Bu proje çalışması, Artizan bünyesinde “minimum tiyatro” konseptiyle 2020 yılının Ocak-Eylül ayları arasında Çalışanlar Tiyatrosu bölgesinden bir grup tarafından yürütülmüştür.

Kolektif bir oyunlaştırma çalışmasının ürünü olan Adaletin Bu Mu Dünya? (2017) güncele dair söylem üretme iddiasında olan bir oyundu. Çalışanlar Tiyatrosu olarak hazırladığımız oyunda ülkede olup biten adaletsizlikleri ve sistemin çürümüşlüğünü ele alıyorduk. Oyunun baş kahramanı Baran, esin kaynağımız olan Kafka’nın Dava’sındaki Bay K gibi, bir sabah uyanıyor ve ne olduğunu bilmediği bir suçlama ile karşı karşıya kalıyordu. Sonrasında ise olay örgümüz Dava’dan farklı olarak ilerliyordu ve ülkede yaşanan adaletsizliklerle birebir örtüşen absürt olayları Baran’ın gözünden izliyorduk.

Oyunu sergilediğimiz 2017 yılından sonra aradan geçen zamanda, ülkede yaşanan adaletsizliklerin her geçen gün katlanarak arttığına şahit olduk, olmaya da devam ediyoruz. Sabah saatlerinde evleri basılıp tutuklananlar, şanslı olup tutuksuz yargılananlar, somut herhangi bir kanıt olmadığı hâlde hakkında müebbet hapis talep edilenler, pasaportlarına el konulanlar, rehine olarak tutulanlar, işten çıkarılanlar, mülklerine el konulanlar, beraat edip aynı gün tekrar içeri alınanlar, delillerin toplanabilmesi ve iddianamelerin hazırlanabilmesi için yıllarca hapis yatanlar, siyasi iradelerine el konulanlar…

İşte böyle bir ortamda, merkezine adalet tartışmasını koyan güncel politik bir oyun çalışmasını yeniden yapma önerisi oluştu. Bu öneri ülkede yaşanmaya devam eden adaletsizlikler ve ilk oyundaki olay örgüsü mantığını sürdürme fikrinden hareketle ortaya çıktı. Bir sinopsis önerisi üzerinden şekillenmeye başlayan çalışmada öncelikle olay örgüsü üzerine masa başı hazırlık yaparak yol haritasını belirledik. 2020 Ocak ayında 3 kişilik dar bir grupla başladığımız sahne üstü doğaçlama çalışmalarına Şubat ayında iki kişi daha eklendi. COVID-19 etkisinin ağırlaşmaya başladığı Mart ayı ortasına kadar birinci sahnenin doğaçlama çalışmalarını sahne üstünde yürüttük ve toplamda yedi çalışma yapmış olduk. Pandemi süreciyle birlikte sahne üstü çalışmalarına ara vermek durumunda kaldık. Çalışmalara yeniden Nisan ayı başında online olarak devam ettik ve eylül ayının başına kadar yaklaşık yirmi çalışma yapmış olduk. Zoom programı üzerinden yaptığımız buluşmalarda vukuat analizi, taslak sahne metinleri önerilerinin değerlendirilmesi ve gündem tartışması gibi başlıklarda çalıştık. Bu çalışma süreci sonunda sinopsis ve olay örgüsünün yanı sıra toplamda dört sahneden oluşmasını tasarladığımız oyunun taslak metnine yönelik öneriler geliştirdik. Eylül ayının başı itibarıyla, online olarak yürüttüğümüz masa başı proje çalışmalarını daha fazla sürdürmenin verimli olmayacağı kanaatine vardık ve sahne üstü doğaçlama çalışmalarına geçebileceğimiz bir zamana kadar çalışmayı park etmeyi uygun gördük.

Aşağıda oyun projesinin sinopsisi ve birinci sahne metnini sizlerle paylaşıyoruz.

***

ADALETİN BU MU DÜNYA? 

