Fırat Güllü

Amatör tiyatroların örgütlenme sorunları, 1980’li yılların sonundan itibaren Ömer Faruk Kurhan’ın yazılarının önemli başlıklarından birisi olmuştur. Bu yazılarda “amatör” ve “profesyonel” kavramlarının tarihselleştirilerek ve dönemin egemen anlayışı tarafından belirlenen çerçevenin dışında kullanıldıkları açıktır. 12 Eylül sonrasında inşa edilen ve hızlı bir genişleme yaşayan “sanat endüstrisi”nin kalıpları içerisinde “profesyonellik” işin ehli olan “gerçek” sanatçıları ima etmek için kullanılan bir sözcükken, “amatör” sanat pazarındaki rolü “sanat tüketicisi” olarak sınırlandırılmış “heveskârları” tanımlamak için kullanılmaktaydı. Buna mukabil sanat alanında yeni yeni yerleşmekte olan “neo-liberal” sanat paradigmasına karşı çıkan ve 60’lı ve 70’lı yılların pratiklerine nostaljik bir algıyla yaklaşan muhalif kesimler ise sanat alanının politikleştirilmesini piyasa ekonomisine eklemlenmeyi reddeden bir gönüllü “amatörlük” ile özdeşleştirerek tabiri caizse bir “amatörizm yüceltmesi” yapmayı tercih ediyorlardı. Ömer Faruk Kurhan 1980’li yılların sonundan itibaren Mimesis Dergisi’nde yazdığı yazılarda sanat alanında özgürlükçü alternatifler aramayı hedefleyen bir hareket için her iki yaklaşımı da oldukça yetersiz bulduğunu ortaya koyuyordu. Ömer Faruk Kurhan’ın terminolojisinde “profesyonellik” ve “amatörlük”, hiçbir zaman üretim ve örgütlenme pratiklerinden bağımsız düşünülebilecek evrensel kategoriler olarak ele alınmıyordu. Nispi özerkliğe sahip, kendi kaynakları ile yaşamayı becerebilen bağımsız bir sanat hareketi içerisinde “profesyonellik” de “amatörlük” de stratejik tercihler şeklinde ortaya çıkabilir ve kolektif bir topluluk etiğine bağlı üretim ve örgütlenme ilişkilerinde bu vb. ayrımların belirleyici olması beklenmemelidir. Bu perspektiften bakıldığında gerek profesyonellerin gerekse amatörlerin egemen sistemin dayattığı katı işbölümlerini aşan alternatif bir sanat çevresi inşa etme perspektifiyle ortak platformlarda buluşma şansı vardı. Diğer bir deyişle “amatör”lere de “prosofesyonel”lere de özgürlüklerini kazandıracak olan bu tür ayrımları esas almayan ibr örgütlenme pratiğinin kendisiydi.  Biz de bu yazıda Ömer Faruk Kurhan’ın 1995-2010 yılları arasında amatör tiyatroların örgütlenmelerine ilişkin geliştirdiği teorik yaklaşımlar ve öncülük ettiği pratikler üzerinde durmayı planlıyoruz.

Düşünsel Öncüller

Ömer Faruk Kurhan 1989 gibi oldukça erken bir dönemde Mimesis Dergisi’nin 2. sayısında BÜO ve Tiyatroda Strateji başlıklı yazısında şunları yazar: “Tiyatronun sinema, reklam ve TRT kurumlarıyla 70’li yıllarda başlayan ve 80’li yıllarda doruğa tırmanan ilişkisinin ciddi biçimde analiz edilmesi zorunlu, ama en azından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: bu ilişkide kaybeden taraf her zaman tiyatro olmuştur.”[1] Türkiye’de 12 Eylül sonrasında “neo-liberal” saiklerle inşasına başlanan ve tüm dünyada olduğu gibi 68 hareketlerinin devrimcileştirdiği kültür alanlarını “ehlileştirmeyi”, sisteme entegre etmeyi amaçlayan bir yaklaşımın yıkıcı etkileri hakkında kaleme alınmış bu kehanetvari sözler alternatif dayanışma alanları yaratılmadığı taktirde 60’lı 70’li yıllardan kalan politik tiyatro mirasının yaşamasının mümkün olamayacağını çok erken bir dönemde ortaya koyması açısından önem taşır.

