2014 yılında 19. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında gerçekleştirilen “İki Adam, İki Dünya, Tek Sahne: Muhsin Ertuğrul ve Vahram Papazyan” etkinliğinin ardından dört tiyatrocu (Cüneyt Yalaz, İlker Yasin Keskin, Özgür Eren ve Uluç Esen) aynı yılın Kasım ayında bir araya gelerek yeni bir oyun üzerine çalışmaya başladılar. Oyun, İKSV etkinliğindeki çarpıcı bir fikirden ilham alıyordu: Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş döneminde tiyatro alanında kurucu bir rol üstlenmiş Muhsin Ertuğrul, aradan yıllar geçtikten sonra bir Ermeni tiyatrocunun, tiyatroyu ona öğreten “ilk hocası” Vahram Papazyan’ın hayaletiyle karşılaşır; tıpkı Muhsin Ertuğrul’un ömründe dokuz kez sahnelediği Hamlet oyununda olduğu gibi bu hayalet de yarım kalmış bir hesabı tamamlamaya gelmiştir, birlikte Hamlet oynamak istemektedir.

2006 yılından beri İstanbul Amatör Tiyatro Günleri kapsamında düzenlenen Kültürel Çoğulcu Tiyatro Günleri (KÇTG), Türkiye tiyatro tarihine dair kültürel çoğulcu perspektifle yürütülen çalışmaların gündeme gelmesini sağladı. “Kim Var Orada? Muhsin Bey’in Son Hamlet’i” oyunu hazırlanırken bu çalışmaların oluşturduğu birikimden önemli ölçüde yararlanıldı.[1] Bunun yanı sıra oyun çalışmaları sırasında 2014’teki İKSV etkinliğinde emeği geçen sanatçı ve araştırmacılarla düzenli olarak buluşmalar gerçekleştirildi.[2]

Oyunun kurgusu Muhsin ve Vahram karakterlerinin karşılaşması üzerinden ilerliyordu. Muhsin Ertuğrul geçmişin anıları ile bir hesaplaşma yaşarken onu ziyarete gelen Vahram Papazyan farklı karakterlere bürünerek onun geçmişe yolculuğuna eşlik ediyordu. 2015’in Ocak ayından itibaren proje danışmanı Ömer Faruk Kurhan’ın önerisi ile oyunun kurgusal yapısında değişikliğe gidildi. Vahram Papazyan’ın hayaletinin bir taleple Muhsin Ertuğrul’un karşısına dikilmesi ile Hamlet oyununda öldürülen kralın hayaletinin Hamlet’in önünde belirişi arasında bir paralellik kuruluyordu. Proje danışmanı bu paralelliğin oyunun geneline yayılarak daha belirgin bir şekilde kurulmasını önerdi. Aydın sorumluluğunu yerine getirmeyi erteleme eyleminin Hamlet oyunu ile kurulacak olan koşut ilişkinin temel ekseni olmasına karar verildi. “Muhsin Ertuğrul’un bir entelektüel olarak üstlendiği misyonda hangi noktalar eksik kalmıştır?”, “Türkiye Tiyatrosu’nun modernleşmesi hangi açılardan eksik bırakıldı?” soruları ortaya atıldı. Gayrimüslimlerin sahne dışında bırakılmasına ek olarak modernleşmenin olmazsa olmaz kriterlerinden biri olan kadın-erkek eşitliğinin tiyatro sahnesinde uzun yıllar sağlanamayışı da önemli bir eksiklik olarak ortaya kondu. Bu çerçeve içinde oyuna üçüncü bir karakterin, bir kadın karakterin eklenmesi önerisi yapıldı. Böylece Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde kadın tiyatrocuların sahneye çıkma mücadelelerinin de oyunun akışındaki asli unsurlardan birini oluşturmasına karar verildi. O dönemde bazı Müslüman kadınların gayrimüslim adlarıyla sahnede yer aldıkları bilgisinden hareketle sahne ismi Arusyak olan Latife karakteri kurgulandı. Bu karakteri oynamak üzere Banu Açıkdeniz oyunun kadrosuna eklendi.

2015 yılının Nisan ayında İstanbul Amatör Tiyatro Günleri kapsamında “Benden Sonra Tufan Olmasın” adı ile bir deneme gösterimi yapıldı. İzleyenlerden alınan görüşler üzerine kadro yaz aylarında çalışmaya devam etti ve oyunu 2015 sonbaharında sahnelemeye başladı.[3]

“Kim Var Orada? Muhsin Bey’in Son Hamlet’i” oyunu, 2015 yılının Kasım ayında premiere yaptıktan sonra proje danışmanının yürütücülüğünde 2016 Ocak ve Şubat aylarında yeniden ele alındı ve oyun bir takım önemli değişiklikler yapılarak sahnelenmeye devam edildi. Bu dönemde yapılan çalışmalar oyunun estetik seviyesini yükselten ve dramaturjik derinliğini artıran çalışmalar oldu. Proje danışmanı Ömer Faruk Kurhan tarafından yürütülen bu çalışmaların temel vurgu noktaları yazının devamında anlatılmaktadır.

