Suriye’de yaşanan gelişmeler ve İsrail’in Filistin’e karşı başlattığı savaş Ortadoğu’daki siyasi dengeleri altüst etti ve Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu, Kürtlerle ilişkisinin geleceğini yeniden düzenleme ihtiyacını gündeme getirdi. Bu gelişmelerle ilişkili olarak Devlet Bahçeli’nin başlattığı çözüm süreci, PKK’nin kendini feshetmesi ve Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun silahları yakma töreniyle yeni bir boyuta taşındı. Şu an sürecin yasal güvence altına alınması ve Meclis çatısında komisyon oluşturulması gündemde. Çözüm sürecinin yasal güvence altına alınması için TBMM’nin, barış talebinin topluma yayılması için de toplumla bağ kurabilen kesimlerin sürece dahiliyeti kritik bir yerde duruyor. Ekim 2024’ten itibaren devam eden süreçte, görüşmeleri yürütenler dışında ortaya çıkan toplumsal inisiyatifler oldukça sınırlı oldu. Bu inisiyatiflerden biri de Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi.
İnisiyatifi kuran kadınlar pek çok buluşma gerçekleştirdi; 8 Temmuz günü Ankara’da TBMM önünde bir kadın eylemi örgütledi. Bu eylem kapsamında, Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen kadınlar Meclis önünde bir basın açıklaması yaptılar ve inisiyatifin çözüm süreci bağlamındaki üç acil talebini dile getirdiler:
1- Siyasetin suç olmaktan çıkarılması; dolayısıyla buna zemin sağlayan Terörle Mücadele Kanunu gibi kanunların kaldırılması hasta tutsaklar başta olmak üzere siyasi mahpusların serbest bırakılması.
2- Sınır ötesi harekâtlara, özel güvenlik bölgesi uygulamalarına, askeri yığınağa son verilmesi.
3- Tüm kayyımların geri çekilmesi; kayyım atanmasının zeminini oluşturan ve OHAL’de yasalaştırılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin iptal edilmesi.
İnisiyatif’in bu üç talebi Meclis’e ve siyasi iktidara sorumluluklarını hatırlatması açısından oldukça önemli. Hatta daha fazla kesimin çözüm sürecine dahil olabilmesi için bu üç talebe, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması talebini de eklemek mümkün. Çünkü ağzını açanın susturulduğu, gözaltına alınma, tutuklanma korkusu yaşadığı bir ortamda bu kadar hassas bir konu üzerine konuşmaya pek çok kesim temkinli yaklaşacaktır. Barışa, çözüme katkı sunmanın bir cesaret meselesi olmaması, insanların korktukları için fikirlerini ifade etmekten çekinmemesi bunun için de ifade özgürlüğünün garanti altına alınması gerekir. İnisiyatif’in üç acil talebinin karşılanması, ifade ve örgütlenme önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması çözüm sürecinin demokratik ve katılımcı bir zeminde ilerlemesine imkan sağlayacaktır.
Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nin kurulması, süreçte inisiyatifin sadece devlete, siyasi partilere ve silahlı aktörlere bırakılmaması barış talebinin topluma yayılması açısından oldukça önemli bir yerde duruyor. Çünkü bu süreçte kadınlar inisiyatif almazsa, erkeklerin çoğunluğu oluşturduğu siyaset alanı, savaşın kadınlar üzerindeki yıkımını ve barışın kadınların yaşamına olan katkılarını göremeyecek; kadınların yaşadıkları deneyimleri siyasetin gündemine getiremeyecektir. Savaşın sadece savaş cephelerinde yaşanan bir olgu olmadığı, toplumsal hayatın her alanını etkileyerek eşitsizlikleri ve şiddet kültürünü derinleştirdiği biliniyor. Feminist çalışmalar savaşın yarattığı tahribattan kadınların nasıl etkilendiklerini çok boyutlu olarak ortaya koymuştur. Savaşların yaşandığı tüm coğrafyalarda kadınların tecavüz, zorla evlendirme, seks köleliği gibi cinsel şiddet biçimlerine maruz bırakılması kadınlara yönelik savaş politikalarıdır. Erkek egemen kültür, savaşın yaşandığı coğrafyalarda daha da şiddetlenir. Öte yandan yaşlılara, çocuklara, savaştan yaralı ve sakat dönen erkeklere yönelik bakım emeği ağırlıklı olarak kadınlar tarafından verilir. Savaş bölgelerinden göç etmek zorunda bırakılan geniş kesimler arasında kadınlar da vardır. Dünyadaki örneklere bakıldığında savaşın bu çok boyutlu etkilerine rağmen kadınların barış süreçlerine çoğunlukla dahil edilmediği, siyasal alandan dışlandıkları görülür. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun geleceği açısından oldukça hayati bir öneme sahip çözüm sürecinde Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’nin sorumluluk alması, kadınların taleplerini gerçekleştirmeyi erkeklerin inisiyatifine bırakmayacakları anlamına geliyor.
