RTÜK, kadına yönelik şiddeti özendirdiği gerekçesiyle Kızılcık Şerbeti dizisiyle ilgili başlattığı incelemeyi neticelendirdi. Show TV ekranlarında yayımlanan diziye 5 hafta durdurma ve 1.5 milyon TL’lik para cezası verdi. Daha önce yazdığım bir yazıda dizinin şiddeti özendirmesinin söz konusu olmadığını tam tersine kadına şiddet karşısında net bir tavır aldığını; şiddeti uygulayan, şiddete maruz kalan ve tanık olanların tavırlarını tartışmaya açtığını belirtmiştim. Dizinin bu yönelimi ortadayken şiddeti özendirdiği için ceza alması son derece saçma bir durum. Bu nedenle RTÜK’ün gerekçeli kararını, hangi sahnenin şiddeti nasıl özendirdiğini çok merak ediyorum. Show TV’nin, gerekçeli kararı talep ettiyse benimle aynı durumda olanların merakını gidermesi için kamuoyuyla paylaşması faydalı olacaktır.

Kanal yönetiminin bu karara itirazı ve mahkemeden yürütmeyi durdurma talebi kabul edilmezse dizi beş hafta, seçim döneminin en hareketli geçecek 7 Nisan-12 Mayıs tarihleri arasında ekranlara gelmeyecek. Dizi yayımlandığı ilk haftadan beri kimi tarikat ve cemaatlerin hedefi haline gelmiş; dizinin izlenmemesi ve kaldırılması için seferber olunmuştu. Dizi ekibi ve yayımlandığı kanal bu baskıcı taleplere istenen yanıtı vermedi; dizinin içeriğini yumuşatmadığı gibi rahatsızlıkların dozunu da artırdı. Bu noktada iş RTÜK’e kaldı. Dizinin bu çevrelerin baskısı nedeniyle ceza aldığını ve seçim sürecinin en hareketli döneminde özellikle yayından kaldırıldığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Sonrası, seçim sonuçlarına göre Allah Kerim.

RTÜK’ün bu kararı, seçimlere doğru Türk-İslam ideolojisinin aldığı saldırganlıkla son derece uyumlu. Devletin kadına yönelik şiddetle mücadelesinin ve kadın hakları alanındaki hukuki kazanımların Türk-İslam ittifakında -6284 sayılı kanun üzerinden- açıktan seçim pazarlığı haline getirildiği, kanunu savunan AKP’li kadınların dahi hedef gösterildiği bir dönemde bu dizi, şiddetin İslamcı cenah içindeki varlığını, kadının güçlendirilmesi ve kadın dayanışmasıyla nasıl aşılabileceğini ekranlarımıza taşıyor. Seküler, İslamcı kutuplaşmasının siyasetçiler ve kurumlar tarafından derinleştirildiği Türkiye toplumunda dizinin gündelik hayat içindeki kutuplaşmaları incelikle ele alması ve bunların aşılmasının çok da zor olmadığını göstermesi de rahatsızlık yaratıyor. Dizi, özellikle seçim döneminde kutuplaşmalar üzerinden ilerleyecek olan siyasetin gücünü popüler kültür üzerinden dolaylı olarak kırıyor. Dizinin izlenme rekorları kırdığı ve gündelik sohbetlerin konusu olduğu bu dönemde ne 6284 üzerinden ne de seküler-İslamcı kutuplaşması üzerinden seçim propagandası yürütmek kolay olmayacaktır.

Dizinin daha ilk bölümünde Müslüman yaşam tarzına sahip bir aileyle akraba olmaktan hiç de mutlu olmayan siz-biz ayrımını koruyan Kıvılcım’a, Abdullah Bey, “Artık siz, biz diye bir şey yok. Aile olduk öyle değil mi?” yanıtını verir. Büyük bir aile olan Arslanlar ve Ünallar artık kendi mahallelerinde içlerine kapalı, kendine benzeyen insanlarla yaşayamıyor. Zorunlu aile olmanın getirdiği karşılaşmalar başlarken kutuplar eriyor. Her bir karşılaşma bir çatışmaya dönüşüyor. Çatışmayla birlikte diyalog başlıyor, diyaloglarla sorunlara bir çözüm bulunmaya çalışılıyor. Kimi zaman bulunuyor, kimi zaman bulunamıyor. Birbirini tanımaktan temas etmekten uzak durarak karşılıklı düşmanlık örgütleyen kesimler dizide aile olmanın getirdiği zorunluluk üzerinden yan yana gelerek hem kendi önyargılarıyla yüzleşiyor hem de biz seyirciler onların birbirlerine ne kadar benzediğini de görüyoruz.