Mizansen Tercihleri ve Obje Kullanımı

Oyunun yeniden ele alınma çalışmalarına sahnedeki objelerin düzenlenmesi ile başlandı. Dekorun oyunun atmosferini yansıtma anlamında yetersiz kaldığı belirtildi ve eldeki malzemelerle nasıl geliştirilebileceğine dair bir örnek oluşturuldu. Bir tiyatrocunun çalışma odasında yer alabilecek malzemelerin oyun boyunca işlevlenmesi fikri üzerinden hareket edildi. Muhsin Ertuğrul’un karakteri hakkında ipucu verebilmesi için bu objelerin sahne içinde bir düzen hissini oluşturacak şekilde yerleştirilmesine dikkat edildi.

Oyunun başında Muhsin Ertuğrul’un masa başında anılarıyla meşgul olduğu sırada hayaletlerin farklı bir ışık altında sahnenin arka bölümünde oturdukları mizansenden vazgeçildi. Muhsin Ertuğrul yalnız başına çalışırken onun düşünce akışına paralel olarak hayaletlerin ortaya çıkmasının daha anlamlı olacağına karar verildi.

 

Muhsin: Aslında Hayalet Hamlet’in şuuraltı olarak da yorumlanabilir! (Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Oyunun bütün sahnelerinde mizansen düzenlemesi yenilendi. Mizansenler ve aksiyonlar üzerine çalışılırken sahne üzerinde tablo oluşturacak düzenlemeler yapıldı. Bu tablolarda oyunun olay örgüsü içinde belli aksiyonların, karakterler arasındaki ilişkilerin ve toplumsal jestlerin vurgulanması yoluna gidildi.

Hayaletlerle Karşılaşma

Oyunun başında Muhsin Ertuğrul çalışma odasında anılarını yazmaktadır. Çalıştığı masadan yavaşça kalkıp seyirciye doğru düşünceli bir şekilde ilerler ve zihnindekileri dillendirir. Öğrencilerine hitap eden deneyimli bir öğretmen edasında Hamlet üzerine konuşmaktadır. Bu esnada iki hayalet geçmişin anıları arasından sıyrılıp Muhsin Bey’in odasına girerler. Bu sahne “muzip” hayaletlerin Muhsin Bey’i yer yer şaşırttığı, yer yer korkuttuğu bir eylemler dizisinin sonunda hayaletlerin Muhsin Bey’e mektup bırakmasıyla bitiyordu. Müzik eşliğinde icra edilen ve dans öğesini de barındıran bir sahneydi. Bu bölüm yeniden ele alınırken genel olarak hayaletlerin muzip-alaycı aksiyonları değiştirildi ve eski dostların karşılaşması vukuatına odaklanıldı. Kritik eylem olarak mektubun verilmesi öne çıkarıldı. Yer yer ironi ve mizah korunsa da hüzün tonu ağır basan bir atmosfer kuruldu. Bu sahne çalışılırken karşılıklı fiziksel eylemlerin anlaşılır tablolar oluşturmasına dikkat edildi.

 

Hayaletlerle Karşılaşma sahnesinden (Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Arusyak Hanım

Vahram Papazyan’ın hayaleti Muhsin Ertuğrul’a 1911 yılında olduğu gibi birlikte Türkçe-Ermenice Hamlet oynama teklifini yapar ve ortadan kaybolur. Muhsin Bey tek başına kaldığında bir sanrıya kapılır ve Arusyak Hanım’ın beyazlar içindeki silueti önünden kayarak geçerken Arusyak Hanım’ı hayranlıkla anımsar. Bu sahne geliştirilirken Muhsin Bey’in sevgiyle hatırladığı Arusyak Hanım’ın aslında kendisine küskün olduğu iması eklendi. Arusyak Hanım ömrü boyunca Hamlet oyunundaki Ophelia rolünü icra etmeyi çok istemesine rağmen bu mümkün olmamıştır. Bu fırsat bir kez karşısına çıkmış, ancak Muhsin Bey kendisini tercih etmemiştir. Çatışma içeren bu duruma işaret edecek şekilde Hamlet ile Ophelia arasındaki diyalogdan bir alıntı icra edildi. Arusyak Hanım dünyevi olmayan bir müzik eşliğinde, sadece silüeti görünecek şekilde sahneye girer. Muhsin Bey Hamlet pozu alır ve Arusyak Hanım ile Hamlet – Ophelia sahnesinden bir bölüm oynarlar. Fakat Arusyak Hanım’ın sesi mikrofon aracılığıyla yankılanarak gelmektedir. Farklı bir bilinçlilik içindedir. Ophelia’nın repliklerinin seslendirildiği vokal düzlem ile Arusyak Hanım’ın boşluğa doğru baktığı, Muhsin Bey’in ise onun gerisinde durduğu görsel düzlem arasında bir ayrışma vardır. Ophelia’nın Hamlet’ten aldığı hediyeleri kendisine geri verdiği bu sahneden bir bölüm oynandıktan sonra Arusyak Hanım akışkan bir şekilde ilerlemeye başlar. Muhsin Bey’in Arusyak Hanım’a olan eski hayranlığını dillendirmesi bu sırada olur.

