İç Politikada Öne Çıkanlar

 

Ele aldığımız dönemde Kürt coğrafyasında siyasetçilere, gazetecilere ve sivil halka dönük baskıların arttığı, kadınlar ve seküler yaşam tarzı üzerindeki kuşatmanın da sıkılaştırıldığı görülüyor. Dayanılmaz ekonomik koşullar altında yaklaşan seçimler öncesi iktidar koalisyonunun baskıları daha da artırma eğiliminde olduğu görülüyor. Aşağıda, önce yüksek siyaset alanındaki bazı gelişmelere, ardından pek çok hak ihlali arasında haftaya damgasını vuranlara değineceğiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan İzmir fuar alanında yaptığı konuşmada, yaklaşan seçimlerde Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olacağını açıklarken, rakip olarak karşısında Kılıçdaroğlu’nu görmek istediğini açık bir dille ifade etti.

Bülent Arınç Türk Demokrasi Vakfı’nın “Yeniden” başlıklı toplantısında yaptığı konuşmada “Tatlı su balığı siyasetçileri var, suya sabuna dokunmadan. Majestelerinin gazetecileri var. Havanın suyun berraklığından bahsederler. Öksürmenin, bağırmanın zamanıdır. Kral çıplak demenin vaktidir. Allah cesur olana izzet verir” ifadelerini kullandı. Arınç’ın açıklamaları AKP çevrelerinde tartışmalara yol açarken, parti içindeki çatlakların daha derinleştiğini gözler önüne serdi.

 

Yaklaşan HDP olağan kongresi

 

HDP yaklaşan olağan kongre öncesi yürüttüğü konferanslar sürecinin sonuç bildirgesini açıkladı. Ankara’da 684 delegenin katılımıyla yapılan ve iki gün süren konferansın sonuç bildirgesinde ‘demokrasi ittifakını büyütme’, ‘demokratik cumhuriyeti inşa etme’, ‘İmralı tecridini ve cezaevlerindeki hak ihlallerini sonlandırma’ temaları ön plana çıktı. Bildirgede “Türkiye halkları ne demokrasiyi ortadan kaldıran Cumhur İttifakı’na ne de vesayetçi geçmişi özleyen eskinin tekrarı muhalefete mecburdur. Bu sebeple, 3. Yol siyasetimizle Demokrasi İttifakı’nı büyütmek ve sokak sokak, mahalle mahalle toplumsallaştırmak temel hedef olarak belirlenmiştir” ifadesine yer verildi.

Ayrıca, Öcalan’a uygulanan tecrit nedeniyle 12 Eylül’de Gemlik’ten başlaması planlanan yürüyüşe polis izin vermedi. HDP’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda altılı masaya dönük uyarıları da devam etti ve Akşener veya Yavaş gibi adayların tercih edilmeleri durumunda sandıkta desteklenmeyecekleri belirtildi.

Bu arada hükümete yakınlığıyla bilinen gazeteci Abdülkadir Selvi, HDP’nin Öcalan tecridi nedeniyle yarattığı gerginliğe son verilmesi amacıyla tecride son verilebileceğini, aile yakınlarıyla görüştürülebileceğini yazdı. Selvi’ye göre çözüm süreci düşünülmüyor.

 

Diyarbakır’da gazetecilere gözaltı

 

8 Haziran günü 20 gazeteci (22 kişi) Diyarbakır’da evlerine baskın düzenlenerek gözaltına alındılar. Gerekçe avukatlara dahi bildirilmedi. Olay TRT Haber’den duyuruldu. Yerel prodüksiyon şirketlerinde çalışan kameraman ve haber sunan kişiler hedef alındı. Dört günlük birinci gözaltı süresinin ardından bir araya gelen meslek örgütleri (DİSK Basın İş, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu) DİSK Basın İş binasında ortak açıklama yaptı. Gözaltı süresinin dört gün daha uzatılmasının ardından 837 gazeteci ve 62 kurumun imzaladığı bir bildiri yayımlandı. Bildiride “Hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi iddiası olan ve geleceğin Türkiye’sine hazırlık yapma niyetinde olan başta muhalefet olmak üzere, herkesi ayrımsız bir şekilde gözaltındaki meslektaşlarımızla dayanışmaya ve iktidar şiddetinin karşısında tavır almaya davet ediyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Gözaltı sürelerinin ardından gazetecilerden on altısı “silahlı terör örgütü üyeliği” ile suçlanarak tutuklanırken Dicle Fırat Gazeteciler Derneği karara şu ifadelerle tepki gösterdi:

