Tarkan’ın 17 Şubat gecesi Youtube üzerinden yayımlanan ve 24 saat içinde 10 milyonun üzerinde izlenen Geççek şarkısının klibi pop dünyasından çok siyaset dünyasını altüst etti. Şarkı sözleri herhangi bir adres göstermese de şarkının bugünkü iktidardan kurtulmaya yönelik siyasal bir mesaj verdiği tartışması ilk andan itibaren yapılıyor. Muhalefet partilerinden isimler şarkıyı kendi politikalarını destekleyecek şekilde paylaşırken iktidarı destekleyen çevrelerde şarkı sözlerini ya HDP’nin ya CHP’nin ya da Pensilvanya’nın sipariş ettiği, yazdığı ya da yazdırdığı tezleri patlatılıyor. Tarkan’ın “genel anlamda dünyanın sorunları, çevre felaketleri ve Covid karşısında insanlara moral vermek”  için yaptığını söylediği şarkı dinleyicide tam da bu etkiyi yarattı. Sosyal medya kullanıcıları canlarını sıkan konuları ağırlıklı olarak da siyasetin yarattığı baskıcı ortamı işaret ederek bu şarkıyı paylaştı, moral buldu, neşelendi. Şarkı siyasi ve  ekonomik krizlerle depresyona girmiş bir toplumda adeta antidepresan etkisi yarattı.

Bir süredir pop müzik içinden eskisi gibi iyi şarkılar çıkmadığı söyleniyor. Tarkan’ın şarkısı da bir kesim tarafından vasat olanlar kategorinde değerlendirilmeye başlandı bile. Bir kesim de Geççek’i pop protest türün ilk örneği olarak değerlendiriyor. Müzikalite tartışmasını sanatçılara, müzik eleştirmenlerine bırakalım. Türkiye’de pop müzik alanındaki canlılığın kaybolması piyasa koşulları, tüketici alışkanlıkları, kültür endüstrisinin dönüşümü üzerinden çok boyutlu değerlendirilebilir. Diğer yandan popüler kültürün canlılığını kaybetmesini seküler yaşam tarzı üzerinde yoğunlaşan Türk-İslam baskısıyla birlikte değerlendirmek mümkün. Tayfun Atay’ın sıklıkla vurguladığı gibi popüler kültür seküler iklimde yeşerir. Hayatı dini referanslarla düzenleme arayışı seküler akışı bozar ve popüler kültürün işlerliğini de kısıtlar. Türk-İslam ideolojisi seküler yaşam tarzı üzerinde ekonomik, toplumsal, siyasal her türlü baskıyı şiddetlendirse yeri geldiğinde yargıyı devreye sokmaktan çekinmese de iktidarın kültürel alana hakim olamadığı biliniyor. Hakim olamadığı alanı baskı dozunu artırarak, çeşitli altkültürlere hapsederek ya da bir kesimi kendi yanına çekerek kontrol etmeye çalışıyor. İçkiye ve eğlence mekanlarına yapılan zamlar, pandemi koşulları bahane edilerek kültür sanat mekanlarının kapatılması ya da faaliyetlerinin sınırlandırılması, müzik çalma saatlerinin düzenlenmesi, kadınların gündelik hayatta giydiği kıyafetlerin, kadın sanatçıların sahne kostümlerinin ahlaksızlıkla ilişkilendirilmesi, Sezen Aksu örneğinde gördüğümüz gibi şarkı sözlerinden suç icat edilmeye, LGBTİ+’lardan terör örgütü çıkartılmaya çalışılması seküler yaşam tarzı üzerindeki ekonomik, toplumsal, siyasal baskı örneklerinin bir kaçı. Böyle bir ortamda pop kültürünün canlı kalması çok kolay değil. Son günlerde Gülşen, Sezen Aksu ve Tarkan’ın çıkışları kimilerinin alkışladığı kimilerinin de bu isimlerin politik figürler haline gelmelerine burun kıvırdığı örnekler oldu. Üç sanatçı da bu baskı ikliminde kimi zaman piyasadan çekilerek kimi zaman dahil olarak işlerini yapmaya devam ediyor. Pek çok alanda olduğu gibi sanat alanında da sadece kendi işini yapmak hayati riskler almaya ve bir cesaret meselesine dönüşmüş durumda. Türk-İslam ideolojisinin seküler alan üzerinde kurduğu çok boyutlu baskı onları istemeseler de politik figürler haline getiriyor.

Dinleyici tavrı açısından bakıldığında Tarkan’ın Geççek şarkısının dinlenme ve paylaşım rekorları kırması da seküler yaşam üzerinde kurulan Türk-İslam baskısına tepki olarak değerlendirilebilir. Bu anlamıyla bu paylaşımlar Gezi eylemlerinde kendini gösteren halk isyanının sosyal medyada ifade edilmiş haline benziyor. Toplumsal muhalefetin sözcülüğüne soyunan odaklar Gezi’deki seküler isyanı bir yenilgiye çevirmeyi başarmış, sekülerizmden yana toplumsal kesimler aradığı cepheyi siyasette bulamamıştı. Bugün de siyasetin örgütsel krizini aşamadığı, bir Sedat Peker, Sezen Aksu ve Tarkan kadar halkın ilgisini çekemediği açık.

Geççek paylaşımlarını sadece iktidarın yarattığı baskı ortamına değil buna çözüm üretemeyen siyasete de verilen bir tepki olarak değerlendirmek mümkün. Siyaset alanında yaşanan basiretsizlik karşısında son yıllarda muhalefet partilerine “bir teselli ver” dercesine “bari bir umut ver” denir hale geldi. Tarkan’ın topluma verdiği morali siyaset alanı veremiyor. Geçtiğimiz günlerde altı siyasi parti liderinin bir araya gelerek yaptığı açıklamanın toplumda bir şarkı sözü kadar heyecan yaratmaması bunun son örneği oldu. Tarkan’ın klibi çıkar çıkmaz aynı siyasetçilerin şarkıyı kendi siyasetlerine referansla paylaşması da içinde bulundukları basiretsizliği ortaya koyuyor. Normalde sanatçıların siyasi rüzgarlardan etkilenmesi, onun peşinden gitmesi beklenirken siyaset Tarkan’ın peşinden gidiyor. Kendi işini yapmayan siyasetçiler işini yapan sanatçılardan siyasal umut bekliyor. Daha doğrusu Tarkan’ın arkasına saklanarak kendi politikalarıyla yüzleşmemek için Geççek’i adeta kendilerine kalkan yapıyorlar.

Siyasetin işi sadece topluma moral, umut vermek değil var olan sorunlara bütünlüklü çözümler üretmektir. Oysa muhalefetteki ağırlıklı eğilim -belediyelerdeki birkaç örnek dışında- sorunların çözümünü seçim sonrasına ertelemek oluyor. Toplumsal meselelerle karşılaşmaktan ve toplumla gerçek anlamda buluşmalar yaşamaktan kaçıyorlar. İşini yapma cesareti gösteremeyen siyasetçilerin Tarkan’ın arkasına saklanarak Geççek’i kendisine kalkan yapması bu nedenle kabul edilemez. Seküler toplum ise muhalefete rağmen Türk-İslam ideolojisine direniyor.