Türkiye’de 80’li yıllardan beri devam eden çatışma iklimi farklı kesimlerden pek çok kadını farklı şekillerde etkiledi. Bu nedenle toplumsal barış mücadelesine farklı kesimlerden kadınların dahiliyeti oldukça önemli. Yıllar içinde Türkiye’de kadınların inisiyatif aldığı pek çok barış girişimi kuruldu. Kürt kadınlar, sol ve sosyalist çizgide kadınlar, feminist kadınlar bir yere kadar söz ve eylem birliği geliştirebilseler de bu buluşmalarda zorlanılan noktalardan biri, katılım çeşitliliğinin genişleyememesiydi. Milliyetçi kesimlerden kadınların, Atatürkçü kadınların, İslami hareket içinde yer alan, çeşitli tarikat ve cemaatlerden kadınların, savaşın etkilerini şehit, gazi, asker yakını olarak deneyimleyen kadınların barış platformlarına dahiliyetleri ya hiç olmadı ya da çok sınırlı kaldı. Dolayısıyla bu yeni dönem daha önce temas edilmemiş kesimlerden kadınlarla bir araya gelinmesine fırsat sunabilir. CHP tabanındaki kadınlarla nasıl buluşmalar yaşanacağının; AKP ve MHP tabanındaki kadınlarla nasıl bir araya gelinebileceğinin dilini ve yöntemini kurmanın yolları aranabilir.
Hem Ortadoğu’daki gelişmeler hem de Türkiye’de var olan siyasi iklim barış sürecinin çok kırılgan bir zeminde ilerlediğini gösteriyor. Barışı konuşmak için gereken özgürlüklerin var olmamasının yanında siyasetteki çok katmanlı krizler de toplumun çözüm sürecine odaklanmasını engelliyor. Örneğin, sürecin en kritik döneminde Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarına yapılan 19 Mart Darbesi, pek çok hak ihlaliyle birlikte siyasi bir krize neden oldu. Ekrem İmamoğlu’nun toplumu “eşit vatandaşlık” etrafında bir araya getirme sözüyle başkanlık adaylığını açıklamasından sonra, CHP’ye yönelik operasyonları hızlandı. Geçmişte Kürt siyasetine yapılan KCK operasyonlarına benzer bir şekilde yürütülen operasyonlarla, CHP belediyeleri, parti yönetimi kuşatma altına alındı, alınıyor. CHP, Türkiye’nin çeşitli illeri ve İstanbul’un farklı ilçelerinde her hafta mitingler organize ederek bu operasyonlara karşı büyük halk buluşmaları gerçekleştiriyor. CHP üzerindeki bu baskı hem partinin çözüm sürecine dahil olmasına engel oluyor hem de çözüm sürecinde atılabilecek adımların gecikmesine neden oluyor. Bu durum kadınlar arasındaki dayanışmayı da etkiliyor ve kadınların barış için bir araya gelmesini zorlaştıran bir etkene dönüşüyor. Dolayısıyla bu dönemde hem barışa hem de Ekrem İmamoğlu’na özgürlük çerçevesinde şekillenen demokrasi talebine aynı anda sahip çıkılması oldukça önemli. Barış ve demokrasi taleplerini birbirini dışlayan değil kapsayan ve güçlendiren talepler olarak ifade etmenin yöntemlerinin bulunması gerekir. Bu noktada özellikle kadınların partiler üstü inisiyatif alarak barış ve demokrasiye birlikte sahip çıkması buna imkan sunabilir.
Kadınlar açısından bir araya gelememe meselesinin sadece politik yaklaşım farklılıklardan kaynaklanmadığı, aynı zamanda karşılıklı önyargılarla, sınıf, dil, kültür ve yaşam biçimi farklılıklarıyla ilişkili olduğu da söylenebilir. Farklı kesimlerden kadınların birbirlerini tanımaları, önyargılarını kırabilmeleri için bir araya gelebileceği alanlar yaratmaya bu dönemde öncelik verilebilir. Bunun yönteminin nasıl olacağı da kadın hareketi açısından önemli bir tartışma konusu. Kadın platformlarının eylem biçimlerinin çeşitlenmesi belli karşılaşmaların yaşanabilmesine, kadınlar arasında empatik ilişkiler kurulabilmesine katkı sunabilir ve daha fazla kadının barış sürecini sahiplenmesini sağlayabilir. Bu çok boyutlu siyasi kriz ortamında farklı kesimlerden kadınları bir araya getirecek yaratıcı yöntemlerin geliştirilmesi, yıllardır derinleşen toplumsal kutuplaşmaları, önyargıları kırmak ve barışı toplumun geniş kesimlerine yaymak açısından hayati öneme sahip. Bu ilişkilerin kurulması, barışın sadece siyasi aktörler eliyle yukarıdan belirlenen değil, aşağıdan kurulan bir süreç olmasını da sağlayabilir.