Bu operasyonla özgür basını, Kürt basınını susturmaya çalışıyorlar. 1990’lı yıllardan bu yana denediğiniz tüm yöntemlerle başaramadınız, bu operasyonla da başaramayacaksınız. Özgür basını susturamayacaksınız. Meslektaşlarımızı özgürlüklerinden alıkoymaya çalışıyorsunuz. Başaramayacaksınız, susturamayacaksınız.”

 

Akdeniz Üniversitesi’nde intihar vakaları

 

Akdeniz Üniversitesi’ne bağlı yurtlarda 40 günde 3 öğrenci intihar ederken bir öğrenci de evinde intihar etmiş olarak bulundu. Türkiye İşçi Partisi aynı yurtlarda kamuoyundan gizlenen 10 intihar vakası daha olduğunu iddia etti. Üniversite öğrenciler Kredi Yurtlar Kurumu Elmalılı Hamdi Yazır Yurdu’ndaki “manevi danışman” odalarında öğrencilerle “özel görüşmeler” yapıldığını iddia ettiler. “Manevi danışman” odasının görüntüleri basına yansıdı. KYK yetkilileri ise bunun varlığını yalanladılar. TİP Genel Başkanı Erkan Baş yurtta Menzil tarikatı üyelerinin bir araya geldiğini meclis gündemine taşımıştı.

 

Pınar Gültekin davası

 

Erkeklerin işlediği kadın cinayetleri içindeki sembol vakalardan biri olan Pınar Gültekin cinayeti davasında yerel mahkeme karar duruşmasını yaptı. İki yıl önce Muğla’da üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i vahşice katleden Cemal Metin Avcı’ya verilen hapis cezasında “haksız tahrik” indirimi uygulandı. 23 yıl hapis cezası verildi. Avcı’ya cinayette delilleri gizleyerek yardım ettikleri iddia edilen kardeşi, annesi, babası, boşandığı kadın ve ortağına ise beraat verildi. Metin Avcı Gültekin’i diri diri yakıp gömmüş ve delilleri değiştirmişti. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu başkanı Canan Güllü “aklın durağanlaştığı bir döneme girdik … bir dava öncesi hayatımızı yaşarken bir de dava sonrası öldürülüyoruz…” sözleriyle tepkisini ifade etti.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise “bu karar bize İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararının ardından bu davaların nasıl seyredeceğine dair fikir verdi” dedi. HDP’li vekil ve Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, Pervin Buldan gibi siyasetçiler ve KADEM karara tepki gösterirken bu tepkilere AKP’li Şamil Tayyar da katıldı.

 

Boğaziçi Üniversitesi’nde FETÖ taktikleri

 

Kaynak: Cumhuriyet 

Boğaziçi Üniversitesi bilgi işlem daire başkanlığına Üsküdar Belediye’sinden bir transfer yapıldı. Bu atamanın ardından Beyaz.net firmasıyla bir siber güvenlik anlaşması yapıldığı öğrenildi. Anlaşmanın veri güvenliği açısından sakıncalarının bilgi işlem merkezi (BİM) çalışanları tarafından üniversitenin bilgi teknolojileri kuruluna (BTK) bildirilmesinin ardından bir grup kurul üyesi belgeleri çalışanlardan edindiler. Bunun bilgi işlem merkezine dönük bir baskın ve usulsüzlük olduğunu iddia eden üniversite yönetimi ise BTK üyeleri hakkında yandaş medya üzerinden bir karalama kampanyası başlattı. Ardından belgeleri talep eden dört BTK üyesi akademisyen hakkında disiplin soruşturması açarak tedbir gerekçesiyle üç ay görevden uzaklaştırdı. İtibar suikasti ve yargısız infaz niteliğindeki bu uygulamalar akademisyenler, öğrenciler ve mezunlardan büyük tepki gördü. Görevden u

zaklaştırılan BTK üyelerinin Beyaz.net siber güvenlik anlaşmasıyla birlikte tüm çalışan, öğrenci ve mezunların veri güvenliklerinin ihlal edildiği şeklindeki iddiaları devam ediyor.

