeden Banaz Asliye Ceza Mahkemesi, 87 gün karşılığı 1740 TL adli para cezası verilmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmetti.
  • Kurgusunu yaptığı belgesel nedeniyle yargılanan Erhan Örs beraat etti. Göç İzleme Derneği (GÖÇİZDER) davasında “örgüt üyeliği” suçlamasıyla yargılanan kurgucu Erhan Örs beraat etti.
  • Şano Ar’ın ‘Qral û Travîs’ oyunu Antep’te yasaklandı. 11 Şubat’ta Zeugma Müzesi Kültür Merkezi’nde oynanması planlanan Şano Ar’ın ‘Qral û Travîs’ oyunu gösterimden bir gün önce yasaklandı. Oyun, geçen ay Patnos Kaymakamlığı tarafından da yasaklanmıştı. Oyunun yasaklanamsı meclis gündemine de geldi. Sonrasında yasak kaldırıldı.
  • Yayınevi Emekçileri Platformu’ndan çağrı: #sendedurumnedir. Yayınevi emekçilerinin sesini duyurabilmesi, çalışma koşulları ve ekonomik zorluklara dair mücadele yürüten Platform, bir araya gelme çağrısı yaptı.
  • Ankara Valiliği Kuir Fest’i yasakladı. “Ankara’ya Dönüş” temasıyla yapılmak istenen Pembe Hayat Kuirfest, Ankara Valiliği tarafından yasaklandı. Valilik, film gösterimi ve diğer etkinliklerin yapılacağı mekanlara tebligat göndererek yasak kararını bildirdi. Kaos GL’nin haberine göre, valilikten tebliğ edilen yasak kararında, 12 yıldır Pembe Hayat’ın organize ettiği Kuirfest’in “Kaos GL vb. gruplar tarafından” düzenlediği iddia edildi. Valilik mekanlara tebliğ ettiği yazıda ayrıca “LGBT-LGBTİ vb. konular ile ilgili olarak sergi, basın açıklaması, sinevizyon, sinema, tiyatro, panel, söyleşi vb. etkinliklerin” yasaklandığını yazdı
  • Yaklaşık 10 yıldır oynanmakta olan ve ünlü genelev patroniçesi Manukyan’ın hayatını konu alan oyuna Alanya MHP’li belediyeden yasak geldi.
  • İptal edilen ilk festival kadın filmleri festivali
  • Önceki dönemlerde olduğu gibi özellikle Kürtçe müzik ve oyunlara dair sansür ve yasaklar hız kesmiyor. Kürtçe şarkılar söylediği için birçok sanatçı ve müzik grubu yargılanıyor. Bu durum, kültürel çeşitliliğin ve ifade özgürlüğünün önemli bir engelidir. Kürt halkının yoğun yaşadığı bölge belediyelerinde sürdürülmeye çalışılan kayyum rejimini kültürel işgal (çabası!) olarak değerlendirmek mümkündür. Kürtçe şarkılar söylediği için yargılanan Taşdoğan, “Kuşa başka dilde öt denilebilir mi?” Diyerek anadil hakkını savundu.
  • Kürtçe müziğe yasak: Dünya Anadili Günü kapsamında düzenlenen Metin ve Kemal Kahraman konserine yasak geldi.

Tiyatro Çalıştayı

Cumhuriyetin 100. yılında “100 yıllık Ayna” adı ile, geniş katılımlı bir tiyatro çalıştayı düzenlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İBBŞT) 11-14 Şubat tarihleri arasında düzenlediği “100 Yıllık Ayna” Tiyatro Çalıştayı; Türkiye’nin pek çok ilinden tiyatro sanatçılarının katıldığı toplantıların son gününde sonuç bildirgesinin açıklanmasıyla sona erdi.

 

Çalıştay Sonuç Bildirgesi

İBB Şehir Tiyatroları olarak 11-14 Şubat tarihleri arasında “100 Yıllık Ayna” başlığıyla düzenlediğimiz Tiyatro Çalıştayını 300’e yakın katılımcının katkılarıyla gerçekleştirdik. Bu çalıştayda Türkiye’nin her tarafından ve birçok alandan sanatçı, bağımsız tiyatro çalışanı, akademisyen, eleştirmen, yapımcı, sendika temsilcileri, ödenekli-özel kurum ve kuruluşların yöneticileri bir araya gelme, tiyatronun sorunları üzerine birlikte düşünme ve çözüm üretme imkânı buldu.