II

Hikâye bir sabah, davalık olma ihtimali ile uyanılan bir ülkede, 

çok da uzak olmayan bir zamanda geçer…

SİNOPSİS

Bayan K, 30’lu yaşlarına yeni basan, kendi hâlinde, yalnız yaşayan birisidir. Diyetisyenlik alanında yüksek lisans yapan Bayan K’nın düzenli bir iş hayatı yoktur. Son çalıştığı yerde pek tutunamaz ve kısa bir süre sonra da işten atılır. Şu an iktidara yakın bir vakıf üniversitesinde diyet ve beslenme uzmanı bir profesöre proje asistanlığı yapmaktadır. Bayan K çalıştığı bu işten pek memnun değildir. Bir yandan yeni bir iş bakmaktadır ama ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizde iş bulması da pek kolay değildir.

Sahne 1: Asistanlar Odası

Bir sabah işe 3 dakika geç kalan Bayan K’yı bölüm başkanı profesör karşılar. Bir güzel fırçalar, gözünün üzerinde olduğunu söyler ve çıkar. Bayan K işinin başına geçer. Biraz sonra iki sivil içeri girer ve Bayan K’ya bir tebligat uzatırlar. Bayan K kim olduklarını sorar. Sivillerden daha yaşlı olanı, tebligatı açıp okumasını söyler. Bayan K bu duruma pek bir anlam veremez, tebligatı açar ve okur. Yurtdışında yaşayan ve doğru düzgün görüşmediği halasından kendisine bir arsa kalmıştır. Bayan K gözlerine inanamaz. Çünkü söz konusu miras her gün işe giderken önünden geçtiği, şehrin göbeğindeki çok değerli bir boş arsadır. “Nereden baksan birkaç milyon ederi vardır.” diye düşünür. O esnada profesör içeri girer ve üzerinde çalıştıkları proje ile ilgili kendisine yine fırça atmaya başlar. Bayan K masada boş duran bir kâğıda istifasını yazar ve kâğıdı profesöre uzatır. Sivillerden yaşlı olanı, Bayan K’ya tebligatın devamını okumasını önerir. Bayan K tebligatın devamını okur. Miras olarak kendisine kalan söz konusu arazi davalıktır. Bayan K sivillere “Nasıl bir dava bu?” diye sorar ancak herhangi bir cevap alamaz. Bayan K az önce istifa dilekçesini verdiği profesörle göz göze gelir, istifasını geri çekmek ister ancak iş işten geçmiştir.

Artık gerçek anlamda işsiz kalan Bayan K, hayatını kurtaracak bu arsanın davasını ne yapıp ne edip bir an önce çözmesi gerektiğini düşünür. İşi sağlama almak için profesyonel bir yardım alması gerekir. Lakin pek parası yoktur. Epeydir görmediği, üniversite yıllarından tanıdığı avukat arkadaşını arar, durumu anlatır. Avukat arkadaşı konuya dair bir ön araştırma yapacağını söyler, iki gün sonra da bürosunda buluşurlar.

Sahne 2: Avukatın Bürosu

Hakkındaki “iltisaklı olma” suçlaması ile açılan davayı düşürmek için avukatlık bürosuna bir adam gelir, hâli tavrı şüphelidir. Avukat onu karşılar, kovuşturmaya yer olmadığına dair yazının hazır olduğunu, sadece hakim beyin imzasının kaldığını söyler. Hakim gelir, çok zamanı olmadığını, emanetin hazır olup olmadığını sorar. Adam yanında getirdiği çantayı gösterir. Hakim paraya göz atar, anlaştıkları paranın bu olmadığını, bu şekilde imza atamayacağını söyler. Avukatın araya girmesiyle taraflar uzlaşır. O anda Bayan K içeri girer. Avukat eski arkadaşı Bayan K’yı ayakta karşılar. Bir işin ortasında olduğunu, işleri hızlandırmak için bu arada hemen alt kattaki noterden kendisi adına vekaletname çıkarabileceğini söyler. Bayan K arsa davasının ayrıntılarını konuşmak istese de avukat bunları sonra konuşabileceklerini ifade eder. Bayan K detaylar konusunda ısrarcı olur, avukat gerekli yerlerde adamlarının olduğunu ve bu işi onların üzerinden çözebileceğini söyler. Bunun için, küçük de olsa bir ödeme yapmak gerektiği, nakit sorunu varsa da söz konusu arsadan belli bir pay verilebileceğini belirtir. Bayan K mecburen kabul eder ve vekaletnameyi hazırlatmak üzere çıkar. Hemen ardından da savcı, yanında iki siville baskın düzenler, içerdekiler neye uğradıklarına şaşırırlar. Siviller, üzerine gizlice yerleştirilmiş dinleme cihazını adamın pantolonunun içinden çıkarır. Hakim ve avukat çırpınır ancak nafile, her şey apaçık ortadadır, suçüstü yakalanmışlardır. Savcının talimatıyla siviller avukat ve hakimi yaka paça dışarı çıkarır. Bayan K elinde vekaletname ile diğer kapıdan içeri girer ancak ortalıkta hiç kimse yoktur. Bayan K masanın üzerinde ağzı açık duran bond çantaya yaklaşır, çantanın içindeki paraları görünce afallar. Tam o esnada sivillerden genç olanı geri döner, çantayı Bayan K’nın önünden çekip alır ve yeni bir avukat bulmasını salık verir. Neler olup bittiğini anlayamayan Bayan K’nın telefonu çalar. Arayan kişi, belediye ile bağlantılı olduğunu söyleyen ve davasına talip olan yeni bir avukattır. 

