Değerlendirme yazısı bu linkteki haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA GÜNDEMLERİ

Enes Kara’nın feryadı

Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara, bıraktığı yazılı ve video mesajından sonra intihar etti. Enes Kara’nın intiharı öncesinde yayınladığı videoda ”Özgür hissetmiyorum, 24 saatte kendime ayırabildiğim 3 saat falan. Buna ek olarak dönem sonlarında okuma programları oluyor ve bir hafta boyunca sabahtan akşama kadar buradaki kitaplardan okuyorsun, telefonuna falan da el koyuyorlar” ifadeleri cemaat, tarikatların eğitim ve yurt alanındaki aktivitelerinin yeniden tartışılmasına neden oldu.

Bir diğer çarpıcı husus, Enes Kara’nın babasının mensubu olduğu cemaatin intihar nedeniyle sorumlu tutulmaması gerektiği, intiharın Enes Kara’nın kişisel problemlerinden kaynaklandığına dair açıklamalarıydı. Kamuoyunda bu açıklamalar tepkiyle karşılanırken, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP üst yönetiminin düşük perdeden yaptığı açıklamalar eleştirilerin odağındaydı. Kılıçdaroğlu, “Bana kızanları anlıyorum ama etik sebeplerden dolayı paylaşım yapmayacağım. Zamanı gelince gereken yapılacaktır” dedi. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Enes Kara’nın intihara sürüklenmesinin ardından yapılan “Cemaat ve tarikat yurtları kapatılsın” çağrılarına karşı çıktı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Enes’i hapsedildiği umutsuzluğa kurban verdik derken, tarikatlarla ilgili bir ifade kullanmamaya özen gösterdi. HDP, tarikat evinde baskı ve gelecek kaygısı nedeniyle yaşamına son veren Enes Kara’nın ölümüne ilişkin yazılı yayımladığı açıklamada “Enes’in katili, gençleri tarikat yurtlarına mahkûm eden AKP’dir” dedi. Mithat Sancar da benzer açıklamalar yaptı.

AKP Meclis grup başkan vekili Cahit Özkan, Enes Kara’nın kaldığı yerin bir yurt olmadığını söyleyerek, “Ev statüsünde öğrencilerin bir araya gelerek oluşturduğu yere müdahil olmuştur” ifadelerini kullandı ve Enes Kara’yı bir manada yalanlamayı tercih etti. MHP lideri Devlet Bahçeli, üniversite öğrencisi Enes Kara’nın intiharı hakkında “Tarikat ve cemaatler devletle rekabet etmedikten sonra sosyolojik bir realite olarak hayatın var olan akışında olmaya devam edecektir” ifadelerini kullanırken rekabetin sınırı ve denetimine dair bir ifade kullanmadı. Oysa ki şu anda eğitim ve barınma konusunda tarikatların ve diğer özel kurumların ciddi manada devlet kurumları ile rekabet edebilir durumda oldukları bir sır değil.

Saadet, İYİP, Deva ve Gelecek gibi diğer muhalefet partilerinin, dindar bir tabanla ve bu tabanla sıkı ilişki içinde olan tarikat ve cemaatlerle kurdukları ilişkide teslimiyetçiliğin ötesine geçemediği gözleniyor. Diğer yandan CHP ve Kılıçdaroğlu’nun hassas ittifak dengeleri ve ‘herkesten oy alma’ kaygısı nedeniyle üst perdeden eleştiri yapmamayı tercih etmesi söz konusu. Oysa ki kendi parti tabanı başta olmak üzere laiklik hassasiyeti olan toplum kesimleri, ana muhalefet sıfatını taşıyan CHP’den en azından söylem düzeyinde bile olsa politik adres olmasını, temel insan hak ve hürriyetlerine ilişkin konularda gerileme manasına gelecek nitelikte tavizler vermemesini, daha etkili bir söylem kurmasını bekliyor.

Enes Kara’nın yaşamına son vermesi aynı zamanda Enes Kara ve benzer durumdaki birçok kişinin çığlığı olarak da okunması gerekiyor. İnsanlar daha çocuk yaşta özgürlükleri pahasına sosyal, kültürel ve ekonomik prangalarla Türk-İslam sentezli yapılanmalara mecbur bırakılıyor. Tarikatların yönetimine bırakılan resmi yurtlar devlet tarafından denetlenmiyor. Enes Kara’nın kaldığı ev gibi hiçbir resmi statüsü olmayan mekanların tarikat ve cemaatler tarafından yönetilmesine izin veriliyor.

Kamu kaynakları tarikatlara aktarılıyor. Devlet, Bahçeli’nin deyimi ile bırakın tekel olmayı rekabet edebilir bir alternatif dahi olamayacak hale getiriliyor. Yurt yapılması gibi kamusal işlevler terk ediliyor. İstanbul başta olmak üzere CHP’li belediyelerin bu konudaki çabaları değerli olmakla birlikte bu çabalar son derece yetersiz kalıyor. Ana muhalefet partisi en temel yaşam hakkı ihlali konusunda dahi, pragmatik nedenlerle ve belki de artık belirli ölçüde din devlet ilişkisinin iç içe geçmişliğini kabullenmiş olması nedeniyle net bir tavır almaktan çekiniyor. Toplum, tarikatlara bağlı yapılanmalara dair nasıl bir önlem alınacağını dahi duyamıyor. Konu bilerek muğlak bırakılıyor ve bu muğlak alan tarikatların ekonomik, sosyal ve kamusal alandaki güçleri ile birleştiğinde tarikat ve benzeri yapıların giderek daha da semirmesine neden olunuyor.