 

 

 

Sıfırdan

Vahram Papazyan Muhsin Bey’e Hamlet oynama teklifini hatırlatır ve Muhsin Bey cevap veremez. Vahram Papazyan’ın provokasyonu üzerine ikili tartışmaya başlar. Bu bölümde tartışma esnasında öne sürülen argümanların ve tartışmadaki vurgu noktalarının anlaşılması için mizansenler sahnenin orta kısmına çekildi. Muhsin Bey’in “Sen Sovyet Rusya’da, Avrupa’da, Ermenistan’da sahnelerde boy gösterirken ben burada tiyatroyu kurmaya çalışıyordum! Sıfırdan hem de! Sıfırdan!” repliğinin tablo içinde vurgulanabilmesi için bu bölümün mizanseni orta-ön tarafa kaydırıldı.

 

Muhsin: Sen Sovyet Rusya’da, Avrupa’da, Ermenistan’da sahnelerde boy gösterirken ben burada tiyatroyu kurmaya çalışıyordum! Sıfırdan hem de! Sıfırdan!  (Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Vahram Papazyan’ın Rum tiyatrosundan bahsettiği bölüme “İçe kapalıydı onlar içe. Kendilerine çalıp kendilerine oynuyorlardı.” repliği eklendi. Bu ekleme Yunanistan’ın erken dönemde bağımsızlığını ilan etmesiyle ilgili bir durum olarak Rum tiyatrosunun diğerlerinden daha fazla cemaat içine yöneldiğinin vurguluyordu.

Rum oyuncu Veroniye Hanım’dan bahsedilen yerde Vahram Papazyan’ın flörtöz yaklaşımını vurgulayacak şekilde  “nefis bir hatundu” repliği öne çekildi. Fakat Vahram Papazyan’ın sanatsal ahlâkının bir göstergesi olarak da hemen peşinden saygılı bir şekilde “mükemmel bir aktristi” repliği eklendi. Oyunculuk icrasında bu iki cümlenin aksiyonlarının ayrıştırılması sağlandı.

Vahram Papazyan’ın Ermeni Kimliği

Oyunun ilk hâlinde Vahram Papazyan karakteri İstanbul Türkçesini düzgün konuşan bir oyuncu olarak yorumlanıyordu. Oyun yeniden ele alınırken Vahram Papazyan’ın konuşmasında Ermenicenin ve Ermeni şivesinin olmayışı bir eksiklik olarak değerlendirildi. Kültürel çoğulcu dramaturjik yaklaşım bağlamında Ermeni kimliğinin daha net bir şekilde görünür kılınabilmesi için bu eksikliğin giderilmesi gerekiyordu. Bu ihtiyacı karşılamak için hem Vahram Papazyan’ın şivesi Ermeni şivesine kaydırıldı, hem de oyunun belli bölümlerine Ermenice pasajlar yerleştirildi. İlk olarak Vahram Papazyan’ın Muhsin Bey ve Arusyak Hanım ile olan diyaloglarına kısa Ermenice cümleler eklendi. Ermeni şivesi öncelikle geçmişe dönülen sahnelerde uygulandı. Böylelikle geçmiş ile oyunun şimdiki zamanı arasındaki ayrımın belirginleşmesi hedeflendi. Ancak daha sonra Vahram’ın Ermeni kimliğini daha net bir şekilde vurgulamak için şive kullanımı rolün genelinde uygulandı. Ayrıca şive kullanımında “klasik” bir yoruma gitmekten kaçınıldı. Vahram Papazyan’ın Katolik mezhebine mensup bir Ermeni olması göz önünde bulundurularak buna uygun bir şive çalışıldı.

Peki ya Ophelia?

Vahram Papazyan ile Muhsin Ertuğrul’un Meşrutiyet dönemi tiyatro ortamını andıkları sohbetin bir yerinde konu yine Hamlet’e gelir ve Vahram Papazyan Hamlet oyununda oynamadığı tek bir rolün kaldığını söyler: “Hayalet!” Bu sözcüğünün telaffuz edilmesiyle birlikte sahneye Arusyak Hanım girer ve diğerlerine kahve servisi yaparken Vahram Papazyan’a Ophelia rolünü de oynayıp oynamadığını sorar. Vahram Papazyan’ın bu rolü gençliğinde oynadığı, ancak Arusyak Hanım’ın çok istemesine rağmen oynayamadığı ortaya çıkar. Hatta Muhsin Ertuğrul da bir Hamlet temsilinde bu rol için kendisini tercih etmemiştir. Arusyak Hanım yarım kalmış olan bu ‘hesabı’ hatırlattıktan sonra çıkar. Bu sahnede, Müslüman kadın oyuncuların erkekler tarafından birer kahraman misali sahneye çıkarıldıktan sonra gereken destek sunulmayarak, farklı gerekçelerle önlerinin kapatılmasına gönderme yapılıyordu. Ancak bu dramaturjik vurgunun oluşması için sahnenin geliştirilmesi gerektiği konuşuldu. Sahne yeniden ele alınırken kadının kahve getirerek hizmet etmesi eylemi korunmakla birlikte kadın oyuncunun bu hizmet eylemine tezat bir şekilde ortamı domine etmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca erkek oyuncular tarafından iltifat yağmuruna tutulan Arusyak Hanım’ın dönemin kadın oyuncularının klişe jestlerini sergilediği bölümde değişikliğe gidildi. Jestlerin ironik bir şekilde icrasının sonrasına Arusyak Hanım’ın Ophelia’nın bir tiradını oynadığı bir bölüm eklendi. Bu bölümün ritminin sahnenin geri kalanından ağır ve vurgulu olmasına özen gösterildi. Böylece sahnede var olması engellenmiş bir kadın oyuncunun hayaletinin sahneye çıkıp “ben de varım” diyerek vurguyu üzerine aldığı bir bölüm oluşturuldu.