Davalı tarafın belediye olması nedeniyle Bayan K, davasına talip olan yeni avukatla birkaç gün sonra belediyede bir buluşma ayarlar. Belediyeyle güçlü bağlantıları olan yeni avukat, Bayan K’ya belediyede beraber iş çevirdikleri zabıta şefinin yönlendirmesiyle ulaşmıştır. Bu arada, çok değil birkaç ay önce ülkede yerel seçimler olmuş, halihazırda ülkeyi yöneten iktidar büyük bir farkla hezimete uğramış ve birçok belediyeyi rakip partiye kaptırmıştır. Bayan K’nın davalık olduğu belediye de iktidarın rakip partiye kaptırdığı belediyeler arasında yer almaktadır ve hatta Bayan K’nın kendisi de seçimlerde söz konusu rakip partiye oy vermiştir. Öte yandan, eski belediye yönetiminin yaptıklarının hesabını sorma iddiasında olan yeni belediye başkanının ilk icraatlarından birisi de eski yönetimin vakıf üniversitesine peşkeş çektiği davalık arsanın kullanım hakkı protokolünü iptal ettirmek olur.

Sahne 3: Zabıta Şefinin Bürosu

Midyeci el konulan tezgâhını geri almak için dil döker ancak zabıta şefinin onu dinlediği yoktur. Sırada bekleyen kişi taşeron bir müteahhit adına gelmiştir, devam eden inşaatın ruhsatında yaşanan sorunun bir an önce çözülmesini talep eder ve zabıta şefine, patronunun kartını uzatır. Zabıta şefi onu hemen sandalyeye oturtur. Midyeci, tezgâhının akibetini tekrar sorar, zabıta şefi kendisini kapı dışarı eder. Zabıta şefi taşeron müteahhit adına gelen kişiye ortada bir yanlışlık olduğunu ve konuyu bizzat kendisinin halledeceğini söyler, misafirini kapıya kadar geçirir. O esnada yeni avukat ve Bayan K içeri girer, zabıta şefi onları ayakta karşılar. Avukat ve zabıta şefi hem mahkemeyi hem de belediyeyi aradan çıkarmayı önerir, Bayan K bu öneriyi kabul eder. Avukat ve zabıta şefi davanın hızlı ve sorunsuz bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için yapılacak harcamaları, görülecek kişileri saymaya başlarlar. Liste uzadıkça uzar, hesap kabardıkça kabarır. Bu esnada belediyeye iki sivilin eşliğinde bir baskın düzenlenir. Sivillerden yaşlı olanı belediye yönetiminin geçici olarak görevden alındığını tebliğ eder ve orada bulunan herkesi emniyete kadar buyur eder. Bayan K da bundan nasibini alır. Bu esnada, midyeci kargaşadan faydalanarak tezgâhını alıp çıkar.

