Bu değerlendirme yazısı yazılırken linkte bulunan haber akışından faydalanılmıştır.

 

İÇ POLİTİKA

Ateşkes sona erdi

8 Haziran 2023’te gerçekleşen MGK toplantısı alınan kararlar açısından yeni dönemin ipuçlarını veriyor. Özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğünün, kalıcı barış ve istikrarın tesisinin terör örgütlerinden temizlenmesi ile mümkün olacağına yapılan vurgu, sınır ötesi operasyonlara hız kesmeden devam edileceğinin bir işareti olarak yorumlanabilir.  Devletin operasyonlara devam kararının ardından, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, 6 Şubat’taki Maraş merkezli depremlerin ardından ilan ettiği “eylemsizlik” sürecini, Türkiye’nin artarak süren saldırılıları ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılmasını gerekçe göstererek sonlandırdığını açıkladı.

Konser yasakları ile had bildirme

İktidarın seçim sonrasında attığı adımlar, ‘kim olursan ol, ya biat edeceksin ya da sessiz kalacaksın aksi durumda cezalandırılıp dışlanacaksın’ çerçevesinde ilerlemeye devam ediyor. Bunun etkilerini kültür sanat alanında görmeye başladık. Bu anlamda 61. Uluslararası Bursa Festivali kapsamında 29 Temmuz Cumartesi günü sahne alacak sanatçılar arasında yer alan Hüseyin Turan seçim sürecindeki açıklamaları nedeniyle, konser programından çıkartıldı.

PowerTürk Müzik Ödülleri Töreni’nde aldığı ödül sonrası yaptığı konuşmada kadın cinayetlerine dikkat çeken Melek Mosso‘nun sahne aldığı konser nedeniyle eleştirilen Tekirdağ Süleymanpaşa’nın AKP’li Belediye Başkanı Cüneyt Yüksel, AK Parti Genel Merkezi’ne çağrıldı. Savunması istenen Yüksel sonrasında istifasını verdi.

Melike Şahin ve Mabel Matiz de Elle Style Awards Ödül Töreni’nde yaptıkları konuşmalar nedeniyle hedef gösterilmişlerdi. 19 ve 30 Haziran tarihlerinde Denizli Açık Hava Tiyatrosu’nda özel bir şirket tarafından organize edilen Mabel Matiz ve Melike Şahin konserleri Denizli Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından iptal edildi. Melike Şahin’in Bursa Festivali kapsamındaki konseri, Hüseyin Turan’ınki gibi programdan çıkarılmıştı.

Had bildirme sadece popüler şahsiyetlerle sınırlı kalmadı. İstanbul’da Sarıyer Emirgan İlkokulu’nda karne dağıtımı için yapılan gökkuşağı renkli süslemeler Ankara Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Melih Gökçek tarafından LGBTİ+’ları çağrıştırdığı iddiasıyla Twitter’da hedef gösterilince, okul müdürü Emine Kızıldağ ve öğretmen Emine Yahşi açığa alındı.

Yeni dönemde LGBTİ+ bireyler ve düşüncelerini açıkça ifade edebilen insanlar terörist muamelesi görecek gibi görünüyor. Biat edenlerin bile kimi durumda affedilmediği bir ortamda hâlâ muhalif pozisyonunu korumaya çalışanların, sanatçı dayanışması geliştirmesi hayati önemde.

Hukuk alanında da bir restorasyon olur mu?

Ekonomi alanında sıkça gündeme gelen ortodoks politikalara dönüş hukuk alanında da olabilir mi? Görünen o ki, demokratik hukuk devletinden gittikçe uzaklaşılacak. Geçtiğimiz dönemde yaşananlar bu görüşü destekler nitelikte. Örneğin, TİP milletvekili Can Atalay hâlâ serbest bırakılmıyor. Meclis Başkanlığı konuyu Yargıtaya’a havele ederken, Yargıtay yapılan başvuruyu ele almakta yavaş davranıyor.

Benzer bir durum Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinde de yaşanıyor. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Galatasaray Meydanı’ndaki oturma eylemlerinin yasaklanmasıyla ilgili verdiği “ihlal” kararına rağmen Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’na çıkma talepleri yine engelleniyorlar ve eyleme katılanlar düzenli bir şekilde gözaltına alınıyorlar.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 14 Mayıs’ta yapılan seçimlere girmediğini gerekçe göstererek Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) hazine yardımına tedbir konulmasını ve eğer yapılmış harcama varsa bu miktarın da partiden tahsil edilmesini istedi. AYM, başsavcılığın başvurusunu oybirliğiyle reddetmesine rağmen, AKP’nin AYM’nin kararlarına karşı adımlar atma çabaları sürüyor. AKP sözcüsü Ömer Çelik kararı ‘zaaf oluşturacak bir karar’ olarak yorumlayarak bunun emarelerini vermekte gecikmedi. AYM kararına karşı gösterilen tepkilerde AYM’nin yeni rejim ile hizalanması bekleniyor.