Ömer Faruk Kurhan, 1994 yılında Mimesis Dergisi’nin 5. sayısında Mutlu Öztürk ile yaptığı Türkiye’de Yeniden Şekillenen Tiyatro Ortamı ve BÜO başlıklı söyleşide bu analizini daha da geliştirir: “Bugün özellikle büyük kentler söz konusu olduğunda devletin baskıcı aygıtının kültürel, daha özelde teatral üretimi sekteye uğrattığını, yasaklar yoluyla bir kültür terminator’ı gibi davrandığını söyleyemeyiz. Bu 80 Eylül’ü sonrasında geçerliydi. 1980’den sonra askeri yönetim ne yaptı Türkiye’de sol yönelimli, demokrat sıfatıyla şekillenen her türlü kültürel faaliyeti bastırma, yok etme yolunu seçti. Özellikle devlete doğrudan bağlı kurumlar içinde bu işi çok etkin bir şekilde yürüttü. Parlamenter sisteme geçildiğinde temel sorun tiyatronun varlığını yeniden kurmak gibi bir yerde düğümleniyordu. Bu aşamada tiyatro sanatının savunusu, ne olursa olsun tiyatronun yapılması ve bunun denetime uğramadan, özerk bir şekilde yapılabilmesi çok büyük önem taşıyordu. Fakat Özal hükümetinin belli bir evresinden sonra yaşanan süreç çok farklılaştı. Baskı aygıtı bu alanda kendisini geri çekme eğilimine girdi. Devlet, belediyeler, güçlü finans çevreleri kültürel hayatın örgütlenmesi için seferber oldular. Öyle bir zaman geldi ki bahar aylarında Türkiye şenliklere ve festivallere boğuldu. Tiyatro alanında üniversite tiyatroları, bölge tiyatroları, yarı-profesyonel tiyatro toplulukları, hatta işçi tiyatroları yeniden ortaya çıktılar. (…) Şimdi gelinen bu noktada tiyatro sanatının genel bir savunusunun yapılması değil, tiyatro içi ayrımları tartışmak, tiyatro içi çelişkileri kışkırtmak daha büyük önem taşıyor.”[2]

Bu alıntıda da açık biçimde ortaya konduğu gibi 60’lı-70’li yılların muhalif kültür odaklarının bastırılması ve dönüştürülmesi amacıyla yürütülen projede, 90’lı yıllarla birlikte “sopa” dönemi bitmiş ve “havuç” döneminde girilmişti. Yasaklar yerini artık varlığını ciddi biçimde hissettiren yeni bir sanat sektörü içinde fırsatlardan yararlanarak yükselmeyi tercih ederek ödüllendirenlerle inatçılık edip sistemin kenarında kalan, değişen dünyaya uyum sağlamayı reddedip geçmişin hayaletlerinin peşinden koşmayı sürdüren lanetliler arasındaki bir mücadeleye bırakmaktaydı.