AYM’ye üye seçimi ve HDP kapatma davası

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması istemiyle açılan davada esas hakkındaki görüşünü Anayasa Mahkemesi’ne sundu. HDP’nin yazılı savunmasını yapması ardından AYM’nin konuyu gündeme alması bekleniyor.

AYM’nin şu anda görevde olan üyelerinden 6’sı önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından seçilmişti. AYM üyesi Celal Mümtaz Akıncı’dan boşalacak üyeliğe önceki yıllarda AKP’den milletvekili adayı olan Çorum Barosu başkanı Av. Kenan Yaşar’ın seçilmesiyle AYM’deki güç dengesinin 10/15 ile Erdoğan lehine değişebileceği iddia ediliyor. Bu güç dengesi, AYM’de siyasi partilerin kapatılması açısından gerekli olan 2/3 çoğunluğun Erdoğan yanlısı üyelere geçmesini sağlayabilir.
Bu sonuçlar, AYM’de sürmekte olan “HDP’nin kapatılması” davasını çok yakından ilgilendiriyor. Zira yargı bağımsızlığının alt kademe mahkemeleri ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nda büyük ölçüde ortadan kalktığının tartışıldığı koşullarda, AYM’nin Erdoğan’ın doğrudan nüfuz alanına girmiş olma olasılığı, HDP için de adil yargılama beklentisini aşağılara çekiyor ve muhtemel kararı şimdiden tartışmalı hale getiriyor.

Metin Feyzioğlu’na karşı etkili bir muhalefet geliştiren ve birlikte hareket ederek Av. Erinç Sağkan’ın seçilmesini sağlayan baroların, AYM üyeliği gibi kritik bir seçimde benzer bir refleksi neden gösteremediği, bu kadar kısa bir sürede neden bu şekilde ayrışma yaşandığı, bu seçimin olası sonuçları önümüzdeki dönemde takip edilmesi gereken konular olacak.

HDP’ye ‘Türk siyasetinde’ yer yok

MHP lideri Bahçeli, “Biz TBMM’de terörist istemiyoruz. Biz terör örgütüne eleman devşiren, sözde Kürdistan propagandasıyla sabırlarımızı kevgire çeviren HDP’yi Türk siyaset ve demokrasi hayatında bir saniye bile görmeye tahammül edemiyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin görevini de bihakkın yapmasını bekliyoruz” dedi. MHP liderinin bu çağrısını bir anlamda Erdoğan’a yaptığı da iddia edilebilir; ancak Erdoğan’ın HDP’nin kapatılmasına çok da sıcak bakmadığı söyleniyor. Geçtiğimiz yıl açılan kapatma davasının ilk aşamasında iddianamenin iadesi kararının oy birliği ile alınmış olması, Kürt oylarını daha fazla kaybetmek istememesi gibi gerekçeler bu yorumları destekliyor. Diğer yandan Erdoğan’ın Bahçeli’nin kapatma davası özelinde ne ölçüde karşı karşıya geleceklerini de dikkatle takip etmek gerekiyor.

HDP milletvekili Semra Güzel ile ilgili fotoğraflar

Kapatma davasına giden süreçte bir diğer dikkat çekici gündem HDP milletvekili Semra Güzel’in gerilla olduğu iddia edilen nişanlısı ile yıllar önce, HDP açıklamasına göre çözüm süreci döneminde, çekildiği fotoğrafların servis edilmesi oldu. Fotoğrafların 2017 yılında yapılan bir hava operasyonu ile öldürülen Volkan Bora isimli PKK üyesinin üzerinden çıkan telefondan temin edildiği söyleniyor. Bu durumda bu bilginin aslında yıllardır devletin elinde olduğu ve bu zaman diliminde servis edilmesinin de irdelenmesi gerekiyor.

İHA’da yer alan habere göre, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı, Semra Güzel ile ilgili fotoğraflar, belgeler ve ifadelerin yer aldığı klasörü HDP’nin kapatılma davasına konulması için ek delil olarak hazırlayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Diğer yandan dokunulmazlığın kaldırılması için de Meclise fezleke gönderildi. Muhalefet ve iktidar partileri dokunulmazlığın kaldırılması konusunda tereddüt yaşamıyor. Önümüzdeki günlerde bu dokunulmazlığın kaldırılması dosyasının Meclis’e gönderilmesi muhtemel görünüyor. Öte yandan özü itibariyle çözüm süreci döneminde gerek getirilen yasal düzenlemeler gerekse devletin bilgisi dahilinde gerçekleştirilen bu ziyaretlerin yargılanması bir manada bu izinleri verenlerin de yargılanmasının önünü açabilir. Bu nedenle AKP’nin bu süreci nasıl yöneteceğini de takip etmek gerekiyor.