Konu sadece AYM kararlarıyla da kalmıyor. Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gerek iş insanı Osman Kavala ve gerekse HDP eski eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş haklarında ‘ihlal’ kararları bulunuyor. Bilindiği üzere, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’ye AİHM kararlarına uyulması konusunda çağrılar yapmıştı. Bu çağrılar neticesine komitenin 12 Temmuz’daki toplantısında Türkiye’nin üyelikten çıkarılması da dahil ne tür yaptırımlar uygulanacağına dair adımlar görüşülecek.

Özetle, hukuk alanında bir restorasyon olmayacağı, rasyonel bir zemine dönülemeyeceği görülüyor.

Laiklik elden gidiyor

Geçtiğimiz dönemin diğer bir önemli gelişmesi ÇEDES projesi adı altında ilk ve orta öğretim okullarına getirilen manevi danışmanlık sistemi oldu. Eğitim-İş Sendikası’nın gerçekleştirdiği protestoya CHP’den de destek geldi. Ancak pek çok konuda olduğu gibi burada da, uygulamaya zemin sağlayan Diyanet Akademisi yasası mecliste görüşülürken muhalefetin konuyu meclis gündeminden çıkarıp halkın gündemine getirmemesi, bir anlamda halkın manipülasyonuna hizmet etmesi gözden kaçmamalı. Benzer bir durumun başörtüsü ile ilgili anayasa değişikliği ve aile yasası için de yaşanacağı açıktır. Zira bahsi geçen yasa ile İslami yaşam tarzının hukuki bir zeminde meşrulaştırılmaya çalışılacağı söylenebilir.

 

EKONOMİ

Bu dönemde ekonomi başlığı altında en önemli gelişmelerden biri, seçimler sonrası ekonomi yönetiminin değişmesiyle birlikte temel ekonomi politikalarının olmasa bile faiz ve kur politikasının değişip değişmeyeceği tartışmaları oldu. Diğer yandan ekonomideki bazı temel verilerin açıklanmasına devam edildi. Asgari ücretteki beklenen artış gerçekleşti. Uzun süreden beri ilk kez ABD ve AB’de enflasyon düşüşe geçti.

Merkez bankası, para politikaları, “rasyonel” politikalara dönüş mü?

Yeni hükümetle birlikte Merkez Bankası Başkanı olarak, hakkında ABD’de açılmış toplu davalar olduğu iddia edilen Hafize Gaye Erkan atandı. Eski Merkez Bankası Başkanı ise BDDK başkanı oldu. Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçmesiyle birlikte yapılan bu atama sonrası para politikalarında radikal değişim beklentileri tartışılmaya başlandı. Hatta Erdoğan, faiz artışı konusunda “kabullendik” açıklamasında bulundu. Birçok yabancı finans kuruluşu faizlerin ne kadar süre içinde ne kadar yükseltileceği konusunda (%15’lerden % 40’lara kadar) çeşitli tahminler yürütmeye başladılar.

Özellikle ihracatta rekabetçi bir kur yakalamak için doların 25 TL’nin üzerinde (hatta 28 TL) olması gerektiği iddia ediliyor. Bu seviyenin yakalanması için de çok hızlı bir faiz artışının gerçekleşmeyeceği tahmin edilebilir. Kur denklemindeki (ihracat rekabetini de etkileyen) etkenlerden biri de asgari ücret. 2023’ün ikinci yarısı için asgari ücret 11.402 TL olarak açıklandı. Çalışanların %78’inin asgari ücretin iki katının altında ücret aldığı Türkiye’nin, Neoliberal bakışa göre ihracatta rekabet edebilecek düşük maliyetleri yakalayabilmesi ve ihracatını artırabilmesi için asgari ücretin 400 dolar seviyesinde olması uygun görülüyor. Bu hesaba göre de doların 28 TL olması gerekiyor.