Ömer Faruk Kurhan, sistemin kazanını ve kaybedeni belirleyen hegemonik yaklaşımından her zaman rahatsızlık duymuş birisi olarak, oyunun kurallarının oyuncular tarafından belirlendiği özgürlükçü modellerin inşası adına bu ikili karşıtlıklara teslim olmayı reddetmiştir. Bu anlamda eleştirilerini sadece egemen sisteme değil, onun türettiği ve karşıtı olarak görünen muhalefet biçimlerine de yöneltmiştir. Aynı söyleşide sistemin dayattığı “profesyonel sanatçı” kutsamasına karşı “amatörlük”e dönük sol tandanslı nostaljik yorumun amatörlüğü “banko devrimci” sayan yaklaşımına inanmadığını belirterek şunları söyler: “Ama inandığım bir şey var: Estetik açıdan olsun, örgütlenme açısından olsun, Türkiye’de tiyatro alanındaki dejenerasyonun önüne geçme ve tam tersi istikamette atılım gerçekleştirme şansına yalnızca amatör veya yarı-profesyonel gruplar sahiptir. Amatör olmanın büyük bir avantajı vardır, bu avantaj el değmemiş olmak, çocuksu bir masumiyete sahip olmak değildir, amatörler özellikle de yetişkin olanları aslında çok iyi bilirler amatör tiyatro dünyasında masumiyetin geçerli olmadığını, amatör olmanın avantajı başka bir yerdedir: Ayağını bastığı, yürüyüp dolaştığı topraklarda, bizzat içinde yaşadığı bölgede tiyatro yapabilmektedir amatör tiyatrocu, amatör olmanın avantajı budur. Medyanın belli bir merkezden bombardımana tuttuğu toplumun hücrelerinde amatör tiyatrocu rahatlıkla gezip dolaşabilmekte, bire bir insan ilişkilerine girebilmektedir. Konusunda nüfuz edici bir çalışma yöntemi uygulamak ve ürün vermek, içinde yaşadığı bölgenin kopmaz bir parçası olabilmek… Bunları gerçekten yapabilen amatör tiyatro grupları bir araya geldiğinde açığa çıkacak güç çok büyük olacaktır. Ancak o zaman tiyatro piyasasındaki dejenere oluşumların karşısına bir cephe açmak sadece romantik bir düşün konusu olmayacaktır.[3]

Amatör Tiyatrolar Çevresi Deneyimi (1995-2000)

Ömer Faruk Kurhan’ın 1990’lı yılların ilk yarısına ait bu öncü düşüncelerini 1995 yılıyla birlikte pratik nitelikler kazandığını gözlemlemekteyiz. Bu tarihte Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın (BÜO) Amatör Tiyatrolar Çevresi’ne (ATÇ) katılmasında Ömer Faruk Kurhan’ın büyük etkisi vardır.. BÜO’nun ATÇ ile olan ilişkileri gerçekte çok daha eskiye dayanmaktadır. BÜO’nun 1984 yılında itibaren düzenlemeye başladığı İstanbul Amatör Tiyatro Günleri (İATG) organizasyonuna 1987 yılında çok fazla enerji soğurduğu ve kulübün alternatif okullaşma hedeflerine zarar verdiği gerekçesiyle son verilmesinin ardından bu ilişkiler kopma noktasına gelmişti.[4] Ömer Faruk Kurhan’ın 1990’lı yılların ikinci yarısıyla birlikte savunusunu yaptığı mücadele stratejisinin ana konseptinin “örgütlenme” olmaya başlamasıyla birlikte ATÇ ile olan ilişkiler yeni bir bakış açısıyla gözden geçirilmiş ve BÜO bu yapıya katılma kararı almıştır.

1995 yılında ATÇ ile kurulan yeni iş birliği modelinin amatör tiyatro ortamında yarattığı iki temel açılımdan söz edilebilir:

  1. İATG’nin kolektif bir şenlik komitesinin düzenlediği kolektif bir etkinlik olarak yeniden organize edilmeye başlaması ve tüm yükün yek bir topluluk (BÜO) üzerinde olmasının engellenmesi.
  2. Türkiye’de amatör tiyatronun gelişimini konu edinen bir sözlü tarih çalışmasının başlatılması ve böylelikle ATÇ içerisinde bir eğitim araştırma faaliyetinin fiilen başlatılması.

