Bu yazı Artizan Kültür-Sanat Gündemi Çalışma Komisyonu’nun 13 Ocak – 27 Ocak 2020 tarihleri arasında kültür-sanat alanındaki gelişmeleri ele aldığı tartışmadan hareketle hazırlanmıştır. İlgili haber akışına yazının sonundaki EK’ten ulaşılabilir.

Son Elazığ Depremi Sonrası Ortaya Çıkan Manzara Üzerine… 

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği sıklıkla unutulabiliyor. Kalıcı ve uzun vadeli tedbirler almaya, hazırlıklar yapmaya yönelik geliştirilen inisiyatifler belli bir süreklilik arz edemiyor ve bir sisteme kavuşamıyor. Bir deprem olduğunda oluşan endişe ve panik durumunu takiben yürütülen çalışmalar, zaman içinde hızla unutulabiliyor, gündemden düşebiliyor. Deprem olduğunda bol bol fedakârlık ve dayanışma çağrısı yapıldığını görüyoruz; ancak depremlerin zararlarını en aza indirecek tedbirleri almaya yönelik sistematik adımlar bir türlü atılmıyor. Geriye her deprem sonrası kaybedilen canların  ve oluşan telafisi zor zararların acısı kalıyor…

1999 depremi sonrasında canlı tutulmaya çalışılan bu gündemin zaman içinde unutulduğu; yönetmeliklerde yazılanların tam olarak hayata geçirilmediği; yaşamsal öneme sahip bu konuyla ilgili devlet bütçesinde yeteri kadar ödenek ayrılmadığı; deprem tedbirleri için ayrılan fonların başka alanlarda kullanıldığı; binaların güçlendirilmesi çalışmalarının daha ziyade üst gelir bölgelerine yoğunlaştığı; deprem sonrası toplanma alanlarına alışveriş merkezleri inşa edildiği gibi çarpıcı gerçekliklerle yakın zamanlarda yaşanan İstanbul ve en son Elazığ depreminden sonra bir kez daha açık ve net bir şekilde yüzleşmiş olduk. 

Sadece deprem anında ya da depremin hemen sonrasında yapılacak müdahalelere odaklanmanın sorunu çözemeyeceği ve başta binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi olmak üzere, gerekli tüm ‘‘kalıcı’’ tedbirlerin alınmasının sıkı bir şekilde takipçisi olmak gerekiyor. Özellikle nüfus yoğunluğunun çok fazla olduğu İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşanacak depremin giderek yaklaştığını bildiğimiz bugünlerde, konunun önemi daha da artıyor…

Son yaşanan Elazığ depremi sonrasında da yine birçok bina yıkıldı; canlar kaybedildi; ‘‘çaresiz’’ olduğu varsayılan birçok manzarayla karşılaşıldı ve çeşitli yardım kampanyaları düzenlendi. Tabii ki bu tür kampanyalar düzenlenmeli, yardımlaşılmalı, dayanışılmalı.. Ancak bu yardım kampanyaları düzenlenirken, depremin etkilerine yönelik öncesinde devlet tarafından alınabilecek yapısal tedbirlerin yeteri kadar alınmamış olmasının önemli bir zaafiyet teşkil etttiğini ve bu zaafiyet nedeniyle bu tür acı manzaraların büyük ölçüde ortaya çıktığını; başka bir deyişle yaşanan bu acı durumun aslında ‘‘çaresiz’’ bir durum olmadığını da vurgulamamız gerekir. Japonya’da çok daha büyük depremlerde hiçbir binanın yıkılmadığını hepimiz biliyoruz…

Devran Oyunu ve Sergileme Sonrası Gelişen Tepkiler Üzerine 

Sanatçılar Jülide Kural ve Ömer Şahin, HDP’nin tutuklu önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Devran” kitabını okuma tiyatrosu olarak sahneye taşıdı. 

