Bu dönemin haber akışına dayanarak yapılan değerlendirmede iki başlık öne çıkıyor: Festival Yasakları, Pop Müzik ve Direniş.

Festival Yasakları

Bu dönemde yasaklanan ilk festival Zeytinli Rock Festivali oldu. İlim Yayma Cemiyeti Burhaniye Şubesi, Eğitim Bir Sen Burhaniye Şubesi, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Burhaniye Şubesi, Diyanet Sen Burhaniye Şubesi ve Türk Kızılay Burhaniye Şubesi, ortak basın açıklamasıyla Zeytinli Rock Festivali’nin yapılmasına karşı olduklarını duyurdu. Festival Balıkesir Burhaniye Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Yasağın gerekçesinde “kamu güvenliği ve sağlığı, toplumun huzuru, çevrenin korunması” maddelerine yer verildi. Öte yandan Burhaniye Belediyesi’nin, içki içilmesine izin verilmeyecek alternatif etkinlik düzenlenmesi için meclis toplantısı yapmayı planladığı öğrenildi. Bu da festivalin alkolsüz festivale dönüştürülmeye çalışıldığını gösteriyor. Zeytinli Rock Festivali’nin yasaklanması protestoları da beraberinde getirdi. Müzik meslek birlikleri bildiri yayınladılar ve sanatçılardan, Burhaniye Belediyesi’nden ve organizasyon şirketinden tepki mesajları geldi. Ayrıca festivalin yasaklanmasına karşı bir hukuki mücadele başlatıldı. Organizatörler hukuki sürecin devam ettiğini ve festivalin 22-15 Eylül tarihleri arasına ertelendiğini duyurdu.

Sahillerdeki rock festivalleri İlim Yayma Cemiyeti’nin şikâyetleri yüzünden iptal edilirken bir iptal haberi de Gökçeada’dan geldi. Eski adıyla İmroz, Gökçeada’nın yüzyıllardır yapılan Tepeköy Geleneksel Meryem Ana Yortusu, yeni adıyla panayırı, düzenleyicileri İmroz Eğitim ve Kültür Derneği tarafından iptal edildi. Kaymakamlık bir açıklama yaparak “söz konusu organizasyonla ilgili bir iptal kararı bulunmadığını” duyurdu. Cumhuriyet’te yayınlanan bir haberde, geleneksel olarak imece usulü ile yapılan ve adanın kültürünün hatırlanmasına vesile olan etkinliğin, bu sene giriş ücretli bir eğlence etkinliğine dönüştürülmesine karşı yapılan itiraz nedeniyle iptal edildiği belirtiliyor.

Bir sonraki festival yasağı haberi de Fethiye’den geldi. 1-4 Eylül arasında düzenlenmesi planlanan Milyonfest Fethiye yasaklandı. Muğla Valiliği yasaklama kararını, festivalin “ekolojik dengeye zarar verebileceği” gerekçesine dayandırdı. Kemal Kılıçdaroğlu bu yasak kararını kınayan bir açıklama yayınlayarak valileri “şakşakçılık yapmamaları” yönünde uyardı. Süleyman Soylu bu açıklamaya bir tepki mesajıyla cevap verdi.

Son dört aylık dönemde yasaklanan festivaller şöyle:

  1. Milyon Fest Fethiye (1-2-3-4 Eylül 2022)
  2. Zeytinli Rock Festivali (17-21 Ağustos)
  3. Anadolu Fest (12-15 Mayıs)
  4. Zonguldak Kozlu Müzik Festivali (28-31 Temmuz)
  5. Munzur Kültür ve Doğa Festivali (21-24 Temmuz)
  6. Kazdağı Ekoloji Festivali (22-26 Temmuz)
  7. Gökçeada Meryem Ana Panayırı (14-16 Ağustos)
  8. Başkent Kültür Yolu Festivali – Ara Malikian Konseri (11 Haziran)
  9. Başkent Kültür Yolu Festivali – Güney Koreli Grup Mirae Konseri (28 Mayıs)
  10. Yıldız Teknik Üniversitesi Bahar Şenliği (25-26 Mayıs)
  11. ODTÜ Bahar Şenliği
  12. Aynur Doğan konserleri (Kocaeli ve Bursa)
  13. Metin-Kemal Kahraman Muş konseri (17 Mayıs)
  14. Apolas Lermi konserleri (29 Mayıs Denizli, 11 Haziran Bostancı, 31 Temmuz Sakarya)
  15. Melek Mosso konseri (3 Haziran)
  16. Niyazi Koyuncu Pendik Konseri

Yasakların amatör alanı içine alacak şekilde genişlediği görülüyor. ODTÜ Bahar şenliği bunun en belirgin örneği oldu. Rektörlüklerin müdahaleleriyle üniversite festivallerinin zaman içinde içlerinin boşaltıldığı ve iptal edildiği bir süreç yaşanıyor.