Erdoğan’dan Öcalan-Demirtaş Polemiği

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı kast ederek, “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediyor ki her yer şu anda toz pembe, onların da kendi içinde ayrı bir hesaplaşmaları var, bu hesaplaşmayı da yapacaklar” dedi. AKP’li yetkililer, Erdoğan’ın bu açıklamayı “büyük ihtimalle önüne gelen istihbarat raporlarına dayanarak yaptığını” kaydetti. Adının açıklanmasını istemeyen AKP’li bir yetkili şunları kaydetti: “Öcalan’ın çözüm sürecinde HDP’nin sorumlu davranmadığını düşündüğü ve sürecin bitmesinden Demirtaş’ı da sorumlu tuttuğu zaten bilinen bir şey. Muhtemelen Öcalan ile İmralı’da yapılan görüşmelerde bu konu yeniden gündeme gelmiş olabilir ve Sayın Cumhurbaşkanı da bu raporları okumuş olabilir.” Yetkili, önümüzdeki süreçte Öcalan’ın yeni bir mektup kaleme almasının da gündeme gelebileceğini söyledi.

HDP’nin Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Tayyip Erdoğan’ın İmralı açıklamalarına yönelik olarak “Benim için ‘kaygılanmayı’ bırak da kendi vereceğin hesabı düşün” diye yanıt verdi. Devam eden açıklamalarında ise “Yıllardır tecritte tuttuğunuz Sayın Öcalan’ın ne dediğini nereden biliyorsunuz? O halde tecridi kaldırın, Öcalan avukatları ve ailesiyle düzenli olarak görüşsün, ne söyleyeceğini hep birlikte öğrenelim” ifadelerini kullandı.

Öcalan’ın İBB seçimlerinde olduğu gibi Kürt seçmenlerden çok, Kürt siyasetini hedef alacak bir yazı yazmayı planladığı ve böyle bir yazının etkilerinin Erdoğan lehine sonuç doğurabileceği yorumları yapılıyor. Bu yorumlara ise, Kürt seçmeni ve siyasetinin hafife alınması nedeniyle karşı çıkılıyor. Her halükârda bu konuda bir gelişme olma olasılığı Erdoğan’ın Öcalan ve Demirtaş’ı karşı karşıya getirme hamlesi ile artmış görünüyor. Bu konunun spekülasyonlardan ve varsayımlardan arındırılarak tartışılmasının tek yolu Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak görüşlerini ifade edebileceği zeminin oluşturulmasından geçiyor.

HDP ve sol partiler ittifak görüşmesi

HDP’nin çağrısıyla Ankara’da bir araya gelen EMEP, EHP, Halkevleri, HDP, SMF, TİP, TÖP ve TKP ilk buluşmadan “Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsama” kararıyla çıktı. Sol Parti ise yapılan ilk toplantıya çerçevenin belirsiz olması gerekçesi ile katılmadı. TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Hedefimiz, üçüncü bir ittifak ile en az yüzde 3 oy alarak parlamentoda grup kurmak” dedi.  HDP Eşgenel Başkanı Sancar ise “Bütün mağdurları, bütün ezilenleri, ötekileştirenleri kapsayacak bir ittifak olmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı. HDP’nin son anketlere göre baraj sorunu olmadığı, hatta Bekir Ağırdır’ın ifadesi ile yüzde 15’leri zorlayacak bir oy potansiyelinin olduğu iddia ediliyor. HDP’nin ittifak kurmayı planladığı partilerle oy ve toplumsal kesim temsiliyetini ne kadar artırabileceğini, bu ittifaka giren siyasetlerin HDP ve Kürt hareketi ile ilgili rezervlerini, söylemlerini ne ölçüde koruyacaklarını da takip etmek gerekiyor.

Boğaziçi Üniversitesi’ne müdahaleler sürüyor

Boğaziçi Üniversitesi’nde Fen Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Eğitim Fakültesi dekanları, YÖK kararıyla görevden alındı. Rektör Naci İnci yaptığı açıklamada “Üniversitemizin Eğitim F., Fen Edebiyat F., İktisadi ve İdari Bilimler F. dekanları hakkında görevleri ile ilgili işledikleri disiplin suçları nedeniyle açılan soruşturmalar sonucu, YÖK görevde bulunan üç öğretim üyesinin dekanlık görevinden alınmasına karar vermiştir” ifadelerini kullandı. Öğrenildiği kadarı ile dekanlar hakkında açılan soruşturma yeni başlatılmıştı ve henüz soruşturma dosyalarında bir karar verilmemişti. Rektör Naci İnci’nin buna karşın masumiyet karinesine aykırı şekilde dekanları peşinen suçlu ilan ettiği açıklaması ayrı bir garabet olarak ortada duruyor.

Dekanların bu görevden alma işlemine karşı dava açtığı öğrenilirken, dekanların görevden alınmasına dayanak gerekçe ise, ‘işledikleri disiplin suçları’ diye belirtilen muğlak sebep dışında henüz öğrenilemedi. Ayrıca görevden alma işleminin dayanağı da henüz açıklanmadı. Dolayısı ile henüz kesinleşmemiş bir soruşturmaya dayalı olarak görevden alma işleminin gerekçesini de öğrenmek gerekiyor.

Bilimsel ve akademik özerkliğe aykırı müdahaleler eşliğinde birinci yılını dolduran Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan müdahalelerin üniversite üst yönetimini kontrol etme hedefiyle devam edeceği görülüyor. Öğrenci muhalefeti ise pandemi ve disiplin soruşturmalarının eşliğinde gözle görünür ölçüde zayıfladı. Akademisyenler bu müdahalelere karşı mücadelelerini sürdürmekle birlikte meydana gelen gelişmeleri, direnişin iradesini kırmaya yönelik hamleler olarak da okumak gerekiyor. Bu nedenle öğrenciler ve akademisyenlere yönelik disiplin soruşturmaları, görevden uzaklaştırma uygulamaları, kadrolara açıktan atamalar gibi uygulamaların devamı gelebilir. Bu hamlelere karşın, direnişin ne ölçüde ve ne şekilde sürdürülebileceğini de ülkenin gündemi belirleyecek gibi görünüyor.