2011-2012 yıllarında BGST içinde Karşılaşmalar adlı bir oyun yapmıştık.[1] Oyun, biri Cumhuriyet eliti bir ailede yetişmiş, biri yükselen İslami burjuvazi içinde konumlanan, biri de işçi sınıfına mensup üç kardeşin hikayesi üzerinden, neoliberal politikalarla birlikte siyasetin ve ekonominin el değiştirmesinin neden olduğu toplumsal dönüşümü işliyordu. Oyunun insanların hayatındaki gerilim ve karşılaşmaları ekonomi ve politika alanındaki güncel gelişmelerle bağını kurarak sanatlı bir şekilde sahneye taşıması hem grubu heyecanlandırmış hem de seyirciyi etkilemişti. Karşılaşmalar, sanat danışmanı Ömer Faruk Kurhan’ın deyişiyle “açık sözlü politik tiyatro”nun bir örneğiydi. Diğer yandan oyun, gündelik gerçekleri toplumsal politik bir analiz çerçevesinde sahneye aktarmakta yetersiz kalmıştı. Yine de oyunun tamamlanmamış hali bile seyircinin ilgisini çekmişti. Yıllar sonra Kızılcık Şerbeti’ni izlerken yer yer bu oyunla karşılaştırıyorum. Karşılaşmalar’la benzer bir şekilde Kızılcık Şerbeti de gündelik yaşamdaki karşılaşmaları seyircinin gördüğü ve şahit olduğu olaylar üzerinden yalın bir şekilde ele alıyor. Ancak bu ilişkileri şekillendiren ekonomik, politik düzleme yer vermiyor; siyasetle ilgili konulara, siyasetin ekonomiyle, tarikat ve cemaatlerle ilişkilerine girmeyi özellikle tercih etmiyor. Dizinin Karşılaşmalar’ın aksine ele aldığı temaları toplumsal politik bir analize tabi tutma çabası bulunmuyor, tarafgir bir yaklaşım geliştirmemeye dikkat ediyor. Buna rağmen Türk-İslam ideolojisinin hedefi olmaktan kurtulamıyor.

Seçimlere giderken dizi muhalefetin de gündemine girdi. Muhafazakar başörtülü genç kadın Nursema’nın şiddete uğradığı bölüm sonrasında CHP’li Gürsel Tekin, attığı twitte şunları söyledi: “Eğer Erdoğan kazanırsa Nursema’nın beyanı esas olmayacak. Evlendiği gün eşini camdan atan ruh hastası korunacak. Eğer Kılıçdaroğlu kazanırsa Nursema’nın beyanı esas olacak, bu ruh hastası hesap verecek, Nursema boşanacak, nafaka alacak ve yeni bir hayat kuracak. Seçim bizim.” Gazeteci Merdan Yanardağ da Tele 1’deki programında RTÜK’ün verdiği cezaya karşı çıkarken “Bu kavga Nursema ile onu camdan atan kocası arasındaki kavgadır. Hangisini destekliyorsanız ona oy vereceksiniz.” sözleriyle Gürsel Tekin’i destekledi. Dizinin gündelik hayattaki kutuplaşmaları kırma çabası muhalefetin ve toplumsal kurumların da eksiğini gösteriyor. Çünkü toplumsal kurumların, muhalefetin yapamadığını popüler kültür yapıyor. Diziye karşı çıkanlar, bu diziyi Millet İttifakı’nın yaptırdığını iddia ediyor. Dizinin bir propaganda aracı olarak Millet İttifakı tarafından yaptırıldığına dair somut bir verimiz yok. Şu an için daha çok muhalefet, popüler kültürün peşine takılmış gibi görünüyor.

Diğer yandan biz dizide AKP iktidarı sonrasına hazırlanan Türkiye’nin nasıl büyük aile olabileceğini izliyor ve tartışıyoruz. Alev özür dilemek için Abdullah Bey’i yemeğe götürdüğünde iki ailenin farklılıkları üzerine aralarında bir konuşma geçer. Abdullah Bey bu meseleye “Farklılıklar olsa bile hepimiz Elhamdülillah Müslümanız, değil mi?” diyerek yaklaşır. Abdullah Bey, fanatik değil toleranslı bir Müslümandır. Onun için toplumu bir arada tutan ortak değer Müslüman olmaktır ve Müslümanlar arasındaki farklılıklara, dini yaşama/yorumlama biçimlerine açıktır. Peki ya Müslüman olmayanlar? Alev, Abdullah Bey’in bu cümlesine “Yorum yok” diye yanıt verir. “Nasıl anlayamadım” diyen Abdullah Bey’e “Yani anneme söz verdim bu konular hakkında konuşmayacağım” diyerek şimdilik susar. Alev için birlikte yaşamın ortak kriteri Müslüman olmak değildir. Alev, Abdullah Bey’in bakış açısının sınırlarını genişleteceğinin ipuçlarını bu konuşmada verir. Bu diyalogda farklılıklarla bir arada yaşamanın sınırlarının müzakereye açık olduğunu görüyoruz. Dizi, Millet İttifakı’nın topluma vaadiyle uyumluluk gösteriyor. AKP’nin sık sık kullandığı “Biz çok büyük bir aileyiz” sözü, seçimleri Millet ittifakı kazanırsa kutuplaşmalar üzerinden değil birlikte yaşamanın yolunu bulmak üzerinden ilerleyecek. Tüm bu tartışmalarla RTÜK’ün seçimlere giderken diziye verdiği ceza çok daha anlamlı hale geliyor.

 

[1] Karşılaşmalar oyunuyla ilgili Özgür Eren’in yazdığı Karşılaşmalar: Devam Etmesi Gereken Bir Proje adlı yazıya ve oyun dosyasının yer aldığı Mimesis Dergisi’nin 21. sayısına bakılabilir. Oyunun video kaydı ise YouTube üzerinden izlenebilir.