Bu yazı 23 Nisan – 6 Mayıs tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.
İÇ POLİTİKA
CHP Eylemleri ve Saldırılar
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ardından başlayan eylemlilik devam ediyor. CHP daha önce de belirttiği gibi sokak eylemliliğini sürdürmekte kararlı görünüyor. Ankara Valiliği tarafından yasaklanmasına karşın, 23 Nisan’da, CHP’nin çağrısıyla binlerce insan Birinci Meclisin önünde buluştu. Anıtkabir’e yürümek isteyen gruba izin verilmedi ve barikatlar oluşturuldu ancak başında Özgür Özel’in bulunduğu grup barikatı yıkarak yürüyüşü gerçekleştirdi. 26 Nisan’da ise Mersin’de düzenlenen mitingde Özel “Cuntanın karargâhı Beştepe, silahı ise ele geçirdiği yargıdır” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Nisan’da yaptığı bir konuşmada “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” ifadelerini kullandı. Bu açıklamanın ardından, CHP’ye dönük saldırıların gerçekleşmesi ise manidar bir durum olarak yorumlandı.
Konya’da yapılacak “Millet iradesine sahip çıkıyor” mitingi öncesi duyuru yapan CHP aracı bir kişi tarafından silahlı saldırıya uğradı. Aracın önüne geçip havaya ateş açan kişi gözaltına alındı. Ardından 4 Mayıs’ta Sırrı Süreyya Önder’in cenaze töreni çıkışında bir kişi Özgür Özel’e fiziksel saldırıda bulundu. Saldırganın, iki çocuğunu öldürmüş ve müebbet hapis cezası almış olmasına rağmen, on altı yıl yattıktan sonra çıktığı ve Yasin Hayal’le aynı hapishanede bulunmuş olduğu ortaya çıktı. Özgür Özel, bunun CHP’ye dönük organize bir saldırı olduğunu ve “sokaktan çekilin” mesajı verildiğini söyleyerek, mesajı aldıklarını ve sokaktan çekilmeyeceklerini söyledi.
Bu arada CHP’nin kurultaylarına dönük açılan davalar birleştirildi. Bu davalar aynı anda 26 Mayıs’ta görülecek. Dolayısıyla CHP’ye kayyum atama planının da hala devrede olduğu söylenebilir. CHP, sokakları terk etmeyeceğini söylüyor ancak öyle anlaşılıyor ki bundan sonra da CHP’ye dönük saldırı ve baskı politikası devam edecek.
İmamoğlu’na Kuşatma ve İkinci Dalga Operasyon
26 Nisan’da İstanbul Büyükşehir Belediyesine dönük ikinci dalga operasyon başlatıldı. Elli iki kişi gözaltına alındı. Belediyenin çok sayıda üst düzey görevlisi gözaltına alınırken, Dilek İmamoğlu’nun ağabeyi Cevdet Kaya ve Murat Ongun’un eşi Gözdem Ongun da gözaltına alınanlar arasında. Gözaltına alınan elli iki kişiden on sekizi tutuklanırken, sevk yazısında, “Ekrem İmamoğlu liderliğinde teşkil edilen çıkar amaçlı suç örgütü” ifadesi kullanıldı. İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve ardından tutuklanmasıyla başlayan operasyonda, yolsuzluk, rüşvet ve sahtekarlık söylemi üzerinden bir itibarsızlaştırma süreci başlatıldı. Ancak kamuoyunu bu söylem çerçevesinde ikna edebilecek hiçbir ciddi belge ortaya konamadı. Tamamen şaibeli gizli tanıkların ifadeleri dışında hiçbir bulgu gösterilemedi. İkinci dalganın en büyük sebebinin yeni belgelerin bulunacağı umudu ve yeni itirafçılar yaratma çabası olduğu söylenebilir. Bu arada diploma iptali kararından uzun bir süre sonra, İmamoğlu’nun diploması, üniversite veri tabanından silindi. İmamoğlu’nun avukatları ise diploma iptaline karşı dava açtı. Rejim bir taraftan CHP’ye dönük saldırılarla sokak eylemliliğini sonlandırmaya çalışmakta diğer taraftan ise İmamoğlu’na dönük kuşatmayı yoğunlaştırmakta. Önümüzdeki süreçte de bu tavrını sürdüreceği öngörülebilir.
