Bu yazı, Türkiye müzik tarihinde önemli yere sahip bir müzisyeni, tarih sahnesinde yerli yerine oturtmaya dönük bir çabanın ürünüdür. Bir başka deyişle bu yazı, 1980’lerle birlikte sol kültüre referansla ortaya çıkan ancak 1990’larda dönemin sosyo-politik iklimine paralel olarak hâkim sol kültürden ayrışan ve sonrasında Kürt kimliği ve mücadelesinin simgesi hâline gelen Ahmet Kaya’nın müzikal kimliğine odaklanarak, onun müzikal birikimini -bir başka müzisyenin gözünden- anlamaya ve tanımlamaya çalışıyor. Aramızdan ayrılışının yirmi birinci yılında; saygı, sevgi ve özlemle…

İlk gençlik yıllarını 1970’lerin toplumsal hareketlilik döneminde geçiren Ahmet Kaya (28 Ekim 1957, Malatya – 16 Kasım 2000, Paris), birçok genç gibi örgütlenme mücadelesinin içinde yer aldı. O dönemde amatör bir müzisyen olarak devrimci marşlardan halk türkülerine uzanan repertuarıyla 70’lerin devrimci-ozan modelini izleyerek elinde bağlaması, çeşitli etkinliklerde çalıp şarkı söyleyerek ilk dinleyici kitlesini kazanmaya başladı. Ahmet Kaya’nın albümlerle çıkışı, 1980 askeri darbesinin yol açtığı travma sonrası döneme rastlıyor. Böylece ilk döneminde sol/devrimci mücadele temalarının öne çıktığını görüyoruz. ‘Hapishane,’ ‘ölüm,’ ‘yenilgi,’ ‘yalnızlık,’ ‘her şeye rağmen umut,’ ‘gelecek sosyalizmde’ ve benzeri temaların ağırlıklı olduğu bu dönemde, daha çok Ahmed Arif, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Sabahattin Âli gibi sosyalist şairlerin ve Nevzat Çelik gibi dönemin genç şairlerinin şiirlerini bestelemiştir. 1980’lerin sonlarında, ikinci döneminde, şarkı sözleri ağırlıklı olarak ‘hapishaneden çıkanların yaşadığı karşılaşmalar ve zorluklar,’ ‘örgütsel çözülme,’ ‘ihanet’ ve ‘hayal kırıklığı’ gibi temalardan oluşur. Dolayısıyla Ahmet Kaya’nın hâkim sol kültürün protest müzik geleneğiyle ‘yeniden bağlanma’ olarak çıkışını yaptığı, temaları itibarıyla müzikal çizgisinin Türkiye’deki sol hareketin durumuyla etkileşim içinde bir seyir izlediği açıktır.

Öte yandan, Ahmet Kaya, hâkim sol gelenekten temelde iki noktada giderek uzaklaşmış ve farklılaşmıştır: Birincisi, makamsal müziğe verdiği ağırlık ve bestelerindeki alaturka/arabesk etkileridir. İlk birkaç albümünden sonra icat edilen ve onun müziğini tanımlamak için kullanılan bir terim olan ‘devrimci/sol arabesk’, solun arabeske ve Ahmet Kaya’ya karşı tutumuna dair de önemli veriler sunuyor. Ahmet Kaya’nın müziği; eklektik yapısı, makamsal ve ritmik karakteri, vokal tarzı ve sözlerde büyük ölçüde acı, keder, ölüm, yenilgi, ihanet gibi temaları işlemesi nedeniyle ‘arabesk müzik’ adı verilen çuvala atılmak istenmiştir. ‘Sol-arabesk’ ve ‘devrimci-arabesk’ kelime setlerinde ikişer kelime vardır: arabesk ve devrimci, arabesk ve sol. Genellikle her iki kelimenin anlamları da kelime kümesine yüklenir. Burada arabeske yüklenen anlamların yanı sıra, bu anlamların devrimci ve sol-sosyalist değerlerle “uyumsuzluğuna” dikkat çekmek ve böylece yıkma yoluyla bir algı oluşturmaya çalışmak söz konusudur. Bu çabanın altında, Ahmet Kaya’nın arabeski hem müzikal hem de ticari olarak devreye sokarak, devrimci değerleri istismar ettiği eleştirisi yatmaktadır. Burada dikkati çeken bir nokta da şudur: Ahmet Kaya, Kürt arabesk şarkıcıların temsilinden hareketle, etnik ve sınıfsal göndermelerle örülmüş “Doğulu” bir kimlik üzerinden, özellikle konuşması ve Türkçe telaffuzu vurgulanarak arabesk çuvalına atılmak istenmiştir.

