İÇ POLİTİKA

Yüksek siyasetin tüm bileşenleri seçim mesajı veriyor

Temelde ana akım muhalefetin hamlelerine iktidar ittifakının “savunma” yanıtları ile geçen bu dönemde tüm mesajlar seçim ikliminin hayli ısındığını gösterdi. Asgari ücrette enflasyondan yüksek zam yapılacağına dair açıklamalar, EYT konusunun gündeme alınması, Alevi dedelerine maaş rüşveti gibi popülist ekonomik hamle hazırlıkları iktidar cephesinin seçim adımları olarak yorumlandı. CHP’nin aşağıda örnekleyeceğimiz gündem belirleyen çıkışlarını da yaklaşan erken seçimin habercisi olarak okumak yanlış olmaz.

Yine İYİ Parti etrafında yaşanan çeşitli provokasyon girişimleri de seçim sürecine girildiğinin işaretleri olarak yorumlanabilir. Kürt oyları ise Millet İttifakı’nın zayıf karnı. Bu noktadaki ikircikli kararsız politikalar iktidar tarafına saldırı alanı yaratıyor. Birçok hukukçu HDP davalarının aşırı hızlı yürütülmesini de seçim sürecinin bir parçası olarak algılıyor.

Seçim atmosferi ısınırken muhalefetin adayının kim olacağı tartışmalarının da epey bir süre daha gündemde kalacağı söylenebilir.   

CHP’nin hamleleri ve tartışmalar

Bir önceki dönemde özellikle tezkere oylaması ile dikkat çeken CHP‘nin gündem belirleyen çıkışları bu dönemde de artarak sürdü.

Kılıçdaroğlu’nun çıkışları öncelikle en fazla sıkışılan alanı, ekonomiyi konu edindi. “Kara Kış Fonu” önerisini açıklayan Kılıçdaroğlu, ekonomik krizle iyice yoksullaşan kesimlere destek talebini somut hale dönüştürdü. Başka bir açıklamasında iktidarın aşırı vergi politikalarını eleştiren Kılıçdaroğlu en önemli çıkışlarından birini Kanal İstanbul bağlamında gerçekleştirdi. Ekonomi alanında birçok eleştirisini gündeme getirdiği açıklamasında Kanal İstanbul ile ilgili Türkiye’de bulunan bütün büyükelçiliklere yazı yazarak projeye dahil olan herkesin zarar göreceği uyarısını yaptığını belirtti. Kılıçdaroğlu somut öneri atağını iktidara geldiklerinde, rahim ağzı kanserini önleyen HPV aşısı da dahil olmak üzere kadınlar için tüm önleyici sağlık harcamalarının ücretsiz olması detayına kadar ilerletti.

Kılıçdaroğlu ekonomi dışında da kritik hamlelerini sürdürdü: Anayasa Mahkemesi ve mahkeme kararlarını uygulamayan bürokratları uyardı; Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın cezaevinde tutulmasını eleştirdi.

İYİP’te neler oluyor?

Geçtiğimiz dönemim önemli başlıklarından birisi de İYİ Parti’de yaşananlar oldu. Kamuoyu araştırmalarına yansıdığı şekliyle ve Bekir Ağırdır’ın ifadesi ile “rasyonel muhakemeyle oyunu değiştirmekte olan kentli seçmen”lerin ilgi odağı haline gelen partilerden biri olan İYİ Parti’de geçtiğimiz aydan bu yana ilginç gelişmeler yaşanıyor. Önce AKP ile bir süredir çalışan Andy-Ar araştırma şirketi, İYİ Parti ile çalışmaya başladığı duyuruldu. Ardından Andy-Ar şirketinin yetkilisi araştırmacı Faruk Acar öncülüğünde, İYİ Parti’nin misyonu ve seçime dair vizyonu İYİ Parti’nin dördüncü kuruluş töreninde “Ömer’in Yolunda, Atatürk’ün İzinde” adlı bir video eşliğinde ve Meral Akşener’in ifadeleriyle kamuoyuna duyuruldu. Fatih Sultan Mehmet, Menderes, Türkeş, Yazıcıoğlu, Özal, Demirel, Ecevit hazırlanan posterlerde yer aldı.

İYİ Parti, henüz yakın zamanda çalışmaya başladığı Faruk Acar’la AKP tabanına seslenecek bir duruş sergileme kararı almış gibi görünüyor. Diğer yandan araştırmacı Kemal Özkiraz, “İYİP acilen 3 ay öncesine dönmeli” derken, İsmail Saymaz, açıklanan AKP’nin kötü bir taklidi yorumunu yaptı. Ahmet Hakan ise “Acaba Faruk Acar, AK Parti için düşündüğü ve tasarladığı reklam filmini, İYİ Parti’ye mi sattı?”değerlendirmesinde bulundu.

