Ocak ve Şubat ilk hafta itibarıyle Türkiye ve dünyada öne çıkan kültür-sanat gündemini üç başlık altında inceledik:  Sanatta Özgünlük, Baskı-Sansür-Hukuk Mücadelesi ve Yeni Üretimler.

Sanatta Özgünlük…

Öğrendiklerinin geri dönüşümünü sunabilen bir mekanizma olan yapay zekânın, yaratıcılığı ifade eden sanatla olan ilişkisi de halen merak konusu. Yapay zekâ programını kullanarak belli bir kompozisyonu belirleyebilen algoritmalar sayesinde “özgün” eserler  üretebilir mi sorusu, hayli ilgi çekici. İlerleyen teknolojiyle beraber yapay zekâ, sanat eserlerinin üretiminden analiz edilmesine, sınıflandırılmasına ve korunmasına kadar birçok alanda ’90’lardan bu yana kullanılıyor. Örneğin bir resmin ya da bir heykelin yapısı, malzeme kullanımı, teknikleri incelenebiliyor ve bu incelemeler, küratörlere, restoratörlere eser hakkında birçok bilgi sağlayabiliyor.

Acaba yapay zekâ, sanat dünyasını dönüştürebilir ve yeni yaratıcı olanaklar sunabilir mi? Bu soru, aynı zamanda sanatın özgünlüğü ve insanlıkla bağlantısı üzerine de düşündürücü konular ortaya koyabilir. Yapay zekânın yaptığı işi “plagiarism” (intihal) olarak tanımlayan dilbilimci ve filozof Noam Chomsky’e göre düşünme, sadece bir soruya ya da soruna yönelik önceden bilinen veya mevcut verilere dayalı cevaplar sunma işi değil; aynı zamanda soruyu yeniden şekillendirme ve sorunu yeniden tanımlama işi ve daha önce hiç mevcut olmayan olasılıkları da içerebilir. Dolayısıyla insan zekâsının iptal edilmesinden kaygı duymanın gereksiz olduğunu savunan Noam Chomsky, “yapay zekâ” yerine “plagiat” (intihal yazılımı) denmesini öneriyor. Çünkü Chomsky’e göre yapılan şey, özgün bir yaratma deneyimi değil, var olan eserlerin kopyalanıp telif hakkı kanunlarından kaçacak derecede modifiye edilmesi.

Chomsky yapay zekâyı, “Avrupalı sömürgecilerin Amerikan yerlilerinin topraklarına geldiklerinden beri kaydedilen en büyük fikri mülkiyet hırsızlığı” olarak nitelendirirken, yapay zekâ hem ütopik hem de distopik açıdan değerlendirilmeye devam ediyor. Meselâ, yapay zekâyla yapılan hızlı çeviri ve redaksiyonlar… Bu konunun gelecekte, pek çok alanda yaşanan dil engelini aşmaya dönük önemli bir kazanım olacağı aşikâr. Performans sanatları açısından Türkçe oynanan bir tiyatro oyununun, bu teknolojinin gelişimiyle birlikte farklı bölge ya da ülkelerde -üst yazı kullanılmaksızın- anında farklı dillerde oynanabilecek olması hayali bile heyecan veren bir gelişme. Diğer yandan, yakın bir gelecekte bazı mesleklerin ortadan kalkacağına yönelik işaretler de söz konusu. Örneğin, redaksiyonlardaki kusursuz çalışmalara bakıldığında yeni redaktörlere olan ihtiyaç giderek azalırken, çevirmenliğin ise bir süre daha insan edimi gerektireceği açık. Çünkü bir çevirmenin sahip olduğu altyapı ve perspektiften tutalım, kendine özgü jargon ya da dil kullanımı gibi faktörlerin de belirleyici olduğu kuşku götürmez. Gerçi teknolojik gelişimlerdeki bu baş döndürücü hız göz önüne alındığında yakın zamanda tüm bu “insana özgü”lüklere de ulaşmak mümkün görünüyor, fakat tam da bu noktada ister istemez bazı sorular da akla geliyor: İşgücü ihtiyacını, yük ya da hamaliyeyi minimuma indirirken, insana özgü tüm özellik ve yetenekleri devredip insan edimini bu derece devre dışı bırakmak ne kadar yerinde bir adım? Bundan sonrasında insan zihnini nasıl açık tutacağız? Kim bilir, insan zihnini açık tutmak için belki de tüm bu gelişmelerin bizzat kendisi ziyadesiyle kışkırtıcı olacak. Tıpkı eğitim-öğretim alanında artık ev ödevlerini ChatGPT ile hazırlayan öğrencilere yönelik olarak, yeni yeni ölçme-değerlendirme tekniklerinin araştırılıyor olması gibi…