İşletmeler uzun vadeli planlar yapamıyor, ucuz üretime dayalı ihracat hedefleri var, ama o da şimdilik bu kur seviyeleri ile mümkün görünmüyor. İhracat ithalatı karşılayamıyor. İmalat sektörü düşük katma değerli, ithalata ve ucuz emeğe bağımlı imalat ile dünyada Çin’e karşı rekabet edemiyor. Çin’deki ekonomik büyümenin yavaşlaması ve yuanın dolar karşısında değer kaybetmesi Çin ürünlerinin dünya piyasalarına büyük damping ile akmasına neden oluyor ve Türk ürünleri bu ürünlerle rekabet edemiyor.

Öte yandan diğer bir döviz geliri kalemini oluşturan Turistler için Türkiye çok pahalı ve Avrupalı turistler rezervasyonlarını devalüasyondan önce kış aylarında yaptırdıkları için henüz rezervasyon oranları istenen seviyede değil.  Tüm bu açılardan bakıldığında kısa vadede devalüasyon kaçınılmaz görünüyor.

TÜSİAD’ın da desteğini alan Mehmet Şimşek’in gelişi ve şu ana kadar yaptıkları, 2021 sonundan itibaren “dönüş yok” vurgusuyla pazarlanan ve yeni ekonomi modeli olarak sunulan düşük faiz, yüksek enflasyon ve yüksek istihdam politikasına bir mola verileceğine işaret ediyor. Özetle Türkiye’nin Mehmet Şimşek liderliğindeki yeni ekonomi yönetimiyle düşük faiz politikasından en azından bir süre, uzaklaşması bekleniyor. Bunun Türkiye’ye girebilecek uluslararası sermayeyi çeşitlendirip bollaştıracağı düşünülüyor. Bu uygulama belki bir yıl sürdürülebilirse bu tür bir bollaşmanın mümkün olacağı söylenebilirdi. Ancak yaklaşan yerel seçimler, Erdoğan yönetiminin dayandığı sınıfsal taban ve mevcut iktidar bloku dengeleri düşünüldüğünde ara dönemin uzun sürmeyebileceği, temelde kredi bazlı büyüme ve tüketim ekonomisinin devam edeceği tahmininde bulunabiliriz. İktidarın 2019 yerel seçimlerinden ders alıp 2023 seçimleri öncesi küçülmeye ve dolayısıyla en önemlisi işsizliğin büyümesine izin vermemesinin seçimlerde çok işine yaradığı görülüyor. Yerel seçimler öncesinde iktidarın tekrar bir daralma ve işsizlik artışına katlanamayacağını öngörebiliriz.

Ekonomide ciddi bir yapısal dönüşüm beklenmiyor. Otoriter sistem devam ettiği sürece ekonomide bir iyileşme görmek pek mümkün değil. Ekonomideki yapısal-kurumsal çöküşün devam edeceği söylenebilir.

Gelen veriler iyiye gidişi göstermiyor

Bu dönemde açıklanan istatistikler içinde pek olumlu bir verinin geldiği söylenemez.

Merkez bankası verileri alarm vermeye devam ediyor. Yapılan hesaplamaya göre, Merkez Bankası’nın Aralık 2021’den bu yana döviz satışları 199 milyar doları buldu. Seçim öncesi Nisan ve Mayıs’taki müdahalenin boyutu ise 52 milyar dolar. MB tarafından Haftalık Para ve Banka İstatistikleri yayımlandı. Buna göre, 2 Haziran itibarıyla MB brüt döviz rezervleri, 58 milyar 240 milyon dolar oldu. Altın rezervleri ise 42 milyar 246 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Böylece MB toplam rezervleri 100 milyar 486 milyon dolar oldu. Net rezervler ise eksi 4,4 milyar dolardan eksi 5,7 milyar dolara gerileyerek tarihinin en düşük seviyesine indi.

Merkez Bankası, nisan ayına ilişkin ödemeler dengesi verilerini açıkladı. Buna göre, Türkiye ekonomisi Nisan’da aylık bazda 5 milyar 404 milyon dolar açık verdi. Altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı ise 480 milyon dolar açık kaydetti. Böylece Türkiye ekonomisi 18 ay üst üste aylık cari açık vermiş oldu. Cari işlemler hesabı yılın ilk ayında (Ocak-Nisan) 29,73 milyar dolar açık verirken, yıllıklandırılmış cari açık 57,8 milyar dolarla 2012 Temmuz ayından bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, mayıs ayına ilişkin bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. Buna göre, merkezi yönetim bütçesi mayısta 118 milyar 906 milyon lira fazla verdi. Bütçe, Ocak-Mayıs döneminde ise 263 milyar 590 milyon lira açık verdi.