 

Latife: Ophelia rolünü icra etmeyi tüm kalbimle arzuladım. Ama maalesef hiç kısmet olmadı. Ne zaman teşebbüs etsem hep önüme bir mani çıktı.  
Muhsin: Tüh! Oysa ki Ophelia rolü ne çok yakışırdı size.
Vahram: Di mi, di mi? Aha mer primadonnan! Aşık rollerimizin vazgeçilmez aktristi! 
Muhsin: Umutsuz aşkların prensesi! 
(Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Biraz Ertelesek?

Vahram Papazyan’ın Muhsin Ertuğrul’un ilk hocası olduğunun gösterildiği sahnenin sonunda Vahram, Genç Muhsin’e Hamlet’in oyunculara tavsiyelerinden bir bölüm okur ve oyunun şimdiki zamanına dönülür. Burada Vahram Papazyan Hamlet provalarına başlamak ister, ancak Muhsin Bey Hamlet karakterinin oyunda yaptığı gibi bu provayı ertelemeye karar verir. Bu erteleme kararının öncesine Vahram Papazyan tarafından Hayalet karakterinin bir tiradının Ermenice oynandığı bir pasaj yerleştirildi. Bu şekilde hem Vahram Papazyan’ın Ermeni kimliğinin altı çizildi, hem de Muhsin Ertuğrul’un Hamlet’in Ermenice icrasını Cumhuriyet Türkiye’sinin koşullarında değerlendirerek erteleme kararını verdiği vurgulandı. Hamlet’in bir aydın olarak sorumluluğunu ertelemesi eylemi ile Cumhuriyet Dönemi tiyatrosunun kurucu isminin Ermenice Hamlet’in sergilenmesini erteleme kararı arasında bir paralellik yakalanmış oldu.

Tiyatro Uğruna Evi Terk Ediş

Muhsin Ertuğrul’un gençliğinde ailesinin itirazına rağmen tiyatro yapma kararlılığı göstererek ablası ve eniştesinin evinden ayrıldığı sahnede önemli bir değişiklik yapılmadı. Fakat sahnenin sonunda Muhsin’in uğurlandığı bölüme Abla’nın Genç Muhsin’e kendi şalını verme jesti eklendi. Bu sıcak jest ile abla-kardeş arasındaki sıcak insani ilişkiye dair bir hatırlatma yapılmış oldu. Ancak bu jestin ardından Abla’nın eve geri dönmesi ve ardından eklenen güçlü bir kapı kapama efekti ile bu duruma tezat oluşturularak dramatik/mizahi etki güçlendirildi. Ayrıca Genç Muhsin’in evden ayrıldığı bölümde var olan rüzgar sesi efekti üzerine yağmur efektinin de eklenmesiyle sokakta kalma çaresizliğini şiddetlendiren bir atmosfer oluşturuldu.

 

Muhsin: Hiçbir zaman geri dönmeyeceğim. Gerekirse aç kalacağım, beş parasız kalacağım ama o eve bir daha adımımı atmayacağım… (Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Vahram’ın Evi

Vahram’ın Arusyak’a yönelik flörtöz yaklaşımı 

Oyun kurgusu içindeki flashbacklerden biri olan bu sahnede Vahram Papazyan, önce zabitlerden kaçan Arusyak Hanım’ı, sonra da evden ayrılmış olan Genç Muhsin’i evine kabul eder. Bu sahnede Muhsin gelmeden önce Vahram’ın Arusyak’a kur yaptığı bölüm çalışıldı. “Vahşice, gözünü kırpmadan” repliklerinin icrasında teması artıran, daha agresif bir yorum denendi. Vahram’ı oynayan oyuncunun aksiyon geçişlerinin sert değil, esnek ve hızlı olması önerildi. Eylemler çalışılırken mizahi etkinin durum komedisi üzerinden yakalanması gerektiği vurgulandı. Bunun için oyuncunun flörtöz bir şekilde yaklaşma eylemini iç aksiyonlu bir şekilde icra etmesi gerektiği belirtildi. Bu sahnedeki aksiyonların icrası çalışılırken bir verili durum olarak, Arusyak karakterinin bu tip davranışlarla sıkça karşılaşıyor olabileceğinin akılda tutulması gerektiği söylendi. Çalışma esnasında organik oyunculuk ile durum komedisine nasıl ulaşılabileceğini araştıran bir fiziksel eylem egzersizi yapıldı. Daha sonra metnin bir bölümü sadeleştirildi ve fiziksel eyleme dönüştürüldü.