İki ay boyunca tutuklu kalan Bayan K’nın mahkeme günü gelir. Terör örgütüne yardım ve yataklığın yanı sıra iltisaklı olma şüphesiyle yargılanan Bayan K dışında sanık sandalyesinde hiç kimse yoktur. Nasıl olduysa belediyeye baskın sırasında gözaltına alınan avukat işin içinden sıyrılmıştır ve hatta mahkemede Bayan K’nın savunması için hazır bulunmaktadır. Bu arada, Bayan K’nın iki aylık tutukluluk süresi içinde, davalık arsanın tekrardan malum vakfın kullanımına geçmesine dair protokol belediye tarafından imzalanmıştır. Akabinde de arsa üzerinde inşaatlar yükselmeye başlamıştır.

Sahne 4: Mahkeme Salonu

Bayan K siviller eşliğinde mahkemeye getirilir. Hakim duruşmayı başlatır. Avukat iddia edilen suçların tamamiyle mesnetsiz olduğu, müvekkilinin o gün bir vatandaş olarak belediyede hizmet almak için bulunduğunu ifade eder ve bir an önce beraat edilmesini talep eder. Hakim sanığın tutukluluk hâlinin devamında herhangi bir hukuki fayda görmez ve savcının itirazlarına rağmen Bayan K’nın tutuksuz bir şekilde yargılanmasına karar verir. O esnada üst kuruldan olağanüstü bir karar ile duruşmaya acilen ara verilmesi tebliğ edilir. Aradan sonra, davaya bakan hakimin görev yeri değişir, yerine yeni bir hakim atanır. Yeni atanan hakim, daha önce savcı tarafından Bayan K’nın eski avukat arkadaşının bürosunda rüşvet alırken suçüstü yakalanan hakimin ta kendisidir. Savcının yüzü asılır. Yeni atanan hakim savcıya yaklaşır ve artık önümüze bakalım der. Savcı isteksiz bir şekilde kafasıyla onaylar. Yeni hakim duruşmanın önceki sürecini sağlıklı görmez ve duruşmanın yenilenmesine karar verir. Savcı sanığa ait arsa davasının mevcut ceza davasıyla birleştirilmesini talep eder. Avukat bu duruma itiraz eder ancak savcı yeni düzenlemeyi hatırlatır. Buna göre; dava dosyalarının ayrım gözetmeksizin birleştirilmesi, böylelikle vatandaşların mağdur edilmemesi ve sistemin işleyişinin hızlandırılması gerekmektedir. Hakim arsa davasını da kapsayacak şekilde duruşmanın yenilenmesine karar verir. Duruşma Bayan K’nın aleyhine devam ederken avukat duruşmaya küçük bir ara vermeyi önerir, hakim kabul eder. Avukat, hakim ve savcı beraber dışarı çıkar. Biraz sonra avukat geri döner ve Bayan K’ya mahkeme ile uzlaşmaya gitmesi ve araziden vazgeçmesi karşılığında ona istinaden yapılan suçlamaları hafifletmeyi önerir. Sonra da Bayan K’nın eline bir yazı tutuşturur. Yazıda, Bayan K’nın eski çalıştığı vakıf üniversitesinde aynı pozisyonda geri dönebileceği yazar. Aradan sonra yeniden başlayan duruşmada söz hakkı verilen Bayan K ne diyeceğini bilemez. Bu esnada mahkeme salonunu önce yoğun bir koku ve hemen ardından da duman sarmaya başlar. Adalet Sarayı’nın arşiv bölümünde büyük bir yangın başlamıştır. Artık göz gözü göremez olmuştur ancak hakim, savcı ve avukat Bayan K’ya bir karar verdirmekte ve duruşmayı nihayete erdirmekte kararlıdır.

***

SAHNE 1: ASİSTANLAR ODASI

Bayan Asistan tek başına odada çalışmaktadır. Bay Profesör ve çaycı içeri girer, geç kalan Bayan K’yı sabırsız bir şekilde beklemeye başlarlar. Bayan K koştura koştura içeri girer. 

BAYAN K: Günaydın hocam! Az önce sizin odanızın önünden geçerken baktım, yoktunuz. Burdaymışsınız zaten… Yolda, trafikte gelmeye çalışırken projeyle ilgili aklıma bir soru takıldı, müsait olduğunuzda konuşalım isterseniz. Siz, niçin geldiniz?