Geride bıraktığımız haftanın bir diğer gündemi Elif Şafak’ın “Bit Palas” romanının, Mine Kırıkkanat’ın “Sinek Sarayı” romanından intihal olup olmadığı tartışmalarıydı. Elif Şafak’ın “Bit Palas” romanının intihal olduğu mahkeme kararıyla onaylandı. Karar istinaf süreci sonrası kesinleştiği takdirde, romanın yeni basımı yapılamayacak, piyasada olan baskıları toplatılacak, kitaptan elde edilen kâr Kırıkkanat’a iade edilecek ve mahkemenin gerekçeli kararı, tirajı en yüksek beş gazeteden üçünde, ilan masrafları davalılardan alınmak üzere yayımlatılacak.

Bu arada ana akım ve sosyal medyada aleyhte ve lehde sayısız görüş paylaşıldı. Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ, Kırıkkanat’ı tebrik ettiğini belirten bir tweet atarken, Kırıkkanat da Özdağ’a “Teşekkürler hocam.” şeklinde yanıt verdi. Gazeteci Merdan Yanardağ, “Elif Şafak edebiyatının bir palavra olduğu mu tescil edildi? Ne dersiniz?” diye sorarken, Kırmızı Kedi Yayınevi, Instagram hesabından Kırıkkanat’ın kitabının fotoğrafını, “Aslı varken taklidine gerek yok. Orijinal bir roman okumak isteyen okurlara tavsiyemizdir.” ifadeleriyle paylaştı. Elif Şafak’a karşı adeta gözle görülür bir “linç” kampanyası yürütülürken, edebiyat çevrelerinden de karara dair tepkiler gecikmedi. Yazar Gaye Boralıoğlu, “Elif Şafak ile Mine Kırıkkanat intihal davasındaki bilirkişi raporları acıklı bile değil gülünç. Bu raporlar hukuki bir sonuç yaratıyorsa Türkiye’de tek bir cümle yazılamaz demektir” şeklinde bir açıklama yaptı. Latife Tekin, Oya Baydar, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Murathan Mungan gibi yazarlar, ortak bir açıklama yayınladılar ve “Bu tür ihtilaf ve davaların ciddi ve serinkanlı bir yaklaşımla, uluslararası standartlarda etik ve hukuki süreçler temelinde incelenmesi gerektiğine inanıyoruz.” dediler. Edebiyatla ilgili tartışmaların, edebiyat dışı ölçütlerle karara bağlanmasını doğru bulmayan yazarlar, “hukuki sürecin devam eden aşamalarında, ihtilaf konusunun edebiyatçılardan oluşan bilirkişiler heyeti tarafından ele alınmasını ve karar aşamasında da bu heyetin edebi ölçütlerle yapacağı değerlendirmenin temel alınmasını” talep ettiler. “Davanın içeriğinden bağımsız olarak, bütün edebiyatçılara ve yazar dostlarımıza çağrımız şudur: Hiçbir edebiyatçının -iktidarın da sıklıkla kullandığı- bu tarz yöntemlerle linç edilmesine asla izin vermeyelim. Edebiyatın temel değerlerine sadık kalalım.” dediler.