 

Sosyal medya yasası teklifi

 

Dezenformasyonla mücadele yasası olarak lanse edilen “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 40 maddeden oluşuyor. İstanbul Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Meclis’te yaptığı konuşmasında seçim tarihi hızla yaklaşırken, AKP-MHP ittifakının ifade özgürlüğünün zapturapt altına alınması için elinden geleni ardına koymayarak şimdi de sosyal medyayı kıskaca aldığını söyledi. Teklif 16 Haziran’da Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Bu yasa girişimi muhalefet tarafından “seçime giderken yol temizliği”, “seçim yatırımı, sansür adımı” olarak değerlendirildi. Yaman Akdeniz teklif yasalaşırsa binlerce kişinin yargılama ile karşı karşıya kalacağını şu sözlerle ifade etti: “Enflasyon yüzde 150 olacak’ denildi veya ‘Dolar sene sonunda 30’a çıkacak’ denildi gibi açıklamalar yaptığınızda spekülatif açıklamalar yaptığınız veya gerçeğe aykırı bilgi paylaştığınız iddia edilerek en azından hakkınızda kolaylıkla suç duyurusunda bulunmak mümkün olacak. Bilginin doğruluğuna kim nasıl karar verecek?”

Bu haber döneminin sonunda yasa tasarısının meclis genel kurulunda görüşülmesi ertelendi.

 

 

DIŞ POLİTKA

 

Ukrayna savaşı ve gıda krizi

Bu değerlendirme yazısında ele aldığımız dönemde Ukrayna savaşı bağlamında öne çıkan başlıklardan biri, Ukrayna silolarındaki tahılın Odessa açıklarının mayınlanmış olması nedeniyle ihraç edilememesi ve bu durumun dünyadaki gıda krizini ağırlaştırmasıydı. UNICEF, gerek Rusya gerekse Ukrayna’dan gıda sevkiyatının aksamasının Doğu Afrika ülkelerinde artan kıtlığı tetiklediğini açıkladı. UNICEF’in verilerine göre sadece Somali, buğdayının yüzde 92’sini Rusya ve Ukrayna’dan temin ediyor.

 

Ukrayna’nın Karadeniz açıklarına döşediği mayınların temizlenmesi, böylelikle küresel gıda krizinin hafifletilmesi, Ankara’da yapılan Lavrov-Çavuşoğlu görüşmesinde gündeme geldi. Lavrov ve Çavuşoğlu, Ukrayna tahılının sevkiyatının yeniden başlayabilmesi için mayınların temizlenmesi ve bir güvenlik koridorunun açılmasına yönelik bir mekanizma kurulması konusunda uzlaşmaya vardı. Ayrıca Türkiye tarafı, Ukrayna tahıl ürünlerinin piyasalara ulaştırılması karşılığında Rusya’nın gıda ihracatının önündeki engellerin de kaldırılmasını meşru bir talep olarak nitelendirdi.

 

Macron, Scholz ve Draghi’nin Kiev ziyareti: AB’nin güçlü ülkeleri savaşta tutum mu değiştiriyor?

 

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Şansölyesi Scholz ve İtalya Başbakanı Draghi, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’le Kiev’de bir araya geldi. Kiev’de bir araya gelen liderler, Rusya’yla barış müzakerelerinin yeniden başlaması ve Ukrayna’ya daha fazla silah desteği gibi talepleri görüştü. Liderler ayrıca Zelenskiy ile yaptıkları ortak açıklamada Ukrayna’ya Avrupa Birliği adaylık statüsünün hemen verilmesi gerektiğini vurguladı.