11 Ocak 2020 Cumartesi günü Kenter Tiyatrosu’nda ilk sergilemesi yapılan oyunu, aralarında Kadir İnanır, Lale Mansur, Dilek İmamoğlu, Selvi Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun da olduğu çok sayıda kişi izledi.

Sergilemenin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun  “…Selahattin Demirtaş bir tiyatro yazıyor. Birileri de karşısına geçip o tiyatroyu seyrediyor, alkışlıyor. Eksik yapmışsınız Kadir Efendi. Eksik yapmışsınız o tiyatroya gidenler. O tiyatronun bir tarafına şehit edilen Yasin Börü’nün de fotoğrafını assaydınız, katledilen 39 kişinin de fotoğraflarını assaydınız. Elinizdeki, kanları tiyatro oyunları ile temizleyemezsiniz. Bu milleti de aldatamazsınız. Bu ülkeyi de bölemeyeceksiniz…’’ cümlelerini içeren bir açıklaması oldu.

Genel varoluş politikalarını ve söylemlerini bölücülük, terör gibi kavramlar üzerine kuran ve kendileri gibi düşünmeyen kesimleri sıklıkla bu başlıklar altında toplama eğilimi gösteren mevcut devlet iktidarının önemli bir temsilcisi olan içişleri bakanının bu açıklamaları ilk bakışta büyük bir şaşkınlık yaratmıyor. Ancak sonrasında yapılan açıklamalara bakıldığında, devlete yakın yayın organlarında düzenli olarak yazan Hıncal Uluç, Nihal Bengisu Karaca gibi isimlerin, oyunun içeriğinin sanatsal olarak konuşulamaması ve oyunun doğrudan günlük politik yaklaşımlar çerçevesinde ele alınıp gündemleştirilmesini eleştiren açıklamaları dikkat çekici oldu.  

Muhalefet tarafından bakıldığında karşılaşılan durum da dikkat çekici. Oyunu izlemeye gelen ‘‘eşler’’ üzerinden oluşan manzara, ‘‘HDP’yle eşler üzerinden yakınlaşılmaya çalışılması’’ gibi bir durumun ortaya çıkması olarak özetlenebilir. Erkek siyasî fügürlerin oyunu izlemeye gelmemesi, ‘‘..Kadınlar ve kadınlık güzellemesi üzerinden Kürtleri Chp içinde tutma çabası mı söz konusu?’’ ya da ‘‘..Bu fotoğrafla kadınlar öncülüğünde yeni bir barış söylemi mi üretiliyor?..’’ gibi soruları akıllara getiriyor. İktidara yakın medyada çıkan ‘‘.. İmamoğlu eşinin bu oyuna gitmesine nasıl izin verir?’’  gibi sorular belli bir maço-erkek söylemi üretirken, Ekrem İmamoğlu’nun bu sorulara ‘‘.. Eşim üniversite okumuş, aydın bir kadın; kendisi karar verebilir…’’ şeklinde verdiği yanıtlar, pro-feminist bir söyleme işaret ediyor.  

Grup Yorum Üyelerinin Sürdürdüğü Açlık Grevi Üzerine

İstanbul Barosu, İstanbul Tabip Odası ve Sanatçılar Girişimi, Grup Yorum üyelerinin üzerindeki yasaklamalar ve baskılar nedeniyle 200 günü aşkın bir süredir sürdürdükleri açlık grevlerini ölüm orucuna çevirmeleri üzerine bir basın açıklaması yaptı ve kalıcı hasar ya da ölüler yaşanmadan, yetkililer görev ve sorumluluğa davet edildi.

21. Yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeye yaklaştığımız bugünlerde, temel bazı insanî taleplerin hâlâ yönetimler tarafından büyük bir mesafe ve vurdumduymazlıkla karşılanması, ülkemizdeki demokrasi ve insan haklarının geleceği açısından olduğu kadar, açlık grevini uzun bir süredir sürdüren genç sanatçıların hayatı için de çok kaygı verici bir durum arz ediyor.