Mahkemenin gerekçeli kararı okunduğunda bu dava ve alınan karar hakkında düşünülmesi gerekliliği de ortaya çıkıyor. Çünkü bu davada verilen karar, istinaf süreci sonunda kesinleşirse “emsal” olacak ve geleceğe yönelik benzer davalarda alınacak kararları da belirleyecek nitelikte. Yani, kendi eseriyle diğer eserler arasında konu, mekân ya da kahramanlar açısından benzerlik bulunan her yazar, bu kararı emsal gösterip dava açabilir ve kazanabilir. Evet, intihali görmezlikten gelmek yanlış ama yazınsal alanda, “intertextualite” denen, yani metinler arası ilişki ya da metindeşlik adı verilebilecek durumlar da göz önüne alındığında, tıpkı Haluk Şahin’in T24’te yayımlanan yazısında verdiği bir örnekte olduğu gibi, “Alın modern edebiyatın en büyük eserlerinden biri sayılan Ulysses romanını! James Joyce bu romanın konusunu Homeros’un Odysseia adlı destanı üzerine kurmuştur. Nasıl destanda Troya Savaşı’ndan Ithaka adasına dönmeye çalışan Odysseus’un öyküsü anlatılıyorsa, burada da 20. yüzyılın başında Dublin sokaklarında dolaşan ve evine varmaya uğraşan karakterlerin benzer öyküsü anlatılmaktadır. Hem de ne anlatılmak! Bilinç akışı dahil en son anlatısal tekniklerin kullanıldığı özgün bir metin oluşur sayfalar ilerledikçe. Edebiyat zenginleşmiştir ve ne kadar değerli olduğuna mahkemeler değil, okurlar, bilim insanları ve edebiyat tarihi karar verecektir!” Kısacası benzerlik, tek başına intihal suçlamasını kanıtlar mı ve bu noktada, her şeye intihal yaftası yapıştırarak toplatıp yasaklatmak da intihal yapmak kadar yanlış bir durum ortaya koymaz mı soruları çıkıyor karşımıza.

Yazınsal metinlerdeki olası bir intihal sürecinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorusu ortaya çıktığında, “bilirkişi” kim olmalı tartışmaları ayrıca önem kazanıyor. Mahkeme sürecine dahil edilen bilirkişilerin gerçekten iki metni tarafsız bir şekilde inceleyip olası bir intihali tespit edip edemeyecekleri konusu hayli hassas. Sözkonusu davada mahkemenin seçtiği bilirkişiler arasında eski bir yayınevi sahibi bile yer alırken hiçbir karşılaştırmalı edebiyat uzmanının yer almaması da düşündürücü. Kırıkkanat-Şafak arasında yaşanan bu intihal davasındaki paylaşımların içeriğine ve üslubuna baktığınızda da asıl derdin edebiyat mı, yoksa başka bir şey mi olduğunu düşünüyorsunuz ister istemez. Buradaki temel konulardan biri, iktidarın da sıklıkla kullandığı “fanatik taraftar zihniyetiyle belirlenen siyasi linç kültürünün, zaten son derece sınırlı olan fikir ve ifade özgürlüklerimiz üzerinde oluşturduğu baskı” konusu da değil mi sizce de?

Baskılar / Yasaklar / Hukuk Mücadeleleri …

Müzik yapım şirketi BMG, Pink Floyd’un kurucularından Roger Waters’la olan sözleşmesini ünlü müzisyenin İsrail, Ukrayna ve ABD’yle ilgili açıklamaları nedeniyle sonlandırdı. Almanya merkezli şirket, 80 yaşındaki müzisyenle 2016’da anlaşma imzalamıştı. Antisemitizm suçlamalarını her zaman reddeden Waters, Filistin halkına verdiği destek dolasıyla çok sayıda medya kuruluşunun kendisini silmeye çalıştığını söylemişti. Efsanevi İngiliz müzik grubu Pink Floyd üyesi Roger Waters, 2015’ten beri Bayburt cezaevinde tutuklu bulunan Nudem Durak’ın serbest bırakılması için, “O, bizim kızkardeşimiz” diyerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da çağrıda bulunmuştu. Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’nın yanında yer alarak Rusya’ya yaptırımlar uygulayan Batı’ya karşı, “Peki, Rusya’nın ‘bu bizim için bir tehdit olur’ dediği halde ısrarla ve inatla Nato’ya katılmak isteyen Ukrayna’nın ve Ukrayna’daki Neo-Nazı grupların ve de bu savaşı körükleyen ABD İmparatorluğunun bu savaşta hiç mi suçu yok!” vb beyanatlarda bulunan Waters, bu nedenle de Ukrayna tarafından kara listeye alınmıştı. Waters, Putin’e yazdığı açık mektupta da, bu savaşı sonlandırmasını ve bölgedeki toprak talepleriyle ilgili Ukrayna’ya garanti vermesini isterken, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye de bir açık mektup yazarak, Zelenski’nin uyguladığı politikalarla “Ukrayna halkının iradesini hiçe saydığını, ülkede anti-demokratik ve aşırı milliyetçi unsurların güç kazanmasını sağladığını” söylemişti. Bu mektuplar, sanatçının Polonya’da vermesi planlanan tüm konserlerinin iptal edilmesine neden olmuştu. Geçen yıl Berlin’de düzenlediği konsere Nazi üniformasıyla çıktığı iddia edilen ünlü müzisyen, o dönem de anti-semitizmle suçlanmıştı. Ancak söz konusu üniformanın tamamen savaş karşıtlığını temsilen giyildiği, hatta Waters’ın dedesinin II. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı savaşılan bir cephede benzer üniformaları giydiği belirtilmişti. Yine de “Yahudi düşmanı” olduğu gerekçesiyle Frankfurt konseri iptal edilen ünlü müzisyen Roger Waters, iptal kararına karşı dava açtı ve Frankfurt idare Mahkemesi, konser iptalini “sanatsal özgürlük hakkının ihlali” olarak değerlendirerek sanatçıyı haklı buldu.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), 14 Eylül’de kapılarını açması planlanan 18’inci İstanbul Bienali’nin 2025’e ertelendiğini duyurdu. İKSV’nin bienal küratörlüğüne daha önce oybirliğiyle getirilen Defne Ayas’ı görevden alarak yerine Iwona Blazwick’i getirmesiyle başlayan tartışmaların ve beraberinde gelen istifaların ardından bienalin bu yıl yapılamayacağı açıklandı.

