Bu değerlendirme yazısı yazılırken linkteki haber alışı esas alınmıştır.

İç Politika

Bu iki haftanın iç politika gündemlerinde deprem sonrası yaşam, seçim süreci ve hak ihlalleri öne çıktı.

Deprem sonrası yaşam

6 Şubat’ta gerçekleşen ve geniş bir coğrafyayı etkileyen Maraş merkezli depremlerin bilançosu hâlâ çıkarılabilmiş değil. Deprem bölgesinde yaşamak zorunda kalanların barınma, sağlık, hijyen ve güvenlik ihtiyaçları devam ediyor. Ayrıca enkaz kaldırma çalışmalarının yürütülme biçimi de halk sağlığını tehdit eder noktaya geliyor. Örneğin Hatay Samandağ’da kaldırılan molozlar, çadır kentin yakınına dökülüyor. Asbest riskinin göz ardı edildiğini belirten depremzedeler Samandağ’da 3 Nisan’da yaşam nöbetine başladılar ve yetkililerin bu konuda önlem almasını talep ediyorlar.

Depremde refakatsiz kalan çocukların ve halen kayıp olan çocukların durumuyla ilgili devlet kurumların ihmalleri devam ediyor. Çocuklarla ilgili süreçleri takip eden Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi, çocukların yakınları ile bağlarının kopmasında, “kayıp” haline gelmelerinde, “kimliği belirlenemeyen” şekilde hastanelerde refakatsiz kalmalarında Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğuna dikkat çekiyor. Örneğin, Hatay’da ailesiyle birlikte enkazdan çıkan beş yaşındaki E’den, ailesinin gözü önünde ambulansa bindirildikten sonra haber alınamıyor ve ailenin aramaları sonunda çocuğun hayatını kaybettiği ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğü öğreniliyor.

İktidarın, asrın felaketi olarak nitelediği depremde kamu yararından çok felaketten kazanç üretmeye çalıştığını gösteren önemli gelişmelerden biri de deprem konut ihalelerinde yaşandı. 21 Şubat ile 30 Mart arasında, büyük kısmı TOKİ tarafından gerçekleştirilen 106 ihalenin toplam büyüklüğü 118 milyar TL civarında. Maliyetin kat be kat üstünde verilen rakamlar kârlılık olanların yüksekliğini gösteriyor ve devlet/kamu lehine zarar anlamına geliyor.

Deprem sonrasında üniversitelerde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Yeni bir kararla öğrencilerin 3 Nisan’dan itibaren okullara dönebileceklerine karar verildi. Bu tarihin, seçmenlerin adres değişikliği yapabileceği son tarih olan 2 Nisan’ın hemen ertesine denk gelmesi genç seçmen nüfusun manipülasyonuna dair tartışmaları da beraberinde getiriyor.  CHP Gençlik Kolları, seçim sürecinde üniversite öğrencilerinin memleketlerine gidip oy kullanabilmeleri için Demokrasi Bileti Kampanyası başlattıklarını açıkladı.

Seçim Süreci

Seçimlere kısa bir süre kalmasıyla bu gündem depremin önüne geçti. Anket şirketlerinin yaptıkları araştırmalar ağırlıklı olarak, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında az bir fark olduğunu ve Muharrem İnce’nin adaylığının ise seçimi ikinci tura bıraktırabileceğini gösteriyor. 2018 seçimlerinde Erdoğan’la yarışan ve seçimler sonrasında Erdoğan’ın liderliğini ilk meşrulaştıranlardan biri olan İnce, bu seçim sürecinde de Cumhur İttifakı’nın elini güçlendiriyor.

Seçimlere doğru, iktidar ufak bir konuyu bile büyütüp rakiplerini yıpratmak için kullanmaktan geri durmuyor. Bu haftanın polemik konusu da seccade meselesiydi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun görmeden bastığı seccade, neredeyse her partinin açıklama yaptığı AKP’nin seçim propagandasının bu haftaki malzemesiydi.

Oysa bu hafta yaşanan olaylar seçimlerin sadece böyle magazin gündemlerle geçmeyeceğini seçim günü yaklaştıkça sürecin sertleşeceğini gösterdi. Bu iki hafta içinde CHP’nin İYİP’in İstanbul’daki il binalarına iki silahlı saldırı yaşandı. Her ikisinde de parti binalarını hedef almadıklarını söyleyen saldırganlar serbest bırakıldı. Seçimlere doğru HDP’ye yönelik tutuklamaların arttığı görülüyor. Urfa’nın Suruç ilçesinde HDP’li yöneticilerin de aralarında bulunduğu 23 kişi tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında İstanbul ve İzmir’de, HDP Gençlik Meclisi üyesi 19 kişi gözaltına alındı.

Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesini Anayasa’ya aykırı olduğu halde onaylayan Yüksek Seçim Kurulu, seçimlere Yeşil Sol Parti listelerinden girme kararı alan HDP’nin yurt dışındaki sandık kurullarında temsilci bulunduramayacağına da karar verdi. Hatırlanacağı gibi bir önceki seçimde ilk üç sırada yer alan siyasi partiler yurtdışı sandık kurullarında görev alabiliyordu. YSK’nın bu kararı ile HDP yerine yurtdışı sandıklarında MHP görevli bulunduracak.