 

Görüşme her ne kadar dünya kamuoyu önünde üç önemli AB liderinin Rusya’ya karşı Ukrayna’yı ve Ukrayna’nın AB aday üyeliğini desteklemesi anlamında bir “destek” ziyareti gibi görünse de, ziyaretten önce yapılan bazı açıklamalar “Avrupalı liderler Zelenskiy’i toprak karşılığı barışa mı ikna etmeye çalışıyor?” sorusuna yol açtı. Örneğin, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in danışmanı Oleksiy Arestovych, ziyaretten önce yaptığı bir açıklamada üç liderin Kiev yönetimine “Putin lehine bir barış anlaşmasını kabul etmesi için baskı yapmasından endişe ettiğini” söyledi. Arestovych “Gıda ve ekonomik sorunlara neden olan savaşı bitirmemiz gerektiğini söyleyecekler” dedi. Bu yönde başka bir açıklama da ziyaretten önce İtalyan Başbakanı Draghi’nin “Ukrayna’nın kabul edilebilir gördüğü şartlarda barış görüşmelerinin yeniden başlaması gerekiyor” ifadesi oldu. Gazeteci Fehim Taştekin de üç önemli Batı Avrupa liderinin Kiev ziyaretinin perde arkasında Ukrayna’ya “toprak karşılığı barış” teklif edildiğini yazdı.

 

Batı basınından önemli kaynaklar (Euronews, BBC Türkçe, DW Türkçe, Guardian) ziyareti haberleştirirken perde arkasında Rusya ile “toprak karşılığı barış” çerçevesinde müzakerelere başlanmasının konuşulduğuna dair bir veri sunmuyor. Bu durumda eldeki sınırlı veriler ışığında, AB’nin üç önemli ülkesinin Ukrayna savaşında pozisyon değiştirme yolunda olup olmadığını yakından izlemenin daha sonuç verici olacağını söyleyebiliriz. AB ülkelerinin, Ukrayna savaşının yol açtığı ağırlaşan enerji krizi ve fiyat artışlarından giderek daha fazla etkilendiğini de önemli bir faktör olarak göz önünde bulundurmak doğru olacaktır.

 

ABD ve Büyük Britanya: askeri yardıma devam

 

ABD ve Büyük Britanya’dan oluşan Anglo-Sakson dünyasının ise savaş yanlısı tutumunu sürdürdüğünü söyleyebiliriz.

 

NATO karargâhının bulunduğu Brüksel’de toplanan Ukrayna Savunma Temas Grubu’na katılan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, NATO ülkelerinin Ukrayna’ya silah desteği konusunda ilerleme kaydedildiğini ifade etti. ABD Savunma Bakanı ayrıca, ABD’nin Ukrayna’ya 1 milyar dolarlık askeri yardım paketini açıkladı.

 

İngiltere Genelkurmay Başkanı Sanders ise daha radikal bir açıklama yaparak “ordunun bir kez daha Avrupa’da savaşmaya hazırlanması gerektiğini” söyledi. Son olarak, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg yaptığı açıklamada “Ukrayna’yı desteklemekten vazgeçmemeliyiz. Savaşın yıllarca sürebileceği gerçeğine hazırlanmalıyız” dedi. Stoltenberg, NATO’nun Ukrayna’nın güneyini Rusya’ya teslim etmeyeceğini belirterek “maliyetleri yüksek olsa bile sadece askeri destek için değil, artan enerji ve gıda fiyatları nedeniyle de Ukrayna’ya destek vermeliyiz” görüşünü dile getirdi.

 

Rusya, Türkiye’nin Rojava operasyonuna yeşil ışık yakmadı

 

Rusya ile Türkiye arasında “Rojava’ya operasyon” konusu iki aşamada gündeme geldi. Lavrov ve Çavuşoğlu arasında İstanbul’da yapılan görüşmede bir sonuç çıkmadı ve top Rusya-Türkiye-İran arasında yapılacak Astana görüşmelerine atıldı. Astana görüşmeleri başlamadan hemen önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, Türkiye’nin olası operasyonunun “durumu istikrarsızlaştıracağını”, gerilimi tırmandıracağı için “mantıksız” olacağını ifade etti. Böylece Rusya, Rojava operasyonuna dair resmi görüşünü dile getirmiş oldu.

 

Astana sonuç bildirisinde Rojava’daki demokratik özerk yapılanma ile ilgili şu ifadeler dikkat çekti: “Taraflar, Terörle mücadele bahanesiyle gayrimeşru özyönetim girişimleri dâhil sahada yeni gerçeklikler yaratmaya yönelik tüm girişimleri reddetti. Taraflar, Fırat’ın doğusunda Suriye’nin birliğini baltalamayı ve komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit etmeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığı yeniden teyit etti.” Bildiride, Rojava’daki özerk yönetimle ilgili olarak “ayrılıkçı” ve “bölücü” nitelendirmesinin kullanılması, bazı yorumculara göre, Rusya’nın Türkiye’nin hoşuna gidecek bir pozisyona doğru kaymakta olduğunun göstergesi.