Müzakere ve Barış Süreci
Abdullah Öcalan’ın, PKK silah bırakma kararı almalıdır açıklamasından sonra, örgütün toplanarak bu kararı alması bekleniyor. PKK, kongrenin toplanması için, Türkiye’nin saldırılarına son vermesi gerektiğini ve kongrenin ancak Öcalan’ın katılımıyla toplanabileceğini ısrarla dile getiriyor. Bu tıkanıklığın aşılması için çalışmalar devam ediyor gibi görünüyor. 23 Nisan’da DEM Parti eş başkanları on bir yıl aradan sonra TBMM’de düzenlenen resepsiyona katılım gösterdiler. Ardından 24 Nisan tarihinde DEM Parti heyeti Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’la bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede, Öcalan’ın hapishane koşullarının düzeltilmesi, umut hakkı, hasta tutuklular ve AHİM kararlarının uygulanması gibi konuların konuşulduğu söyleniyor. Ancak tam da görüşmenin yapıldığı gün, Selahattin Demirtaş hakkında, altı ayrı konuşması nedeniyle hazırlanan iddianame kabul edildi. Sezai Temelli, Adalet Bakanı ile DEM heyeti görüşme yaparken böyle bir davanın kabulünün sabotaj olduğunu söyledi.
Devlet Bahçeli ise 26 Nisan’da düzenlenen Rojava Ulusal Konferansı için “Kamışlı provokasyonu pişmiş aşa su katma rezaletidir” ifadesini kullandı. Bahçeli, sürecin enfekte olmaması için örgütün derhal toplanarak “örgütsel fesih işlemlerini tamamlaması” gerektiğini belirtti. Örgütün kongresini toplayarak fesih kararı alması konusunda bir tıkanıklık yaşandığı anlaşılsa da hem Kürt basınından hem de AKP çevrelerinden gelen haberlere göre örgüt çok yakın bir zamanda toplanacak ve fesih kararı alacak. Ömer Çelik 5 Mayıs’ta yaptığı açıklamada “İmralı’dan yapılan çağrıdan sonra terör örgütünün kendini feshetmesi ve silah bırakmasıyla ilgili sürecin somutlaşmasını günler içinde bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Devletin işi yokuşa sürmesi, saldırıların devam etmesi ve demokratikleşmeye dönük en ufak bir adımın bile atılmamasına karşın PKK’nin silah bırakma ve fesih kararı alması hiç kuşkusuz önümüzdeki sürecin gidişatını belirleyecek temel adımlardan biri olacaktır. PKK’nin fesih kararını açıklaması elbette doğrudan Türkiye’nin demokratikleşeceği ve barışın geleceği anlamına gelmiyor. Ancak silahların bırakılmasının ve savaş/terör retoriğinin ortadan kalkmasının, barış ve demokrasi mücadelesinin önünü açacak bir gelişme olacağını da vurgulamak gerekiyor.