TÜİK’in açıkladığı verilere göre, nisan ayında dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 10,2’ye, geniş tanımlı işsizlik oranıysa yüzde 23,8’e yükseldi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,1 iken kadınlarda yüzde 14,3 oldu. Diğer bir TÜİK açıklamasına göre, sanayi üretimi Nisan’da aylık bazda yüzde 0,9 azaldı. Yıllık olarak da sanayi üretiminde yüzde 1,2’lik düşüş oldu.

ABD ve AB’de enflasyon düşüşe geçti

ABD’de enflasyon Mart 2021’den beri en düşük seviye olan yüzde 4’e geriledi. Bunun üzerine ABD Merkez Bankası, 15 ay sonra ilk kez politika faizini değiştirmedi ve yüzde 5-5,25 aralığında sabit tuttu. EURO bölgesinden de durgunluk hatta küçülme haberleri geldi. Avrupa İstatistik Ofisi’nin revize ettiği verilere göre, 19 ülkeden oluşan Euro Bölgesi yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,1 küçüldü. Üst üste iki çeyrek yaşanan küçülme nedeniyle Euro Bölgesi teknik resesyona girmiş oldu.

ABD’de enflasyonun ve dolaylı olarak da faizlerin düşme eğiliminin güçlenmesi, hemen olmasa da bir süre sonra Türkiye gibi çevre ülkelere kısa vadeli sıcak sermaye akışını teşvik edebilir. Ancak bu durumda uluslararası sermaye faiz gelirlerinin yüksek olduğu ve istikrar vadeden ülkeleri tercih edecektir. Türkiye’nin bu çerçevede iyi bir adres olup olmayacağını izlemek gerekiyor. Avrupa ekonomisindeki küçülmenin de Türkiye’nin ihracatını zayıflatacağı için olumsuz etkide bulunacağını söyleyebiliriz. Çin için yukarıda söylediklerimizi de dikkate alırsak, özetle ekonomide uluslararası koşulların Türkiye lehine şu an için pek olumlu olmadığını söyleyebiliriz.

 

DIŞ POLİTİKA

Yeniden Astana’ya giderken Suriye

Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Suriye’de kartların yeniden karılacağına dair öngörüler gerçekleşiyormuş gibi görünüyor. Erdoğan, seçim sonrasında eli daha da rahatlamış olarak -özellikle Rojava’ya dönük- operasyonlara devam edeceğinin işaretlerini İç Politika bölümünde bahsedilen MGK toplantısında alınan kararlarla vermişti. Gerek askeri operasyonlar ve gerekse SİHA’larla düzenlenen saldırılarla önemli suikastler gerçekleştiriliyor. 9 Haziran’da Süleymaniye kentinde üyesi olduğu Mezopotamya İşçiler Derneği önünde suikasta uğrayan Hüseyin Arasan, hayatını kaybetti. Arasan Kandil’de toprağa verildi. Ardından 20 Haziran’da Kamışlı Kantonu Eşbaşkanı Yusra Derwêş, yardımcısı Lîman Şiwêş ve sürücü Fırat Tûma, Türkiye’nin, Tirbespiyê-Kamışlı yolunda içinde bulundukları araca düzenlediği SİHA saldırısında yaşamını yitirdi. Bu tür suikast denemelerini daha önce de gerçekleştiren Türkiye’nin bu kez iki çok önemli isabet sağlaması dikkat çekici.

Saldırılardaki kısa vadeli hedef 21 Haziran’da başlayacak Astana görüşmelerinde masaya güçlü oturmak da olabilir ama genel olarak Türkiye’nin Kürt meselesindeki tutumunun giderek sertleştiği ve özellikle Kuzey Suriye ve Irak bölgelerindeki PKK ve SDG yapılanmaların hedef almaya devam edeceği (fırsat bulunur ve onay alınırsa kara operasyonu düzenleyeceği) anlaşılıyor. Hava sahasının açılmasına ve kara operasyonu olasılığına dikkat çeken Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Muslim’in son gelişmelere ilişkin açıklamaları çok önemli: “… 2014’ten beri var olan ‘çöktürme planını’ uygulamayı sürdürüyorlar. Rojava bu planların başında geliyor. Savaş hükümetini kurar kurmaz kolları sıvayarak saldırı girişimlerinde bulunuyorlar. Seçimlerden bu yana saldırılar durmamıştır. Hiçbir kanunda yeri olmayan her türlü ahlak dışı yöntemlerini çocuk, kadın demeden herkese karşı uygulamaya başladılar. Özellikle de buradaki Özerk Yönetimi ve motor gücü olan Kürtleri yok etmek istiyorlar. Bizim için değişen bir şey yok, bunu biliyor, tahmin ediyorduk. Biz de buna karşı halk olarak mutlaka direneceğiz”.