Amatör Tiyatrolar Çevresi içerisinde kurulan ortak bir komisyon tarafından yürütülen ve Mimesis Dergisi’nde yayınlanan “amatör tiyatro tarihi” söyleşilerinin sunuş yazısında şu tespitler yapılmaktadır: “Bu çalışmanın konusu 60’lı yıllardan günümüze amatör tiyatronun tarihidir. Amatör tiyatronun 40 yıla yaklaşan bir tarih kesitini açıklığa kavuşturmak için ilk elde tiyatro yazınının ayrıntılı bir şekilde taranması ve canlı tanıklıklara başvurulması hedeflendi. Mehmet Akan, Arif Erkin ve Cüneyt Türel ile yapılan söyleşiler, tiyatronun yeniden yapılanma sürecine girdiği belli bir tarih kesitinde -50’li yılların sonu ve 60’lı yılların başlarında- öncü rolü oynamış iki amatör tiyatro topluluğunu, Genç Oyuncular’ı ve Gençlik Tiyatrosu’nu tanıtıyor. Söyleşilerde, konuştuğumuz kişilerin amatör tiyatro yaşantılarının yanısıra profesyonel yaşantılarını da ele aldık. Bu yolla, söyleşi yapılan kişilerin özet tiyatro biyografilerinin oluşturulmasına, amatör tiyatro ile profesyonel tiyatro arasındaki ilişkinin ipuçlarının yakalanmasına, ayrıca profesyonel tiyatro ile ilgili verilerin çoğaltılmasına da çalışıldı.”[5] 

BÜO’nun ATÇ’ye aktif katılım sağladığı 1995-2000 yılları arasında şekillenen amatör tiyatro örgütlenme modeli aşağıda yukarı şu sacayakları üstünde durmaktaydı:

  1. Topluluk temsilcilerinin bir araya gelerek toplulukların ortak sorunlarına ortak çözümler aradıkları ve dayanışmacı bir perspektiften paylaşımların yapıldığı düzenli haftalık toplantılar.
  2. Toplulukların ortak gelişimini sağlayacak, deneyimli unsurların birikimlerini genç kuşaklara taşıyacağı alternatif bir okul modeli ve bu modeli besleyen bir eğitim araştırma faaliyeti.
  3. Toplulukların ortak faaliyetlerini bağımsız biçimde gerçekleştirmesini sağlayacak alternatif bir bütçe modeli (aylık aidat sistemi, ortak organize edilen etkinliklerde satılan biletlerin gelirinin ortak kasada toplanması vb.)
  4. Topluluklardan temsilcilerin katılımıyla oluşturulan bir ortak komite tarafından her yıl Mayıs ayında düzenlenecek bir tiyatro şenliği (İATG).

ATÇ döneminde Ömer Faruk Kurhan öncülüğünde temelleri atılan bu örgütlenme modeli onun öncülük ettiği gelecekteki tüm örgütlenme girişimleri için bir referans kaynağı olmuştur.

İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu (2000-2006)

1995-2000 yılları arasında ATÇ ile sürdürülen ortaklık, toplulukların oluşturduğu dayanışma ağının ilkeli bir birliktelik hüviyeti kazanmasını sağlamak adına alternatif hukuk oluşturma girişimlerinin bazı gruplarda karşılık bulamaması üzerine sürdürülemez hale geldi. 2000 yılında ATÇ içerisinde yaşanan “çalıştırıcı etiği” tartışmaları, kimi gruplarca grupların iç işlerine müdahale şeklinde yorumlanmış ve sonlandırılmak istenmiştir. Bu durum karşısında ATÇ içerisindeki bazı gruplar yapıdan ayrılarak yeni bir oluşumun, İATP’nin kurulmasını sağlamışlardır. İATP’nin 2001 yılında yayınladığı İATP Kuruluş Sürecine Çağrı başlıklı metinde İATP’nin “tiyatroda birlik sorunu”na yanıt arayan bir birliktelik olduğu vurgulanır: “Toplulukların atomlaşmasının önüne nasıl geçilir? Topluluklar arası iletişimi güçlü hale getirmek, bu iletişimi belli bir saydamlığa, düzene ve kalıcılığa kavuşturmak için neler yapılabilir? Teatral bilgi birikiminin çoğaltılması ve paylaşılması nasıl sağlanabilir?”[6]