 

Vahram: Biz ne badireler atlattık. Bir keresinde bizim Yenovk Şahen, Deli Yenovk habire Ermeniler’e sövüp sayan bir han sahibini patakladı! Şerefsizin kırılmadık kemiğini bırakmamış. Sonra çekmiş bıçağını, adamın kafa derisini yüzmeye kalkmış.
Latife: Hii!
Vahram: (Flörtöz) Vahşice… Gözünü kırpmadan 
(Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Arusyak’ın Aslında Latife Olduğunun Ortaya Çıkması ve Varham’ın Ermeni Kimliği

Vahram kapının arkasındakinin Muhsin olduğunu fark edince onu “mecburen” içeri alır. Arusyak ortaya çıktıktan sonra kısa bir yanlış anlama farsı oynanır ve daha sonra Arusyak’ın gerçek kimliği Muhsin’e açıklanır. Arusyak, gerçek adı Latife olan Müslüman bir kadın oyuncudur. Prömiyerden sonra yapılan çalışmalarda, Muhsin’in bunu öğrendiği anda “Ermeni değilsiniz yani” diyerek sevinmesi eylemi eklendi. Dönemin Müslüman oyuncularının şovenizmi hafifçe vurgulanmış oldu. Oyunun ilk hâlinde bunun peşinden Vahram Ermeni mezarlığında düzenlenen bir anma etkinliğinde okuduğu bir şiir nedeniyle devlet yardımının kesildiğinden bahsediyordu. Çalışmalarda bu bölüme şöyle bir ek yapıldı: Vahram diğer ikiliden ayrılarak, hüzünlü bir aksiyonla Taniel Varujan’ın Adana’daki katliamı anlatan Kıyım adlı şiirini Ermenice okur. Bu ekleme ile mizahi üsluptan dramatik olana doğru bir  geçiş yapılmış oldu. Ayrıca bu tür eklemeler yapıldıkça Vahram’ın Ermeni kimliği oyunun organik bir parçası haline gelmeye başlıyordu. Oyunda bir yandan Vahram’ın Ermeni kimliği vurgulanırken diğer yandan da oyunun Ermeni kimliğini merkeze alarak şekillenmesine itiraz edildi. Proje danışmanının yönlendirmesi ile oyun kültürel çoğulcu bir dramaturjik yaklaşım ile geliştirildi. Örneğin oyunun ilk versiyonu hazırlanırken Muhsin Ertuğrul’un Mardiros Mınakyan’ın tiyatro mirasını andığı bölümde “Bize koskoca bir tiyatro bıraktılar ve kenara çekildiler” repliği “İyisiyle kötüsüyle bir tiyatro kurdunuz ve kenara çekildiniz” repliğiyle değiştirildi. Osmanlı’daki Rum cemaatinin tiyatro pratiğine gönderme yapılması, Meşrutiyet döneminde Kürtçe bir oyunun yazılmış olması gibi vurgu noktaları yerleştirildi. Oyun çıktıktan sonra yapılan çalışmalarda da bu yönde değişiklikler yapıldı. Örneğin Kıyım şiirinin Ermenicesi okunduktan sonra Vahram Papazyan’ın “Türkçede aynı etki çıkmıyor tabi” repliği “Türkçesi için ayrıca çalışmak lazım” repliği ile değiştirildi. Böylece iki dil arasında hiyerarşi oluşturabilecek bir anlamın önüne geçilmiş oldu.

 

Muhsin: Siz müslüman mısınız? Ermeni değilsiniz yani? (Vahram’ın önünden geçer, Latife’yle konuşurken, Vahram bir adım geride onları izler) Arusyak Hanım…şey… Latife Hanım… Siz bizim ne zamandır düşünüp de yapamadığımız şeyi yapmışsınız. Bu bir devrim! Siz başlı başına bir devrimsiniz. Size olan sevgim, muhabbetim bir kat daha arttı. Siz bizim fedaimizsiniz. 
(Foto: Kenan Özcan)

 

Adana’daki “Felaket”

Kıyım şiirinin okunmasından önce Vahram Papazyan bu şiiri hangi bağlamda okuduğunu anlatır. Burada Vahram’ın “Adana’daki katliamdan sonra Ermeni mezarlığında bir anma düzenlenmişti” repliğindeki “katliam” kelimesi üzerinde duruldu. Toplumda önemli bir kesimin önyargıyla yaklaştığı bu konuyu oyun içerisinde gündeme getirirken “katliam” kelimesi yerine “felaket” kelimesinin tercih edilmesinin oyunun genel dramaturjisi içinde daha doğru olacağı düşünüldü.

Oyunun Tek Perdeden İki Perdeye Çıkarılışı

Oyunun ilk gösterimleri tek perde olarak oynanmıştı. Ancak mevcut sahnelerin yoğunluğu oyunun tek perde olarak icra edilmesini zorlaştırıyordu. Bunun üzerine bir de oyunun yenilenme sürecinde yapılan eklemeler geldiğinde hem seyri kolaylaştırmak, hem de anlaşılırlığı artırmak için oyunun tek perdeden iki perdeye çıkarılmasına karar verildi. Perde arası için önce “Tiyatro Uğruna Evi Terk Ediş” sahnesinin sonu düşünüldü. Daha sonra süre, ritim ve anlatı dengesinin tutturulması için “Vahram’ın Evi” sahnesinin sonunda karar kılındı. Vahram Papazyan ve Latife Hanım’ın genç Muhsin’e Paris’e gitmesini öğütledikleri bölümün sonundaki “Muhsin geliyor!” repliğinin ardından perde arası verildi. 