BAY PROFESÖR: (Kendi kendine) Hiç utanmaları da kalmadı bunların! Saat… (Çaycı, saati gösterir.) Dokuzu… (Çaycı, 3 diye gösterir.) Üç geçiyor. Ve bu kaçıncı oldu?! 

(Çaycı, 5 diye gösterir.)

BAYAN K: Beş?!

BAY PROFESÖR: Beş. Bravo. Üniversitemiz gerçekten çok kıymetli ve milletimiz için fevkalade mühim bir proje üzerinde çalışıyor. Doğru mu asistan?

BAYAN K: Küresel bir sorunu ele aldığımız doğru.

BAY PROFESÖR: Devletimiz, sağ olsunlar, ülkemizi ve dünyayı metastaz gibi sarmış obezite ile yerli, milli ve tabii ki ulusal bir mücadele için desteklerini esirgememiş. Ayrıca kıymetli bakanlıkları aracılığıyla hatrı sayılır bir miktarda fon da sağlamış. Nankörlük mü edelim?

BAYAN K: (Zoraki)  Etmeyelim tabii hocam, sonuçta hatrı sayılır bir… 

BAY PROFESÖR: Devletimiz, sağ olsunlar, tüm bu yardımları önümüze sererken görüyoruz ki bir kesim kendini bilmez hâlâ tereddütler içinde, milletimiz için fedakârlıklarımızı adeta hor görmekte, küçümsemektedir. Yazık, çok yazık.

BAYAN K: Hocam, ne demek istediğinizi tam olarak anlayamadım.

BAY PROFESÖR: Üzülerek belirtmem gerekir ki, içimizde bazı arkadaşlarımız da, bu noktada, çalışmamızın, projemizin kıymetini, ehemmiyetini, mahiyetini yeterince kavrayamamış. Gerçekten sormak istiyorum. Acaba üzerinde çalıştığımız projenin muhteviyatını hatırlayan var mı?

BAYAN ASİSTAN:  Küçük abdest ve büyük abdesti tutmanın boşaltım sistemi sayesinde atılan atıkların emilimindeki ve salınımındaki rolünü incelemek için beşerli beşer grup, pratik bir paradigma ilkesi çevresinde teorik ve pratiği birleştirerek ama aynı anda onları birbirinden ayırarak incelemenin zorundalığının farkında olarak…

Bay Profesör, çaycıya Bayan Asistan’ı susturmasını işaret eder.

BAY PROFESÖR: (Bayan K’ya, imalı) Ya?

BAYAN K: Özetle, küçük abdest ile büyük abdesti tutmanın, obezite üzerindeki etkisini araştırıyoruz.

BAY PROFESÖR: (İmalı) Bravo, çok iyi özetlediniz! Merak ediyorum, projemiz hayatınıza ne kadar nüfuz edebildi? Pratiklerinizde uygulayabiliyor musunuz? Üzerinde çalıştığımız projeyi yeterince sahiplenebildiniz mi?

BAYAN K: Bilimsel açıdan konunun araştırılmasını değerli buluyorum. Ama yöntemsel olarak… 

BAY PROFESÖR: Yöntemimiz gayet açık, arif olan anlar! Ben bu yaşıma gelmiş, koskoca bir profesör adam olarak ne yapıyorum? (Sıkışmıştır.) Tutuyorum… Ama çok da tutmamak lazımmış demek ki. (Yürümekte zorlanarak) Asistan?!

BAYAN K & BAYAN ASİSTAN: Hocam!

BAY PROFESÖR: (Çaycıyla birlikte çıkarken) Umarım üniversitemizin ve devletimizin, sağolsunlar, size sunmuş olduğu bu fırsatı iyi değerlendirirsiniz. Hadi bakalım, çalışın! Haftaya pazartesi ara raporu masamda istiyorum. Gözüm üzerinizde, ona göre. 

BAYAN K: (Bay Profesör’ün ardından) Gözü üzerimizdeymiş! Üç dakika geç kalmışım! Bu beşinci oluyormuş! Ya sizin başka işiniz yok mu?! Ama yok, biliyorum, bunların derdi başka! (Bayan Asistan ile göz göze gelirler.)

BAYAN ASİSTAN: Günaydın.

BAYAN K: Günaydın.