Hak İhlalleri
Türkiye’de çok uzun zamandır hak ihlalleri artarak devam ediyor. İHD İstanbul Şubesi, son üç ayda 17 cezaevinde 1249 ihlalin yaşandığını ve bu ihlallerin 500’ünün işkence ve kötü muamele olduğunu açıkladı. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RFS) örgütü, gazetecilere dönük baskılar nedeniyle 2025 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 180 ülke arasında 159. Sırada yer aldığını açıkladı. Türkiye “çok vahim” kategorisindeki ülkeler arasında yerini aldı. Son iki haftada yapılan gösteri ve yürüyüşlerde onlarca insan gözaltına alındı ve tutuklandı. 1 Mayıs işçi bayramı öncesi yapılan ev baskınlarında yüzlerce insan gözaltına alınırken, 1 Mayıs günü Taksim meydanına çıkmak isteyen dört yüzden fazla insan gözaltına alındı. Gözaltına alma süreçlerinde işkence yapıldığı görüntülere yansıdı. Yine Af Örgütü’nün açıkladığı raporda, Türkiye’de yürütmenin yargıya müdahalesinin arttığına dikkat çekildi. Yıllardır hapiste bulunan, serbest bırakılmasından bir gün sonra yeniden tutuklanan Selçuk Kozağaçlı’nın tutuklanmasına yapılan itiraz gerekçesiz olarak reddedildi. İnsan Hakları perspektifinden bakıldığında Türkiye’de her geçen gün artan bir otoriterleşme ve baskı ortamı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
EKONOMİ
Maliye Bakanı Şimşek, IMF ve ABD Hazine Bakanı ile yaptığı görüşmelerde 19 Mart sonrası piyasalarda sarsılan güveni tesis etmeye çalıştı. Şimşek, ABD temasları kapsamında Barclays, Jefferies, JP Morgan ve Bank of America’nın ayrı ayrı düzenlediği yatırımcı toplantılarına da katılarak Türkiye ekonomisine ilişkin güncel gelişmeler ve gelecek dönem perspektifine ilişkin bilgilendirmede bulundu. Yoğun ilgi gördüğü söylenen toplantılarda Şimşek’in ana vurgusu enflasyonla kararlı mücadele oldu. Yıl sonu öngörüsü yüzde 30’un altı.
Ancak açıklanan enflasyon rakamları, ekonomi yönetiminin işinin pek de kolay olmadığını gösteriyor. TÜİK, Nisan 2025 itibariyle yıllık enflasyonun yüzde 37,86 olduğunu açıkladı. ENAG’a göre ise yüzde 73,88 oldu. Rakamlar alım gücünün dibe vurduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Buna rağmen asgari ücrete Temmuz’da zam yapılmayacak olması, emekçilerin yaşam mücadelesini daha da zorlaştıracak. İşsizlik rakamları da umut kırıcı. DİSK-AR’a göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 28,8’e ulaşarak neredeyse son 11 yılın zirvesinde.
İşçiler arasındaki eylemlilik de yükseliyor. Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşlarından Koç grubu şirketlerinden TÜPRAŞ’ta halihazırdaki grevler, anlaşma sağlanamaması üzerine İzmir ve Kocaeli’ndeki yürüyüşlerle devam ediyor.
Öte yandan AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nihat Zeybekci’nin TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ‘a yaptığı ziyaret sonrası tam iktidar ile büyük sermaye arasında yumuşamadan bahsedilecekken haklarında yurt dışı çıkış yasağı verilen konuşmalarına dair ikinci bir iddianame hazırlandığı basına yansıdı. Bu durum, iş dünyasındaki ifade özgürlüğünü tehdit eden bir baskı politikası olarak yorumlanıyor.
Özetle, Şimşek’in güçlükle sürdürülen 2 yıllık programının 19 Mart sonrasında iflas etmesiyle ekonomi yönetimi sil baştan başlamak zorunda kaldı. Firmaların işten çıkarma dalgası başlattığı bu süreçte, TOBB Başkanı’nın vergi politikalarını eleştirmesi dikkat çekici. İhracatçıların düşük kur şikayetleri ise sermaye ile hükümet arasındaki gerilimi artırıyor.