İYİ Parti, mevcut oy potansiyelini koruyarak, AKP seçmenine adres olma amacı ile bu hamleyi yapmış görünüyor. Diğer taraftan bu hamle, parti aidiyeti kuvvetli olmadığı iddia edilen eldeki seçmenleri AKP söylemini hatırlatması nedeniyle ürkütmüş hatta kızdırmış olabilir. AKP’den kopma eğilimde olan seçmenler için bu stratejinin ne kadar işe yaradığı da henüz ölçülmüş durumda değil. İYİ Parti ve Akşener, bu hamleleri yaparken, bir yandan da şehit yakına küfür krizi, Kürdistan polemiği krizi gibi meselelerle karşı karşıya kalmıştı. Yine Suriye-Irak tezkeresine CHP’nin hayır demesi, İmamoğlu’nun adaylık için sahaya çıkması da İYİ Parti’de rahatsızlık yaratmış olabilir.

Tüm bunlara bakıldığında, atılım yapmak isterken kafası karışık bir görünüm veren, lider partisi olmanın ötesine geçemeyen ve iktidarın da hedefinde olan İYİ Parti’nin yükseliş ve kararsız seçmene adres olma iddiasını koruyup korumayacağını izlemek gerekiyor.

Hak ihlallerinde öne çıkanlar:

Bu bağlamda tartışma yaratan hak ihlallerini örnekleyeceğiz.

Öncelikle son dönemlerde cezaevlerinde yaşanan ihlalleri Demirtaş “Edirne Cezaevi son 20 gündür protesto sloganlarıyla inliyor, duyuyor musunuz?” haykırışı ile gündemleştirmeyi denedi. Aynı temayı Gazete Karınca yazarı Erdal Doğan başka bir bağlamda ele aldı. Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın ‘1990’lardaki gibi sistematik işkence bugünlerde yok’ değerlendirmesine itiraz eden Doğan cezaevlerinde meydana gelen hak ihlalleri ve işkencelere örnekler verdi.

Bu dönem yine Osman Kavala’nın uğradığı hak ihlali tartışma ve açıklamalara konu oldu. Önce Osman Kavala, tutukluğunun 4. yılında bir açıklama yayımlayarak tutukluluğunun abesliğine dikkat çekti. Ardından Kavala, Alman Der Spiegel dergisininin sorularını yanıtladı. Hakkındaki suçlamaları bir kez daha reddeden Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını ve büyükelçilerin açıklamasını değerlendirdi. Bu konuda Can Paker Soros-Erdoğan görüşmelerini ifşa ederek suçlamaların manasızlığını tekrar ortaya koydu. Ahmet Davutoğlu ise Saray’da Soros ile bağlantılı danışmanlar olduğunu öne sürdü ve Kavala’nın serbest bırakılacağına dair öngörüsünü paylaştı.

Son olarak Kavala ve Demirtaş’ın tutukluluğuna dair soruya insani bir cevap vererek “böyle şeylerin olmaması gerektiğini düşünüyorum” diyen Cem Yılmaz’ın bir linç kampanyasının hedefi haline gelmesi abesliğini not ederek gündemi kapatalım.

 

