Ocak ayında öne çıkan gündemleri 3 başlık altında topladık. İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz.

Pahalılık, Sansür ve Yasaklar Kıskacında Kültür-Sanat: “İktidarlar Gelip Geçse de, Sanat Her Zaman Var Olacaktır”

Kürt sanatçı Kasım Taşdoğan’ın Nisêbîn’de vereceği konser emniyet ve zabıtanın tehdidi nedeniyle iptal edildi. Müzik ve podcast platformu Spotify, rap müzisyeni Uzi’nin 2022’de yayımladığı “El Chavo” albümüne erişim engeli getirdi. Platformdan engelin sebebine dair bir açıklama yapılmadı. Ferhat Yaşar’ın Gazete Duvar’da yer alan haberinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği’nin, Kürt halk destanı olan “Mem û Zîn” oyununa ambargo uyguladığı öne sürüldü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği’ndeki düzenlemeye istinaden konser, festival gibi açık hava faaliyetlerinin en fazla peş peşe 5 gün ve 10.00-01.00 saatleri arasında olabileceği açıklandı.

Toplumu kontrol altında tutmanın ve yönetmenin bir aracı olarak müziği, sanatı kullanmak otoriter yönetimlerin tarih boyunca uyguladığı bir yoldur. Siyasal gericiliğin, salgın veya başka türlü bahanelerle kültür-sanat üzerine yaptığı müdahalelerin ve bunun etkilerinin derinden yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu minvalde, Sanat Meclisi’nin Aralık ayındaki sanatta hak ihlallerini içeren raporu, Müzik Yasakları Toplumsal Deney ve Sansürlerin Ülkesinde Sinema Festivalciliği başlıklı yazılar okunabilir.

Kültür-sanat dünyası, salgında aldığı büyük darbelerin yarasını sarmaya ve “normalleşmeye” çabalarken gün geçtikçe artan pahalılık ve onun yarattığı sıkıntılarla boğuşmaya devam ediyor. Ulaşım, otel, salon, ses, ışık ve diğer masraf kalemlerinde yaşanan olağanüstü artışlar organizasyon olanaklarını gittikçe zorluyor. İşsizlik ve pahalılıktan etkilenen sanat üreticileri ve bu alanın tüm çalışanları ya sektör değiştirip başka işlere yönelmeye başladı, ya az kişilik prodüksiyonlara yöneliyor veyahut da başka ek işler yapmak durumunda kalıyor. Yüzlerce sahnenin kapandığı bir ortamda sayıları gittikçe azalan tiyatrolar, kira-elektrik faturalarına gelen zamlar ve ağır vergi yükleri altında ayakta durmakta zorlanırken, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 27-28 Mart tarihlerinde Devlet Tiyatroları Sahneleri ve İl Kültür Müdürlüğü Kültür Merkezi sahnelerini özel tiyatrolara ücretsiz tahsis edeceğini açıklamakla yetiniyor.

Kültür-sanat alanında engellerin ve zorlukların yaşandığı böyle bir ortamda, profesyonel/yarı profesyonel olarak alternatif sanat yapmaya nasıl devam edilebilir, bunun koşulları nasıl yaratılabilir ve sürdürülebilir konuları oldukça önemli bir yerde duruyor. Ocak ayının haberleri arasında, bazı sanatçı ve toplulukların bu konudaki çabalarını ve deneyimlerini anlattıkları söyleşiler bulunuyor. Nîsk Huner tiyatro grubunun “Seyrana Li Çeper” isimli oyununun yönetmeni ve oyuncuları, Kürt tiyatrosu hakkında konuşuyor ve Kürtçe oyunların yasaklanmasına rağmen nasıl canlı ve özgür bir ortam kurabildiklerini anlatıyor. Nîsk Huner tiyatro grubu, Halkların Demokratik Partisi’nin hazine yardımı hesabına bloke konulmasına karşı başlattığı “Hazinemiz halkımız” isimli bağış kampanyasına, “Cephede Piknik” oyunundan elde edecekleri gelirlerle destek vereceklerini açıklayarak dayanışmacı bir tavır sergiliyor. Han Tiyatrosu’nun kurucularından Rüçhan Gürel, “iktidarlar geçip gitse de tiyatro var olacaktır” sözleriyle bugün yaşananlara karşı üretilecek tavrın ne olacağına dair görüşünü özetliyor. Kolektif bir yapı olarak ortaya çıkan Moda Sahnesi’nin kurucularından Kemal Aydoğan ile yapılan söyleşide, kamusal tiyatro anlayışı ve tiyatronun güncel konuları üzerine konuşuluyor. Tiyatro ve tiyatronun sorunlarının tartışılacağı başka bir mecra olarak “Tiyatromuzda Tarih Konuşmaları” isimli etkinlik bulunuyor. Türkiye Tiyatro Vakfı, moderatörlüğünü Noyan Ayturan’ın yaptığı “Tiyatromuzda Tarih Konuşmaları”nı Türkiye resmi tiyatro tarihinde dile getirilen ve/veya getirilmeyen kimi olguları güçlü referanslarla sorgulatan ve yeniden düşündürten bir konuşma dizisi olarak planlandığını söylüyor. 11 Ocak 2023 tarihinde başlayan seride, her ay değişen konu ve konuklarla yeni bir tartışma ortamı yaratmanın ve resmi anlayışın dışında farklı okuma biçimlerine alan açmanın hedeflendiği belirtiliyor.