İATP belli açılardan ATÇ içerisinde geliştirilen örgütlenme modelinin mirasını devralmış gibi görünürken, belli açılardan da ATÇ’nin örgütlenme pratiklerine sınırlandırmalar getiren yapısal engelleri aşmayı hedeflemiştir. Bu anlamda en büyük değişikliklerden birisi platformun adında “amatör” kavramına yer verilmemesi olmuştur. Bizzat Ömer Faruk Kurhan tarafından kaleme alınan İATP’nin Kuruluş ve İşleyiş İlkeleri başlıklı metinde şu ifade yer alır: “ (İATP) amatör, akademik, profesyonel vs. her tiyatro çevresine açık bir yapılanmadır.”[7]

Söz konusu metnin sonuna ATÇ’nin dağılmasına neden olan sorunların yeniden yaşanmasına engel olmak adına şu madde eklenmiştir: “Teatral yardımlaşma ve alışverişi temel alan topluluklar arası ilişkilerde bir hukuk inşa edilmesi esastır. Bu hukuk İATP’deki topluluklar arası ilişkileri zedelemeyecek tarzda şekillenmelidir.”[8]

Bununla birlikte ATÇ içerisinde biraz rastlantısal biçimde şekillenen eğitim araştırma faaliyetlerinin sürekliliğini garanti altına almak için deneyimli unsurlardan oluşan bir Eğitim Araştırma Komisyonu oluşturulmuş, grupların tartışmalarını, üretimlerini ve eğitim araştırma faaliyetlerini yazılı olarak kamuoyuyla paylaşacakları bir yıllık bülten hazırlanmaya başlamıştır -ki bu bültenin ileride düzenli yayınlanacak bir dergiye dönüştürülmesi hedefler arasında yer almaktaydı; ancak bu hedefe ulaşılamamıştır.

ATÇ’den ayrılık sonrası örgütlenme modelinde ortaya çıkan bu değişimler İATP’nin kuruluşundan sonraki beş yıllık zaman diliminde bir genişleme yaşamasını da beraberinde getirmiştir. Bu dönemde örgütlenme biçimi alt platformların ve komisyonların kurulmasıyla belli bir derinlik kazanmıştı: Üniversite Tiyatroları Platformları, Lise Tiyatroları Platformu, Çalışanların Tiyatrosu Platformu, Eğitim Araştırma Komisyonu, Kadın Çalışmaları Komisyonu vb.

Buna ek olarak İATP tüm gruplardan temsilcilerin katılımıyla kurulan bir Şenlik Komitesi kurulması ve İATG’nin düzenli biçimde organize edilmesi sorumluluğunu da üstlenmiştir.

İstanbul Alternatif Tiyatrolar Birliği – Girişim ve Türkiye Tiyatrolar Birliği Deneyimi (2006-2010)

Tüm bu genişleme ve derinleşme kazanımlarına rağmen İATP’deki örgütlenme modeli 2006 yılında bir krize girdi. Bu krizin nedenleri ana hatlarıyla 2007 yılında Ankara Tiyatro Festivali’nde gerçekleşen bir panelde şu şekilde özetlenmiştir: “İATP kurulusundan sonraki ilk beş yıllık deneyiminde tüm alternatif olma iddiasındaki yapılanmaların karşılaştığı bir sıkıntıyla karşılaştı: Platform dahilinde kamusallaşma ve yayılma eğilimi ile alt-kültürleşme ve cemaatleşme eğiliminin bir çatışması yaşandı. Bu gerçekte egemen sistemin alternatif yapılanmalar üzerinde yarattığı baskının ortaya çıkardığı bir ikilemdir. Siz bir alternatif üretmek için uğraşırsınız ama sistem sizi görmezden gelir, sizi egemen olduğu bölgenin dışına iter, kamusallaşma girişimlerinizi boğmaya çalışır. (…) Ama yine de sorun egemen sistemin ya da onunla ilişkilenmeye çalışanların İATP’ye karşı uyguladığı körlük politikasından ziyade platformun kendisinde aranmalıdır. IATP ilk beş yıllık dilim içerisinde istikrarlı bir çekim odağı olmayı başaramamıştır denebilir.”[9] 2006 yılında İATP toplulukları, platformun kuruluşundan itibaren geçen beş yıl içerisinde başlangıçta koyulmuş olan hedeflerden uzaklaşıldığına kanaat getirmiş ve yapılanmayı bir girişim halinde sürdürme kararı almışlardır.