Ahmet Kaya’nın hâkim sol kültürden ayrıldığı ikinci nokta, etnik/kültürel kimlik meselesi ile ilgilidir. Ahmet Kaya’nın köyden kente göç etmiş Türk-Kürt bir ailenin ferdi olarak büyük şehirde yaşadığı zorluklar, onun hem kişiliğini hem de müzikal kimliğini derinden etkilemiştir. 1990’larda tırmanan iç savaşla Kürt kimlik mücadelesine kayıtsız kalmayan, yükselen milliyetçiliğin hedef tahtasına yerleştirilen Ahmet Kaya, ülkede yaşamasını imkânsız kılacak ölçüde baskı gördü ve sürgüne gitmek zorunda kaldı. Bu nedenle Ahmet Kaya müziğini incelerken, 1990’larda Kürt hareketiyle birlikte ivmelenen etnik/kültürel kimlik mücadelelerinden ve bu sürecin müzik alanındaki yansımalarından bahsetmek gerekiyor. Ancak önemli bir parametre olmakla birlikte, 1990’lar ve sonrasında değişen siyasi/kültürel iklimin müzikal alana yansıması başka bir yazının konusudur.

Ahmet Kaya’nın müziği, ‘özgün müzik’, ‘protest müzik’, ‘toplumcu müzik’, ‘devrimci arabesk’, ‘sol arabesk’ gibi farklı isimlerle anılmıştır. Bunlar genellikle Türkiye’de sol ile ilişkilendirilen siyasi müzikler olarak adlandırılan müzik kategorileri olmakla birlikte, bazı durumlarda Ahmet Kaya’nın müziğine atfedilen ‘sol/devrimci arabesk’ örneğinde olduğu gibi, olumsuz imalarla da kullanılabilir veya 1980’lerin protesto müziği alanında ortaya çıkan çeşitli müzik tarzlarını adlandırmak için bir şemsiye terim olarak kullanılan ‘özgün müzik’ örneğinde olduğu gibi müzisyenlerin kendileri tarafından kabul edilmeyebilirler. Öte yandan Ahmet Kaya, müzikal dilini oluşturma arayışının temelinde, kendi müziğini ‘arayış müziği’ olarak adlandırmayı tercih etmiştir.

Resmî bir müzik eğitimi almamış olan Ahmet Kaya’nın, toplumsal, kültürel ve kişisel bağlamla yakından ilişkili bir kavram olan ‘birikim’ üzerinden müzik ürettiği açıktır. Özellikle Ahmet Kaya gibi müzisyenler söz konusu olduğunda, ‘müzikal üslûp’ yerine, analitik bir kavram ve yöntem olarak ‘müzikal birikim’ üzerinden bir çerçeve geliştirmenin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Bir müzisyenin müzikal birikiminin analizi için; ürettiği eserlerle birlikte kendi kültürel geçmişi, yetiştirilişi, ona sunulan müzik dünyası, tanıştığı müzikler, ilişkili olduğu müzikal kanallar, müzik piyasasının koşulları ve yaşadığı dönemin sosyo-politik iklimi gibi çeşitli parametreler dikkate alınmalıdır. ‘Birikim’ terimi, bir bireyin, belirli bir grubun veya toplumun bir bölümünün ilgili kültürler ve geleneklerle ilgili olarak muhafaza ettiği, uyguladığı, gerçekleştirdiği ve yeniden ürettiği şey olarak tanımlanabilir. Bu açıdan birikim, pasif bir toplama eylemi değildir. Birikim, geleneksel ve kültürel unsurların kişisel veya kolektif bir mercekle toplanmasıdır. Bu bakımdan birikim, referans-gelenek ve kültürden farklılık gösterebilir hatta onunla çelişebilir. Herhangi bir gelenek veya kültür, olduğu gibi benimsenmez, daha ziyade diğer kültür ve geleneklerden gelen unsurlarla birleştirilir. Bu nedenle birikim, birkaç farklı kültür ve geleneğin melez bir koleksiyonudur. Bu elbette özdeşleşme ve aidiyet gibi kavramlarla bağlantılıdır. Başka bir deyişle, birikim kişinin kimliğini inşa etmesine yardımcı olur ve referans kültür ve gelenekle yeniden icat edilmiş, yeniden tahayyül edilmiş bir ilişki ile aidiyet duygusunu pekiştirir.