EKONOMİ

Enflasyon Durdurulamıyor, zamlar yağmur gibi yağıyor

TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, yılın son enflasyon raporu sunumu için düzenlediği basın toplantısında, enflasyon tahminlerini tekrar revize etti. Buna göre 2021 yıl sonu gıda enflasyonu yüzde 15 yerine yüzde 23,4; TÜFE beklentisi ise yüzde 18,4 olarak açıklandı. TCMB’nin üç ay önce yayınlanan raporunda 2021 yıl sonu medyan enflasyon beklentisi yüzde 14,1 olmuştu. Üç aylık hedeflerinde bile ciddi yanılmalar yaşayan Merkez Bankası’nın 2022 yılı TÜFE hedefinin yüzde 7,8’den 11.8’e çıkarılması ne derece gerçekçi, izleyeceğiz.  Kavcıoğlu’nun basın toplantısından birkaç gün sonra Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre ise, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık yüzde 19,89, aylık yüzde 2,39 arttı. Enflasyon bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 15,75 olarak gerçekleşti. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG), raporuna göreyse 12 aylık enflasyonu yüzde 49,87 olarak açıklandı. ENAG raporunda ekim ayındaki fiyat artışı yüzde 6,9 olarak belirtildi. Enflasyon ile birlikte zamlar da peş peşe geldi. Doğalgazda sanayi aboneleri için geçerli olacak tarifeye yaklaşık yüzde 48, elektrik üretim amaçlı tarifeye ise yaklaşık yüzde 46 zam geldi. Konutlarda kullanılan doğalgaza ise zam yapılmadı. Ancak son dönemde elektrik ve doğalgaz fiyatlarındaki artışın, enflasyon oranının çok üstünde yer alması da üzerinde durulması gereken bir konu. 2019 Ocak -2021 Eylül döneminde Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki (TÜFE) artış oranı yüzde 43,4 olurken, aynı dönemde doğalgazdaki fiyat artışı yüzde 67,5 ila 159 arasındaoldu. İktidar ise enflasyonun sebebini bulmuş görünüyor. Rekabet Kurumu, gıda ve temizlik ürünleri ticareti ile uğraşan zincir marketler ile bunların tedarikçileri konumunda olan üretici ve toptancı seviyesindeki firmalar hakkında yürütülen soruşturmayı tamamladı. Buna göre beş zincir markete 2 milyar 649 milyon TL para cezası uygulanırken bir tedarikçi firmaya da 33 milyon TL para cezası uygulandı.

Yeniden değerleme oranı açıklandı

Enflasyondaki artış 2022 yılındaki birçok vergi kalemi, harç ve trafik cezaları ile değerli kağıt bedelleri artışında uygulanacak 2021 yılı yeniden değerleme oranını da etkiledi. Yeniden Değerleme Oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayından bir önceki yılın aynı dönemine göre Üretici Fiyatları Genel Endeksi’nde (ÜFE) meydana gelen ortalama fiyat artış oranını ifade ediyor. Bir başka deyişle devlet maaş zamlarında TÜFE’yi baz alırken, vergi ve cezalarda ÜFE temel alınıyor. ÜFE’nin on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı ise ekim ayında yüzde 36,20 olarak açıklandı.

Gelir dağılımı giderek bozuluyor

Yüksek kur, yüksek enflasyon ve düşük faiz sarmalı gelir adaletsizliği üzerinde de etkili oluyor. “Bloomberg’de yayınlanan haber analizde, Türkiye’de gelir dağılımının hızla bozulduğuna dikkat çekildi. En az gelir elde eden yüzde 20’lik kesimin milli gelirden aldığı pay geçen yıl yüzde 0.3 azalarak yüzde 5.9’a indiği, en çok kazanan yüzde 20’lik kesimin payı ise yüzde 1.2 atarak yüzde 47.5’e çıktığı belirtildi. Analizde Türk Lirası’ndaki değer kaybının ihracatçıların ve emlak zenginlerinin servetlerinin daha da büyümesine yol açtığı, buna karşılık gıda enflasyonu ve kiralardaki sert artışların yoksulların durumunu daha da zorlaştırdığı vurgulandı”.

İktidarın seçim hesapları: ücret zamları, EYT’lier

Ekonomik kriz derinleştikçe AKP’nin oy oranları da gitgide eriyor. 2001 krizinin yarattığı koşulların iktidara taşıdığı AKP, iktidarını kaybetmemek için yüksek enflasyonun yarattığı geçici zenginleşme algısını kullanmaya yönelmiş görünüyor. Yeni yıl ile birlikte memur ve işçi maaşlarında yüzde 30-40 bandında zamlar, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) konusunda çözüm arayışları, konutlarda kullanılan doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki zamların ötelenmesi gibi konuların gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

Küresel ekonomide düşük faiz dönemi biterken…

Öte yandan küresel piyasalarda yaşanan yüksek enflasyon, düşük faiz döneminin sona erdiğine işaret ediyor. Gelişmiş ülkelerde parasal genişlemenin sonlanacağı ve faiz artışlarına gidileceği bir döneme giriliyor. Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları’nın alacağı olası faiz arttırım kararlarının Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalardaki kırılganlığı daha da arttıracağı kaçınılmaz.

Buna, küresel gıda fiyatlarının son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaşması ve tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntıların da eklenmesiyle gelecek günlerin pek de parlak olmayacağı söylenebilir.