Türkiye-Yunanistan gerilimi

 

Daha önceki gündem değerlendirme yazımızda Yunanistan ile Türkiye arasında yükselen gerilime değinmiştik. Gerilim, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD Kongre’sinde yaptığı konuşmada Türkiye’ye F-16 uçakları verilmemesini istemesiyle başlamıştı. Miçotakis Yunanistan’a F-35 uçakları verilmesini de talep etmişti. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan Yunan Başbakanı’nı Türkiye aleyhine lobi yapmakla suçlayıp “artık benim için Miçotakis diye biri yok” demişti. Burada ele aldığımız dönemde Miçotakis “Erdoğan’a kin tutmadığını” belirtti ve “konuşmamız gerek” dedi. Yunanistan’da siyasetçiler ve uzmanlar diyalog kanalları kapalıyken iki tarafın kendini planlanmamış bir karşı karşıya gelişin içinde bulabileceğine dikkat çekti, iletişim kanalarının açık tutulmasına vurgu yaptı.

 

Fransa seçimleri

 

Fransa’da Ulusal Meclis ikinci tur seçimlerinin sonuçları belli oldu. Sandık çıkış anketlerine göre Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un koalisyonu Ensemble (Birlikte) salt çoğunluğu sağlayamıyor. Mecliste salt çoğunluğu sağlamak için 289 sandalye gerekirken Ensemle’in 200-260 arası sandalye kazanması bekleniyor. Modern Fransız tarihinde ilk kez meydana gelen bu sonuç (cumhurbaşkanının partisinin mecliste çoğunluğu sağlayamaması), Macron’un neoliberal reformları hayata geçirmesini zorlaştıracak.

Jean-Luc Mélenchon’un liderliğini yaptığı sol koalisyon NUPES (Yeni Ekolojik ve Sosyal Halk Birliği ittifakı, sosyalist ve komünist partiler ile Boyun Eğmeyen Fransa’nın yanı sıra ülkenin ana yeşiller partisini de kapsıyor) ise önemli bir başarı kazanarak 149-200 civarında sandalyeye sahip olacak.

 

Diğer yandan, seçimlerde aşırı sağcı Marine Le Pen’in partisi daha önce görülmemiş bir başarı kazandı. Aşırı sağcıların 100 civarında sandalye kazanması bekleniyor.

 

EKONOMİ

 

Fed’ten agresif faiz artışı: Bir dönemin sonu mu?

 

FED (Amerikan Merkez Bankası) 1994’ten bu yana görülen en sert faiz artışıyla politika faizini 75 baz puan artırdı. Böylece FED faizi 1,50-1,75 aralığına yükseldi. Bilindiği gibi ABD’de tüketici enflasyonu yüzde 8,6 ile 40 yılın zirvesine çıkmıştı. FED’in enflasyonu düşürmek için faiz artışlarına devam etmesi bekleniyor.

 

FED’in agresif faiz artışı, 2007-08 finansal krizinin ardından başlıca merkez bankalarının ekonomiyi canlandırmak için varlık alımları karşılığında piyasaya bol miktarda likidite enjekte ettiği, faizlerin negatif veya sıfır seviyesine inip küresel düzeyde paranın bollaştığı bir dönemin sonuna geldiğimiz yorumlarına yol açıyor.

 

TÜİSAD’ın ekonomi politikası karşıtı açıklamaları

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısında iktidarın mevcut ekonomi politikası sert biçimde eleştirildi. Temel eleştiri noktaları, enflasyonun kontrolden çıkması; izlenen genişlemeci para politikasının, küresel düzeyde kapanmakta olan bir döneme ait olduğu ve artık son verilmesi gerektiği idi. Yapılan konuşmalarda iktidarın rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazlaya dayalı politikasının “fakirleşerek” büyümeye yol açtığı, ucuz işgücünün Türkiye için artık bir rekabet avantajı olmaktan çıktığı vurgulandı.

