13 Mayıs günü Boğaziçi Üniversitesi yeni bir polis müdahalesi, gözaltı ve tutuklama furyası ile karşı karşıya kaldı. Kamuoyunda kadına yönelik şiddet ve çocukların cinsel istismarını meşrulaştıran konuşmalarıyla tanınan Nureddin Yıldız’ı BÜ İslam Araştırmaları Kulübü’nün (BİSAK) “İslami İlimler: Kim İçin Ne Kadar?” etkinliğine konuşmacı olarak davet etmesini protesto eden öğrencilerden 97’si gözaltına alındı; ‘görevi yaptırmamak için direnme’ gerekçesiyle 6 öğrenci tutuklanırken 9 öğrenci de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Nureddin Yıldız’ın katılımı etkinlikten iki gün önce yapılan duyurulardan öğrenilmiş ve üniversitenin öğrenci kulüpleri bu ismin katılımına itiraz etmişlerdi. İtirazların iki temeli vardı: Biri, etkinliğin kulüp etkinliklerinin koordinasyonunu yapan kurul haberdar edilmeden, kurulun değerlendirmesi ve izni atlanarak organize edilmesi; ikincisi de konuşmacının kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı üzerine uygunsuz ifadelerinin bulunmasıydı.

Etkinlikten önce BİSAK, sosyal medya hesapları üzerinden itirazlara dair bir açıklama yayımladı. Bu açıklamada, etkinliğin Kulüpler Arası Kurul’da (KAK) değerlendirilmeden ve KAK izni olmadan organize edilmesine dair bir yanıt yoktu. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci kulüplerinin etkinlikleri belli bir prosedür içinde, demokratik bir zemin gözetilerek organize edilir. Kulüpler etkinlik önerilerini önceden diğer kulüplere haber verir ve tartışmaya açar. Bu sayede etkinlikler birlikte değerlendirilir, çeşitli önerilerle geliştirilmesine katkı sunulur. Etkinlik organize etmek isteyen kulüpler de etkinliklerini gözden geçirme fırsatı bulurlar. Kulüpler arasındaki tartışmalarda ne yaşandığı bilinmemekle birlikte, kulübün kamuoyu açıklamasında bu işleyişe dahil olmadıkları yönündeki eleştirilere yanıt vermemesi ciddi bir eksiklik olarak not edilebilir.

Yaptığı açıklamada BİSAK, ikinci itiraza odaklanarak Nureddin Yıldız’ın -iddia edilenin aksine- kadına yönelik şiddeti ve çocuk istismarını onaylamadığını söylemekte. Oysa Youtube’da Yıldız’ın yaptığı konuşmalar izlendiğinde durumun böyle olmadığı görülebilir. Dolayısıyla kulübün bu açıklaması bilimsel olarak çürütülebiliyor. Sosyal medyadaki kimi yorumlarda da bu etkinliğe itirazlar İslam düşmanlığıyla ilişkilendiriliyor. Öğrenci kulüplerinin açıklamasından bu sonuca varmak da mümkün değil. Çünkü BİSAK uzun yıllardır üniversitede faaliyet gösterip etkinlikler yapıyor. Bu itirazın, kulübe ya da “İslami İlimler: Kim İçin Ne Kadar?” başlıklı etkinliğe yönelik olmadığı; etkinliğe konuşmacı olarak Nureddin Yıldız’ın davet edilmesine, yani konuşmacı tercihine yönelik bir itiraz olduğu rahatlıkla görülebilir.

Öğrenci kulüplerinin itirazlarının yanı sıra okuldaki çeşitli siyasi yapılar da etkinliğe yönelik farklı tepkiler gösterdi. BİSAK bu etkinlikten dolayı hedef gösterilip tehditler aldığını, afişlerinin yırtılıp kapılarına yazılamalar yapıldığını, yani zorbalığa uğradıklarını söylüyor. Bir öğrenci kulübünün bu gibi muameleler görmesi tabii ki kabul edilemez. Demokratik ve özgürlükçü bir zeminde itirazların formüle ediliş ve gösterilme biçimi tehdit, afiş yırtma, kapı yazılama biçiminde olamaz. Son dönemde üniversitelerde ortaya çıkan bouneğmiyoruz sosyal medya hesabı üzerinden açıklamalar yayımlayan grubun BİSAK’a ve kulübün tüm etkinliklerine karşı bir direniş çağrısında bulunduğu da görülüyor. Bu durum ister istemez sol içinde ve sola yakın duran öğrenciler arasında tartışma ekseninin konuşmacı tercihinden çıkmasına, kulübün varlığının sorgulanmasına zemin sunabilir. Hem içeriden hem de dışarıdan İslam dinine yönelik inancı itibarsızlaştıran yaklaşımlar yaygınlaşırken bir üniversitede İslam araştırmaları üzerine çalışan bir öğrenci kulübünün varlığı oldukça önemli bir yerde duruyor. Tartışma eksenini konuşmacı tercihinden kulübün varlığına kaydıran yaklaşımlar, yıkıcı etkiler üretip daha fazla provokasyona zemin hazırlayarak kutuplaşma ve şiddet ortamına katkı sunmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Yaşananlar, Boğaziçi Üniversitesi özelinde öncelikle itiraz kültürünün incelikli bir şekilde tartışılması gerektiğine işaret ediyor. Sol açısından, din=gericilik indirgemeciliğinden çıkıp dinin toplumsal yaşam ve insan yaşamı üzerindeki etkisine dair devrimci bir kavrayış geliştirilmesine ihtiyaç olduğu görülüyor.

