Bu dönemin gündeminin baş sırasında elbette ekonomik krizin gidişatı bulunuyor. Aynı zamanda derin bir finansal krizle de karşı karşıyayız ve sonunda hükümet de anlamış bulunmakta ki, ciddi bir dış borç almadan ve dış sermaye girdisi sağlamadan bu kriz aşılamaz. Bu nedenle Türkiye’nin Almanya çıkarması önemli. Israrla IMF’den uzak duran AKP hükümeti, Almanya’dan borç bulmak ve Alman sermayesini çekmek istiyor. Ancak Almanya’nın temel isteklerinden biri Türkiye’deki hukuk sisteminin oturması ve güvenilir bir ortamın oluşması. Kısa vadede böyle bir durumun oluşması zor görünüyor. Almanya Türkiye ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek istese de Türkiye’nin derdine deva olur mu göreceğiz.

Bununla birlikte Türkiye’nin McKinsey adlı bir danışmanlık şirketiyle anlaşma imzalamış olması da, dışarıdan gelecek sermayeye güvence sunma amaçlı bir girişim olarak değerlendirilebilir. Yabancı yatırımcı bu koşullarda Türkiye’den uzak durmayı öncelikli tercih olarak görecektir. Dolayısıyla ya IMF ile ya da Almanya benzeri güçlü bir ekonomik güçle koşul ileri sürmeden ve tüm koşulları kabul ederek yapılacak bir anlaşma dışında kurtuluş çaresi gözükmüyor gibi. Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Biz bize yeteriz diyerek.” McKinsey danışmanlık şirketiyle yapılan anlaşmanın iptaline yönelik bir açıklama yaptı. Anlaşmaya karşı çıkanlar neredeyse vatan hainliği ile suçlanırken Cumhurbaşkanı’nın iptal açıklaması öncelikle anlaşmayı savunan AKPli çevreleri ters köşede bıraktı. Anlaşmanın neden iptal edildiğine yönelik tartışmalar devam edecek gibi görünüyor. İlk elden şu yorumlar yapılabilir: Yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasına güven vermek amacıyla McKinsey belli tedbirler önermeye başlayacaktı. Kamu harcamalarının kısıtlanması, ekonomiye ilişkin gerçek verilerin açıklanması bunlar arasındaydı. Bunun üzerine Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ekonomiye yönelik ilk açıklamayı yaptı ve enflasyonun yüzde 24,5’e yükselmiş olduğunu söyledi.[1] Sarayı rahatsız eden bu açıklama sonrasında TÜİK Başkan Yardımcısı Enver Taştı görevinden alındı ve yerine Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı döneminde birlikte çalıştığı Yinal Yağan getirildi.[2] McKinsey’in kamu harcamalarını kısıtlamaya yönelik talimatları da AKP için yerel seçimler öncesi gerçekleştirilebilir değildi. Çünkü bu kısıtlama AKP’nin yardımlarla yanında tuttuğu yoksul kesimle arasını yerel seçimler öncesi açacaktı. McKinsey ile ilişkilerin tamamen sona erdiğini söylemek de doğru olmaz. Gazeteci Çiğdem Toker’in yazdığı gibi şirketin üst düzey yöneticileri ve hukukçuları Türkiye’deki büyük ölçekli sözleşmeler konusunda yetkili ve temsilci kılınmış ve bu değişiklikler Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanmış durumda.[3]        

27 Eylül Tarihinde TÜSİAD başkanı Erol Bilecik önemli bir açıklamada bulundu.[4]  Erol Bilecik, bankacılık sistemindeki sorunlu kredilerin temizlenmesi, serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde çözümler bulunması ve Gümrük Birliği güncellemesinin başlaması olmak üzere üç noktanın sıkıntıların ortadan kaldırılması için kritik önemde olduğunu vurguladı.

Hükümetin önümüzdeki dönemde bu yönde adımlar atması beklenebilir. Özellikle “sorunlu kredilerin temizlenmesi” konusu önem arz ediyor. Bunun için somut kaynak gerekli. Bankalara net fon akışını gerektirecek bir adım olur bu. Bu fonun nereden bulunacağı merak konusu. Daha önemlisi bu kararın uygulanması, belli sorunlu sektör ve/veya şirketlerin gözden çıkarılacağı anlamına gelecek. Yani iktidar tercihini geleneksel merkez sermayenin kısa/uzun vadeli çıkarları doğrultusunda kullanmış olacak. Başta inşaat ve diğer “sorunlu kredi” taşıyan şirketler bir nevi “feda” edilecek. Bu da iktidarın toplumsal desteği açısından orta vadede önemli sonuçlar doğuracaktır. İktidarın geleneksel merkez sermayeye bu yakınlaşması ileride başka adımların da habercisi olacaktır. “Neoliberal” paradigmaya dönüş tamamlanmış olacaktır. Bundan bir sonraki adım da beklenen IMF anlaşması olacaktır. Bu geçişte iktidar bloğu içinde sorunların / çelişkilerin artması beklenebilir.