Bu başlık özelinde, demokrasi ve insan hakları savunucusu muhalif kesimler arasında bu gündemin yeteri sıcaklıkta yer bulamaması gibi bir sorun göze çarpıyor –özellikle geçmişteki örneklerle karşılaştırıldığında-.. 

Bu tür basın açıklamalarının tek başına çözüm olamayacağı açık. Sorunun insanî boyutunun geniş kesimlerce vurgulanması çok önemli bir yerde duruyor. Sanatçıların göz göre göre ölüme gitmesi ve insanî olarak buraya yeterli bir kamuoyunun oluşmaması çok temel bir problem olarak ortaya çıkıyor.

Z. Livaneli ve ‘‘Mayın’’ Tartışması Üzerine

Zülfü Livaneli, Twitter’da @SerhadLordu tarafından kendisine yöneltilen “1987 yılında seslendirdiğiniz sözleri Ülkü Tamer’e ve bestesinin de size ait olduğunu belirttiğiniz ‘’Mayın’’ adlı eserin ilk kaydı 1960 yıllarında Erivan radyosunda yayınlanan Kürt halk ezgisi olan ‘’Keleşo’’ ezgisinin müziği ile aynı olması tesadüf mü?” sorusuna yanıt verdi.

Livaneli, “Aynı makamdan olduğu için sadece benzerlik var,” diyerek başladığı paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

“Anadolu halk müziği makamları kardeş halklarda benzerlik gösterebilir. Ama alttaki yorumlar çok saldırgan ve üzücü. Yıllardan beri Yaşar Kemal’le Ahmed Arif’le birlikte Kürt hakları için mücadele eden, Sur’daki bombalamalar nedeniyle Unesco elçiliğinden istifa eden, 400 parça bestelemiş bir insana bu kadar saldırı varsa ne diyebilirim?”

Halk kültürlerine ait anonim üretimlerin veya piyasayla ilişkisi olmayan bireysel bir üretimin popüler bir sanatçı/müzisyen/müzikolog tarafından özgün bir yapımmış gibi kendine mal edilmesi ülkemizde sıkça rastalanan bir durum. Zülfü Livaneli de dönem dönem bu tür ithamlarla gündeme gelebiliyor. 

Eser sahipliği, düzenlemecilik, derlemecilik, yapımcılık… gibi başlıklar arasındaki ilişkilerin karmaşıklaşabildiği durumlarda devreye girebilecek kurumsal ve bilimsel yaklaşımların eksikliğini hissediyoruz sıklıkla. Özellikle 1991 yılına kadar Türkçe dışındaki eserlerin paylaşımının kamusal ortamda yasak olmasının, Türkçe dışındaki dillerde üretilmiş çalışmaları asimilasyona karşı uzunca bir süre çok savunmasız bir durumda bırakması, konunun yakıcılığını artırıyor.  Bu konuların, kimseyi uzaktan ya da ima yoluyla töhmet altında bırakmadan, ‘‘Özgünlük – Halk Müziği – Çokkültürlülük – Çokdillilik’’ gibi başlıklar üzerinden çok daha titizlikle ve bilimsel olarak, etik ve ideolojik boyutları atlanmadan ele alınabilmesi gerekiyor.

Sagopa Kajmer’in İfade Vermeye Çağrılması Üzerine

Sagopa Kajmer olarak tanınan rapçi Yunus Özyavuz, Youtube’de yayınlanan “Toz taneleri” adlı klibinde sigara içerek insanları sigaraya özendirdiği gerekçesiyle başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi. Bir kişinin ihbarı üzerine başlatılan soruşturmada savcılık, soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar vererek dosyayı RTÜK’e gönderdi.