2024’te Dünyada Askeri Harcamalar Rekor Kırdı
Diğer yandan 2024 küresel askeri harcamaların rekor kırdığı bir yıl oldu. Dünyada silahlanmaya harcanan para 2.7 trilyon dolara çıkarken Türkiye 25 milyar dolarlık harcaması ile en çok askeri harcama yapan ülkeler arasında 17. sırada yer alıyor. Trump’ın %2 talebine karşın “İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, NATO müttefiki devletlerin savunma harcamalarının Gayri Safi Yurt içi Hasılalarının (GSYİH) yüzde 3,5’ine çıkarılması yönünde karar alacaklarına inandığını söyledi”. Türkiye’deki oran ise yüzde 1.9.
DIŞ POLİTİKA
İsrail Saldırganlığı
İsrail bir yandan Gazze’ye saldırılarını sürdürürken diğer yandan insani yardımları da engelleyerek Filistinlileri açlıktan ölüme mahkûm ediyor. Gazze Özgürlük Filosu’na ait bir yardım gemisi, Malta açıklarında insansız hava araçlarıyla saldırıya uğradı. Saldırıda can kaybı yaşanmazken, olay uluslararası sularda gerçekleştiği için geniş çaplı tepki topladı. Bileşmiş Milletler’in Dünya Gıda Programı durumun çok kritik olduğunu vurguluyor. İsrail ayrıca Gazze’deki operasyonlarını yoğunlaştırmak ve genişletmek için on binlerce yedek askerini göreve çağırmaya başladı. Gazze’de ölenlerin sayısı da 53 bine yaklaştı.
Yemen ile yaşanan gerilim de artıyor. Husilerin Tel Aviv’e yaptıkları füze saldırısında Ben Gurion Havalimanı’nın da isabet aldığı belirtildi. Bu yüzden uluslararası uçuşlara bir süre ara verildi. İsrail, misilleme olarak Yemen’e hava saldırıları gerçekleştirdi. Netanyahu misillemenin İran’a da bir cevap olduğunu belirtti. İsrail’in, İran’a yönelik olası bir saldırı için ABD’den onay beklediği bir sır değil. Netanyahu, İran’ın nükleer programına karşı askeri seçeneklerin masada olduğunu sık sık belirtiyor. Ancak önceki değerlendirmelerimizde de vurguladığımız gibi ABD konuyu sıcak çatışmaya evrilmeden çözme eğiliminde.
İsrail’in Suriye’deki saldırıları da devam ediyor. Dürzi toplumu mensubu bir din adamına ait olduğu iddia edilen ve Muhammed Peygamber’e hakaretler içeren ses kaydının yayılması üzerine Dürzilere yönelik saldırılarda onlarca can kaybı yaşandı. Çatışmaları yakından izleyen İsrail ise içinde Şam’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı yakınlarında bulunan hedefler de dahil olmak üzere Şam yönetiminin askeri noktalarına belirli aralıklarla uyarı saldırıları yapıyor. Saldırılar sadece Şam ve çevresiyle kalmayıp Hama, Lazkiye, Dera ve Kuneytra’ya kadar da uzandı. İsrail bu saldırıları, Dürzileri korumak amacıyla gerçekleştirdiğini iddia ediyor.
Bu arada fikri takip açısından geçtiğimiz ay Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “Fransa’nın, haziran ayındaki Birleşmiş Milletler (BM) Konferansı’nda Filistin Devleti’ni tanıyabileceğini ve buna karşılık Ortadoğu’daki bazı ülkelerin de İsrail devletini tanıyabileceğini” söylediğini hatırlatalım.
