Bu yazıda, 20 Nisan – 20 Mayıs 2023 tarihleri arasında, başta seçimlerle ilgili gelişmeler olmak üzere, kültür-sanat alanında konu olan gündemler değerlendiriliyor.

14–28 Mayıs Seçimleri ve Kültür-Sanat

14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri için hazırlanan muhalif parti bildirgelerinde, kültür-sanat alanı için de belli bir yer ayrıldığı görüldü. Yazılı olarak paylaşılan vaatler arasında ‘‘5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nu ve ilgili ikincil mevzuatı, sanatsal ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracak bir anlayışla, yeniden düzenlemek’’, ‘‘İlgili kanun ve yönetmeliklerde anadilinde kültürel ve sanatsal üretimin önünde engel oluşturan maddeleri muğlak ifadelerden arındırmak ve istismara açık olmayacak biçimde düzenlemek’’, ‘‘Kültür politikalarını tüm paydaşların katkı ve katılımlarıyla, hep birlikte oluşturmak’’ gibi son yıllarda giderek artan kültür-sanat alanındaki baskıcı, tekçi, sansürcü ve yasaklamacı zihniyetlerin uygulamalarına karşı yüreğimize su serpen vaatlerin yanı sıra ‘‘Bağımsız çalışan sanatçıların sosyal güvenlik ve emeklilik haklarıyla ilgili yaşanan sorunları giderilmesi’’ne kadar genişletilebilecek çok somut, pratik ve bir o kadar da yakıcı konulara değinen başlıklar yer aldı. Ancak bu başlıklar, ne yazık ki parti liderlerinin ya da sözcülerinin seçim propaganda sürecinde vurgulu olarak değindiği, ön plana çıkan, temel konular arasında yer alamadı ve seçim sürecinde epey geri planda kaldı. Bu durum, muhalif partilerin saha çalışmalarının yetersizliğine işaret ederken, vaatlerin kağıt üzerinde kalması gibi bir endişeyi de beraberinde getirdi.

Seçim hazırlıkları boyunca birçok sanatçı doğrudan ya da dolaylı olarak sürecin bir parçası oldu. Kimisi bir parti bünyesinde çalışmalar yürütürken, kimisi şarkı besteledi; kimisi bir açıklamanın altına imzasını atarken, kimisi sosyal medyada çok faaldi… Özellikle seçimlere dönük olarak farklı adayları doğrudan destekleyen çok sayıda şarkı ve uyarlamanın gündeme gelmesi dikkat çekiciydi. Bu eserlerin hiçbirinin seçim sonuçlarını etkileyecek nitelikte ve dillere dolanacak popülerlikte olduğunu söyleyemeyiz belki; ama Sezen Aksu’nun ‘‘Karşıyım!’’ diyerek 9/8’lik bir şarkısını TİP’e sunmasından, Tayyip Erdoğan için Kürtçe bir şarkı yazılmasına kadar genişletilebilecek bir yelpazede, tarihe düşülebilecek önemli notlar ortaya çıktı.

Doğrudan seçimlere dönük olarak üretilmemiş olsa da özellikle sözlerin anlamı itibarıyla seçimle ilişkilenen/ilişkilendirilen çalışmalar da oldu. Tarkan’ın geçtiğimiz yıl sunduğu ‘‘Geççek’’ bestesiyle başlatabileceğimiz bu çalışmalara, seçimlere az bir zaman kala paylaşılan, ‘‘Müzik Susmasın’’ girişiminin organizasyonunda, yetmiş sanatçının katılımıyla ve on farklı dilde seslendirilen ‘‘Âşıkların Sözü Kalır’’ adlı çalışmayı ve Kardeş Türküler’in düzenleyip yorumladığı, 19. Yüzyıl’da yaşamış Âşık Ruhsati’nin toplumdaki yozlaşmaya doğrudan göndermeleri olan eseri ‘‘Bu Kadar Parayı Sana Kim Verdi’’yi ekleyebiliriz.