Sezen Aksu’ya dini değerleri aşağılama ithamı

Sezen Aksu’nun ‘Şahane Bir Şey Yaşamak’ adlı şarkısındaki ‘Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e’ sözleri hakkında bir grup insan adına Av. Mikail Yılmaz suç duyurusunda bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” derken, Bahçeli de Sezen Aksu’yu hedef aldı. Diyanet, ‘Şahane Bir Şey Yaşamak’ şarkısı nedeniyle hedef gösterilen sanatçı Sezen Aksu ile ilgili adını anmadan “Dini şahsiyetlerle ilgili özensiz tutum saygısızlıktır” açıklaması yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘dillerini koparırız’ diyerek hedef gösterdiği Sezen Aksu hakkında suç duyurusunda bulunan 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu üyeleri “İçişleri Bakanı’mızın da dediği gibi, beyinlerine sıkacağız, kafalarına. İnlerinde hepsini ezeceğiz” ifadelerini kullandı. Sezen Aksu’nun Beykoz Kanlıca’daki evinin önünde 20 kişilik bir grup toplandı ve Biz buraya bu Milletin ve bu Ümmetin haklı sesi olmaya ve bu kalenin de İslam’ın son kalesi olduğunu dosta düşmana haykırmaya geldik” ifadelerini kullandı.

Muhalefet partilerinin bu olayı Erdoğan’ın gündem değiştirme çabası olarak gördüğü söylenebilir. Ali Babacan ve Ekrem İmamoğlu ise diğer siyasilere göre daha net açıklamalar yaptı. Toplumun değişik kesimlerinden Sezen Aksu’ya destek açıklamaları gelirken, en etkili çıkış bizzat Sezen Aksu’dan geldi. Yazdığı şarkı sözü ile kendisine türlü işkence ve zarar verme tehditlerinde bulunanlara “…Beni öldüremezsin, sesim, sazım, sözüm var benim, ben derken ben herkesim…” sözleri ile yanıt verdi.

Ülkede laikliğin ve ifade özgürlüğünün geldiği noktayı gösteren bu gündem bir süre daha tartışılacak gibi görünüyor. Sonraki gündem tartışmalarında bu konuyu ele almaya devam edeceğiz.

 

EKONOMİ GÜNDEMLERİ

Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve Enflasyon

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 20 Aralık 2021’de açıklanan yeni ekonomi politikasına dair adlandırma ve tanımlamalarda yeni bir kavram daha ortaya atıldı. MÜSİAD’ın Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısına katılan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “üretimi, ihracatı önceleyen, cari işlemler fazlası vermeye yönelik Türkiye Ekonomi Modelini uygulayacaklarını belirterek, ortodoks ekonomi politikasının temel araçlarını kullanmak zorunda olmadıklarını, ortodoks politikaları bir tarafa koyduklarını, farklı politikalarla ekonomiyi yöneteceklerini, heterodoks politikalar olarak adlandırdığı bu modelde eklektik olmayı, ülkenin gerçeklerine, iç dinamiklerine uygun bir şekilde maliye ve para politikalarını da birlikte yürüterek, bütçe disiplininden taviz verilmeyeceğini” belirtti. Ancak rakamlar KKM hesabına ilginin beklendiği kadar olmadığını gösteriyor. Bakan Nebati’nin açıklamasına göre KKM hesaplarının büyüklüğü 131 milyar TL’yi aştı. Bu miktarın döviz hesaplarındaki çözülmeden değil, büyük oranda mevcut TL hesaplarından geçişlerden kaynakladığı belirtiliyor. KKM hesaplarını daha cazip hale getirmek için düzenleme esaslarında değişikliğe gidildi ve yeni düzenlemeyle, ilk etapta kapsam dışı bırakılan şirketlere de döviz korumalı TL hesabı açma hakkı sağlandı. Bununla da yetinilmeyerek KKM hesabı açan şirketlere vergi muafiyeti de getirildi. Buna karşın hedeflenen mevduat rakamlarına ulaşılamadığı görülüyor. Kulis bilgilerine dayanan haber analizde Reuters, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kur korumalı hesabın halka yeterince anlatılamadığını düşündüğünü iddia etti.

Diğer yandan, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye ekonomisine ilişkin yaptığı analizde, “enflasyona ve kurdaki değer kaybına karşı mali politikaların kullanılmasının, kredi notunda pozitif faktör olan kamu maliyesinde yük oluşturabileceği vurgulandı. Artan enflasyon ve heterodoks politikalar, makroekonomik ve finansal riskleri artırıyor. Enflasyon ve kurdaki değer kaybının etkisini sınırlamaya çalışan mali önlemler, Türkiye’nin kuvvetli tarafı olan kamu maliyesi üzerinde baskı oluşturabilir” dendi. Yapı Kredi Bankası’ndaki hisselerini Şubat 2020’de Koç Holding’e devrederek Türkiye piyasasından neredeyse tamamen çıkan Unicredit de, “Dolar/TL’nin 2022 sonunda 18 seviyesine yeniden ulaşacağını öngörürken, enflasyonun 2022’nin büyük bir kısmında yüzde 50’nin üzerinde kalmaya devam edeceğini yıl sonundaysa gerileyerek yüzde 37’ye düşeceğini savundu.”