İATP-Girişim, yukarıda yapılan alıntıda da ortaya koyulduğu gibi alt-kültürleşme ve cemaatleşme eğilimleriyle mücadele edebilmek için amatör/alternatif alandaki farklı girişimlerle yan yana gelmeye özen göstermiştir. 2007 yılında Ankara Tiyatro Festivali kapsamında gerçekleştirilen “Tiyatroların Örgütlenmesi” paneline katılım gösterilmesi bu girişimlerden birisidir. Bu toplantıya İATP-G’nin yanısıra şu tiyatro örgütleri katılmıştır: Ege Tiyatrolar Birliği, Karadeniz Özel ve Amatör Tiyatrolar Örgütlenme Girişimi, Amatör Tiyatrolar Üretim Kooperatifi. Bu toplantının yarattığı sinerji İzmir’de düzenlenen “Tiyatrolar Buluşması”na taşınmış ve orada oluşan irade ile 12 Eylül 2009’da İstanbul’da bir “Tiyatrolar Kurultayı” organize edilmiştir. Tamamen sivil bir organizasyon olan bu kurultaya 8 sivil toplum kuruluşu, 9 tiyatro örgütü, 32 kültür-sanat kurumu, 89 tiyatro topluluğu katılım sağlamıştır. Kurultay’ın tüm katılım sağlayan örgüt, kurum ve toplulukları tek bir çatı altında birleştirmeye dönük çağrısı karşılık bulamamıştır.[10] Türkiye Tiyatroları Güç Birliği adıyla kurulmaya çalışılan bu geniş ölçekli örgütlenme girişimi başarı şansını yakalayamasa da bu sürecin sonunda daha küçük ölçekli bir alternatif örgütlenme modeli sunan Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin kuruluşu gerçekleşmiştir. Bu süreçte İATP-G bileşenleri Ege Tiyatrolar Birliği ve Karadeniz Özel ve Amatör Tiyatrolar Örgütlenme Girişimi’nin birleşmesiyle kurulan Türkiye Tiyatrolar Birliği’ne katılma kararı almışlardır. Böylece İstanbul özelinde kurulan bir yerel örgütlenme olan İATP-G ilk kez ülke çapında tüm amatör/alternatif tiyatro örgütlerini birleştirme hedefine sahip bir yapılanmada yer almış oluyordu.[11] Bir yıla yakın süren bu birliktelik süresince TTB kamuoyuna yansıyan ya da kendisine ulaşan Tiyatro’da hak ihlallerine karşı aktivist bir tutum içerisinde olmaya özen göstermiş, kamuoyunda tiyatro yayıncılığı etiği üzerine bir tartışma başlatmış, Nesin Matematik Köyü ile dayanışmak amacıyla bir destek etkinliği organize etmiştir. Ama bir yıllık pratiğine bakıldığında ulusal bir tiyatro örgütü olarak kendisi için koyduğu hedeflerin çok atlında kalarak bir tabela örgütüne dönüşme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Toplantılarını sistemli hale getirmekte ve bir iç hukuk yapısı inşa etmekte zorlanmış, alternatif okullaşma alanında kamuoyuna verdiği sözleri yerine getirmekte başarılı olamamıştır. Bunun sonucunda İATP-G TTB’den ayrılarak yoluna yine bir girişim olarak devam etme kararını vermiştir.