Ekonomi ile ilgili bir başka önemli haber de 26 Eylül’de Avustralya merkezli Macquarie Bank ’ın stratejistlerinin hazırladığı raporun yayımlanmasıydı.[5] Raporda özetle: “Türkiye dışarıdan (örneğin IMF’den) büyük – 75 milyar dolar – bir kredi almadan krizi yönetemez” denilmekteydi ki bu daha önceki değerlendirme ve tahminlerimizi doğrular nitelikte bir çalışma…. Raporda Türkiye’ye özgü komnulardan ayrı olarak (ama Türkiye’yi çok ilgilendiren) 2 temel noktayı vurgulanıyor: ABD’de kriz kesin olarak bitti ve büyüme artacak, faizler de artacak…. Daha önemlisi bu kervana çok yakında Avrupa, İngiltere ve Japonya da katılacak. Yani Küresel sermaye ve yatırımlar merkeze gitmeye devam edecek. Bu durumda Türkiye ve benzeri ülkelerden sermaye çıkışları artabilir.

İçerde ise en ufak bir işçi eylemine ya da muhalif çıkışa bile izin verilmeyeceği görülüyor. Bu ufak çıkışlara izin verilirse arkasının geleceğinden korkuluyor. Havaalanı işçilerinin çok temel ve basit taleplerle yaptıkları eylem dahi çok sert bir şekilde bastırıldı ve onlarca insan tutuklandı. Yine ülkenin değişik yerlerinde işçilerin başlattıkları ufak eylemler bile çok sert bir karşılık bulmaya devam ediyor.

Uzun zamandır piyasada bulunan Kürt tarihi ile ilgili üç kitabın yasaklanması önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu üç kitap da Kürt tarihi ile ilgili yazılmış değerli araştırmalar. Yani parti propagandası ya da benzeri bir yayından bahsetmiyoruz. Örneğin Celile Celil’in Şeyh Ubeydullah kitabı 90’lı yıllardan beri raflarda duran, Rus arşiv belgelerine dayanılarak hazırlanmış önemli bir tarih araştırması. O yıllarda bile yasaklanmamış bu kitapların bugün yasaklanması devletin Kürt sorunu konusundaki tavrının devam edeceğini bize gösteriyor. ABD ve AB’den, içerideki Kürt meselesiyle ilgili önemli bir izin almış olan Türkiye kendi Kürtlerine karşı ya da en azından Kürt siyasi hareketine karşı sert tutumuna devam edecek. 90’lı yılların devlet aklı ve aktörleri bugün çok daha rahat istediklerini gerçekleştiriyor.

Net veriler elimizde olmasa da yargıdan gelen haberler özellikle ulusalcı kadroların yavaş yavaş yerlerine döndükleriyle ilgili. Hem Kürt kitaplarının yasaklanması hem de Cumhuriyet Gazetesi operasyonu yargıda niteliksel bir dönüşüm yaşandığına dair işaretler olarak kabul edilebilir. Ancak bu konuda yargı içinden veriler gelmesini beklemek gerekiyor.

Geçtiğimiz haftanın basın yayın özgürlüğü anlamında en önemli gelişmelerinden biri internet üzerinden yapılan yayınlara Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) denetimi getiren yasa tasarısının TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaşmasıydı. Medyanın büyük bir kısmı iktidarın kontrolündeyken yasal olarak internet ortamı denetlenemeyen bir mecraydı. Uzun bir süredir de siyasetteki gelişmeleri görece daha özgürce eleştiren ya da iktidara muhalif pek çok medya kanalı yayınlarını internet alanına kaydırmıştı.

Yeni düzenlemeye göre RTÜK artık internet yayınlarının içeriklerine de yayın yasağı gerilebilecek. İnternet üzerinden yayın yapmak isteyen kuruluşlar RTÜK’ten lisans ve iletim yetkisi almak durumunda kalacak.[6] Bu kanunla Türkiye’nin ahlaki düzenine yönelik yanlışların önüne geçmenin hedeflendiği söylense de bunun siyaseten iktidarın uygun bulmadığı internet yayınlarına yönelik sansür anlamına geldiği ve yayın özgürlüğünü kısıtlayacağı açık. 