BAYAN ASİSTAN: Canım siz de sabah yola azıcık erken çıkarsınız, olur biter. Bak mesela ben sabahın köründe yola çıkıyorum. Her yer karanlık oluyor tabii! Bazen sekiz, dokuz tane köpek çıkıyor karşıma, e korkuyor insan tabii. Ama ben bir strateji geliştirdim. Böyle köpekler geldi mi sana doğru? Hoop yükseliyorsun böyle büyük gösteriyorsun kendini, afallıyorlar, kaçıyorlar.  Ama tabii her zaman işe yaramıyor. (Belli belirsiz) Maaşlar yattı mı?

BAYAN K: Kabahat bende tabii! Sen git en iyi okullarda oku, çalış, didin! Sonra da gel, bilim dünyasını derinden sarsacak, bütün dünyayı kıskandıracak büyük abdestli, küçük abdestli bir projede, asistan ol!

BAYAN ASİSTAN: Evet ama bence bu, üniversitemizin ve devletimizin bize sunmuş olduğu bir fırsat. Tamam, proje… nasıl desem, biraz değişik. Ama küresel bir soruna ulusal bir çözüm üretmek, iddialı bir şey sonuçta. Neyse, canım biz işimize bakalım… (Belli belirsiz) Maaşlar yattı mı?

BAYAN K: İşimize bakalım. Tabii canım. Kiralar, aidatlar biriksin, kredi kartı borcu katlansın, ne olacak ki?!  Bizim maaşlar da…

BAYAN ASİSTAN: Yattı mı yoksa?!

BAYAN K: Ne yattı mı?

BAYAN ASİSTAN: Canım hani içerde üç aylık maaşlarımız var ya…

BAYAN K: Ha! Yattı, tabii tabii! Hatta gecikme faiziyle birlikte yatırdılar, sağolsunlar! Yetmemiş bir de ikramiye vermişler, sağolsunlar!

BAYAN ASİSTAN: (Zoraki güler) Aha ha… Yatmadı yani… Adalet mi canım ama bu?!

BAYAN K: Ne oldu, memnun değilsin galiba işinden?

BAYAN ASİSTAN: Kim? Yoo. Memnunum canım işimden.

BAYAN K: Pek bir şikâyetçi gördüm seni! 

BAYAN ASİSTAN: Ne şikâyeti ya?! Kim şikâyet etti?! Şikâyet eden mi var?!

BAYAN K: Sesin pek bir gür çıkıyor da! 

BAYAN ASİSTAN: Aaa hayır canım gür mür çıkmıyor sesim…

BAYAN K: İş arıyorsun değil mi sen! 

BAYAN ASİSTAN: Aaa ne münasebet! 

BAYAN K: (Güler) Ne var canım bunda? Ararsan ara. Gayet normal bence şu koşullarda. 

BAYAN ASİSTAN: Normal di mi? Bence de. 

BAYAN K: Aramayacaksın da ne yapacaksın? 

BAYAN ASİSTAN: Tabii canım!

BAYAN K: Maaş yok! Güvence desen, sıfır. İş yükü çok. Şans desen zaten yok. 

BAYAN ASİSTAN: Ama fotokopi desen, asistan koş! Bulaşık desen, asistan yıka! Ders desen, asistan gir! İş çok! Asistan! Asistan! Neyin asistanı, bu asistan?!

Bay Amir ve Bay Çaylak içeri girer.

BAYAN K: Buyrun?

BAY AMİR: (Tebligatı uzatır) Buyrun!

BAYAN K: Siz?

BAY AMİR: Biz?

BAY ÇAYLAK: Amirim, hanımefendi galiba kim olduğumuzu soruyor, ama şu an bunun pek bir önemi yok diye düşünüyorum zira önemli olan bizim kim olduğumuz değil, ne için geldiğimiz. Tabii bu da olaya nereden baktığınızla alakalı bir durum olsa gerek…

BAY AMİR: Siz okuyun, niçin geldiğimizi anlarsınız zaten.

BAY ÇAYLAK: Evet, okuyun!

BAYAN K: (Tebligatı açıp sessizce okur.)  Halam vefat etmiş!

BAYAN ASİSTAN: Ayy! Çok başınız sağ olsun!