“Bank of America (BofA), yayımladığı bir araştırma raporunda, kur korumalı Türk lirası mevduat hesabı uyguşlamasının mali olarak sürdürülebilir olmadığını vurguladı. Merkez Bankası’nın doğrudan döviz müdahalesiyle toplamda 7,3 milyar dolarlık satış yaptığını hatırlatan BofA, kur korumalı Türk lirası mevduat hesabı uygulaması için ihtiyaç duyulması halinde daha fazla rezerv kullanılabileceğinin işaretinin de verildiğini belirtti. Raporda yer verilen analizde, Türkiye’de enflasyonun 2022 yılında ortalama yüzde 52,6 olacağı, yıl sonunda ise yüzde 40 seviyesinde gerçekleşeceği öngörüldü.

Enflasyonu düşürmek için girdi fiyatlarını düşürecek mali önlemlerin ve KDV indirimlerinin gelebileceğini belirten BofA, bu tarz önlemlerin kura bağlı olan fiyatlar üzerinde sınırlı bir etkisi olacağını ve mali bir yük yaratacağını vurguladı. Türk lirasındaki likidite sıkışıklığının kredi garanti fonu ve kamu bankalarına sermaye enjeksiyonlarıyla çözülebileceğini belirten BofA, bunun Türk lirasındaki değer kaybını artırabileceğini ifade etti”. Özellikle yeni yılın ilk saatlerinde enerji fiyatlarına yapılan yüksek zamların da etkisiyle önümüzdeki ay gerçekleşecek ÜFE’nin 90%’ları aşması, sonraki aylarda ise 3 basamaklı ÜFE rakamları görmek sürpriz olmayacaktır.

MESS Sözleşmesi

Geçen dönemin ekonomi alanındaki diğer bir önemli gündem maddesi, Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş ile MESS arasında sonuçlanan toplu iş sözleşmesi görüşmeleriydi. “Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş tarafından yapılan ortak açıklamada “Birinci 6 ay herkesin saat ücretlerine yüzde 10 artı 3 lira 70 kuruş seyyanen zam alınmıştır. Bunun MESS ortalamasındaki karşılığı yüzde 27.44’tür. İkinci 6 ay herkesin saat ücretlerine yüzde 30 oranında zam yapılacaktır. Enflasyonun bu oranın üzerinde gerçekleşmesi durumunda, enflasyon oranı geçerli olacaktır. Sözleşmenin üçüncü ve dördüncü 6 aylarında ise enflasyon oranında artış yapılacaktır” denildi. Sosyal haklarda ise ilk yıl yüzde 35, ikinci yıl enflasyon oranında artış yapılacağı duyuruldu. Açıklamada, herkese ocak ayında 400 liralık erzak çeki verileceği de ifade edildi”.  Sendikaların kabul ettiği şartlar işçiler arasında ciddi bir rahatsızlık yarattı. Artan enflasyonla birlikte dile getirdikleri sözleşme taslağının yenilenmesi talebinin görmezden gelindiğine dikkat çeken işçiler sözleşmenin kendilerine sorulmadan gece yarısı imzalanmasına da tepki gösterdiler. “Mersin’deki Çimsataş metal fabrikasında sözleşmenin imzalandığını duyan işçiler gece vardiyasında dövme bölümünde işi 2 saat durdurdu. Eylemler, sabah vardiyası ve 16 vardiyasının da katılmasıyla birlikte iş bırakmaya dönüştü”.

Konut Satışları Düştü

Türkiye İstatistik Kurumu, geçen yılın aralık ayı ve 2021 yılına ilişkin konut satış istatistiklerini açıkladı. Buna göre, konut satışları 2021’de bir önceki yıla göre yüzde 0,5 azalışla 1 milyon 491 bin 856’ya düştü. Buna karşılık yabancılara yapılan konut satışları 2021’de bir önceki yıla göre yüzde 43,5 artışla 58 bin 576 olurken, ilk sırayı 10 bin 56 konutla İran vatandaşları aldı. Özellikle döviz kurlarının tepe yaptığı Aralık 2021’de yabancılara yapılan konut satışları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 77,1 artarak 7 bin 841 oldu.

DIŞ POLİTİKA GÜNDEMLERİ

Bu dönemin dış politika gündemlerini Irak ve Suriye Kürt bölgelerinde önemli gelişmeler, ABD’de gerçekleşen saldırılar, Avrasya bölgesinde Kazakistan’daki gelişmelerin yanı sıra Rusya-Batı arasındaki Ukrayna kaynaklı gerilimin tırmanması oluşturdu.

Irak ve Suriye Gündemi

Türkiye ilk defa Kobanê’ye saldırı düzenledi.