Cem Karaca’nın hayatını konu alan “Cem Karaca’nın Gözyaşları” filmi iki hafta önce vizyona girmişti, ama film için tartışmalar bir türlü bitmedi. Film gösteriminin durdurulmasını talep eden Karaca’nın son eşi İlkim Karaca, 3,5 milyon liralık teminatı yatırdı ve filmin durdurulmasını yeniden talep etti. Karaca’nın ilk evliliğinden olan oğlu Emrah Karaca’yla karşı karşıya gelen İlkim Karaca, kendisine danışılmamasını gerekçe gösterirken, Emrah Karaca, filmin 1987 senesine kadar olan dönemi anlattığını, İlkim hanımın Cem Karaca’yla 2000 yılında evlendiğini, kendisine danışılacak bir konu olmadığını ve asıl meselenin talep ettiği 16 milyonun kendisine verilmemiş olmasından kaynaklandığını iddia etti.

Ötekileştirmenin/ayrımcılığın en yeni örneği, bu ay gerçekleşecek olan 74. Berlin Film Festivali’nin “Yarışma” bölümüne seçilen “Favori Pastam” adlı İran filminin yönetmenleri Meryem Moghaddam ve Bektaş Sanaeeha’nın pasaportlarının ellerinden alınarak, Berlin’e gidişlerinin engellenmesi ve haklarında dava açılması oldu.  Festival önceki gün bir bildiri ile bu durumu protesto etti. Bakalım bir işe yarayacak mı?

“The Mandalorian”da “Cara Dune” karakterini canlandıran Amerikalı oyuncu Gina Carano, 2021 yılında sosyal medyada yaptığı paylaşımda, paylaşımının “antisemitik” görüşler içerdiği öne sürülmesinin ardından “The Mandalorian” dizisinin kadrosundan çıkarılmıştı. Gina Carano sosyal medyada yaptığı bu paylaşımda, ABD’de Cumhuriyetçi olmayı, Nazi Almanyası döneminde Yahudi olmaya benzetmişti. Carano, X hesabından, “Bugün benim için önemli bir gün” paylaşımında bulunarak, Disney ve Lucasfilm’e dava açtığını duyurdu.

Yeni Üretimler…

Geçtiğimiz yıl 6 Şubat depreminde hayatını kaybedenlerin anısına ağıtlar bestelendi. Ali Nafile, “6 Şubat Ağıdı-Neredeydiniz”i paylaşırken, Kıraç ve Hilmi Yarayıcı ortak bir çalışmayla  “Bıraktığımız Gibi Bekle Bizi”yi ve Selin Sümbültepe, “Akantüs/Hatay’a Ağıt” isimli çalışmasını paylaştılar. Şarkıların klipleri, YouTube’da yayınlandı.