Suriye: Kürt Konferansı ve Etnik Gerilimler
Suriye’de Kürt halkının uzun süredir yürüttüğü özgürlük ve eşitlik mücadelesinde tarihsel bir eşik daha aşıldı. Uzun süredir siyasal ve kültürel varlık mücadelesi veren Kürt hareketinin farklı bileşenleri, Kürt Ulusal Konferansı’nda bir araya geldi. 1940’lardan bu yana mücadele veren Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), eğitimli Kürt orta sınıfı, Barzanici ve Talabanici gruplar ile sosyalist Kürtlerin bir araya geldiği bir platform olarak biliniyor. ENKS ve PYD’nin bu konferansta bir araya gelmesi, Kürt siyasi hareketi içinde tarihsel bir uzlaşı anlamı taşıdığı için Kürtler arasında umut ve heyecan yaratırken, Türkiye ve Şam yönetimleri tarafından sert tepkilerle karşılandı. Devlet Bahçeli ise hem konferansı hem de alınan kararları pişmiş aşa su katan bir provokasyon olarak niteledi. Şam’ın açıklaması, neredeyse Ankara’nın kaleminden çıkmışçasına Türkiye’nin söylemleriyle örtüşüyor.
Konferansta dile getirilen federasyon talebi, tepkilerin ana nedenlerinden birisiydi. Zira SDG ile HTŞ arasında varılan sınırlı uzlaşılarda federatif talepler yer almıyordu. SDG adem-i merkeziyetçiliğe vurgu yaparken federasyon talebinin ENKS’den geldiği yorumları yapılıyor. Öyleyse, Türkiye ile güçlü ilişkileri olan, hatta Türkiye’de ofisleri bulunan ve ağırlıklı olarak Barzani etkisindeki ENKS, nasıl olup da bu yönde bir adım attı?
Kürt halkı içinde yaşanan bu yönelim, bölgesel dengeleri yeniden kurabilecek bir potansiyele sahiptir. Türkiye’nin bu konferansa yönelik tutumu, Kürt halkına yönelik geleneksel inkâr politikasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. İçeride CHP ve belediyelere yönelik yargı operasyonları, dışarıda ise Kürt halkının hak taleplerine karşı yürütülen askeri ve diplomatik baskılar aynı zihniyetin ürünü gibi görünüyor.
Alevilere yönelik saldırılar da devam ediyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Humus’taki saldırılarda sadece 26 Nisan’da en az 11 Alevi’nin, Şam’a bağlı güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü açıkladı.
İran: Nükleer Görüşmeler ve Anlaşma İhtimali
ABD ile İran arasındaki nükleer faaliyetler gündemli görüşmelerin, Umman’da dördüncü turla devam edecek olması tarafların bir uzlaşma arayışını sürdürdüğünü gösteriyor. Trump’ın Husiler ile bir ateşkese yönelmesi de bu yönde güçlü bir sinyal olarak yorumlanabilir.
ABD, İran’ı petrol ihracatı üzerinden de sıkıştırma politikasını sürdürüyor. İran’dan petrol alan ülkeler de yaptırımlar listesine alınacak. Böylece, İran ekonomik olarak iyice köşeye sıkıştırılmak isteniyor. İsrail, İran’ın tüm nükleer faaliyetlerinin sonlandırılmasını istiyor ve ABD’yi daha sert adımlar atmaya zorluyor. Ancak İran’ın ABD’nin tüm taleplerini kabul etmesi pek mümkün görünmüyor. ABD ise İran’ı İsrail’in olası bir saldırısıyla tehdit ediyor. Bu kışkırtmalar, bölgedeki gerilimi daha da tırmandırma riski taşırken Trump yönetimi bu sürecin sonunda bir anlaşma ilan edebilir mi?
Bu arada yukarıda bahsettiğimiz gelişmeler yaşanırken, İran’ın en büyük ticari limanı Bandar Abbas’ta meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlerin sayısı 70’e yükseldi. Patlamanın arkasındaki nedenler henüz netlik kazanmış değil.
Ukrayna-Rusya: Barış Arayışları ve Ekonomik Anlaşmalar
ABD Başkanı Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’i Kırım’ı Rusya’ya bırakmaya zorluyor. Bu çerçevede, Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesi, ancak AB üyeliği konusunda Rusya’nın itiraz etmemesi gündemde. ABD her iki ülkeye de doğrudan müzakereler konusunda uyarıda bulundu. Eğer müzakereler başlamazsa, ABD artık arabuluculuk rolü üstlenmeyecek.