Müzik ve sanat festivallerinin 90’lı yıllarla birlikte ülke çapında hem nitelik hem de nicelik anlamında çoğaldığına tanıklık ettik. Yakın dönemdeki yasak ve baskılara bakacak olursak Türk – İslam ideolojisinin kültür-sanat alanında kendi hegemonyasını kurma anlamında bir kriz yaşadığını, bu krizi de yasaklamalar yoluyla aşmaya çalıştığını söylemek yanlış olmaz. İktidar belirgin bir şekilde ülkedeki kültür-sanat iklimini 80 darbesi sonrasının çoraklığına dönüştürme gayretinde.

Türk-İslam ideolojisine dayanan mevcut iktidarın kültür-sanat üzerindeki hegemonya kurma çabası uzunca bir süredir kültür-sanat gündeminde önemli bir yer teşkil ediyor. Ancak bu gayretin başarıya ulaştığı söylenemez. Bir dönem seküler çevrelerden eleman ve alan devşirme, biat ettirme üzerinden ilerleyen hegemonya çabası söz konusuyken artık bundan vaz geçilmiş görünüyor. Devletin imkanları, tarikatların rızası doğrultusunda kültür-sanat üretimlerini baskılama ve yasaklama konusunda seferber ediliyor. Bu her ne kadar şiddetini artıran bir baskı rejimi olarak zuhur etse de esasında iktidarın kültür-sanat alanındaki zayıflığını gösteriyor.

“Alkol tüketiminin, zina, eşcinsellik ve dejenerasyonun yaygınlaştırılması” gibi gerekçelerle; “dini değerler, milli duygular gibi hassasiyetlere” dayanarak uygulanan bu yasaklamalar belirgin biçimde seküler yaşam tarzına getirilen kısıtlama ve baskı olarak değerlendirilmeli. Bu kısıtlamanın gerçekleşmesi şu saiklerle olabilir: seçim öncesinde AKP tabanının rızasını kazanmak, seküler kesimin ne kadar ses çıkaracağını test etmek, altılı masadaki iki muhafazakar partinin tabanına oynayıp altılı masayı dağıtmak, seçim evveli OHAL atmosferi yaratmak ve demokratik süreçleri çıkmaza sürüklemek. Bunlardan biri, birden fazlası veya hepsinin birden hedeflendiği düşünülebilir. Ancak en temelde rejmin çıkmaza sürüklendiği ölçüde seküler kültür-sanat üzerinde baskı kurmayı bir strateji haline getirdiğini söyleyebiliriz.

Diğer yandan kültür-sanat üreticilerinin dikkate almaları gereken meseleler de var. Festival yasaklamaları, genellikle gerçek nedeni perdeleyecek bir bahane öne sürülerek yapılıyor. “Hijyen”, “ekolojiye verilecek hasar” gibi gerekçeler ön planda oluyor. Festival organizasyonları yapılırken bu konularda belli bir disiplinin geliştirilmesi ve hazırlıkların yönetime yasaklama için bahane vermeyecek bir titizlikle yapılması elzem görünüyor.

Ayrıca festivaller örgütlenirken ne derece çeşitliliğe açık bir süreç işlediğini de sorgulamak gerekiyor. Örnek vermek gerekirse Zeytinli Rock Festivali ve Keçi Fest’e davet edilmiş Kürtçe müzik yapan bir grubun olmayışı önemli bir belirti. Kültür-sanat etkinliklerinde demokrasi talebinde bulunurken etkinlik organizasyonunda anti-demokratik ve çoğulculuğa ters adımlar atılmaması gerekiyor.

Son olarak, bu yasaklara sessiz kalınmadığını, toplumun çeşitli kesimleri tarafından direniş gösterildiğini de vurgulamak gerekiyor. Somut direniş biçimlerinden biri de hukuki mücadele. Anayasa Mahkemesi’nin bu dönemde başka bir konuda verdiği bir karar, festival yasakları konusunda mücadele yürütenlere umut verecek türden. Anayasa Mahkemesi, “müstehcen” kitap bastığı gerekçesiyle cezalandırılan bir yayıncının ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetti.  Yüksek Mahkeme, kararında; “Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin kişiler ve toplum açısından değerli-değersiz veya yararlı-yararsız biçiminde ayrıştırılması -subjektif unsurlar ihtiva edeceğinden- ifade özgürlüğünün keyfi biçimde sınırlandırılması tehlikesini doğuracaktır” değerlendirmesini yaptı. AYM’den bu tür kararların çıkabiliyor olması hukuki mücadelenin gereksiz ya da sonuçsuz bir direniş biçimi olmadığını gösteriyor.