Defalarca Gittim Paris’e

İkinci perde Genç Muhsin’in bir önceki sahnede verdiği “Muhsin geliyor!” fotoğrafıyla başlatıldı. Muhsin Bey fotoğrafı bozarak şimdiki zamana döner ve hayatı boyunca yurtdışına defalarca gittiğini, her gidişinde de memleket tiyatrosuna fayda sağlayacak bir “ganimetle” geri döndüğünü anlatır.

Turne Teklifi

Vahram Papazyan’ın hayaleti Muhsin Bey’in monoloğunu yarıda keserek yeni Hamlet oyunu için bir turne ayarladığını söyler ama Muhsin Bey itiraz eder. Tartışmaya başlarlar.

Vahram Papazyan’ın Mektubu

Oyun çalışmalarında tespit edilen bir sorun da Vahram Papazyan’ın yazmış olduğu ve oyunun başında Muhsin Ertuğrul’a iletilen mektubun oyunun devamında yeterince vurgulanmayarak unutulması idi. Bu eksiklik hem bir aksesuar olarak mektubun daha detaylı ve vurgu alacak şekilde hazırlanması ile, hem de yukarıda bahsi geçen sahneye bir ek yapılarak tamamlandı. Vahram Papazyan’la Muhsin Ertuğrul’un tartışmalarına mektubun iletilmesi ile ilgili şu pasaj yerleştirildi:

Vahram Papazyan: Ne münasebet! Ben buraya bir teklifte bulunmaya geldim hatırlarsan. Hatta bunun için sana bir mektup bile yazdım.

Muhsin Ertuğrul: Mektup mu? Ne mektubu? Ben mektup falan almadım.   

Latife Hanım Ophelia’yı Deniyor

Latife Hanım, Muhsin Ertuğrul’un Darülbedayi’nin başına geçtiğini öğrendikten sonra Ophelia rolünün seçmelerine katılmak için tiyatroya gelir. Bu sahnede Latife Hanım’ın vefat eden eşi için söylediği “Ölenle ölünmüyor değil mi?” repliği Muhsin Bey’e verildi. Böylece Latife Hanım’ın yas eylemini kendi iradesiyle önemsizleştirdiği gibi bir anlam çıkmasının önüne geçilmiş oldu.

Vasfi Rıza Zobu – Muhsin Ertuğrul İlişkisi

Bu sahnede Vasfi Rıza ile Muhsin Bey’in bir iş bölümü dahilinde Darülbedayi’yi nasıl yönettikleri tasvir ediliyordu. Ancak ilişkilerindeki hiyerarşi fazla belirgin çiziliyor, Vasfi Rıza yer yer soytarı kipinde sergilenirken Muhsin Bey de otoriter bir yönetmene dönüşüyordu. Proje danışmanı iki tiyatrocu arasındaki ilişki hakkında, oyunun hazırlanma sürecinde kadro ile birlikte saptanmış olan noktaları hatırlattı. Muhsin Ertuğrul’un anıları ve Vasfi Rıza Zobu’nun anıları incelendiğinde aralarındaki ilişkinin bir otorite ilişkisi değil, bir tür ortaklık ilişkisi olduğu görülür. Muhsin Ertuğrul Darülbedayi’nin sanat yönetimini üstlenirken Vasfi Rıza Zobu ise hem oyuncu olarak işlevlenir, hem de devlet ile olan ilişkileri yürüterek kritik bir rol üstlenir. Muhsin Ertuğrul devlet katındaki işleri yürütme konusunda ön planda olmayı tercih etmemiştir. Dolayısıyla Vasfi Rıza’nın sürekli soytarı kipinde olmaması, ikili bir tavrının olması, oyuncu muzırlığıyla beyefendilik arasında gidip gelmesi gerekiyordu. Vasfi Rıza’nın Latife Hanım’ı “baştan itibaren göndermeye çalışması” eylemi değiştirildi. Bunun yerine “aşama aşama şüphelenme” eylemi icra edildi. Muhsin Bey’in Ankaralı bürokratlarla yürütülmesi gereken işlere dönük “beni bulaştırmayın” şeklindeki yukarıdan tavrı çocuksu bir korkuya dönüştürüldü. Ayrıca Muhsin Bey’in yönetmen tavrının Latife Hanım karşısında kırılması gerektiği vurgulandı.