Ayrıca, ABD ile Ukrayna arasında aylardır beklenen nadir minerallerin çıkarılmasına yönelik anlaşma da imzalandı. Böylece, Ukrayna’nın madenleri ABD’nin, Kırım başta olmak üzere bir kısım toprağı da Rusya’nın eline geçmiş olacak. Ancak bu süreç, uluslararası hukuk, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve stratejik çıkarlar arasında ciddi bir gerilimi de beraberinde getiriyor.
Pakistan-Hindistan: Kaşmir’de Gerilim ve Ateşkes
22 Nisan’da, Hindistan’ın Pahalgam bölgesinde düzenlenen saldırıda 26 turist hayatını kaybetti. Hindistan, saldırının arkasında Pakistan destekli grupların olduğunu iddia etti. Bunun üzerine, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler gerildi, sınırlar kapatıldı ve sıcak çatışma riski yükseldi. İki nükleer güç arasında yaşanacak olası bir savaşın küresel güvenliğe etkileri de kuşkusuz olumsuz olacaktır.
Türkiye-ABD: Erdoğan-Trump Görüşmeleri ve Brunson Meselesi
Erdoğan ve ABD Başkanı Trump 5 Mayıs’ta bir telefon görüşmesi gereçekleştirdiler. Görüşme sonrası yapılan açıklamada, Trump her zaman olduğu gibi yine Erdoğan ile arasının ne kadar iyi olduğundan bahsedip Rahip Andrew Brunson konusunu hatırlattı. Görüşmede taraflar karşılıklı olarak birbirlerini davet ederken Trump’ın Ukrayna-Rusya barış görüşmelerinde Erdoğan’ın desteğini istediği belirtiliyor.
EKOLOJİ
Greenpeace’in maruz kaldığı yıldırma davası
Greenpeace’in ABD’nin Kuzey Dakota Eyaleti’nin Mandan şehrinde yargılandığı bir davada 660 milyon dolar tazminatla cezalandırılması geçtiğimiz haftaların önemli gündemlerinden birini oluşturdu. Bu tip davalar Greenpeace ve aktivistler tarafından SLAPP (strategic legal actions against public participation / halkın katılımına karşı stratejik kanuni işlemler) olarak adlandırılıyor. Ülkemizde de gerek bireylere gerekse kurumlara karşı pek çok kamu davasının yıldırma ve demokratik alanını daraltma, yok etme güdüsüyle açıldığını yakından biliyoruz. Buna bir örnek Akbelen aktivistlerine karşı açılan “orman işgali davası”. Diğer taraftan ceza hukuku ve yargılaması Türkiye’den farklı olan ABD’de, kamuya karşı şirketlerin gücü, kamuyu doğrudan arkasına almadan SLAPP’ler aracılığıyla devreye girebiliyor. Eğer yerel mahkemenin verdiği hüküm Kuzey Dakota Yüksek Mahkemesi tarafından bozulmazsa 660 milyon dolar ceza küresel planda etkin bir çevre koruma örgütü olan Greenpeace’i çökertecek boyutlarda. Buna karşılık Greenpeace’in Hollanda mahkemelerinde açmış olduğu karşı dava ise bu macerayı daha da ilginç kılıyor. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa Birliği, halkı SLAPP’lere karşı korumak -ifade özgürlüğünü ve barışçıl gösteri hakkını savunmak- üzere bir yasa çıkartmış. Merkezi Hollanda’da bulunan küresel Greenpeace örgütü bu yasaya istinaden, kendisini ABD’de dava eden Energy Transfer Partners (ETP) şirketine karşı bir dava açtı. İlk duruşma Temmuz’da görüşülecek. Her iki davanın da yargı mevzuatı bakımından anlamını, karşılıklı yaptırım gücünü anlamak için daha çok araştırmaya ve hukukçuların görüşüne ihtiyaç var. Burada SLAPP’in bu vakada nasıl işlediğine değinmekle yetinelim.