BAYAN K: Sağol da…

BAY AMİR: Başınız sağolsun!

BAYAN K: Sağolun da…

BAYAN ASİSTAN: (Tebligatın devamını okur, heyecanla kağıdı çeker.) “…tarafınıza miras kaldığı tespit edilmiştir!” Aa, miras mı kalmış size?

BAYAN K: Ne, miras mı kalmış?

BAYAN ASİSTAN:  Evet, öyle yazıyor! (tebligatı Bayan K’ya verir.)

BAYAN K: “Yapılan araştırmalar sonucu… Göbeklitaş Mahallesi…”

BAYAN ASİSTAN: Aa, çok güzel yer valla! Oradan küçük de olsa bir daire kaldıysa yaşadınız!

BAYAN K: (Okumaya devam eder.) “Üçgen Göbeği olarak da bilinen…”

BAYAN ASİSTAN: Ne?! Üçgen Göbeği mi? Valla orda kutu kadar yere bile ne kadar kira veriyorlar! Bir ara oralara metro yapacaklardı, sonra ne oldu, durdu, bir şeyler oldu?

BAYAN K: (Okumaya devam eder.) “7100 m² alanlı taşınmazın…”

BAYAN ASİSTAN: 7 mi 100 mü? 100’se çok iyi!

BAYAN K: 7100 m².

BAYAN ASİSTAN: 7100 mü?! Yedi dönüm yani! Göbek komple sana mı kalmış?!  

BAYAN K: (Okumayı sessizce tamamlar.) Bir dakika, bir dakika.. Bir anda, yıllardır hiç haberleşmediğim, yurtdışında yaşayan halam, vefat ediyor. Bana da baya büyük bir miras bırakıyor… Bu bir şaka, değil mi?

BAYAN ASİSTAN: Ben inanmamıştım zaten! 7.100 çok çünkü! Hayır 100 olsa…!?

BAY AMİR: Şaka yapacak bir hâlimiz var mı!?

BAY ÇAYLAK:  Evet yok! Hayırlı olsun.

BAYAN K: (Şaşkın) Sağolun.

BAYAN ASİSTAN: Şaka değil yani. Zaten beyefendilerin şaka yapacak hâli de yok… Ay ben çok sevindim gerçekten! Vay be! Hayat işte, ne olacağımız belli değil. Neydiniz ne oldunuz, di mi? Ne oldum delisi de olmamak lazım, ama sizden hiç beklemem zaten öyle şeyler. Az önce iş aramıyor muyduk biz beraber? Vallahi yırttınız. Tüm işler bana mı kaldı şimdi? Dersler, fotokopiler… Kahveleri de yapıyorum. Yapayım mı bir kahve, içer miyiz son kez?

Müzik girer, Bayan K müzikle beraber yavaş yavaş öne çıkar ve dans etmeye başlar. Biraz sonra Bay Profesör içeri dalar.

BAY PROFESÖR: İki dakika boş bırakmaya gelmiyor sizi! O kadar laf ettik, yüzünüz bile kızarmadı mı? Başçavuşun eşeği mi osuruyor burada? Ne oluyor, neyi kutluyoruz? Bakanlıktan gelen maile iki haftadır herhangi bir yanıt vermemenizi mi kutluyoruz? Yok yok, projeyi teslim etmemiz gereken tarihin yüzüncü yıldönümü değil mi? Yoksa bilmediğim başka şeyler mi oluyor? (Bay Amir ve Bay Çaylak ile göz göze gelir.) Ne oluyor? Onlar mı?

BAYAN K: Onlar.

BAY PROFESÖR: Ah efendim, hoşgeldiniz! (Bay Amir ve Bay Çaylak’a sarılıp öpüşür, sarmaş dolaş kalırlar.) Geleceğinizi söyleseydiniz hazırlık yapardık. Aslında her şey çok yolunda gidiyor gördüğünüz gibi, tabii bazen ufak tefek pürüzler çıkabiliyor. Ama her şey denetimim altında. Bölüm olarak projeyi gerçekten çok sahiplendik ve en kısa sürede sonuçlar almaya başlayacağız. Devletimiz, sağ olsunlar, arkamızda olduğu sürece sırtımız yere gelmez. Ne iyi ettiniz de geldiniz, bakan beyler nasıllar?