 

DIŞ POLİTİKA

Glasgow: İklim Değişikliği 26. Taraflar Konferansı

COP 26 (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşme -UNFCCC- 26. Taraflar Konferansı) 1-12 Kasım tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow kentinde bir araya geldi. Konferans öncesi 30-31 Ekim tarihleri arasında G20 ülke liderleri Roma’da bir araya gelmiş, iklim anlaşması -ve 1.5 santigrat derece- hedefini de içeren ön görüşmeler yürütmüşlerdi. Roma’nın ardından Erdoğan Glasgow’a katılmadı; böylelikle Türkiye, Çin ve Rusya gibi Glasgow’da liderler seviyesinde temsil edilmeyen ülkeler arasında yer aldı. Erdoğan Roma’dan Türkiye’ye dönerken güvenlik ve protokol şartlarının karşılanmaması mazeret gösterildi; iç basına ise Erdoğan’ın sağlık koşullarıyla ilgili olumsuz değerlendirmeler yansıdı.

Glasgow öncesinde Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaması yeni bir gelişmeydi. Ekim aşında Türkiye G20 ülkeleri içinde onamayan tek ülke, 197 imzacı arasında ise onamayan 10 ülke arasındaydı. Onama sürecinin ardından basına yansıyan haberler Dünya Bankası, Almanya ve Fransa kaynaklı 3.1 milyar avroluk bir kredi açıldığını iddia ediyordu. Haliyle, Türkiye’nin sürpriz sayılabilecek onama gündemi ve kredi muslukları arasında kuvvetli bir ilişki olduğu düşünüldü. Onamanın ardından ise yine beklenmedik bir şekilde 2053 karbon-nötr hedefi ilan edildi.

Yine COP 26 öncesi uluslararası aktivist bir ağın parçası olarak, Türkiyeli emek ve ekoloji örgütleri tarafından COP 26 Türkiye Koalisyonu kuruldu. Bu koalisyon yayımladıkları tutum belgesinde “iklimi değil sistemi değiştirin” sloganını benimseyerek yaşanan krizde sermaye güçleri ve kapitalizmin rolüne değindiler, kömür ve termik santrallerin engellenmesi, yeşil yerel yönetim politikaları ve barış için çağrıda bulundular.

COP 26’daki önemli bir gelişme ise 77 ülkenin kömüre veda ittifakı kurmasıydı. En çok kömür tüketen ülkelerden ABD, Çin, Hindistan ve Avustralya bu ittifakta yer almazken, ittifakta yer alan ülkelerin kömür ve kömür santrallerinden vazgeçme yönündeki niyet beyanı Greenpeace tarafından muğlak ve yetersiz bulundu.

Konferans sonunda Glasgow İklim Paktı ilan edildi. Böylelikle ilk defa (dolaylı hedefler ve piyasa mekanizmaları dışında) kömürün aşamalı olarak azaltılmasını hedefleyen bir uzlaşı imzalanmış oldu. Bu metnin dilinin, Çin ve Hindistan’ın müdahaleleriyle yumuşatıldığı, kömürün “aşamalı olarak sonlandırılması” yerine “aşamalı olarak azaltılması” ifadesinin yerleştirildiği iddia ediliyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de varılan anlaşmanın tavizkâr bir uzlaşı olduğunu açık bir şekilde beyan etti. Yılda 100 milyar dolarlık küresel iklim fonunun hâlâ toplanamadığı, ulusal niyet beyanları hususunda ciddi bir ilerleme kaydedilemeyen konferans, beklendiği üzere iklim aktivistleri tarafından şiddetle eleştirildi.

ABD-Türkiye arasında yürütülen F-16 pazarlığı

Dış politikadaki önemli gündemlerden biri, ABD ile Türkiye arasında 40 adet yeni F-16 uçağı alınması ve 80 adet F-16 uçağının modernizasyonuyla ilgili  yürütülen görüşmeler/pazarlıklardı.

Daha önceki uluslararası zirvelerde ABD Başkanı Biden ile görüşme imkanı bulamayan Tayyip Erdoğan nihayet G-20 Liderler Zirvesi’nde Biden ile uzun bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından Erdoğan şu açıklamayı yaptı: “Biden’la görüşmemizde F-35’ten kaynaklanan bizim 1,4 milyar dolar bir ödememiz vardı ve bu ödemeden hareketle bu süreci nasıl iyi bir konuma taşırız, bunun üzerinde durduk. Daha çok F-16’lar gündeme geldi. Elimizdekilerin modernizasyonu ve yeni F-16 verilmesi gündeme geldi.” Bu açıklamada üzeri örtülü şekilde dile getirilen Türkiye’nin pozisyonu medyaya yansıdığı kadarıyla şöyleydi: Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı için ABD tarafından yeni nesil savaş uçağı F-35 programından çıkarılmıştı. Söz konusu program için 1,4 milyar dolar ödeyen, fakat hiçbir F-35 teslim alamayan Türkiye, bu tutarın yeni F-16 tedariği ve modernizasyonu bütçesine mahsup edilmesini istiyor.