100. Yıl Marşı

Cumhuriyet’in 100. Yılı vesilesiyle, geçtiğimiz yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi ‘‘100. Yıl Marşı Şiir ve Beste Yarışması’’ düzenlemiş, bu yarışma için şartname hazırlayıp seçici bir kurul oluşturmuştu. Tam 88 eserin katıldığı bu yarışmada hiçbir eser seçici kurul tarafından ödüle ve birinciliğe layık görülmeyince, talep ünlü piyanist Fazıl Say’a iletilmiş ve Fazıl Say çalışmaya başlamıştı. Eser tamamlandı ve 23 Nisan 2023’te dinleyicilerle buluşturuldu.

Senfoni orkestrası ve 100 kişilik bir koro tarafından seslendirilen marş coşkulu bulunup belli bir beğeni toplasa da melodisi, prozodisi, formu, şiirin uygunluğu gibi başlıklarda toparlanabilecek çeşitli eleştiriler de gündeme geldi. Bu eleştirilerden İzmir Büyükşehir Belediyesi de sürecin organizasyonuyla ilgili (özellikle seçici kurulun çalışma yöntemi ve ani bir kararla işin Fazıl Say’a havale edilmesi üzerinden) payına düşenleri aldı. Fazıl Say’ın özellikle sanatsal eleştirilere yanıt oluşturmak adına takındığı aşırı savunmacı ve yer yer kırıcı üslup ise geniş kesimler tarafından tasvip edilmedi. Özetle önemli bir konuda, çok iyi yürütülememiş bir hazırlık süreci var ve çok da içe sinmeyen, eksikleri olan bir eser söz konusu. Görünen o ki 100. Yıl marşı çalışmaları bir süre daha devam edecek.

Kadıköy’de Öldürülen Müzisyen Cihan Aymaz

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Mehmet Caymaz isimli kişi rıhtımda şarkı söyleyen 30 yaşındaki müzisyen Cihan Aymaz’ı, istediği şarkıyı çalmadığı bahanesiyle bıçaklayarak öldürdü. Aymaz’ın akrabaları, müzisyenin muhalif ve Kürtçe şarkılar söylediği için öldürüldüğünü belirtti.

Özellikle Pandemiden bu yana bırakınız ekonomik güvenceyi, can güvenliği bile olmadan çalışmak zorunda kalan; dertleriyle daha fazla boğuşamayıp intihar eden; istek şarkıyı çalmadığı için öldürülen müzisyenlere ne yazık ki bir isim daha eklenmiş oldu. Bu durum doğal olarak yurt çapında büyük tepki çekiyor. Kadıköy Belediyesi’nin, sokak müzisyenlerinin koşullarının iyileştirilmesi, kendilerine mekânsal ve teknik altyapı anlamında destek sağlanması projesi, şu an için bu konuda en desteklenebilecek projelerden biri olarak duruyor.

İfade Özgürlüğü

İstanbul Ataşehir’de 30 Nisan 2022’de verdiği bir konserde İmam Hatip Liselilere yönelik sözleri gerekçe gösterilerek yargılanan şarkıcı Gülşen Çolakoğlu hakkında savcının, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar talep ettiği ceza, 10 ay hapis cezasına çevrildi. Heyetin kararında hükmün açıklanması ise geri bırakıldı. Normalde ‘‘beraat’’ olması gereken kararın bu şekilde çıkması hukuken yorumlanamayacak, hukuka aykırı ve haksız durumun devam ettiğinin bir göstergesi. Henüz ek savunma hakkı bile tanınmadan çıkan bu kararın apar topar ‘‘Gülşen cezalandırıldı’’ başlığıyla yanlı haber kanallarından yaygınlaştırılmaya çalışılması da daha ağır bir hukuksuzluğa işaret ediyor.

Uzman Çavuş Musa Orhan’a sosyal medyadan hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada para cezasına çarptırılan Ezgi Mola’ya destek için paylaşım yapan oyuncu Hazal Kaya hakkında, ‘Sesli yazılı veya görüntülü bir ileti ile alenen hakaret’ suçundan 2 yıl 4 aya kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlanması ise kişileri sindirmeye yönelik başka bir talihsiz girişim olarak göze çarpıyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde kampüs içinde iktidarın politikalarını eleştiren çizimlerle fotoğraf çektiren öğrencilerin bile gözaltına alınıp serbest bırakılması ise tarifi ve tahammül etmesi zor bir göz korkutma çabası olarak notlarımıza geçiyor.