Çalıştay vesilesiyle tiyatro alanına dair pek çok sorun ve ihtiyaç tespit edildi, asıl olarak bir araya gelmenin, birbirini dinlemenin, birlikte fikir üretmenin ve bu pratiği düzenli aralıklarla tekrarlayabilmenin en önemli ihtiyaç olduğunu gördük. Dolayısıyla bu yoğun ve verimli çalıştayın ardından da tüm tiyatro bileşenlerinin bir arada olacağı, sorunlara katılımcı, çoğulcu, kapsayıcı süreçlerle işbirlikleri geliştirerek somut çözümler üreteceği bir süreci geliştirmeyi hedefliyoruz.

Dört gün boyunca, 31 farklı başlık altında ödenekli tiyatrolar, özel tiyatrolar, oyun yazarlığı, tiyatro tarihi yazımı, mesleki eğitim ve temsiliyet hakkı konuları odağında gerçekleştirilen çalıştayda tiyatro alanına dair ortaya konan sorunlar ve çözüm önerilerinden bazı noktaları ana hatlarıyla sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bu noktada öncelikle vurgulanması gereken husus, tüm tiyatroların esasta aynı sorunlarla karşı karşıya olduğu, ve bu sorunların ancak farklı amaç, imkân ve yöntemlerle tiyatro yapan kurum ve toplulukların ortak hareket etmesiyle çözülebileceğidir. Bunu söylerken farklı kurum ve toplulukların özel koşulları ve sorunları olduğu gerçeğini görmezden gelmiyor, aksine, bu özel sorunların da ortak işbirlikleri geliştirilerek çözülebileceğinin altını çizmek istiyoruz.

Tüm tiyatro bileşenlerini ilgilendiren ortak sorun elbette defaatle vurgulandığı gibi tiyatroya ait müstakil bir tiyatro yasasının hâlâ olmamasıdır. Ancak kişisel ilişki ya da bireysel insiyatiflerle yürütülen, siyasal değişimlere karşı dirençsiz, ekonomik krizlere karşı kırılgan olan tiyatronun yasalarla düzenlenmiş yapısal bir işleyişe kavuşması gerekmektedir. Devlet Tiyatrosunun, Şehir Tiyatrosunun, özel tiyatro başlığı altında aynılaştırılan tiyatro gruplarının farklı statü ve ihtiyaçlarını tanımlayarak güvence altına alacak, mevcut sorunlarına somut çözümler sağlayacak bir tiyatro yasasının hazırlanması elzemdir. Böyle bir tiyatro yasasına duyulan ihtiyaç aşikârken tiyatroların tabi olduğu yasal düzenlemelerin işlemez ve yıldırıcı hâle geldiği, tiyatro sanatının var olabilmesi için gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılması için tüm tiyatro bileşenlerinin ortak irade ortaya koyulması gerekmektedir.

Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatrolarında ayrı yasalara tabi olmanın da bir sonucu olarak, meslek tanımı, mesleki yeterlilik, istihdam, ödenek, repertuvar politikaları gibi konularda yaşanan sorunlar dile getirilirken hesap verebilirlik, şeffaflık ve sanatsal özerklik talebi kuvvetle vurgulandı.

Özel tiyatroların tek bir başlık altında toplanarak aynı yasal statüye tabi kılınmasına karşın farklı estetik, ticari, kamusal önceliklerle tiyatro yapan toplulukların özel statülerinin belirlenmesi gereği dile getirildi. Tiyatroların finansal ve mekânsal sorunlarının çözümü için ortak politikaların geliştirilmesi gereği ifade edildi. Farklı estetiklerin, etnik, dilsel, dinî, cinsel kimliklerin, dezavantajlı bireylerin temsilini ve seyircinin bu konulardaki farkındalığını sağlayan, dolayısıyla daha kırılgan bir alanda tiyatro yapmaya çalışan gruplar için gerek kamusal alanda gerek kurum içinde ihtiyaç duyulan “güvenli alan”ın yaratılmasının hayati önemde olduğunun altı çizildi. Kamu kaynaklarından yararalanan mekanların mekansal ve finansal tahsis süreçlerinin ve Seyirci politikalarını şeffaf bir şekilde belirlenmesi ve tiyatronun araştırma deneme odaklı çalışmaların desteklenmesi talep edildi. Özel sektörün ve fon dağıtıcılarının dikkatini tiyatro sektörüne çekmek amacıyla tüm tiyatro bileşenlerinin ortak irade ve paralel çalışması doğrultusunda topyekün bir tiyatro görünürlülük hareketi başlatmak gerektiği de dile getirildi.