 

TÜSİAD’ın ekonomi politikasına dönük eleştirisine Tayyip Erdoğan sert tepki gösterdi. TÜSİAD’ı, böyle devam ederse iktidarın kapısını hiç çalmasın diyerek tehdit eden Cumhurbaşkanı kapının “yerli ve milli duruş sergileyenlere açıktır” diyerek iktidar aygıtının ekonomide farklı sermaye sınıfları arasında servet transferi yapabilme gücüne vurgu yaptı. Bununla birlikte, TÜSİAD’ın uzun süre sonra yaptığı bu eleştiriyi önemsemek gerekiyor.

 

Şapkadan tavşan çıkarma hamlesi: gelir endeksli senet (GES)

Ekonomi yönetimi döviz kurlarındaki yükselişi durdurmak ve MB politika faizini artırmadan bazı yeni enstrümanlar icat etti ve ticari krediler ve tüketici kredilerindeki genişlemeyi kontrol altına almak için bazı yeni hamleler yaptı. Bunların arasında en dikkat çekeni, gelire endeksli senetti (GES). GES’lerin getirisi hesaplanırken, bazı kamu işletmelerinin bütçeye aktardıkları gelir esas alınıyor. Buna göre, GES’lerin Hazine tarafından belirlenen dönemsel getiri oranı yüzde 5,32, yıllık bileşik getiri oranı ise yüzde 23,04 olarak açıklandı. Uzmanlar GES’lerin getirisinin TL cinsinden yatırımı cazip kılacak kadar yüksek olmadığını dile getirdi. Nitekim GES uygulamasının açıklanması döviz kurları üzerinde çok sınırlı bir etki yaptı.

 

Diğer önlemler, bankaların verdikleri krediler karşılığında ayırdıkları zorunlu karşılıkların (ZK) artırılmasını ve yabancı para (YP) mevduatı için tahvil tutma zorunluluğunu kapsıyor. Uzmanlar, ilk önlemin kredi faizlerinde artışa yol açacağını, ikinci önlemin ise YP mevduatı tutan bankalar için bir cezalandırma anlamına geldiğini belirttiler.

 

Geri ödememe riskini azaltmak ve enflasyonu sınırlandırmak için tüketici kredileri ve kredi kartlarıyla ilgili de düzenlemeler getirildi. Tüketici kredilerinde vade sınırlamasına gidilirken kredi kartlarında ise asgari ödeme tutarı artırıldı.

 

Türkiye’nin risk primi kriz dönemlerinin seviyesine ulaştı

Bir ülkenin dış borçlarını ödeme kapasitesine dair riskini gösteren CDS primi Türkiye için 800 baz puanı aşarak rekor tazeledi. Böylece 2008 finansal krizinden bu yana en yüksek seviye olan 24 Mayıs 2022’deki 731 puanı da aşılmış oldu. Türkiye’nin CDS priminin bu kadar yükselmesi, yurtdışından borçlanmanın maliyetini çok yükseltiyor.

 

Kira artışlarına sınırlama: yüzde 25

 

TBMM’de kabul edilen düzenlemeye göre bir yıl boyunca konut kiralarında yapılacak artış yüzde 25 oranını geçemeyecek.

 

Peki bir yıl boyunca kira artışlarına getirilen bu sınırlama çoktan beri krize dönüşen konut ve barınma sorununu için bir çözüm olabilir mi? Konuyla ilgili araştırmacı yazar Dr. Sinan Karaman son bir yılda konut kiraları yüzde 183 oranında artmışken fahiş kira artışlarının böyle bir sınırlamayla çözülemeyeceğini belirtiyor. Karaman, İstanbul’da ortalama kiralar 7-8 bin TL bandına çıkmış, yani asgari ücretin iki katı kadar artmışken yüzde 25 sınırlamasının kalıcı bir çözüm getirmekten uzak olduğunu savunuyor. Konutta arz yetersizliği olmadığını, müteahhitlerin elinde 1 milyondan fazla konut arz fazlası olduğunu, yapılması gerekenin “müteahhitlerin elindeki boş konutlara el konulması ve ucuza kiraya verilmesi” olduğunu dile getiriyor.