Göründüğü kadarıyla, yukarıda bahsettiğimiz pazarlık ABD ile Türk heyetleri arasında yapılan görüşmeler aracılığıyla yürütülüyor. 28 Ekim’de Ankara’da yapılan görüşmenin ardından ABD heyetinden Pentagon sözcüsü Yarbay Anton T. Semelroth kapalı bir ifade kullanarak “Toplantı, Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin Türkiye’nin F-35 programına önceden katılımını saygıyla sonuçlandırma taahhüdünü göstermektedir” açıklamasında bulundu. Savunma Bakanı Hulusi Akar ile ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in konuyla ilgili telefon görüşmesi hakkında ABD’den yapılan açıklamada ise “ABD’nin, Türkiye’nin askeri modernizasyon ihtiyaçlarının farkında olduğu” dile getirildi.

Bu veriler, ABD Yönetimi’nin Türkiye’nin yeni F-16’lar satın alma ve modernize etme talebine kapıyı açık tuttuğunu gösteriyor. Bununla birlikte, ABD Kongresi böyle bir satışa son derece olumsuz yaklaşıyor. Her iki partiden 11 Temsilciler Meclisi üyesinin Biden’a ve Dışişleri Bakanı Blinken’e yazdıkları bir mektupta “düşman gibi davranan bir NATO müttefikine ABD üretimi uçak göndererek ulusal güvenliğimizden taviz veremeyiz” ifadesine yer verildi. Mektupta ayrıca Kongre’nin söz konusu satışı veto edeceğinden bahsedildi. Sonuç olarak, demokratik süreçlerin işlediği ABD’de F-16’lar meselesinde Beyaz Saray’ın olduğu kadar Kongre’nin de tutumu büyük önem taşıyor.

Türkiye’nin hedeflediği Rojava operasyonu gerçekleşmedi

Bu dönemin bir başka önemli gündemi, bir süredir Türkiye’nin gündeminde olan Rojava’ya yönelik yeni askeri operasyondu. İçeride ciddi oy kaybına uğrayan iktidar açısından Rojava’ya yeni bir operasyon, tekrar popülerlik kazanmak için önemliydi. Diğer yandan, fırsat bulunduğunda Suriye Kürtlerinin kazanımlarını daha da sınırlandırmak devletin değişmez politikası olarak süregeliyor.

Fehim Taştekin’e göre hedefteki yerler, Fırat’ın batısında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) varlığını sürdürdüğü Tel Rıfat ve Menbiç, Fırat’ın doğusunda ise “Barış Pınarı” operasyonuyla ele geçirilen Tel Abyad ve Serekaniye’nin hemen güneyinde yer alan, M-4 karayolunun yakınındaki Ayn İsa ve Tel Temir’di. Türkiye, Ayn İsa ve Tel Temir’i ele geçirerek Cizre Kantonu’nun Kobane ile ilişkisini kesmeyi umuyordu.

Fakat daha önceki operasyon hazırlıklarında olanın aksine bu kez Rusya ve ABD gelişmeler karşında hareketiz kalmadı. İddiaya göre Rusya Kamışlı Uluslararası Havaalanı’na savaş uçakları gönderdi. Bu gelişmenin Türkiye’nin operasyon tehdidiyle bağlantısı ise açıklık kazanmadı. Diğer yandan, Ayn İsa’da Suriye birlikleri konuşlanırken, Rus kuvvetleri de bölgede hava manevraları gerçekleştirdi. Suriye Gözlemevi de Al-Tabaqah havaalanına Rus helikopterlerinin geldiğini bildirdi.

Aynı günlerde ABD’den de operasyona karşı çıkan bir açıklama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü olası bir operasyona dair, Suriye’de “ateşkes hatlarını korumanın ve sınır ötesi saldırıları durdurmanın zorunluluğunun altını çiziyoruz” açıklamasında bulundu.

Amberin Zaman’a mülakat veren SDG Genel Komutanı Mazlum Kobane ise koşulların Afrin ya da Serekaniye operasyonlarının yapıldığı dönemden farklı olduğuna, ABD ve Rusya’nın Türkiye ile ayrı ayrı ateşkes anlaşması yaptıklarına dikkat çekti. Kobane, Rusya ve ABD’nin Türkiye’nin askeri operasyonuna karşı olduklarını kendilerine bildiklerini de öne sürdü.

Sonuç olarak sahadaki askeri hareketliliğin ve ABD ile Rusya’nın Suriye konusunda daha koordineli hareket etmeye başlamasının, Türkiye’nin Rojava’ya yeni bir askeri operasyon düzenlemesini zorlaştıran faktörler olduğunu söyleyebiliriz.