Ocak ayında Tiyatro Kooperatifi ve figüran sözleşmeli sanatçılar tarafından iki ayrı açıklama yapıldı. 2 Eylül 2022 tarihinde, Bakanlığın oluşturduğu Tiyatro Kurulunda yer alan bağımsız tiyatrocular, Oyuncular Sendikası ve Kültür ve Turizm Bakanlığı arasında yapılan toplantıda, KDV ve sponsorluk konularında mevzuat değişikliği için adım atılacağı söylenmişti ancak bugüne kadar herhangi bir somut adım atılmadı. Bunun üzerine, Tiyatro Kooperatifi özel tiyatrolar için acil çözüm çağrısını yineledi. Kooperatifin talep listesinde biletlerdeki KDV oranı ve yüksek vergi dilimleri ile ilgili maddeler yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olarak çalışan figüran sözleşmeli sanatçılar da yayımladıkları açıklamayla, tüm sanatçıların kadroya alınmasını içeren kanun teklifinde kendilerinin kapsam dışı bırakılmasına tepki gösterdiler. Figüran sanatçılar, tüm sanat emekçileriyle birlikte mücadele etmenin önemini vurgulayarak eşit iş, eşit haklar ve eşit ücret ilkeleriyle kadro kapsamına dahil edilmeyi talep ediyor.

Tiyatro ile ilgili önemli bir haber, Türkiye tiyatrosunda sahneye çıkan ilk Müslüman kadın oyuncu Afife Jale’nin mezarının 82 yıl sonra bulunmasıydı. Yetkililerin tepkisizliğine ve herhangi bir desteğin gelmemiş olmasına rağmen, Boğos Çalgıcıoğlu kendi çabalarıyla Afife Jale’nin kayıp mezarını araştırdı ve mezarın Kazlıçeşme Mezarlığı’nda olduğunu buldu.

Ortak Politikalar Mutabakat Metni

Altılı Masa’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni, dokuz ana başlıktan oluşuyor. Sektörel Politikalar’ın alt başlığında yer alan Kültür bölümünde, bir takım vaadlerin sıralandığı bir liste bulunuyor. Kültür politikalarının nasıl olacağına ve ne tür ilkelerle kültür alanına yaklaşılacağına dair herhangi bir çerçeve sunulmadan bir vaadler listesinin sıralanması metnin en sorunlu tarafını oluşturuyor. Bununla birlikte, metinde adım atılacağı söylenen maddelerin hangi stratejilerle ve nasıl hayata geçirileceği konusundan bahsedilmemesi vaadlerin inandırıcılığı konusunda şüphe uyandırıyor. Örneğin kültür-sanata yaklaşımda kültürel çoğulcu bir paradigma benimsenecek mi, belediyelerin alt yapı olanaklarından ve festival gibi etkinliklerinden herkes faydalanabilecek mi gibi bir dizi soru akıllara geliyor. Metnin hazırlanış biçimine bakıldığında meslek örgütleri, akademisyenler ve sanatçılar gibi bazı odaklarla ne kadar iş birliği yapıldığı sorusu da gündeme geliyor. Metni okuyunca belli düzeyde bir kamuoyu araştırmasının yapıldığı gibi bir izlenim ediniliyor. Ancak, sanat alanında yaşanan sorunların özüne değinmeyen genel geçer ifadelerin yer alması, metnin özensiz bir şekilde hazırlandığını gösteriyor.

Sanat ve Kadın

Ocak ayında haber olan sanatsal ürünlere bakıldığında; hayatı boyunca mücadele eden ve bedel ödeyen öncü kadınların yaşamları ve eserlerinin sahneye taşındığı, yaşamdan koparılmaya çalışılan ve kendisi için biçilmiş rolü oynamayı kabul etmeyen kadınların hikayelerinin işlendiği, kadın cinayetlerinin sorunsallaştırıldığı bir çok kadın temalı ve çoğunlukla kadınların emeğiyle hazırlanmış oyun/müzikal/müzikler yer alıyor.