Bir yanda Ukrayna diğer yanda ticari anlaşmalar için Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç nedeniyle Rusya’nın saldırılar karşısındaki sessizliği sürüyor. Ancak Arap Birliği’ne yeniden kabul edilerek bir anlamda tecritten çıkan ve eli güçlenen Esad’ın da kalıcı barış için Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilme şartını her fırsatta dile getirmesi; Rusya’nın ise her ne olursa olsun Suriye’de aldığı rolden vazgeçmek istememesi, Moskova’nın Astana’da Türkiye’ye Suriye’den çekilme konusunda bir takvim sunacağına dair görüşlerin ileri sürülmesine sebep oluyor.

ABD ise Esad’ın bölgede ilişkilerini normalleştirme çabalarını ve atılan adımları destekler görünmüyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı yaptığı açıklamada ABD’nin desteklediği grupların Suriye’de siyasi bir çözüm bulunmadan Esad rejimiyle ilişkilerini normalleştirmelerine sıcak bakmadığını belirtti.  Nitekim son yaşanan suikastlere tek tepki veren ülke ABD oldu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, SİHA saldırısıyla ilgili, “Türkiye’nin sınırda güvenlik sorunu var ve biz bunu anlıyoruz. Türkiye’nin de Suriye’de ne yaptığımızı, neden yaptığımızı ve kimlerle neden çalıştığımızı anlaması gerekiyor” dedi.

Rojava Özerk Yönetimi uzun süredir kamplarda tutulan yabancı ülke vatandaşı IŞİD militanlarının iadesi ve kendi ülkelerinde yargılanmaları çağrılarının sonuçsuz kalması karşısında bu militanları kendilerinin yargılayacağını duyurdu ve mahkeme sürecinin şeffaf ve açık yürütülmesi için de “insan hakları örgütlerinin ve ABD liderliğindeki IŞİD’le mücadele koalisyonunun mahkemelere davet edileceğini” açıkladı.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Mesrur Barzani’nin 20 Haziran’daki Türkiye ziyareti ve basına kapalı olarak Fidan ve Erdoğan ile görüşmesi bu çerçevede önemli. Bu görüşmenin ardından Hakan Fidan Londra’da ABD’li mevkidaşı Blinken ile görüşecek. Bu görüşmeleri ve alınan kararları izlemek gerekiyor. Kartlar yeniden karılıyor ancak durum hala çok net değil.

Eksenler değişiyor mu?

Son dönemde uluslararası planda bazı ülkeler arasındaki ikili ilişkilerde yaşanan pek alışılmadık gelişmeler, küresel hegemonya mücadelesinde yeni eksenler mi oluşuyor yoksa hegemonya boşluğunda ulusal güçler kendilerini öne çıkarma fırsatı mı buluyor şeklindeki soruları gündeme getirdi. Örneğin Suudi Arabistan – İran yakınlaşması, İran’ın Latin Amerika ülkeleriyle yaptığı anlaşmalar, Rusya – Kuzey Kore anlaşması, son dönemde de ABD-Çin ilişkilerindeki gerilim ve açılımlar küresel eksenler arasındaki alışılagelmiş ilişkilere aykırı bir izlenim veriyor. Bu çerçevede Batı-Çin ilişkileri dikkat çekiyor.  Bir taraftan siyasi bir gerilim gözlenirken, diğer taraftan ekonomik ilişkiler devam ediyor ve siyasi temaslar da geliştiriliyor. Çin’in ekonomik ve teknolojik gelişmesinin ABD’yi ürküttüğü, Rusya, Ortadoğu ve Afrika’daki girişimlerinin ABD’nin hegemonik üstünlüğünü sarstığı görülüyor. Bu nedenle ABD ile Çin arasında bir “yeni soğuk savaş” başladığı dile getiriliyor. Bu yeni jeopolitik çekişmeyi yorumlamak kolay olmasa da ABD-Çin arasında bir hegemonya mücadelesinin olduğu ve şu an topyekün bir çatışmaya dönüşme olasılığının düşük olduğu söylenebilir. Ancak bazı bölgelerdeki sıcak çatışmalar ve vekalet savaşları üzerinden (Ukrayna, Libya, Afrika, Balkanlar) hegemonya mücadelesi devam edecek görünüyor.