Türkiye’nin 8 Ocak’ta Kobanê kent merkezi ve köylerine yönelik gerçekleştirdiği saldırılarda 1 kişinin yaşamını yitirdiği, 13 kişinin de yaralandığı bildirildi. Kobanê kent merkezine yönelik gerçekleştirilen ve 2 kişinin yaralandığı saldırının nasıl gerçekleştiğine ilişkin bilgi edinilemedi. Ardından Kobanê ile Gire Spî arasında bulunan Qeremox, Xanê, Til Hacib, Serzori ve Gultepe köylerine dönük top saldırısı gerçekleştirildi. Saldırıda 1 yurttaşın yaşamını yitirdiği aralarında 4 yaşında bir çocuğun da olduğu az 11 kişinin de yaralandığı bildirildi.

2021 sonbaharında ciddi bir şekilde gündeme getirdiği Rojava operasyonu konusunda halen Rusya ve ABD’den onay alamayan Türkiye’nin bölgede Kürtlere yönelik devreye soktuğu farklı türden saldırıların şiddetini artırdığı görülüyor. Temelde ABD izninin dışında bir harekât gerçekleştiremeyen Türkiye Rojava’ya özel dışarıdan taciz ve saldırılarda bulunmaya, bu bölgeyi zayıflatmaya çalışıyor. Türkiye’nin bölge halkına yönelik “göçertme” politikalarını da devreye soktuğu iddia ediliyor. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Türkiye’ye bağlı yerel örgütlerin bölgeyi boşaltmak amacıyla Rojava halkını göçe teşvik eden faaliyetlere giriştiğini ileri süren Cizre Bölgesi Göç ve Mülteciler Yönetimi Eş Başkanı Fîroşah Remedan yurttaşlara topraklarınızı terk etmeyin çağrısı yaptı.

Öte yandan Kuzey ve Batı Suriye’de de önemli gelişmeler gözleniyor:

8 Ocak günü Girê Spî (Tel Abyad) kentinde meydana gelen patlamada Türkiye ordusundan 3 asker yaşamını yitirdi 1 asker ise yaralandı. 13 Ocak günü Efrîn ve Serêkaniyê’de sebebi belirlenemeyen şiddetli patlamalar meydana geldi.

Efrîn kent merkezinde neden kaynaklandığı konusunda bilgi edinilemeyen şiddetli patlamanın yanı sıra sabah saatlerinde de Ezaz’da IŞİD’e ait bir araç patladı ve arkasından El Bab’da da bir patlama yaşandı. Serêkaniyê’nin Miheta Mahallesi’nde de şiddetli bir patlama yaşandı. Patlamanın nedeni öğrenilemedi. Patlamada maddi hasar oluştuğu belirtildi. Öte yandan Efrîn İnsan Hakları Örgütü 2022 yılının ilk günlerinde Türkiye ve desteklediği paramiliter güçlerin 25 kişiyi kaçırdığını açıkladı.

KDP’nin özgürlük hareketi karşıtı işbirlikçi tutumu devam ediyor

KDP, HPG’lilerin cenazelerini alıkoyarak 137 gündür ailelerine vermedi. Türkiye’nin “sınır ötesi” operasyonunda yer alan KDP bağlı silahlı özel güçlerin, Xelîfan alanında 28-29 Ağustos’ta kurduğu pusuda, 5 HPG’li yaşamını yitirmiş, bir kişi de yaralanmıştı. KDP’nin alıkoyduğu cenazeleri almak için Kuzey ve Doğu Suriye’nin Cizîrê Kantonu’nda Sêmalka Sınır Kapısı üzerinden Federe Kürdistan Bölgesi’ne geçmek isteyen aileler, KDP güçleri tarafından engellenmişti. Cizre Bölgesi Şehit Aileleri Meclisi ve HPG’lilerin aileleri, 5 Ekim 2021’de engellemeler üzerine Sêmalka Sınır Kapısı’nda çadır kurarak, nöbete başladı. Nöbet eylemi 100. gününü geride bıraktı.

Öte yandan BM gözetimindeki Maxmur (Mahmur) Kampı’na karşı 900 gündür devam eden ve halkın özellikle eğitim ve sağlık hakkının gaspına yol açan ambargoda Türkiye ve KDP’nin işbirliğinin etkisini sürdürdüğü görülüyor. Maxmur (Mahmur) Kampı’ndaki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Weysî Tallî, ambargonun Türkiye’nin istekleri doğrultusunda ve KDP ve Barzani ailesi tarafından uygulandığını, Hewlêr, Duhok, Zaxo ve KDP’nin kontrolü altındaki diğer illerde çalışan bütün Mahmurlular’ın işlerinden çıkarıldığını dile getiriyor.

Bu arada Şengal’de de bazı hareketlenmeler gözleniyor. Bağdat-Hewlêr hükümetleri arasında 9 Ekim 2021’de varılan anlaşma kapsamında Şengal’deki hareketliliğini son günlerde artıran Irak ordusunun, Şengal Ezidxan Asayişi’ni tehdit ettiği belirtildi. Daha önce de KDP yönetimi tehditlerde bulunmuş, Irak ordusuna Şengal’i işgal etmesi için çağrı yapmıştı. Şengalliler de yol kesme eylemleri ile karşılık vermişti. 18 Ocak’ta, Irak güçlerinin bölgedeki hareketliliğini takip etmek üzere Şengal’e giden gazeteciler gözaltına alındı.

Türkiye’nin KDP’nin desteklediği bu hareketlerde başrol oynadığı biliniyor. Olası bir seçim öncesi dışarıda başarı arayan AKP-MHP ittifakının KDP’yi kullanarak bölgede karışıklık yaratmaya çalıştığı görülüyor. Fakat bunun aynı zamanda bir devlet politikası olduğunu, (devletin özgürlük hareketine karşı her bölgede savaştığını) ve sadece seçime dönük bir çalışma olarak görmenin yeterli olmadığını söyleyebiliriz.