İran Edebiyatı’nın öncü kadın şairlerinden Furuğ Ferruhzad’ın yaşamı, “Yaralarım Aşktandır” isimli oyunla Nazan Kesal’ın tek kişilik performansıyla sahneye taşınıyor. Oyunun metnini Şebnem İşigüzel hazırlıyor, yönetmenliğini ise Berfin Zenderlioğlu yapıyor. Şiddete maruz kalan, aile içi ve toplumsal vahşetten dolayı farklı şekillerde ölen İranlı kadınların hikayesini anlatan “Kadınlar Bölümü.IR” oyunu Kumbaracı50’de sergileniyor. Oyunun metni, İran’ın bugünkü sosyal bağlamını yansıtan ve gerçek hayattan ilham alınarak hazırlanmış. Suat Derviş’in yazdığı, Gülriz Sururi’nin uyarladığı ve Yelda Baskın’ın yönettiği Fosforlu Cevriye müzikali, İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenmeye devam ediyor. Kadın haklarının güçlü bir savunucusu, ilk kadın romancı, ilk kadın çevirmen ve biyografisi yazılan ilk kadın Fatma Aliye Hanım’ın yaşamı, Tiyatro Boyalı Kuş’un “Aliye, bir kadın” adlı oyunuyla sahneye taşınıyor. Tiyatro Mora’nın ilk oyunu “Kertenkelenin Ardından”, Altkat Sanat Tiyatrosu’nun “Ten Rengi” ve Moda Sahnesi’nde oynanan “Şirreti Evcilleştirmek” oyunlarında yine kadın karakterlerin hikayeleri anlatılıyor. Rosa Luxemburg’un hayatını konu alan “Ben Rosa Luxemburg”, Jülide Kural’ın tek kişilik performansıyla sahneleniyor. Jülide Kural, prömiyer sonunda yaptığı konuşmada şunları dile getirdi; “Bizim topraklarımızın en çok ihtiyaç duyduğu temel olgulardan birisi şüphesiz demokrasi. Bugün aslında kadın hareketinden, emek hareketinden, sivil toplum kuruluşlarından çok değerli siyasi parti temsilcilerinden çok değerli bir kitle görüyorum burada. Böyle bir kitleyi görmek, bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu demokrasi kültürünün yerleşme olasılığını artırıyor içimde. İyi ki geldiniz”.

İranlı kadın müzisyenler, İran’da yaşananlara sanatsal üretimleri aracılığıyla ses çıkarmak ve kadınların mücadelesine destek olacak bir yardım fonu toplamak amacıyla bir albüm yayımladı. “Zan, Zendegi, Azadi” isimli 12 şarkıdan oluşan albüm, Jina Mahsa Amini’nin anısına ithaf edildi.

Şimdiye kadar “Elim Belimde”, “Kıyamet”, “Rölanti” ve “Serseri” gibi birçok şarkı yayımlayan hiphop müzisyeni Perma, ilk albümü “Fusion”u hazırlıyor. Perma, İstanbul’da en çok göçmenin yaşadığı ilçelerden biri Esenyurt’ta yaşıyor ve müziğine “Esenyurt füzyonu” denebileceğini söylüyor. Söyleşisinde Afgan, Suriyeli Afrikalı göçmenlerle birlikte Esenyurt’da nasıl bir yaşam ve hiphop kültürü oluştuğu, bunun kendisi gibi diğer müzisyenlerin müziklerini nasıl etkilediği, kadın ve Alevi kimliği, hiphopçu kadın müzisyen olmak gibi birçok konu üzerine konuşuyor. Genç müzisyen, her gün Esenyurt’tan Perpa’ya çalışmak zorunda olduğu iş için gidip gelirken günün dört saatini yollarda geçirdiğini ve şarkılarının çoğunu metrobüste, yolda yazdığını söylüyor.

Savaş sebebiyle zorunlu olarak göç eden milyonlarca Suriyelinin gelişiyle beraber Türkiye, dünyada en çok göçmenin yaşadığı ülke haline geldi. Ayrıca, otoriter rejimlerin baskı ve uygulamaları sebebiyle İran, Afganistan ve Pakistan gibi yakın coğrafyalardan zorunlu göçler de devam ediyor. Bugün toplumsal barışın nasıl inşa edileceği, göçlerle birlikte oluşan yeni Türkiye toplumunun en önemli gündemlerinden birisi olarak karşımızda duruyor. Bu süreçte, birlikte yaşama kültürüne dair olumlu ve olumsuz pek çok deneyim yaşanıyor. Müzik üzerinden konuşacak olursak, Esenyurt’ta olduğu gibi farklı kültürlerden müzisyenlerin birbirlerinin müziklerini etkilemeleri ve yeni bir kültür oluşturmaları doğal ve aynı zamanda pozitif bir katkı olarak açığa çıkıyor. Bu sebeple, Perma ve Esenyurtlu diğer müzisyenlerin yeni şehrin yeni müziğinin nasıl olabileceğine dair örnekler, öneriler sunması kıymetli bir yerde duruyor. Perma’nın deyişiyle yazılan sözler şehrin gerçekliğinden bağımsız değil, hakikatlerin içinden çıkıyor ve içinde yaşanılan kaosu yansıtıyor.