Kulüp, etkinliğe karşı çıkışları ifade özgürlüklerinin ihlâli olarak da değerlendiriyor. Bu etkinliğe yönelik itirazlar ve etkinlik günü yüzlerce öğrencinin yaptığı protestolar da ifade özgürlüğü kapsamındadır. Başka ilahiyatçı kalmamış gibi bu ismin üniversiteye niye çağrıldığı son derece haklı bir tartışmadır. Etkinlik öncesindeki itirazlar dikkate alınmamış; dolayısıyla, etkinlik günü geldiğinde yüzlerce öğrenci tepkisini göstermek istemiştir. Etkinlik, öğrenci itirazlarına sırt çevrilerek, sırtını okul yönetime ve güvenlik güçlerine dayayarak gerçekleştirilebilmiştir. Bunun, gücünü öğrencilerden alan bir öğrenci kulübü açısından skandal bir durum olduğu açık. Etkinlik esnasında polis ablukası altındaki öğrencilere şiddet uygulanırken, 97 kişi gözaltına alınıp 6 öğrenci tutuklanmışken, BİSAK’tan buna dair tek bir itiraz gelmemiştir. Hatta okul arkadaşlarının yaşadığı şiddete rağmen, etkinlik sonrası yaptığı açıklamada -Saff Suresi’ne referansla- etkinliği Allah’ın nurunu tamamlaması olarak değerlendirmiştir. Bu noktada tartışma kulüp açısından ifade özgürlüğünün ötesine geçmiş, etkinliğin ahlâki ve politik sorumluluğunu almamaya evrilmiştir.

Bu noktada, ifade özgürlüğüyle iki yüzlü bir ilişki kurulduğu ve muhalif sesleri bastırmak için ifade özgürlüğünün araçsallaştırılıp bir kalkan olarak kullanıldığı görülebilir. Bu yaklaşım, Türkiye’de siyasi iktidarın kendi politikalarını/söylemlerini “ifade özgürlüğü” diye savunurken; reddettiği, benimsemediği yaklaşımları çeşitli şekillerde kriminalize etmesiyle benzerlik gösteriyor. Şu açık ki, bugün üniversitelerde ifade özgürlüğü desteklenmiyor ve korunmuyor. Öğrenciler memleket meseleleriyle ilgili yönetimin istemediği konularda konuşmaktan men edilirken akademide ifade özgürlüğünün olduğu söylemek bir yalandan ibarettir. Bir öğrenci kulübünden, kendisini mağdur olarak gösterip protestoların ifade özgürlüklerine saldırı olduğunu söylemek yerine, öğrenci haklarına bütüncül bir yaklaşım göstermesi beklenir. Akademik özgürlüklerden bahsedemediğimiz bir iklimde, Boğaziçi’ndeki protestoların ifade özgürlüğü ihlâli olduğunu söylemek -hatta bunları İslam’a saldırı olarak nitelemek- ahlâki ve politik bir skandal olarak değerlendirilebilir. Nihayetinde mesele kamuoyuna yansıdığında oluşan tepkilerle hem kulübün konuşmacı tercihi hem de öğrencilere yönelik polis şiddeti, gözaltı ve tutuklamalar kamuoyu vicdanında mahkûm olmuştur.

Etkinlik üzerine Müslüman kesimlerin yaptığı şu açıklamalar özellikle dikkate alınmalıdır: Müslüman feministlerin yer aldığı Havle Kadın Derneği, Nureddin Yıldız ve temsil ettiği zihniyetin çocuk evliliğini meşrulaştıran, kadını ikincilleştiren ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren söylemlerini, İslam’ın temel ilkeleri olan adalet, merhamet ve insanlık onuruna aykırı bulduğunu ifade ediyor. Müslüman feministlerin aldığı bu tavır, kadınların İslam dini içinde sınırlarını çizen erkek egemen dini yaklaşımlar karşısında oldukça önemli bir irade beyanı anlamına geliyor. Antikapitalist Müslümanlar da yaptığı açıklamada Nureddin Yıldız’ın İslam adına çocuk istismarını meşrulaştırdığını, kadınları değersizleştirdiğini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğini söylüyor; bu söylemlerin ne İslam’ın temel ilkeleriyle ne de insanlık onuruyla bağdaştığının altını çiziyor. Müslüman kesimlerden gelen bu açıklamalar hem meselenin İslam karşıtlığı olmadığını gösteriyor hem de İslam dinini içeriden kirleten ve istismar eden yaklaşımlara yönelik önemli bir çağrı niteliği taşıyor. İslam dininin erkek egemen söylemlerle araçsallaştırılmasına yapılan bu itirazlar, Müslüman aydın sorumluluğu açısından oldukça önemli bir yerde duruyor.

Tutuklu ve denetimli serbestlik alan öğrenciler hakkındaki suçlamaların düşürülmesi, bu gibi konuların emniyet güçleri ve yargının gözetiminde değil, ifade özgürlüğünü temel alan medeni bir tartışma zemininde ele alınması dileğiyle…