Ahmet Kaya, şarkıcı-söz yazarıdır; başka bir deyişle, kendi şarkılarını kendisi üretmiştir. Şarkılarının yarısına yakını kendi sözlerinden oluşmakta olup, aynı zamanda sosyalist/devrimci şairlerin şiirlerini de bestelemiştir. Şarkılarını üretirken döneminin sosyal koşullarından etkilenmiş ve bunu müziğine yansıtmıştır. Müziği, sadece toplumun mazlum kurbanlarıyla bağ kurmak, onların sesi olmak, onlara moral ve güç vermek için değil, aynı zamanda tarihe damga vurmak ve belgeler oluşturmak için de kullanır. Bu anlamda Ahmet Kaya’nın müziği hakikati taşıyan bir karaktere sahiptir ve protestocu bir tavır taşımaktadır. Aynı zamanda müzik onun için bir kendini ifade etme biçimi, kendi kimliğini oluşturma ve kendini güçlendirme aracıdır. Bu anlamda müzik burada bir kimlik kaynağı olarak işlev görür. Bunu yaparken de döneminin yaygın müzik üretme anlayışına meydan okur. Örneğin hâkim sol kültürde “yoz” kabul edilen arabesk ve klasik Türk müziği unsurlarını müziğine dahil eder. Bu da onu dönemin çoğu sol tandanslı protest müzisyenlerinden farklı kılıyor. Bütün bunlardan dolayı hayatı boyunca müziğinden yaşam tarzına kadar birçok eleştiriye maruz kalmış ve hatta müziğine arabesk denilmiştir. Bu eleştiriler onun kendi müziğini tanımlama ve üretme biçimini de etkilemiştir. Bu etkilenim bazen reddetme, isyan ve meydan okuma, bazen de kabullenme şeklini alır. Beste üretimlerinde, doğup büyüdüğü bölge olan Malatya-Elazığ hattı başta olmak üzere halk müziğinden, ayrıca Azerbaycan müzik geleneğinden çok etkilenmiştir. Şarkı söyleme tarzı da geleneksel halk müziğiyle, özellikle de kendi kültürel bölgesiyle güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Halk müziğinden klasik Türk müziğine uzanan geleneksel üslupların yanı sıra arabesk gibi yerel popüler formlardan ve rock, pop gibi popüler türlerden unsurları da bünyesine katmıştır. Dolayısıyla müziğinde geniş bir yelpazede müzikal etkileri görmek mümkündür. Ayrıca gerek dönemin siyasi koşulları gerekse piyasanın müzik üretimine bu denli müdahil olması nedeniyle, istediği gibi radikal çıkışlar yapamamış; mesela son dönemine kadar repertuarına bir Kürtçe şarkı ekleyememiştir.

Gerçekten de Ahmet Kaya’nın müziğini, tıpkı arabesk gibi, üslup açısından tanımlamak kolay görünmüyor. Bu, onun çeşitli geleneksel, yerel, popüler tür veya tarzlardan farklı müzik unsurlarını müziğine dahil etmesiyle yakından ilgilidir. Bana göre bu tanımlayamama hâlinde, çoğunlukla aranjmanların bir üslup bütünlüğü oluşturmayışının da rolü büyüktür. Dönem bazında albümlerinde müzikal üslup birliği yoktur, hatta aynı albümde bile üslup şarkıdan şarkıya değişebilmektedir. Bazı örneklerde, sözel tema ve taşıdığı duygu ile müzik yapısı arasında bir tutarsızlık da göze çarpar. Bununla birlikte, Ahmet Kaya’nın repertuarında zaman içinde kalıplaşmış hale gelmiş bazı ‘şarkı türlerinden’ bahsetmek mümkündür. Standart müzik türlerine tam olarak uymayan ancak onlara “benzer” görünen bu şarkı türleri, temelde melodik, makamsal ve ritmik karaktere, enstrümantasyon ve aranjmana göre belirlenebilir.

Popüler müzik alanındaki şarkıları üç farklı sistem üzerinden sınıflandırmak mümkündür: i) konularına göre (lirik, hiciv, epik şarkılar), ii) işlevlerine göre (iş şarkıları, düğün şarkıları, cenaze şarkıları, marşlar vb.), iii) tür veya stillerine göre (rock, pop, hip-hop vb). Genel olarak popüler müzik; pop, rock, caz, hip-hop vb. gibi kendi alt kategorileri de olan türlere/stillere göre sınıflandırılır. Ahmet Kaya şarkılarını sınıflandırmaya çalışırken tür/tarz üzerinden gidersek bir sorun ortaya çıkıyor: Hepsi belirli bir tür veya farklı türler içinden üretilmiş şarkılar değil. Ancak bunları çeşitli müzikal unsurlar aracılığıyla belirli türlerle ilişkilendirerek bir sınıflandırma yapmak mümkün. Yukarıda belirttiğim kriterlere göre, Ahmet Kaya’nın özgün bestelerini temelde dört tür üzerinden sınıflandırmanın mümkün olduğunu düşünüyorum: i) türkü benzeri şarkılar; ii) alaturka benzeri şarkılar; iii) balad benzeri şarkılar; iv) marş benzeri şarkılar. Bazı şarkılar, Azerbaycan halk müziği karakterindeki 6/8 ritminde marş benzeri şarkılarda olduğu gibi, birden fazla tür altında yer alabilir. Bu kategorilendirmeye alınamayan şarkılar ayrı bir başlıkta ve ‘karma tür’ şarkılar olarak beşinci kategoriyi oluşturur.

Özellikle belirtmek isterim ki, bu kategorileştirme girişimi, nihayetinde analizi yapan kişi olarak benim kişisel bilgime ve müzik deneyimime dayanmaktadır ve nihai veya kesin bir iddia taşımamaktadır. Bu başlıklar altındaki şarkılara dair örnek incelemeler ise bir başka yazıda ele alınacaktır.