ABD’de neler oluyor?

Son dönemde ABD’de, seçim yenilgisini kabul etmeyen eski başkan Trump’ın destekçilerinin düzenlediği Kongre baskınının birinci yıl dönümünde, bir “iç savaş” ihtimali tartışmaya başlandı. Yaşanan bazı olaylar “iç savaş” endişelerini destekleyen örnekler teşkil etti. 10 Ocak’ta ABD Kara Kuvvetleri Komutanlığı, özel kuvvetlere yeni katılacak askerleri “gerçek bir gerilla savaşı senaryosunda test etmek üzere”, Kuzey Carolina ve Güney Carolina eyaletlerinin 28 ilçesinde gayrinizami harp tatbikatı gerçekleştirme kararı aldı. 16 Ocak’ta FBI, Kongre baskını soruşturması kapsamında milis grubu Oath Keepers’ın kurucusu Steward Rhodes’u gözaltına aldı. 15 Ocak’ta ABD’nin Oregon eyaletine bağlı Eugene kentindeki bir konser salonunun otoparkında silahlı saldırı dehşeti yaşandı. Eugene Polis Departmanı tarafından yapılan açıklamaya göre bir saldırganın ateş açması sonucu 6 kişi yaralandı. ABD’nin Teksas eyaletinde silahlı bir saldırgan, 16 Ocak’ta sabah ayini sırasında bir sinagogda haham dahil dört kişiyi rehin aldı. Rehineler 10 saat sonra kurtarılabildi, saldırgan öldürüldü. Bu gelişmelerin ABD’de yıllık enflasyonun, Haziran 1982’den bu yana en yüksek seviye olan yüzde 7 olarak gerçekleştiği bir dönemde cereyan ettiğini de not etmemiz gerekiyor.

Halkbank davası ABD Yargıtayı’na taşındı

İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarını delmekle suçlanan Halkbank ile ilgili dava süreci, Yüksek Mahkeme’ye itiraz başvurusu nedeniyle donduruldu. Yapılan açıklamada, Yargıtay aşaması bitene kadar bölge mahkemesindeki yasal sürecin askıya alınacağı belirtildi. İstinaf mahkemesine yapılan itirazlar geçen ay reddedilmişti. Şimdi de bu karar temyiz edileceğinden, bankanın temyiz sürecinde davanın Bölge Mahkemesi’ne geri gönderilmesinin durdurulması yönündeki talebi kabul edilmiş oldu.

Davada yeni bir aşamaya geçildiği anlaşılıyor. Bu davanın sonucunun değişeceği anlamına gelmese de ABD yönetiminin Türkiye ile yaşanan bu konudaki krizi epeyce bir süre ötelemiş olduğunu söyleyebiliriz.

Kazakistan’da “normalleşmeye” doğru

Kazakistan’da hükümetin sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) fiyatlarını yükseltmesinin ardından ülkede çeşitli yerleşim birimlerinde başlayan protestolar kısa sürede ülke geneline yayılmıştı. Kazakistan Hükümeti göstericilerle görüşmüş, gaz fiyatları düşürülmüş ve göstericilere ceza uygulanmayacağı sözünü verilmişti. Bununla birlikte, gösteriler daha genel bir nitelik kazanarak toplumsal eşitsizlik, yolsuzluk ve siyasal sistemle ilgili sorunların protestosuna dönüşmüştü.

Bu dönemde hükümetin istifasıyla başlayan gelişmeler sonrası genel durumun Rusya’nın kontrolünde “normalleşmeye” geçildiği görülüyor:

5 Ocak’ta ülkede OHAL ilan edilmesinin ardından ilk ciddi müdahale, 6 Ocak’ta Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) barış gücünde yer alan Rus ve Belarus gücünün ilk birlikleri tarafından gerçekleştirildi. Almatı kentinde silahlı çatışmalar ve şiddetli patlamalar yaşandı. Ardından 9 Ocak’ta Kazakistan Devlet Başkanlığı, şiddete dönüşen zam eylemlerinden sonra istikrar sağlandığını duyurdu. Açıklamada, stratejik tesislerin Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü kontrolünde olduğu belirtildi. 11 Ocak’ta yeni Başbakan Alihan Smailov atandı. Smailov, “Vatandaşların tüm yasal talepleri kayda alınacak ve uygulanacak” dedi. Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev ise Rusya destekli barış gücü askerlerinin iki aşamalı bir şekilde en fazla 10 gün içerisinde çekileceğini söyledi. Kazakistan’a gönderilen Rus hava indirme birliklerinin ilk gruplarının 13 Ocak 2022’de ülkeden ayrılmaya başladıkları duyuruldu. Daha sonra, protestolar ve şiddet olaylarıyla birlikte uygulanmaya başlanan OHAL, 18 Ocak gecesinden itibaren sonlandırıldı.

Bu süreçten, “Kazakistan devletine yönelik tehdidi, dış ve iç güçler yaratmıştır; mesele gaz fiyatları değil” ifadelerini kullanan Putin’in ve genel olarak da Rusya’nın kazançlı çıktığını söyleyebiliriz. Rusya Avrasya’daki hakimiyetini bir kez daha teyit etmiş oldu.