BAY ÇAYLAK: Hangi bakan?

BAY PROFESÖR: Bize bakan!

BAY ÇAYLAK: Kime bakan?

BAY PROFESÖR: (Bay Amir’e döner.) Siz niye öyle bakıyorsunuz?

BAY ÇAYLAK: Amirim, beyefendi galiba bizi birileriyle karıştırıyor, gerçi şu an bunun…

BAY AMİR: Beyefendi, biz düşündüğünüz kişiler değiliz!

BAY PROFESÖR: Kimsiniz peki?

BAY AMİR: Sizi ilgilendirmez.

BAY PROFESÖR: Ama bir açıklama yapsaydınız fena olmazdı, buranın bölüm başkanıyım ne de olsa… 

BAY ÇAYLAK: (Silahını göstererek) Amirim, beyefendi bir açıklamayı hak etti bence…

BAY PROFESÖR: Yok yok, açıklamaya gerek yok!

BAY ÇAYLAK: Aaa, olur mu canım!

BAY PROFESÖR: Açıklama lütfen! Açıklama, hiçbir şey duymak istemiyorum! (Bayan K’nın yanına gider.) Asistan ne oluyor burada?!

Bayan K bir kâğıda bir şeyler karalar ve kâğıdı Bay Profesör’e uzatır.

BAYAN K: Şöyle anlatayım. 

BAY PROFESÖR: Ne demek şimdi bu?

BAYAN K: İs-ti-fa ediyorum demek, sayın profesör! Üç aydır yatmayan maaşı beklerken üç dakika için, beşinci kez geç kalmaktan bıktım demek! Küçük abdestli, büyük abdestli, yersiz, şuursuz projelerinizi kılıfına uydurmaktan bıktım demek! Ruhumu metastaz gibi saran üzerimdeki aç gözlerinizden bıktım demek! Sağ olsunlar da, sağ olmasınlar artık! Size de hayatta başarılar, sayın profesör!

BAY AMİR: Hanımefendi, yerinizde olsam tebligatın devamını da okurdum.  

BAYAN K: Okuyayım tabii! Evet, maddesinin… bendinin… veraset… Yok değil bu… Buluyorum galiba…

BAYAN ASİSTAN: (Bay Profesör’e) Göbek kalmış kendisine. Komple.

BAY PROFESÖR: Ne göbeği?

BAYAN K: (Tebligatın devamını okur.) Arsa davalık mı?!

BAY PROFESÖR: Arsa mı davalık?

BAYAN K: Nasıl ya! Şaka mı bu?

BAY ÇAYLAK: Amirim, gerçekten de bizim şaka yapacak bir hâlimiz mi var? Hayır, her gittiğimiz yerde aynı soru, şey oluyor da…

Bay Profesör elindeki istifa kâğıdıyla kağıttan gemi yapmaya başlar.

BAYAN K:  Peki ama, nasıl bir dava bu? 

BAY AMİR: Artık onu mahkemede öğrenirsiniz. 

BAYAN K:  Mahkeme mi? Ben bir suç işlemedim ki!

BAY AMİR: Onu mahkemede hakime sorarsınız artık. (Tebligatı uzatır.) Şurayı imzalayın!

BAY ÇAYLAK: Şuraya, şuraya!

BAY AMİR: Şuraya! (Bayan K imzalar.) Kalemi alıyım.

(Bay Amir ve Çaylak çıkar. Bayan K, Bay Profesör’le göz göze gelir.) 

BAYAN K: Sayın hocam, az önce biraz fevri davranmış olabilirim. Projenin de gerektirdiği birlikteliği göz ardı etmemek lazım tabii. Sonuçta hepimiz aynı… araçtayız di mi?  

BAY PROFESÖR: Hangi araçtayız?

BAYAN K: Şey işte, yok mu denizde…

BAY PROFESÖR: (Kağıttan yaptığı gemiyi göstererek) Şöyle bir şey mi? Nasıl güzel olmuş mu?

BAYAN K: (Bay Profesör’ün elindeki kâğıdı almaya çalışır) Bir şans daha verseniz!?

BAY PROFESÖR: Bende kalsın, hatıra olur.

Müzik girer…