 

Muhsin:      Vaso Paşa… Herkes kendi işini yapsın. Rol dağılımı benim işim.
Vasfi: Muhsin Efendi… Müfettiş provayı izlemek istiyor.
(Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Ankara’dan Gelen Müfettiş ve Ophelia Rolü İçin Yapılan Seçme

Ankara’dan Darülbedayi’ye bir müfettiş gönderilmiştir. Yapılacak teftiş sonrasında tiyatro için bir bütçe çıkarılması ihtimali vardır. Müfettiş’in girişi sakillik ve dağınıklık içerecek şekilde çalışıldı. Sandalyeyi yerleştirirken, dosyaları incelerken ve çekmeceleri karıştırırken gürültü çıkarması üzerine bir doğaçlama egzersizi yapıldı. Sahne Müfettiş’in çıkardığı gürültü ile oyuncuların provası arasında bir yarış şeklinde organize edildi. Gürültülü ortamın provayı dağıttığı bir tablo kurularak Latife Hanım’a Ophelia rolünün verilmemesine neden oluşturan arka plan ilişkileri vurgulanmış oldu. Giderek rahatsız edici bir ortamın oluşmasıyla başlangıçtaki mizahi üsluptan dramatik bir üsluba geçiş yapıldı.

 

“Latife Hanım Ophelia’yı Deniyor” sahnesi (Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Sessiz Kaldınız Muhsin Bey

Müfettiş’in karşısında oynanan prova sahnesinin ardından şimdiki zamana dönülür. Latife Hanım’ın hayaleti Muhsin Bey’e bazı sorular sormaya başlar. Bu bölümde dramaturjik olarak, doğrudan Muhsin Ertuğrul’un suçlandığı bir yorumun oluşmamasına dikkat edildi. Topluma model oluşturmadığı düşünülen kadın oyuncuların sahneye çıkarılmamaları hususunda Muhsin Ertuğrul’a yöneltilecek eleştirinin ancak bu gelişmelere sessiz kalması üzerinden olabileceği kararlaştırıldı. 

 

Muhsin: Canım ben zaten baştan böyle bir ayrıma karşıyım. Ne demek “model olanlar”, “oyuncu olanlar”? “Siz oyuncuydunuz ama model değildiniz,” “Onlar modeldiler ama oyuncu değillerdi” denilebilir mi? Bu çok yakışıksız bir şey. Böyle bir şey söylenir mi? Böyle konuşmamak lazım. En iyisi bu konularda hiç konuşmamak. Susmak en doğrusu…
Latife: Sessiz kaldınız Muhsin Bey! (Uzun bir sessizlik.)
(Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Muhsin Ertuğrul’un Dil Kullanımı

Oyunun geliştirilme sürecinde Muhsin Ertuğrul’un Cumhuriyet Dönemine de tanık olan bir Osmanlı aydını olarak dil kullanımının esnek olması gerektiği üzerinde duruldu. Oyunun genelinde geçmişe dönülen sahnelerde kurduğu cümlelere eski dilden sözcükler yerleştirildi. Güncel sahnelerde de daha modern bir dil kullanması tercih edildi. Ayrıca yine Osmanlı aydını olduğunu niteleyecek şekilde, Muhsin Bey’in anılarını sağdan sola eski yazı ile yazması vurgulandı.

Yeni Bir Devlet Kuruluyor

Muhsin Ertuğrul’un “Devlet”le ilişkisi tanımlandıkça ve oyunda bu yönde geliştirmeler yapıldıkça Muhsin Bey karakteri de giderek derinleşiyordu. Bir tren vagonunda gerçekleşen sorgu sahnesinin yeniden yazımı da buna katkıda bulundu. Oyunun yenilenme sürecinde proje danışmanı önceki sahnelerden farklı olarak bu sahnenin metin yazımında da yer aldı. Öncelikle bu sahnenin bütünüyle bir kâbus sahnesi olarak icra edilmesine itiraz edildi. Kâbus benzeri bir atmosferle açılması ve kapanması korunarak sahnenin içeriği reel düzlemdeki bir karşılaşma şeklinde yeniden düzenlendi. Sorgulamayı yürüten iki karakter Commedia dell’Arte maskeleriyle icra edilen karikatür tipler olmaktan çıkarıldı. Devlet kurumlarının teşekkülünde birbiriyle çatışan iki eğilimi temsil eden karakterlere dönüştürüldüler. Karakterlerden biri aydınlanmaya öncelik veren Kemalist ideolojiyi temsil ederken diğeri Teşkilat-ı Mahsûsaya uzanan kollarıyla İttihat ve Terakki yapısının bir temsilini gerçekleştiriyordu. İslamcı, yerelci ve muhafazakar yönleri de barındıran bu karakter oluşturulan metinde kontrol altında tutulan, ama ileride kontrolden çıkabilecek bir güç olarak resmedildi.  Kurulan yeni devletin başkenti olan Ankara ile halen kültürel ve ticari anlamda merkez özelliğini koruyan İstanbul arasındaki gerilim vurgulandı. Bu sahne bir Osmanlı aydını olan Muhsin Ertuğrul’un Cumhuriyetin kurucu kadroları arasında yerini alırken devletle ilişkisinin içerdiği gerilim üzerine şekilleniyordu. Tablo tablo çalışılan bu sahnede yukarıda tanımlanan çatışmalı ilişkiler ağı anlaşılır bir şekilde ortaya çıkarıldı.