Gelinen noktada halkın önemli bir bedel ödediği de görülmekte. Halk protestolarında gözaltına alınanların sayısının 12 bine ulaştığı açıklandı. Olağanüstü hal sırasında 19’u kolluk kuvvetlerinden toplam 225 kişinin yaşamını yitirdiği iddia edildi. Yaşamını yitiren çok sayıda kişinin başlarından tek kurşunla öldürüldüğü görüldü.

 

ABD-Ukrayna-Rusya gündemi

ABD-NATO ve Rusya arasında Ukrayna gerilimi bu dönemde tırmanarak devam etti. Bu dönemde gerilimi daha fazla tırmandırmaya başlayan tarafın Ukrayna’yı askeri olarak destekleyen ve bu ülkeye askeri birlikler ve füzeler yerleştirme, askeri ittifakın bir üyesi haline getirme planlarına sahip olan NATO ve Batı ülkeleri olduğunu söyleyebiliriz.

12 Ocak’ta NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya-NATO Konseyi toplantısını değerlendirdiği açıklamasında “Rusya’nın Ukrayna konusunda veto hakkı yok. NATO açık kapı politikasını teyit etti.” sözleriyle Batı kanadının duruşunu ifade etmiş oldu. Rusya’nın ise aynı toplantıda yasal bağlayıcılığı bulunan güvenlik garantileri, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlememesi, Ukrayna’nın ittifaka üye olmayacağına ilişkin taahhüt ve NATO’nun 1997’den sonraki genişleme politikaları çerçevesinde Doğu Avrupa ülkelerine yerleştirdiği silahlar ile askeri tesislerin geri çekilmesi gibi şartları yinelediği görüldü. NATO kanadının da Rusya’dan Gürcistan, Moldova ve Ukrayna’daki güçlerini çekme çağrısında bulunduğu bildirildi. Toplatıda Stoltenberg, NATO’nun Moskova’yla silahların denetimi, füze konuşlandırmaları ve güven artırıcı önlemler gibi konularda daha çok görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Rusya, buna yanıt vermek için zaman istediğini ekledi. Buna karşın bir hafta sonra, 17 Ocak’ta, ABD Başkanı Joe Biden’ın Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın, diplomatik görüşmelerin devam edeceğini belirttikten sonra, “Askeri çatışma olasılığı çok büyük” ifadesini kullanması dikkat çekti. ABD kaynakları ayrıca Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri gücünü 110 bine çıkardığını, Asya tarafındaki askeri gücünü Batı’ya kaydırmaya hazırlandığını ileri sürdü. Ertesi gün Rusya’nın, “askeri tatbikatlar” gerekçesiyle Ukrayna’nın kuzey komşusu Belarus’a asker taşımaya başladığı iddia edildi. Aynı gün NATO ile Ukrayna arasında Ukrayna’nın devlet kurumlarına düzenlenen siber saldırıların ardından geliştirilmiş teknolojik işbirliği anlaşması imzalandı. Buna karşılık Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Küba ile Venezuela’ya nükleer başlıklı füze yerleştirebileceği mesajını verdi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise “Rusya çok tuhaf tavır sergiliyor. Ukrayna krizinin fitilini Batı değil, Rusya 2014 yılında ateşledi. NATO’ya üye olan ülkelerden silahların geri çekilmesi talebi saçma bir talep” açıklaması yaptı.

Böylece taraflar arasındaki kriz yeni bir boyut kazanmış oldu. Ardından İngiltere’nin daha fazla silah yardımı yapacağı açıklaması ve Kanada’nın Ukrayna’ya özel kuvvet göndereceği haberlerine Almanya’nın Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması durumunda Kuzey Akım 2 projesini duruduracağı açıklaması eklendi. Bu gelişmeler Batı cephesinin giderek konsolide olduğunu gösterdi. Önümüzdeki dönem krizin daha da tırmanacağını öngörmek zor değil. Her şeye karşın şimdilik “sıcak çatışma” olasılığı yok denemese de diplomatik yolların hâlâ devrede olduğunu söylemek mümkün.

Diğer gündemler

Döneme ilişkin ana başlıklar arasında yer almasa da kayda geçirmek üzere iki önemli gelişmeyi not etmemiz gerekiyor:

  • ABD’de Joe Biden yönetimi, İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan’ın ‘‘East Med’ hattı ile üç ülke üzerinden Avrupa’ya doğalgaz taşınması fikrine şerh düştü. İlgili ülkelerde şaşkınlıkla karşılanmasına ragmen birkaç gün sonra Yunanistan basınında, ilgili ülkelerin şirketleri Total Energies, Exxon Mobil ve Hellenic Petroleum ortak girişiminin Girit çevresindeki sismik araştırmaları ve sondaj çalışmalarını askıya aldığı duyuruldu.

Oldukça pahalı bir yol olan bu hattın devreye alınmasının şimdilik durdurulması, gerçekleşmesi durumunda bypass edilecek olan Türkiye açısından olumlu algılandı. Biden yönetiminin bu kararı Türkiye ile ilişkilerini dikkate alarak mı verdiği yoksa ekonomik çıkarlar gereği mi (çok pahalı olan) bu yolu tercih etmediği henüz belirginleşmedi.

Olay, bölgede son yıllardaki en kapsamlı saldırı olması itibarıyla dikkat çekti.