Milletvekili aday listeleri

Siyasi partilerin milletvekili aday listesini YSK’ya sunması için son gün 9 Nisan’dı. YSK kesin aday listesini ise 19 Nisan’da açıklayacak. Neredeyse hiçbir siyasi partinin ön seçim yapmadan, topluma sormadan belirlediği adaylar partilerin seçmen tabanında tartışma yarattı. Bunlardan biri eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in DEVA Partisi’nin adayı olarak CHP listelerinde yer almasıydı. KCK, Balyoz, Ergenekon davaları ve pek çok gazetecinin yargılandığı davalar Ergin’in Adalet Bakanı olduğu 2009-2013 döneminde gerçekleşmişti. Cumhur İttifakı’nın seçimlere doğru Yeniden Refah ve Hüdapar’ı ittifaka dahil etmesiyle 6284 sayılı şiddeti önleme kanunu pazarlık konusu yapılmış ve buna AKP’li kadınlardan da tepkiler gelmişti. Bu hafta da Yeniden Refah Partisi kadın adaylarından Havva Türk’ün seçim çalışmalarında erkeklerle fotoğraf çektirmesi tartışma konusu oldu. Kadın hakları düşmanlığını açıktan ifade eden ittifak için meselenin sadece 6284 sayılı kanun olmadığı kadının kamusal alandaki varlığının tartışmaya açıldığı oldukça açık.

Gazeteci Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in Yeşil Sol Parti (YSP) listelerinde yer almasına ise 2010 Anayasa referandumunda “Yetmez ama evet” çizgisini  eleştirenler tepki gösterdi. Sırrı Süreyya Önder, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in adaylığıyla olası bir Kürt açılımında müzakere kadrosunda yer alacakları söylentileri kulislere yansıdı. Kürt toplumunun kendi temsilcileri yerine müzakere sürecinin neden bu isimlerle yürütüleceği de tartışma yaratan konular arasında yer aldı. Sol muhalefetin temsilciliğine aday olan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da adaylarını tabandan kopuk bir şekilde belirlemesi katılımcı siyaseti savunan kesimlerin tepkisini çekti. İttifak içinde bileşen dengelerinin gözetilmesi, milletvekilliklerinin buna göre pay edilmesi adaylar belirlenirken toplumdan uzak bir siyasette ısrar edildiğini gösteriyor. YSP adayları arasında çocuklara şiddet/eziyet olayına karışmış Ahmet Saymadi de yer alması aday belirleme sürecinde ilkesellikten uzak tutumun bir göstergesi. HDP’nin meclise daha fazla milletvekili ile girmesi Kürt meselesinde barış talebinin güçlü bir şekilde duyulmasını sağlayacak. Diğer yandan barışın inşası yüksek siyasete sıkıştırılmayacak kadar önemli. Toplumda barış iradesinin gelişmesi, halkların birbirini eşit yurttaşlar olarak kabul edebilmesi için bu talebin halkla birlikte haklın içinde örgütlenmesi gerekiyor. Yüksek siyaseti aşacak şekilde barışın toplum içinde örgütlenmesine aday olan yapı da Halkların Demokratik Kongresi’ydi. Ancak HDK’nin işlevli hale getirilemediği ve yüksek siyasetin belirleyici olduğu görülüyor. Aday olmadığı halde YSP listelerinde isminin yer alması nedeniyle gündeme gelen Onur Hamzaoğlu’nun kısa bir süre önce yazdığı “Dostlar, HDK’ye Kıymayalım” başlıklı yazısı barış iradesinin örgütlenmesine dair önemli hatırlatmalar yapıyor.

TİP vakası 

Emek ve Özgürlük İttifakı içinde bir süredir devam eden bir tartışma da Türkiye İşçi Partisi’nin ittifak içindeki konumuydu. Seçimlere kendi listeleri ile  girmesi, TİP’in artık ittifak içinde konumlanmadığını gösterse de bu net bir şekilde telaffuz edilemiyor ve TİP sanki ittifak bileşeniymiş gibi davranılıyor. Bu karmaşanın bir nedeni seçimlere 49 ilde kendi listeleri ile  giren TİP’in seçim barajını aşmak için diğer şehirlerde ittifak adaylarını destekleyecek olması. TİP’in kendisini ittifaktan ayırarak solun merkeziymiş gibi gösterme çabasına cezaevinde bulunan Gültan Kışanak da tepki gösterdi. Gültan Kışanak “Öyle görülüyor ki, Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı niteliğinde değil. Ortak cumhurbaşkanı adayı yok. Ortak seçim listesi de olmayacaksa, bu ittifak artık bir seçim ittifakı değildir” sözleriyle hem TİP’in ittifak içinde olmadığını en net ifade eden isim oldu hem de siyasi etik konusunda TİP’e önemli hatırlatmalar yaptı. TİP’in öncelikli amaçlarından biri, yüzde üç üzerinde oy alarak hazine yardımına hak kazanmak. Bu sene ilk kez oy kullanacak genç seçmenler arasında, CHP’nin sosyal demokrat tabanı ve HDP’ye oy veren Türk seçmenler içinde TİP’e dair bir ilgi olduğu görülüyor. Ancak bu ilginin ne kadarının oya dönüşeceği belli değil. Sosyal medya popülaritesine güvenerek yüzde üç barajını aşabileceğini düşünen TİP başarılı olsa da olmasa da, hem Millet İttifakı’nın hem de bileşeni olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın meclisteki vekil sayısını azaltacak gibi görünüyor.