Cem Karaca’nın ömrünün yaklaşık kırk yılının -1987’ye kadar yaşadıklarının- anlatıldığı “Cem Karaca’nın Gözyaşları” isimli film, sinema salonlarında sergilenmeye başlandı. Fikret Kuşkan’ın, baba Mehmet Karaca’yı, Yasemin Yalçın’ın anne Toto Karaca’yı, İsmail Hacıoğlu’nun ise Cem Karaca’yı canlandırdığı film, Cem Karaca hakkındaki ilk biyografik film olma özelliğini de taşıyor. Yapılan yorumlar arasında, sürgün gibi bütünüyle politik bir meselenin merkezde yer aldığı bir film olmasına rağmen, filmin geneline yönelik politik değil, duygusal bir tercih yapıldığı yönündeki ifadeler ağırlıkta.

Sinema salonlarında bu hafta beşi yerli, yedi film vizyona girecek. Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türklerinin yaşadığı haksızlıklara karşı verdiği siyasi mücadeleyle tanınan doktor Sadık Ahmet’in hayatını konu edinen “Sadık Ahmet” ve 1984 Berlin doğumlu İlker Çatak’ın yönettiği, Leonie Benesch, Leonard Stettnisch ve Eva Löbau’nun oynadıkları Alman yapımı “Öğretmenler Odası”, bu filmlerden ikisi.

Duyurular…

Müzik dünyasının en prestijli ödülleri olarak görülen Grammy Ödülleri, gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. Grammy Ödülleri’ne bu yıl adeta kadın şarkıcılar damga vurdu. Taylor Swift “yılın albümü” ödülünü dördüncü kez kazanarak tarihe geçti. Grammy Ödülleri töreninde sahne alan İskoç sanatçı Annie Lennox, “Gazze’de ateşkes” çağrısında bulundu. 69 yayındaki İskoç sanatçı Lennox, ABD’nin Los Angeles kentinde düzenlenen Grammy Ödülleri törenindeki performansını çağrısıyla bitirdi.  Lennox, sol yumruğunu havaya kaldırarak salondakilere “Ateşkes için sanatçılar. Dünyada barış.” diye seslenirken dinleyenlerden de yoğun bir alkış aldı. İskoç sanatçı, bu yıl büyük bir ödül töreninde Gazze’de ateşkes çağrısında bulunan ilk sanatçı oldu.

1975 Atlanta doğumlu müzisyen Michael Render ise, sahne adıyla Killer Mike, aday gösterildiği üç ayrı kategorideki ödülleri kazandıktan sonra, tören salonunun girişinde güvenlik görevlisine yönelik darp iddiasından dolayı gözaltına alındı.  Killer Mike, polis merkezine götürüldükten sonra kefalet ödemeden serbest bırakıldı.

Toplum Gönüllüleri Vakfı ve URBAN Care’in birlikte hayata geçirdiği: URBAN Care Young Talent Platform, her yıl farklı sanat ve spor alanlarında, gençlerin hayallerine destek olmak amacıyla burs imkânı sağlamayı hedefleyen bir platform. 2024 için belirlenen tema ise “Dansta Fırsat Eşitliği“.

Kadın hareketinin önemli isimlerini sahneye taşıyan BGST Tiyatro, bu kez yazar Sevgi Soysal’ın edebiyat davet ediyor bizi. “Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor” isimli oyun, izleyeni Soysal’ın yaşadığı dönemin politik atmosferine götürürken, onlarca yazınsal üretimi olan bir kadın yazarın nasıl “yok sayıldığına” da tanıklık etmemizi sağlıyor. Oyun, 13 Şubat Salı 20:00 – Ankara, Yenimahalle 4 Mevsim Tiyatro Salonu / 24 Şubat Cumartesi 20:30 – Sahne Pulchérie / 27 Şubat Şubat Salı 20:30 – Fişekhane İkinci Sahne / 15 Mart Cuma 20:30 – Sahne Pulchérie / 25 Mart Pazartesi 20:30 – Moda Sahnesi’nde izlenebilir.

BGST Tiyatro’nun bir diğer çalışması da Kara Kutu. Oyun, bir çekirdek ailenin hikâyesi üzerinden Türkiye’nin yakın dönemini mercek altına alıyor.11 Şubat Pazar, Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Tiyatro Salonu’nda prömiyerini gerçekleştirecek tek perdelik oyun, sezon boyunca sahnelenmeye de devam edecek.