Pop Müzik ve Direniş

Seküler direnişin pop müzik alanını önemli ölçüde etkilediği bir dönemi yaşıyoruz. Gülşen ve Reyhan Karaca’nın LGBTİQ+ bayrağını konser performanslarının bir unsuru haline getirmeleri, Mabel Matiz’in iki erkeğin yakınlaşmasını içeren “Karakol” klibi, Tan Taşçı’nın hem Türkiye hem de dünyadaki insanlıktan çıkma hallerini sorguladığı “Zor İşimiz Zor” klibi gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Geçtiğimiz dönemlerde Sezen Aksu’nun yazdığı şiir ve Tarkan’ın “Geççek” şarkısı da benzeri bir şekilde gündeme gelmişti. Seküler kesimin mevcut baskılara karşı itirazını dillendirmek, popüler olmanın bir unsuruna dönüşmeye başlıyor. Bunun kültür-sanat açısından önemli bir gelişme olduğunun altını çizelim.

Nitekim iktidar da bu gelişmeyi görüyor ve baskıyı artırarak cevap veriyor. Gülşen’in Nisan ayındaki konserlerinden birinde imam hatip okullarına yönelik kullandığı bir ifadenin video görüntüsü Ağustos’ta piyasaya sürüldü ve bir linç kampanyası örgütlenerek Gülşen tutuklandı, daha sonra ev hapsine alındı. Gülşen’in imam hatiplere yönelik sözlerinin dolaşıma sokulmasının yukarıda belirtttiğimiz üzere altılı masadaki birliği bozma amacı olduğu belirtilebilir. Nitekim bu hamle kısmen başarıya ulaştı ve Saadet Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Milli Gazete Gülşen ile ilgili saldırgan ifadeler kullandı. Sedat Peker ise Gülşen’in tutuklanmasının, kendisinin dile getirdiği yolsuzlukları gizleme amacı ile yapıldığını öne sürdü. Her ne kadar bunda önemli bir haklılık payı olsa da, pop müzikte giderek yaygınlaşan seküler itiraza göz dağı verme amacıyla Gülşen’in tutuklandığını düşünmek de aynı derecede mantıklı.

Tarkan’ın ve Haluk Levent’in 9 Eylül’de İzmir’de vereceği konserin bu bağlamda ayrı bir önem taşıdığı belirtilebilir.

Mithat Alam Film Merkezi

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanan Naci İnci, Mithat Alam Film Merkezi’nin (MAFM) genel koordinatörü Zeynep Ünal’ın ve proje etkinlikler yöneticisi Elif Ergezen’in görevine son verdi ve kampüse girişini engelledi. Sinemacılardan ünlü isimler bu konuda MAFM’ye destek açıklamaları yaptılar. Konuyla ilgili olarak “Mithat Alam’a nasıl çöküldü?” yazısı önemli. Mithat Alam’ın kendi arşivini bağışlayarak kuruluşuna vesile olduğu bir kurumun yönetiminin değiştirilmesi ve atanmış rektöre yakın bir yönetimin getirilmesi, bu mirasa “çökülmesi” anlamını taşıyor. Bir süredir “başkalarının oluşturduğu birikime layık olmadan zorla sahip olma” anlamında kullanılan bu sözcük günümüz iktidarının Boğaziçi Üniversitesi’ndeki birikimi yağmalamasını uygun bir şekilde tasvir ediyor.

Tiyatro Festivalleri

TAKSAV Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nin 18 Kasım’da yeniden perde açacağı duyuruldu. Devletin ya da büyük finans çevrelerinin desteği olmaksızın amatör ve profesyonel etkinliklerin sahnelenmesini sağlayan önemli bir festival olan Ankara festivalinin pandemi nedeniyle verilen iki yıllık aradan sonra yeniden başlayacak olması, tiyatro adına sevindirici bir gelişme.

Müzede Sahne etkinliğinin bu yıl altıncısı gerçekleşti. Etkinliğin bu yıl iklim krizini ve ekolojik yıkımı bir tema olarak odağına alması dikkat çekiciydi. Bu sezon etkinlik bağlamında ilk kez, üç adet oyun için oyun yazımının projelenmesi, yazım sürecinde geliştirilmesi ve sezon boyunca sahnelenmesi için destek verildi. Tiyatronun gelişmi için oldukça önemli olan bu tür desteklerin çoğalması ve desteklenen oyunların niteliğinin yüksek tutulması hedeflenmeli.

Meral Akşener’in Tiyatrocularla Görüşmesi

Meral Akşener Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nden bazı tiyatrocularla bir bilgilenme görüşmesi gerçekleştirdi. Tiyatrocuların gündemlerini dinleyen Meral Akşener notlar aldı ve bir sonraki toplantıya daha hazırlıklı geleceklerini belirtti. Türkiye’nin gelecekteki başbakanı olma iddiasındaki bir siyasetçinin bu tarihe kadar tiyatronun sorunları hakkında bilgilenmemiş olması dikkate değer bir soruna işaret ediyor. Belki de bu nedenle sanatçıların muhalif partilerden siyasetçilerle yapılan bu tür bilgi toplantılarını bir tür geleceğe yatırım olarak görmelerinde fayda var.