Tiyatro alanını geliştiren, dinamizmini, üretkenliğini sağlayan öncü alanlar olan oyun yazarlığı, oyuncu, yönetmen, dramaturg, sahne tasarımcısı ve eleştirmenlerin yetiştirilmesi yani tiyatro eğitimi sahası, tiyatronun bir diğer önemli konusudur. Tiyatronun, toplumun değişimini, meselelerini, gündemini sahneye taşıyabilmesi için yeni oyun yazımının teşvik edilmesi, özellikle ödenekli tiyatroların atölyeler düzenleyerek oyun yazımı süreçlerini desteklemesi şarttır. Bu süreçte, tiyatronun gelişimi için nitelikli ve geliştirici bir tiyatro eleştirisine duyulan ihtiyaç büyüktür. Diğer alanlara göre daha ihmal edilen ve neredeyse yok olmaya yüz tutmuş eleştiri kurumunun yeniden tesis edilmesi de tiyatro eğitiminin bir parçası haline getirilmelidir. Türkiye’de tiyatro eğitimi veren kurumların sayısı, nitelikli kadro eksiğine rağmen hızla artıyor. Bu nedenle tiyatro eğitimi veren kurumların bir araya gelerek koordine olması, tiyatro eğitim standartlarının belirlenmesi için oluşturulan “tiyatro eğitiminde akreditasyon platformunun” aktif ve verimli br-ir şekilde çalışabilmesinin sağlanması gerekmektedir. Bu platform aynı zamanda tiyatro alanında uluslararası işbirliklerinin geliştirileceği önemli bir zemin oluşturacaktır. Tam bu noktada tiyatro camiasının, sadece tiyatro eğitimi alanına değil, Türkiye’de

eğitim ve sanat politikalarının belirlenmesinde insiyatif alması ve bunu yapabilecek örgütlenmeleri geliştirmesi gerektiğini de vurgulamak gerekiyor.

Tiyatromuzun uluslararası görünürlüğünü sağlayacak önemli alanlardan birisi de Türkçe oyunların diğer dillere çevirilerini içeren bir veritabanının oluşturulmasıdır, bu veritabanı hem bu oyunlara güncel erişimi sağlayacak hem de oyun hafızasının oluşmasına yarayacaktır.

Tiyatronun geleceğini inşa ederken en temel sorun tiyatronun somut ve somut olmayan mirasının bir değer olarak tanımlanamaması ve kayıt altına alınamamasıdır. Kültür, mekân ve hafıza pratiklerinin oluşması için tiyatronun mirasının korunması, güncellenmesi, ve geleceğe aktarılmasının katkısı büyüktür. Bu nedenle bireysel inisiyatif ve çabalarla bazen korunan bazen dağıtılan kültürel mirasın ivedilikle bir tiyatro müzesi çatısı altında toplanması gerekmektedir.

Çalıştayda tartışılan sorun ve çözümlere dair detaylı bilgilendirme kısa bir süre sonra tüm katılımcılara detaylı rapor şeklinde iletilecektir. Bu dört günlük yoğun sürecin başlattığı birbirimizi ve en önemlisi kendimizi duymak, görmek, yüzleşmek için açtığı alanın gelişeceğini umuyoruz.

Son olarak, bir arada olduğumuz sürece, “görünür” olabileceğimizi, çoğulcu ve kapsayıcı olmanın “biz”i çoğalttığını ve zenginleştirdiğini, ancak yan yana durarak yaşayan kültürün yansıtılabileceğini ve eğer ülkemizde ihtiyaç hissettiğimiz olumlu değişim gerçekleşecekse bunun kültür alanından ve sanatçıdan, en çok da toplumla yüz yüze, nefes nefese gerçekleşen tiyatro sanatından başladığını unuttturmayalım.