 

Adam: Yoksa… Affedersiniz Ermenilerle mi kuracaksınız yeni sanatı? Onlar değil miydi fırsat bulur bulmaz sırtımızdan vuranlar. Muhsin Efendi! Vatan hainleriyle, kahpelerle iş birliği yapacaksan senin… (Son sözlerde iyice Muhsin’i tehdit eder bir poz almıştır)
Muhsin: Bu düşüncenize katılmıyorum. Aralarında gayet vatanperver olanlar ve Türkçeyi gayet güzel konuşanlar da var.
Kadın: (Şüpheyle) Var. Var da… 
(Fotoğraf: Kenan Özcan)

 

Latife Hanım’ın Hikayesi

2016 Ocak ve Şubat aylarında yürütülen çalışmalardan sonra oyunda halen eksik olan bir unsur tespit edildi. Oyundaki Latife Hanım karakteri diğer iki karaktere göre arka planda kalıyordu. Feminist dramaturji bağlamında oluşan bu sorunu gidermek için Latife Hanım’ın tiyatrocu olma serüveninin anlatıldığı bir sahne eklendi. Oyun kadrosu dışından Sevilay Saral’ın yazım sürecinde sorumluluk aldığı bu sahne ile Muhsin Bey ile Latife Hanım arasındaki tartışmanın derinleştirilmesi sağlandı. Bu ek sahne 2016-2017 sezonundaki oyunlarda gösteri yapısına dahil edildi. Sahnenin eklenebilmesi için oyundaki en uygun yerin, ikinci perdedeki “Latife Hanım Ophelia’yı Deniyor” sahnesinin sonrası olduğuna karar verildi. Müfettiş huzurunda oynanan Ophelia-Hamlet provasının ardından şimdiki zamana dönülür ve Latife Hanım Muhsin Bey’le tartışmaya başlamadan önce, ona tiyatroya nasıl başladığını anlatır. Karısı Asiye Hanım’ın erken yaşta ölümünün ardından güç bela terzilik mesleğini sürdürmeye çalışan Mahir Bey’in kızıdır Latife. Dokuz yaşından itibaren babasının yanında teyel, sörfile, getir götür işleri yapmıştır. Babası, Mınakyan Efendi’nin tiyatrosuyla da çalıştığı için, oraya gide gele tiyatro provalarını izlemeye başlar. On beş yaşına geldiğinde de aktris olmayı kafasına koyar. Babasının sert itirazına karşın bir gün Mınakyan Efendinin karşısına dikildiğinde ona adı sorulunca “Arusyak” cevabını verir ve kendini sahnede bulur.

Latife Hanım karakterinin oyundaki ağırlığının artırılması için planlanan bir diğer değişiklik de oyunun başındaki hayaletlerin koreografisi ile ilgiliydi. Bu koreografide Vahram Papazyan’ın Muhsin Bey’e bıraktığı mektup özel bir vurgu alıyor, Muhsin-Vahram ilişkisinin ipuçları seyirciye veriliyordu. Latife/Arusyak Hanım karakterinin devinimleri sahnenin aksiyonları içinde yer alsa da bu karakterin oyundaki temel eylemlerine dair bir vurgu oluşmuyordu. Dolayısıyla 2016 yazında bu sahnenin yeniden ele alınması ve üç karakter arasındaki ilişkiyi vurgulayacak şekilde kurulması önerildi. Muhsin’in oyunun ilerleyen sahnelerinde Latife’ye hediye olarak verdiği makyaj kutusu sahneye eklendi. Vahram Papazyan’ın getirdiği “Mektup” gibi Latife Hanım’ın getirdiği “Makyaj Kutusu” da sahnedeki eylemleri belirleyen bir obje olarak kullanıldı. Latife Hanım’ın bu hediyeyi geri vermesi ile Ophelia’nın kendinden uzaklaşan Hamlet’e hediyelerini geri vermesi eylemi arasında bir paralellik kurulması hedeflendi.

***

Oyunun yenilenmesi üzerine yapılan çalışmanın bir prodüksiyonun nasıl geliştirilebileceğine dair bir atölye çalışmasına dönüştüğü söylenebilir. Oyunculuk, dramaturji, sahneleme ve teknik alanlarda nasıl daha yetkin çalışılabileceğine dair yol gösterici bir çalışma yürütüldü. Seyirciyle her karşılaşma anını canlılığa, etkileşime ve yaratıcılığa açık bir sanatsal fırsat olarak gören tiyatrocular için bu rehberlik oldukça kıymetlidir. Bu yazı da bu çalışmada öğrenilenlerin çalışma kadrosu ile sınırlı kalmayıp kamusal erişime açılmasını hedeflemektedir.

[1] Bu oyunu besleyen çalışmaların bir kısmı Mimesis Tiyatro Çeviri/Araştırma Dergisi’nin 21. Sayısında “Tiyatroda Kültürel Çoğulculuk Dosyası” başlığı altında yayınlanmıştır.

[2]  Boğos Çalgıcıoğlu, Fırat Güllü, Nesim Ovadya İzrail, Mesut Tufan, Sercan Gidişoğlu.

[3] Uluç Esen doktora tezine yoğunlaşmak amacıyla projeden ayrıldı. Ayrıca oyundaki ışık tasarımı ve uygulama başlığında çalışmak üzere Levent Soy kadroya eklendi.