Ukrayna’da savaş şiddetlenerek devam ediyor

Ukrayna’da savaşın yıkıcı etkileri şiddetlenerek devam ediyor. Son olarak Nova Kahovka Barajı’nın yıkılmasının, yıllar süren çevresel etkilere yol açabileceği düşünülüyor. Nükleer riskler de artmaya devam ediyor. Putin, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada ilk nükleer silahların Belarus’a yerleştirildiğini söyledi. Öte yandan NATO’nun artan desteğiyle Ukrayna’nın savaşta ilk defa “karşı saldırı” pozisyonuna geçmiş olduğu görülüyor. 10 Haziran’da Putin, Ukrayna’nın beklenen karşı taarruzunun başladığını söyledi. Ukrayna ise iddiaları henüz doğrulamıyor. Ancak Ukrayna ordu sözcüsü Çerevatıy, Donetsk’teki Bahmut yönünde 1400 metre ilerlediklerini ileri sürdü.

İsveç’in NATO üyeliği

ABD ve AB ülkelerinin, NATO üyelerinin yeniden seçilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a İsveç’e derhal NATO üyeliği onayı vermesi için baskıyı artırdığı görülüyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın 28 Mayıs seçim sonucunu kutlama telefonunda “Siz F-16 istiyorsunuz, biz de İsveç’e NATO üyeliği” diye pazarlık kapısını açtığı iddia edildi. NATO Genel sekreteri Jens Stoltenberg Erdoğan’ın 3 Haziran’daki üçüncü Cumhurbaşkanlığı dönemine başlama törenine katılmıştı. Erdoğan yeni dönemdeki ilk görüşmesini de 4 Haziran’da NATO-İsveç konusunda Stoltenberg ile yapmış oldu. Stoltenberg “görüşmeler olumlu geçti” dese de Erdoğan’ın, beklentilerinin “yasa ve anayasa” ile karşılanamayacağını söylediği ve Erdoğan’ın, İsveç kolluk kuvvetlerinin Stockholm’de “teröristlere” karşı Cudi’deki gibi davranmasını istediğini belirtildi. Şimdilik İsveç’in NATO üyeliğinde Türkiye’den istediği onayı alamadığı, İsveç’in de Erdoğan’ın taleplerine ilişkin net bir cevabı olmadığı belirtiliyor. Ancak ABD ve Avrupa’nın bu konuda ısrarcı olacağını öngörebiliriz.

Avrupa Konseyi kararları

Avrupa Konseyi, Türkiye ile ilgili iki çok önemli kararı açıkladı. 8 Haziran’da Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “ihlal” kararına rağmen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a dair halen Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından karar verilmemesini eleştirdi. Komite, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istedi. Komite, ayrıca tutuklu eski Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ’ın da serbest bırakılmasını istedi. Bakanlar Komitesi aynı gün yayınladığı bir karar metninde Osman Kavala’nın Eylül ayına kadar serbest bırakılmasını talep etti. Karardan yola çıkılarak yapılan yorumlarda, Kavala’nın serbest bırakılmaması hâlinde Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden atılmasının gündeme gelebileceği belirtiliyor.  Selahattin Demirtaş için de Kavala’da olduğu gibi ihraç süreci başlatabileceği uyarasında bulunuluyor.

Mevcut koşullarda, İsveç’in NATO üyeliği ve mülteci sorunu ciddi önemini korurken AB’nin bu tür radikal bir adım atacağını beklemek şu an için pek makul görünmüyor.

AB’de yeni sığınma ve göç politikası

9 Haziran’da Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, yeni bir iltica ve göç sistemi konusunda oy çokluğuyla anlaşmaya vardıklarını açıkladı. Avrupa Parlamentosu tarafından kısa süre içerisinde ele alınması beklenen (Macaristan ve Polonya’nın aleyhte oy kullandığı) yeni anlaşmaya göre, sığınma şansı bulunmayan kişiler derhal sınır dışı edilecek. Sığınmacılar, AB genelinde daha adil bir şekilde dağıtılacak.

Öte yandan uzun süredir AB ülkelerine seyahatte ciddi vize sorunları yaşandığı gözleniyor. Her ne kadar AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Landrut, vizeyi kısıtlayan bir politikanın olmadığını belirtse de vize sahibi insanların sığınma ihtimalinin arttığını vurguladı. Vize sorunları halen devam ediyor.