Gabonlu öğrenci Dina’nın ölümü

Karabük’te Filyos Çayı’nda 17 yaşında bir kadın Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga (Dina) ölü olarak bulundu. Olayı araştıran gazetecilerden Timur Soykan’ın yazıları bu ölümün cinsiyetçilik ve ırkçılıkla nasıl iç içe geçtiğini ortaya koyuyor. Timur Soykan’ın haberine göre Karabük Üniversitesi’nde öğrenci olan Gabon’lu Dina, uğradığı ırkçılıktan ailesine şikayet ediyor ve üniversitesini değiştirmek istiyor. Gabon’daki ailesine telefon göndermek isterken dolandırıcıların eline düşüyor ve bu dolandırıcılar Dina’yı fuhuşa zorluyor. Dolandırıcılık ve fuhuş çetesinin peşine düştüğü genç kadının ırkçılık ve cinsel taciz kuşatması altında olduğu bir sırada ölü bulunması cinayet ihtimalini gündeme getiriyor.

Ekonomi

Ele aldığımız dönemde enflasyonda, cari açıkta ve döviz kurunda artış tüm hızıyla sürmeye devam etti. TUİK’e göre yıllık enflasyon, Kasım ayında yüzde 85,51’le son 24 yılın zirvesini gördükten sonra üst üste dördüncü kez düşerek baz etkisi ile yüzde 50,51’e geriledi. Aylık enflasyon ise, Mart’ta da yüzde 2,29 artış gösterdi. TÜİK’e göre gıda fiyatları artışı aralıksız 31 aydır yükselerek yüzde 67.8 seviyesine ulaştı.

Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise, tüketici fiyat endeksi (E-TÜFE) martta yüzde 5,08 arttı. Endeksteki yıllık artış ise yüzde 112,51 oldu.. İstanbul Ticaret Odası verilerine göre; İstanbul’da Mart’ta bir önceki aya göre yüzde 2,95 arttı ve yıllık enflasyon %70’i geçti.

Enflasyondaki artışa paralel olarak döviz kurunda da artış devam etti. Bu artış ile birlikte Kapalıçarşı’da döviz hareketliliği de arttı. Tekerlekli demir sandıklarla her gün Kapalıçarşı’dan dolar toplayan gizemli kuryelerin Merkez Bankası adına döviz topladıkları iddia edildi. Bu durum TCMB’nin kullanılabilir döviz rezervlerinde dibe yaklaşıldığı kanaatini güçlendirdi.

Merkez Bankası’nın açıkladığı 2023 Şubat’a ilişkin ödemeler dengesi istatistiklerine göre, Türkiye ekonomisinde cari açık şubatta 8.78 milyar dolar oldu. 12 aylık cari açık ise 55,4 milyar dolara ulaştı. Resmi rezervlerde bu ay 4,7 milyar dolar net düşüş oldu.

Bu gelişmeler karşısında TCMB liralaşma hedefini tutturabilmek için bankalara ilişkin yeni düzenlemelere gitti. TL mevduat oranı yüzde 60’ın altındaki bankalara yüzde 17 tahvil tesis etme zorunluluğu getirildi ve yabancı para mevduatı için zorunlu karşılık oranları 5 puan artırıldı. Hem ticari hem de ihtiyaç kredisi faizlerinde TCMB’nin belirlediği aylık %0.81 olan referans faiz oranının 1.8 katını aşan bankalar için yüzde 90 olan ek menkul kıymet tesis yükümlülüğünü yüzde 150 olarak yeniledi. Her iki durumda da bankalar zorunlu olarak enflasyonun çok altında faiz oranı ile devlet tahvili almak zorunda bırakıldı. Bankaların tepkisi kredi taleplerini geri çevirerek kredileri kısmak oldu.

31 Mart 2023 tarihli Resmi Gazete’de yer alan 7016 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Hazine destekli Kur Korumalı Mevduat hesaplarında faiz tavanı kaldırıldı. Böylece bankaların KKM için önerdiği faizler de %30’lara yaklaştı.

Bu gelişmeler iktidarın seçime doğru dövizdeki yükselişi durdurmasının giderek güçleştiğini gösteriyor. Ancak tüm bu çabaların ekonomide harlanan ateşi söndüremeyeceği giderek belli oluyor. Ancak iktidarın amacı da zaten bu değil, seçime kadar durumu idare etmeye ve büyük patlamayı seçim sonrasına ertelemeye çalışıyor. Bu arada halk da yüksek enflasyon altında ezilmeye ve fakirleşmeye devam ediyor.