Ayrıca yayın yapan kanalların – yapılan indirime rağmen- ciddi bir lisans ücreti ödemek zorunda bırakılması ekonomik baskıyı da beraberinde getiriyor.[7] Ekonomik krizle birlikte basılı yayıncılık alanı da belli kısıtlamalara gitmek zorunda kalmıştı. Kağıt ithal ediliği ve dolara endeksli olduğu için pek çok yerel gazete yayın süresini, tirajını azaltmış ve pek çok yayınevi de yayınlarına zam yapmak zorunda kalmıştı. Vatandaşların bilgiye erişimi basılı yayınlara yapılan zamlar ya da kısıtlamalarla daralırken internet bilgi alma açısından daha da önemli bir mecra haline geldi. RTÜK denetiminin de internetten haber alma hakkını kısıtlayacağı oldukça açık.

 Haber alma hakkına yapılan diğer bir engel de iktidarın çizgisinde haber yapmayan gazetecilere, yayıncılara yönelik baskılar. Örneğin sadece Eylül ayında gazetecilere ve yayıncılara yönelik şu ihlaller yaşandı:

Yazar Hamide Yiğit, kaleme aldığı ‘Tekmili Birden IŞİD’ kitabı gerekçe gösterilerek 301’den yargılandığı davadan 3 bin TL para cezasına çarptırıldı. Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat’a yargılandığı davada 10 bin TL para cezası verildi. Tutuklu ETHA editörü Semiha Şahin ve muhabir Pınar Gayıp’ın yargılandığı davanın ilk duruşmasında mahkeme sanıkların tutukluluk halinin devamına karar vererek, duruşmayı erteledi. Odatv haber müdürü Barış Terkoğlu, İstanbul’da gözaltına alındı. Yaklaşık 9 aydır tutuklu bulunan gazeteci Seda Taşkın’ın yargılandığı davanın 3’üncü duruşmasında tutukluluk halinin devamına karar verdi. Kapatılan Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 6’sı tutuklu 14 çalışanının yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Mahkeme, gazete çalışanı Pınar Tarlak’ın tahliyesine, diğer tutuklu gazetecilerin tutukluluklarının devamına karar verdi. Avusturyalı gazeteci Zirngast Ankara’da gözaltına alındı ve tutuklandı. ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla yargılanan Evrensel gazetesinden Arif Koşar ve Vural Nasuhbeyoğlu 7’şer bin liralık tazminat cezasına mahkum edildi.  Redhack’in yayınladığı Bakan Berat Albayrak’a ait mailleri haberleştirdikleri gerekçesiyle 6 gazeteci hakkında açılan davanın son duruşmasına katılmayan gazeteciler Ömer Çelik ve Metin Yoksu hakkında bir sonraki duruşmaya zorla getirme kararı çıkarıldı. Gazeteci Fatih Portakal hakkında, Barış Atay’ın ‘Sadece Diktatör’ isimli tiyatro oyunun yasaklanmasına ilişkin attığı tweet nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan soruşturma başlatıldı.  3. havalimanı inşaatında çalışan işçilere destek amacıyla Kadıköy’de yapılacak basın açıklamasına yapılan polis müdahalesinde AFP Fotoğraf Muhabiri Bülent Kılıç gözaltına alındı. KHK ile kapatılan Hayatın Sesi Televizyonu’nun yöneticileri Mustafa Kara, İsmail Gökhan Bayram ve Gökhan Çetin’e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Dokuz8 muhabiri İrem Afşin,  Cumartesi Anneleri’nin düzenlediği eylemi takip ederken polis tarafından darp edildi. Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Alican Uludağ hakkında Rahip Brunson’la ilgili ‘Tutan da bırakan da yargı mı, devlet mi?’ haberi nedeniyle soruşturma başlatıldı. Kocaeli’nde İsmail Devrim’in oğluna pantolon alamadığı için intihar etmesi haberini ilk yapan gazeteci Ergün Demir gözaltına alındı. KHK ile Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen Barış Akademisyenlerinden Doç.Dr. Gül Köksal’ın Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi yayını olan “Kültürel Miras Yönetimi” isimli kitaptaki makalesi yeni basımda yer almayacak. TRT kameramanlığı yaptığı dönemde, sosyal medyada hükümeti eleştiren paylaşımlar yaptığı gerekçesiyle önce açığa alınan, ardından da ihraç edilen kameraman Binali Erdoğan, paylaşımları nedeniyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Gazeteci Turgay Kılıç, sosyal medyada paylaşımları sebebiyle ifade verdi. Rize’de kesilen 100 yıllık ağacın görüntülerini sosyal medyadan yayınlayarak gündem yaratan Gazeteci Deniz Varlı, yayınladığı iki karikatür yüzünden ifadeye çağırıldı. Cihatçı gruplara sarin gazı hammaddesi sevkiyatı iddiasını haberleştirdikleri için yargılanan Hakan Dirik ve Erk Acarer’in duruşması ertelendi. Gazeteci  Gökhan Özbek, sosyal medya paylaşımlarından dolayı 11 ay 20 gün hapis cezası ve 2.210 TL para cezası aldı. 2 yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan gazeteci Abdulkadir Turay’a haber kaynağından aldığı bilgi notları gerekçe gösterilerek, 9 yıl hapis cezası verildi. Yayınına son veren Ortakhaber.com adlı haber sitesinin sahibi ve yöneticisi gazeteci Metin Gülbay sitede Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde açılan davalarla ilgili bir haberi bir başka siteden alıntılayarak yayımladığı için “cumhurbaşkanına hakaret” suçuyla 442 gün ceza aldı.[8]