Televizyon ve radyolar üzerinde daha kolay uygulanabilen bazı denetimlerin söz konusu alan sosyal medya olunca zorlaştığını görmekteyiz. Yapılan üretimler üzerindeki denetimlerin neden bu kadar sıkı bir şekilde hayata geçirildiği konusu, ‘’demokrasi – kişi hakları – çoksesli toplum’’ başlığı altında, ayrıca daha kapsamlı olarak ele alınması gereken bir tartışma başlığı; ama en azından denetim anlamında sosyal medya alanında henüz oturmuş normlardan, kriterlerden ya da uygulamalardan bahsetmenin pek mümkün olmadığını da burda belirtmek gerekiyor. Mevcut durumda bazı videolar çok titizlikle incelenebilmekte (özellikle bir Rap çalışması sözkonusu olduğunda), ama benzer içeriklere sahip çoğu video görmezden gelinebilmekte ve bu durum da belli bir ayrımcılık tartışmasını da beraberinde getirebilmektedir. Her gün binlerce videonun dolaşıma girdiği Youtube gibi sosyal mecralarda mevzuatın geliştirilmesinin, uygulamaların vak’adan vak’aya bu kadar farklılık arz etmemesinin gerekliliği ve aciliyeti var. Bu yapıldığında, her bireysel şikayetin savcılığa kadar gitmesine gerek kalmayacaktır. 

EK – Haber Akışı

DEVRAN

Soylu’nun Açıklaması

https://www.evrensel.net/haber/395231/soylu-demirtasin-devran-kitabindan-uyarlanan-tiyatroya-katilanlari-hedef-aldi

Jülide Kural’ın Açıklaması

http://www.mimesis-dergi.org/2020/01/ulide-kural-devran-ile-baris-icinde-yasamin-bir-parcasini-tetiklemis-olabiliriz/?amp

Halil Ergün’ün Açıklaması

https://t24.com.tr/video/halil-ergun-den-soylu-ya-tepki-ne-yapsin-yani-insanlar-yasamasin-mi-ne-yapsin,25732

Hıncal Uluç’un Açıklaması

2020/01/hincal-uluc-devranhttp://www.mimesis-dergi.org/i-izlemek-gorev/?amp

Sürer ve Mansur’un Açıklaması

https://www.artigercek.com/haberler/surer-ve-mansur-dan-soylu-ya-tepki-sanatcilarla-ugrasmak-yerine-kendi-isinizi-yapin?

fbclid=IwAR2rC9ZQa0dAhMpzBaEhwQZA-2hSCIyCoc7dgbxhCJYc-ij9xtoo2HEM6Zs

HDP Açıklaması

http://m.bianet.org/bianet/siyaset/218635-kadir-inanir-in-yanindayiz-bakan-ozur-dilesin

 

Grup Yorum Üyelerinin Açlık Grevi

http://www.mimesis-dergi.org/2020/01/grup-yorum-uyeleri-icin-cagri-metni/?amp

 

Sagopa Kajmer’in İfadeye Çağrılması

http://www.mimesis-dergi.org/2020/01/sagopa-kajmer-savciliga-ifade-verdi/?amp

Zülfü Livaneli ve Mayın isimli Çalışması Üzerine Bir Çalıntı Tartışması…

https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2020/01/25/zulfu-livaneliden-calinti-iddiasina-yanit/

Elazığ Depremi Sonrası Bazı Sanatçılar…

https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/elazigdaki-depremin-ardindan-haluk-levent-konserini-iptal-etti/amp/

https://www.sozcu.com.tr/hayatim/kultur-sanat-haberleri/haluk-levent-ve-ahbaptan-elaziga-buyuk-destek/amp/

https://m.sabah.com.tr/galeri/magazin/68-buyuklugundeki-elazig-depremi-sanat-dunyasini-derinden-sarsti-unlu-isimler-elazigdaki-deprem-sonrasi-kollari-sivadi

Haluk Levent: http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/1716593/haluk-leventin-1999-depremindeki-goruntuleri-ortaya-cikti.html