Amatör Tiyatroların Örgütlenme Deneyimlerine Dair Son Birkaç Söz

Amatör tiyatroların örgütlenmesi meselesi Ömer Faruk Kurhan’ın 1990’lı yılların başından itibaren ciddi biçimde gündeminde olmuştur. Kurhan,1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren farklı tiyatro örgütlenme girişimlerinde öncü roller üstlenmiştir. Onun öncülüğünde şekillenen bu deneyimlerden yola çıkarak bazı saptamalar yapmak mümkündür:

  1. Sistemin bir arka bahçeye çevirmeye çalıştığı amatörlerin dünyasının kendi bağımsızlığını ve özerkliğini koruyabilmesinin yolu tiyatro dünyasının farklı bileşenleriyle geniş ölçekli dayanışmacı birliktelikler kurabilmekten geçmektedir. Böyle bir dayanışmacı örgütlenme yapısının sadece amatörlere değil, profesyonellere, akademisyenlere kısacası tiyatro dünyasının tüm bileşenlerine sağlayacağı özgürlük alanları olacaktır.
  2. Amatörlerin tiyatronun diğer bileşenleriyle bulaşacağı alternatif örgütlenme modellerinin yaşayabilmesinin en önemli iki şartı şunlardır: alternatif okullaşma pratikleri inşa edebilmek için düzenli eğitim araştırma çalışmaları yürütmek ve topluluklar arası dayanışmayı arttıracak bir hukuk inşa edebilmek. Bunların birinde ya da her ikisinde birden başarısız olmak alternatif modellerin varlığını tehdit etmektedir.
  3. Türkiye, zengin geçmişi olan köklü bir amatör tiyatro geleneğine sahiptir. Bu deneyimleri incelemek amatörlerin, konumlarından kaynaklanan avantajlarını kullandıklarında saygı uyandıracak işler yapmanın hiç de tesadüf olmadığının anlaşılmasını sağlayacaktır.
  4. Amatörlük, profesyonellik, alternatiflik gibi kavramlar farklı dönemlerde farklı içerikler edinebilmektedir. Kültür sanat alanında teslimiyetçi olmayı reddeden özgürlükçü girişimlerin bu kavramları kendi dönemlerinin tarihsel gerçekliği içinde yeniden anlamlandırmaları tüm pratiklerini yeniden gözden geçirmelerini sağlayacaktır.

 

[1] Ömer Faruk Kurhan, “BÜO ve Tiyatroda Strateji”, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, Sayı 2, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları yayını, İstanbul 1989, sf. 149.

[2] Mutlu Öztürk, “Ömer Faruk Kurhan ile Söyleşi: Türkiye’de Şekillenen Tiyatro Ortamı ve BÜO”, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, sayı 5, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları yayını, İstanbul 1994, sf. 301-302.

[3] Y.a.g.e. sf. 307

[4] Y.a.g.e. sf. 296-297.

[5] “Söyleşi-Araştırma” başlıklı dosya sunuş yazısı, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, sayı 6, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 1996, sf. 375.

[6] “İATP Kuruluş Sürec,ne Çağrı”, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Bülteni, Sayı 1 (2001-2002), sf. 5.

[7] “İATP Kuruluş ve İşleyiş İlkeleri”, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Bülteni, Sayı 1 (2001-2002), sf. 7.

[8] Y.a.g.e. sf. 8.

[9] “ Tiyatroların Örgütlenmesi” başlıklı panelin tam metni, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, sayı 14, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2008, sf. 403-407.

[10] Fırat Güllü, “Türkiye Tiyatro Kurultayı İstanbul Buluşması’nın Ardından”, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, sayı 16, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2009, sf. 351-361.

[11] Fırat Güllü, “Türkiye Tiyatrolar Kurultayı Ankara Buluşması ve Sonrasında TTB’de Yaşananlar”, Mimesis Tiyatro Çeviri-Araştırma Dergisi, sayı 17, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2010, sf. 365-371.