Dış politikada ise temel gündemin Suriye ve ABD ilişkileri olduğunu söylemek mümkün. En genel anlamıyla Sünni Arap dünyasının abiliği projesinden sahada kalma noktasına gelindiği söylenebilir. İdlib anlaşmasının Rusya ile yapılması bu açıdan Türkiye için önemliydi. Bu sayede bir süre daha sahada kalabilecek. Bu açıdan Türkiye’nin temel aksiyonunun sahada kalmak ve Kürtlerin kazanımlarını minimize etmek olarak özetlenmesi mümkün. Hem Kürtlerin kazanımlarını minimize etmek hem de ileride Suriye ve Irak’ın inşa sürecindeki ranttan pay alabilmek için ne pahasına olursa olsun Türkiye’nin sahada kalması gerekiyor.

Ancak tam burada bir paradoks yaşanıyor. Türkiye’nin en önemli ortağı ABD ile Türkiye Kürt meselesi konusunda uzlaşması zor bir ikilemle karşı karşıyalar. Irak ve Suriye’nin iç işlerinde müdahil olabilmek, sahada yer almak ve denge oluşturabilmek (hem Şii ağırlığına, hem İran etkisine karşı) için Kürtlere ihtiyacı olan ABD- İsrail- Sudi Arabistan üçlüsü Kürtleri gözden çıkartmaya yanaşmıyor. Türkiye ise bu konuda çok ısrarcı davranıyor ve Kürtlerin bölgedeki kazanımlarını bir beka sorunu olarak görüyor. Zaten bugün iktidarda bulunan ittifakın temel dayanaklarından bir tanesi beka sorunu olarak görülen bu durum. ABD ve Trump’ın açıklamaları Kürtlerden vazgeçilmeyeceğini gösteriyor. Bu durumda yakın vadede Türk Amerikan ilişkilerinde bir düzelme olmayacağı öngörülebilir. Ancak ekonomik krizin gidişatı ve yaşanacaklar Türkiye’yi ABD’ye mecbur bırakabilir. Bu durumda “beka ittifakı” önemli bir sorun yaşayabilir. Ekonomik krizin faturasını ödemek durumunda olan AKP hükümeti, böyle bir zorunluluğu olmayan ittifakın diğer bileşeninden daha farklı bir konumda.

 

[1] https://www.aksam.com.tr/ekonomi/enflasyon-2018-saat-kacta-aciklanacak-tuik-son-dakika-eylul-enflasyon-orani-tefe-tufe-ne-kadar/haber-779487

[2] https://t24.com.tr/haber/tuik-baskan-yardimcisi-enver-tasti-gorevden-alindi,716985

[3] https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/cigdem-toker/buyuk-otoyolda-skandal-ek-sozlesme-2667393/

[4]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1095480/TUSiAD_Baskani_Erol_Bilecik__Piyasada_kredi_soku_yasaniyor.html

[5]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1095112/Arjantin_i_sollayacak___Turkiye_nin_rekor_kurtarma_paketine_ihtiyaci_var_.html

[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-43494950

[7] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1096152/Fislemede_geri_adim.html

[8] Gazeteci Barış Yarkadaş’ın Eylül ayı medyaya yönelik hak ihlalleri raporundan alıntılanmıştır. Raporun tamamına şu linkten ulaşılabilir.

http://www.barisyarkadas.com/haberler/medyanin-hava-delikleri-kapatiliyor/