Dakota Access Boru Hattı (veya Bakken Botu Hattı) 1900 km uzunluğunda, Kuzey Dakota şeyl[1] petrolünü Illinois’in güneyine taşıyor (günde 750 bin varil kapasiteli). 2016-17 yıllarında inşa edilen 3.78 milyar dolarlık proje ETP’ye ait. Şirketin kurucusu, ortağı, CEO’su Kelcy Warren, Trump kampanyasının bağışçılarından Dallaslı bir petrolcü. Dava bizzat şirket ve Warren tarafından boru hattı inşaatı sırasında Standing Stone adlı Sioux kabilesi tarafından yürütülen mücadeleye iştirak eden ABD’deki Greenpeace Inc. ve Greenpeace Fund’ın “iftira kampanyası yürüttüğü” ve “şirkete karşı suç teşkil eden eylemlerde bulunduğu” gerekçeleriyle açılmış. Gösterilere on binlerce gösterici ve çok sayıda STK katılmış. Şirketin ve Greenpeace’in dava vekilleri de yine SLAPP davalarda uzmanlaşmış, tanınmış yüzlerden oluşuyor. ETP’yi Chevron’un avukatlarından Gibson Dunn & Crutcher adlı avukatlık şirketi savunurken Greenpeace’i temsil edenler arasında Chevron’a karşı yasal mücadele yürüten Steven Donzinger bulunuyor.
Jürinin karar vereceği yerel mahkemenin Mandan’da yürütülmesi özellikle tercih edilmiş. Trump Mandan’da son seçimlerde oyların %75’ini almış ve 660 milyon dolar tazminata hükmeden 9 kişilik jürinin yarısından fazlası ETP ile doğrudan ilişkiliymiş. Mahkeme salonu özellikle küçük tutulmuş ve duruşmaların yayımlanmasına izin verilmemiş. Greenpeace’in savunması ifade özgürlüğü (ABD Anayasası 1. tadilat) ve barışçıl gösteri hakkı üzerine kurulu.
Davacı Kelcy Warren, aktivistlere dönük nefret diliyle meşhur. Örneğin çevre aktivistlerinin ‘gen havuzundan çıkarılması gerektiği’ yönündeki ifadesi epey meşhur. Ayrıca, Standing Stone kabilesine zamanında gösterileri durdurmak için “para, lüks çiftlikler ve yeni bir okul teklif ettiğini, fakat onlar bunu kabul etmediklerine göre Greenpeace’den çok daha yüksek bir para almış olmaları gerektiğini” ifade edecek kadar da açık sözlü.
Üç hafta süren duruşmaları izleyen 9 avukat ve 4 insan hakları savunucundan biri olan ve aynı zamanda Greenpeace’i temsil eden Steven Donzinger The Guardian için yazdığı bir yazıda davanın aynı zamanda Trump’ın ilerici aktivizme dönük saldırılarından birini temsil ettiğini belirtiyor. “Hazine bakanlığının ‘terörizmi desteklediği’ kabul edilen kuruluşların kâr amacı gütmeyen statüsünü tek taraflı olarak iptal etmesine izin verecek olan yasa önerisinden FBI’ın iklim gruplarını cezai olarak kovuşturma planlarına kadar, amaç açık: muhalefeti bastırmak. Greenpeace hedefte çünkü küresel bir marka ve son birkaç on yıldır kirleticilerle mücadeledeki başarısı olağanüstü.”
[1] Silt ve kil boyutlu, ince çökel öğelerinin birleşmesinden oluşan ve çamur taşı da denen bir tortul kayaç türü (kaynak: vikipedi). Şeyl petrolü konvansiyonel petrole kıyasla daha düşük kalori değerinde, daha kirletici bir petroldür.