14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerin Türkiye açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu söylemek abartılı olmaz. Bu seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, demokratik, laik, çok kültürlü ve eşit yurttaşlığa dayalı bir toplum kurma mücadelesi elbette devam edecek. Ancak seçimin var olan yapı lehine sonuçlanması durumunda, Türk-İslam faşizminin güçlenerek kurumsallaşacağını ve Türkiye’nin çok kültürlü, demokratik bir toplum olma iddiasından biraz daha uzaklaşacağını söylemek yanlış olmayacak. Bu anlamda seçimler, sadece Aleviler ya da Kürtler açısından değil, demokratik bir toplum talebinde bulunan herkes için büyük bir öneme sahip.

Bu seçimlerin Aleviler açısından başka nedenlerle de önemli olduğunu söylemek mümkün. Bunların başında, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sahip olduğu Alevi kimliği bulunmakta. Kemal Kılıçdaroğlu, dede soyundan gelen bir ocakzadedir ve bu durum Alevi toplumu için simgesel bir anlama sahiptir. Muhalefetin cumhurbaşkanı adayını netleştirmediği dönemlerde, muhalif kanatta olmasına karşın pek çok kişinin, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin seçimlerin kazanılması yolunda bir dezavantaj olacağını vurgulaması, Alevi toplumunda büyük bir tepkiyle karşılandı. Alevi toplumu, bu söylemi kendilerine yönelik yüz yıllardır var olan dışlayıcı ve ötekileştirici anlayışın devamı olarak değerlendirdi. Sonuç olarak, bir Alevi’nin Cumhurbaşkanı olması, Alevi toplumu için simgesel olarak büyük bir öneme sahip. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi, Alevilere yönelik dışlayıcı ve ötekileştirici söylemin de bir bakıma yenilmesi anlamına gelecek.

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanı olduğu günden itibaren, Alevi kimliğine açık bir gönderme yapmamıştı. Buna karşın Recep Tayip Erdoğan, her seçim döneminde, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine açık ya da örtük göndermeler yaparak onu yuhalatmayı ihmal etmemişti. Kılıçdaroğlu bu kez farklı bir yol izleyerek, Alevi olduğunu açıkça söyledi ve kimsenin ötekileştirilmeyeceği bir toplum inşa etmenin önemini vurguladı. Bu çıkışın, en azından şimdilik olumlu bir tepki aldığını söylemek mümkün. Bu ülkede hala Alevi kimliğini açıkça söylemekten çekinen ve bunun olumsuz sonuçları olacağını bilen Aleviler için bir cumhurbaşkanı adayının Alevi kimliğini açıkça söylemesi büyük bir anlam içeriyor.

Alevilerin, AKP’nin 21 yıllık iktidarı döneminde yaşadıkları, bugün hükümete karşı duydukları tepkinin temel nedenlerini oluşturmakta. 21 yıllık bu süreçte, Alevilerin hemen hemen tümüyle ortaklaştığı taleplerin hiçbir şekilde karşılık bulmadığını görüyoruz. AKP iktidara geldiği ilk yıllarda, pek çok alanda olduğu gibi Aleviler konusunda da bir açılım politikası izleme yoluna gitmişti. Bilindiği gibi 2009-2010 yıllarında yedi Alevi çalıştayı düzenlenmiş ve sürecin başlarında Aleviler de bu çalıştaylara olumlu yaklaşarak katılımda bulunmuştu. Ancak bu çalıştayların, Alevilerin temel taleplerini karşılama amacından uzak olduğunun görülmesiyle, bir sonuç elde edilememişti. Hatta yedinci çalıştaya, Maraş katliamının sorumlularından biri olan Ökkeş Şendiller ’in davet edilmesi büyük tepkilere yol açmıştı.

AKP’nin 21 yıllık iktidarı döneminde Alevi toplumu, büyük oranda ortaklaştığı talepleri defaatle dile getirdi. Bu talepler, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Madımak Oteli’nin utanç müzesi olması, kamuda Alevilere yönelik ayrımcılığın son bulması ve eşit yurttaşlık şeklinde özetlenebilir. Ancak 21 yıl boyunca bu taleplerin karşılanması konusunda hiçbir adım atılmadı. Cemevlerinin ibadethane olduğu ve zorunlu din derslerinin insan haklarına aykırı olduğuna dair AİHM ve Yargıtay kararları olmasına rağmen bunlar dikkate alınmadı ve var olan uygulamalar devam ettti. Bununla da yetinilmedi, Kasım 2022’de Aleviler tarafından tepkiyle karşılanan bir kanunla, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulan bu başkanlığın Alevi toplumu tarafından tepkiyle karşılanmasının pek çok nedeni var elbette. Bilindiği gibi cemevleri, şehirlerde yaşayan Alevilerin bir araya gelmesi ve inançlarını yeniden örgütlemeleri açısından büyük bir öneme sahip. Bu girişimi, cemevlerinin devlet kontrolüne alınması olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Hükümet yetkilileri tarafından tersi söylense de bu başkanlığın cemevlerinin yönetimine müdahale etmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok. Ayrıca bu kanuna göre, bundan böyle cemevi yapımı için kaymakam ve valilerden izin alınması gerekecek. Bunun ne anlama geldiği çok açık. Bundan böyle devletin “makbul alevi” olarak görmediği kurumların cemevi açmasına izin verilmeyecek, buna karşın devletle iş birliği halindeki yapıların cemevleri yapmalarının önü açılacak.

Dolayısıyla bu seçimleri Aleviler açısından çok önemli kılan bir durum daha ortada durmakta. Eğer bu seçimler AKP tarafından kazanılırsa neler olabileceğini tahmin etmek zor değil. Seçimler sonrası pek çok cemevine kayyumlar atanarak cemevleri devletin kontrolüne alınabilecek ve Alevilerin asimilasyonu işlevini yerine getirecek aygıtlara dönüştürülebilecektir. Yine devlet, Alevi toplumunun cemevi yapım süreçlerine de istediği gibi müdahale edebilecektir. Son kırk yıldır Alevi kimliğinin yeniden oluşmasında çok önemli bir yere sahip olan cemevlerine el konulması ihtimali, Aleviler açısından hayati bir önem taşımaktadır.

Seçimlerin AKP tarafından kazanılmasının, bir taraftan Türk-İslam faşizminin kurumsallaşmasını sağlarken diğer taraftan, yüz yıllardır süren Alevi asimilasyonunda yeni bir süreci başlatacağını öngörmek mümkün. Bu nedenle, seçim sonuçları, demokratik, laik, çok kültürlü ve eşit yurttaşlığa dayalı bir toplum talep eden tüm kesimler için büyük bir önem taşısa da Alevi toplumu açısından başka anlamlar da içermekte. Alevi kimliğine sahip bir ismin cumhurbaşkanı seçilmesi ve AKP’nin son yasa tasarısıyla başlatacağı yeni asimilasyon sürecinin durdurulması, alevi toplumu açısından son derece önemlidir.